16 Ocak 2016 Cumartesi

35. KURULTAY, YOLUN YARISIDIR…

35. KURULTAY,  YOLUN YARISIDIR…

Bir kurultay daha, olağanından 35 incisi. Şair buluşudur; 35 yolun yarısıdır. Umarız ve dileriz, dileğimiz odur ki biz göremesek de iş tamamlanır yarım kalmaz. 80 faşist darbesinden sonrakilerinin çoğunu birebir mekânında yaşadık. Bu kez seyrediyoruz beyaz camdan. Can çıkmayınca huy çıkmazmış, kanıtlıyor sanki büyük kurultay bir kez daha. Buharlaşıyor mu ne koskoca çınar gözlerimizin buğusunda acaba...

Gelinen noktada doğru yapılanmayı donanımlı insan gücü ve niteliğine göre planlamayanlar, doğru yönetemeyecek anlayışları yerli yersiz yönetimlere taşıyanlar birincil derecede sorumludurlar. Bu gereksizliği baş tacı ederek, her seçimde tescillenmiş böylesileri silsilesiyle yönetimlere getiriş, ülke gündemi açısından değerlendirildiğinde ileriki yıllarda daha feci sonuçlar ortaya koyar. Koyacaktır.

Bu çıkmazda, olağanından 35. Kurultayına ulaşmış, olağanüstüleriyle 50’yi geçmiş bir siyasi partinin toparlanması için yıllarcadır söylenegelen ve sadece söylemde kalan katılımcılık, dayanışma ve paylaşımcılık ve bu kurultayda onlara eklenen barış ve kardeşlik nasıl gerçekleşecek. Bu yönetici belirlemedeki kısır yöntemler geri plana itilmedikçe nasıl düze çıkılacak. Oysa her değişim öngörüsü kendi kadrolarını da yaratır, ortaya çıkarır. Ancak nedense çıkan çıkmayan, çıkacak olan da çekiliyor, geri duruyor. Daha en baştan önler ve yollar tıkalı. Öyle bir kara düzenle çalınıyor ki saz değişim kendi kadrolarını daraltıyor. Düzensizlik kendi evlatlarını yutuyor. Bu durum siyasilerce yarın unutulur, siyasettir olur denir belki ama halk unutmaz ve ilk seçimde keser cezayı.

Tüm yönetimlerin bir öyküsü vardır ya altında kalacağı veya ağır yükü taşıyacağı. Ancak yönetimler yöneticilik oynayanlara kaldıkça ve bu en olumsuz şartlarda hala daha meydan onlara kalabiliyorsa yurtseverler bu gidişatı beğenmek de zorlaşır. Onları beğendirtmek de gittikçe güçleşir.

Yarınların güvencesi ve laik demokratik cumhuriyetin emanetçisi ve de bekçisi olduğunu vurgulayan bu siyasi partide kapılar nitelikli kadrolara ardına kadar açılmıyorsa, açılım elektronik posta okumakla sınırlıysa kongreler de kurultaylar elbette yeterli olmaz. Uyulması güç uyduruk formüllerin kurallaştırılmasıyla en demokratik hak olan parti içi yarış bile güncellenemiyorsa eyvah ki eyvah. Seçilmiş değil belirlenmiş delegelerle dertlerin çözüleceği bekleniyorsa daha çok beklenilir.

İdeolojik eksiklikler ve yetersizlikler ilkelere uygun işleyen bir örgütsel ağ kurulduğunda belki fazla göze batmaz. Belirlenen yönetimler örgütsel yapıyı bir süre bir şekilde idare edebilirler. Ama dinamiğin ivmelendirilmesi ve partinin umut olabilmesi bu sönük ve içe dönük kurultaylarla kotarılamaz. Deneyimli genç dayanışması sağlanamamış, iletişim kanalları getir götürlü işleyen, taşra mantığıyla çalışan ama tekleyen mekanizmaya karşı durmamak resmen akıl dışıdır. İdeolojinin hiçbir yerinde de yeri yoktur. Bu biçimde tertiplenen kurultaylarla toplumu kucaklayacak birikimin asla değerlendirilmemişliği çok yakında belli olur.

Belde, ilçe, il ve genel yapılanma düzeyinde yeni maceralar aramak yerine statükodan yana tavır almak kof gruplaşmadan öte gidemez. Partiden ulusal bir hakimiyet beklenirken ve özlenen dirilişi yaşatmak lazımken, bu mantıkla yine kısa sürede eskiyen ve ciddi yıpranmalara yönelik kaygan bir zemin oluşur. Geçmişte yapılan hatalardan dersler çıkarılmadıkça, ayrıca tereddüt etmeden ayni varyasyonlar tekrarlandıkça her şey ince detaylarda boğulur gider. Gelen de gideni aratır.

Yürür belki işler ama işlek bir yönetsel mekanizma kurulamadığından tepegöz mantıklı ezberci bir kurumsallaşma tez çabuk biter. Gider olağanı gelir olağanüstüsü. Özellikle liyakat ve eğitim düzeneği işletilemeyen bir kurumsallaşmada yönetim ne yapsa, erki uzun süre elinde tutamaz. Mevcut erki dahi zaman içinde hakkıyla ve hakkınca kullanamaz. Yetkileri elinde tuttuğunu zanneder ve bu kanıyı içselleştirdikçe de kayba devam edilir, birileri de devamla kazanır ha kazanır.

Aslında her yeni atılımda, değişim sürecinde ve devamla devamlı yönetme talebinde aksaklıklar daha da çoğalır ve anında belirir. O halde yönetme isteğini makul düzeyde tutan ve kolektifleştirmekten korkmayan bir anlayışın egemenliği şarttır. Bir siyasi yapıda yönetimlere gelmeyi, yönetici olmayı istemek elbette normaldir veya olması gerekende budur. Ancak önemli olan bu istekliliği birincil gaye, parti içi seçimi, sadece seçilmeyi siyasette temel neden görmemektir. Üretkenliği esas alan ve zamanı geldiğinde geri durulmasını da özneleyen bir tavrın onlarca yılda bir kez olsun yolunun açılmasıdır en doğru olan.

Siyasetin alfabesini bilmeden işin eğrisi doğrusunu görmeden her cılız fırsatı bile değerlendirerek artık usandıran şekilde adaylaşmalarla ve müzmin adaylarla bu gemi yol almaz. Hırçın dalgalara dayanamaz. Siyaset biraz da cesaret gösterme becerisidir. Bu beceriyi dışarıda beceriksizlik içte maharet olarak görenlerin ve uygulayanların artık kendilerine çeki düzen verme zamanı gelmiştir. Gelmiş de çatmıştır ama görmezden gelen çok…

Çünkü belli belirsiz tüm aksaklıklar tümden aksamayı getirdiği gibi siyasetçileri de aksatıyor. Bu aksama partiyi de her alanda ve her aşamada etkiliyor, çalışmalara direkt yansıyor. Yok, olma sürecine direnç katabilecek, direniş gerçekleştirecek tüm faaliyetlerde en önde yer alacak bir yönetsel yapıyı kurgulayamadıkça esenliğe kavuşulmaz. Ve siyasi tarihe birileri yine ıslak damgasını vurur. Bu negatif portatif dünya düzenine ve bölge kargaşasına karşı cansiperane duramayacakların parti içi iktidara taşınması, bu hepten silme, sindirme operasyonuna katkı sunar. Çünkü hırs, aşırı istek ve çılgınlaşan arzu ile biçimlenen ve biçimlendirilen yönetsel yapılarda en uzakta kalan, dışarıda tutulan hiç düşünülmez. Bu siyaset tarihinin siyasi partilerden medet umanlara, bu partiye umut bağlayanlara sunduğu bir gerçekliktir.

En yakındaki en üst seviyede anlaşıldığından, hedefler şaşar ve yukarıdan aşağıya kopukluk tescillenir. Uzun, sıkıcı ve heyecanı bitmiş konuşmalarla sınırlı kalır kurultay. Ve etkisi yetkisi bir anda hiçleşir. Veya zayıfladıkça zayıflar yapı. Bu zaaflarla kimin güçleneceği de apaçık ortada. Hemen yarın algıları ve algı yönetimlerini kıramayan, kökten derin rahatsızlıklar uyandıracak bir yönetsel yapının dizaynı din iman mezheple de açıklanamaz, kolaylıkla da anlatılamaz. Biriken meseleler de asla çözülemez.

Piramidin tepesinden tabanına sirayet eden bu siyaset yapma türevlerine dur denilmedikçe daha çok kurultayları seyirci gibi izler parti emekçileri. Başka yolu var mıdır yok mudur buna kafa yoracaklar ise mevcut hastalığın tartışılabilmesini daima ertelerler. Bu ertelemeler makul görüldükçe ve asıl meseleler gereğince ele alınmadıkça memleket daha çok bekler. Mevcut siyasi gidişe dur diyecek yöneticiler belirlenemez ve seçilemez ise parti iktidarı daha çok bekler.

Kadroların tepeden tırnağa gözden geçirilmeden listelendiği bir kurultay olmamalı bu kurultay. Sadece yenilenmeyi isteyenlerle, değişim bekledikleri için dışlananların geride kalacağı geride bırakıldığı bir kurultay olmamalı bu kurultay. Bu kurultay 35. si, yolun yarısı, sınır çoktan geçildi…

Hiç yorum yok: