MİZAH BU HAYATA GÜLÜMSEMEZ…
Öyle yoz bir dünya ki dört bir yanında hayatlar kararıyor ve insanlık yavaş yavaş ölüyor. Yıl ikibin onaltı başı, yılın ilk haftası tam bir kara mizah ortamı, ortalık yangın yeri, kıyı köşe kan gölü. Dün bir bugün iki din iman mezhep üçgeninde kirli savaşlar, fetbazlık derecesinde peşi sıra trajikomik fetvalar. Sözlü ve yazılı benzer bu dini fetbazlıklara, bu dini trajediye, bu dini savaşlara aklı sıra akçeli dini fetvalar dizen takvacılar hiç karşı çıkmıyor. Tüm bu maraza ve mızmızlanmalar akla mizahı getiriyor. Mizah üzerine düşünmeyi gerekli kılıyor. Ancak bir zamandan sonra mizah da yaşlanır ve ölür. Tıpkı insanın, dünyanın ve dinlerin yaşlanması mizahçının da genç kalamayışı gibi. Manzara böyle giderse mizah bu hayata bir daha asla gülümsemez…
Günümüz mizahı toplumu da, gençliği de tam anlamıyla kucaklayamıyor, yalnız belli kesimlere ulaşabilen bir sektör konumunda. Vektör, dedektör gölgesinde tersine tersine işaret ediyor. Özellikle son yıllarda mizahın olmaz ise olmazı muhalifliğini de yitirmişliği başka bir trajedi. Ya muhaliflik mizahçıya yasaklanmış veya unutturulmuş ya da muhalifler mizahı artık etkin ve yetkin görmüyor. En doğrusu belki de tarafların gözü iyice korkutulmuş. Pısmışlar sanki.
Hal böyle olunca yaransarlık ve karamsarlık oturmuş mizahın boş bıraktığı koltuğa. Kara mizah bile işlemez olmuş fosilleşmiş, is bulaşığı, bulanık beyinlere. Yıllar içinde geçmiş zaman sulandırmaları ve kuşak farkından doğan serzeniş servislemeleri iyice etkilemiş mizahı. Ayrıca mizah ciddiyet ve ciddiyetsizlik arasında bocalatılarak başka yaratıların da önü kesilmiş. Öyle çılgın bir dünya yaşanıyor yaşatılıyor ki etrafta, uzak yakın bölgelerdeki kor aleve parmak ucuyla dokunularak yılgın ülke insanı din temelinde yeniden biçimlendiriliyor.
Zaten her türden yaratıya veya yaratıcıya “Yaratan Allah’tır” şablonuyla ket vuran öyle bir din sarmalı var ki ortalık yıkılsa, dünya yansa, ülke kan ağlasa kimse umursamıyor. Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da, Uzak yakın doğuda, batıda Din İman Mezhep cetvelinde, Beyhude Cihan Üçgeninde kan gövdeyi götürüyor, kardeş kardeşi doğruyor Allah’tan sayılıyor. Doğrudan böylesine radikal sapmanın ve uydusal umursamazlığın kol gezdiği kuru kalabalıkta, ıssız diyarlarda mizahtan söz etmek hem boşa çene çalmak hem de şeytanlık. Belki kaba bir saptama olacak ama egosu ekosu birbirine karışmış bu tozutma, toz olma ve yozlaşma sürecinde elbette mizah yüz güldürmez. Uyarına uyutursa cep doldurur belki ama gülümsetmez. Tersine davranışlılıkta ise sadece canlı hedef olunur.
Herkesin her bir şeyine kulp takılan, en baştan ayağa kulpundan tutulup yönlendirilen ve kalpsizleştirilen, itirazsızları kupalandırılan, kulplandıkça içe kapanılan ve kalp kamp ayrımında kapanın elinde kalan bir toplumdan başkaca ne beklenebilir ki. Böyle toplumlarda hayata gülmeceyle tutunmak elbette çok ayıp kaçar, ardına günahtan sayılır. Kaçan veya sinen bir müddet kurtulur. Ve kara düzen kurulur mizah elbette güçleşir güçsüzleşir, güçleştirilir güçsüzleştirilir. Birileri olanca birikimiyle saçmaladıkça saçmalayabilir, onlara haktır ama saçma sapanlığa biraz gülümsemek bile hem günah hem de yasak ise elbette mizah hayata gülümsemeyi bırakır. Mizah asla ve asla bu hayata gülümsemez.
Bilinçaltılara öylebir hükmedilir ki, onun bunun şunun en komik tarafına, trajikomik durumlarına bile asla gülünemez zinhar meyillenilemez. Allah korusun. Bu gülmeceden korkulan bir yerleştirmedir. Bu yerleşkede nasıl nitelikli mizah yapılabilir ki, yapılamaz. Saya söve mizah yapılabilir belki ama seve seve gülünemedikçe o da tutmaz. Yapılsa yapılsa izin verildiğince sulu salak göndermelere gidilir. Yani sonuçta seve söve susulur, top yekûn somurtulur. Ortam üç beş zıptıkçı komedien filmine kalır.
Kötümser karamsar, yaramsar bir muhalif anlayış egemenleştirilmedikçe şu son yıllarda olduğu gibi hayatta neşe, gülmece ve eğlence üretmeyen cimnastikçi bir güruh oluşur. Varsa yoksa nedir baştan bellidir. Allah muhafaza. Oysa son on yıldan fazla zamandır yapanda, bozan da, kuran da, yıkan da, gülen de, küsen de hep ayni iktidar. Tek başına hükümdar. Değişim bilişim sektöründen ibaret. İbadet her fırsatta yeni bir ayar çekmeye marifet. Ayar çekildikçe çıkan ayarsızlık, mizaha en kantarlısından malzeme olmaya müsait ama daima bir ofsayit durumu. İktidar hepten işin içinde olmayınca şüphesiz mizah yürümez. Mizah güzelleme kelimelerle, kırık çizgilerle, mor pembe balonlarla iktidara yüklenmektir, mizahın gücü yettiğince iktidara mukabele etmektir. Ama nerede o iktidar, iktidar da yok, mizah da.
Mizah cıvataları gevşemiş hayata gülümseyerek hiç bakmaz. Yalandan bile gülümsemez, olabildiğince gülümsetir. Mizah öyle veya böyle hor görülür ve dizayn edilmeye bel bağlanırsa hiç de kolay değildir merkezkaç kuvvetine direnmek. Çünkü o denli basite indirgenmez cebir. Hayat nasıl acımasız ve zor ise mizah da bir fazlası öyledir. Hayata gülerek aval aval bakmak da mizah değildir.
Mizaha bu tarz yaklaşmak çok klişe tavırdır ve boşa tavlanmaktır. Güleriz ağlanacak halimize ve ağlarız gülünecek halimize bileşkesidir bu toprağa özgü mizah anlayışı. Ayrıca son yıllarda bu algı toplumda değiştirilmeye zorlansa da bakan değil gören insandır değer verilen. Bakan öyle veya böyle bir bakar geçer, önemli olan görmektir kör bakanları. Eli işte gözü oynaşta bakmadan, içte ve dışta olanları gören mizahı anlar veya mizah görenler içindir. Görenleri hoş eder, güldürür sadece boş bakanları ise yakar, süründürür.
Mizahın diyalektiği gülerken düşündürmek eylemliliği ve sürekliliğidir. Hakiki mizah akıl yürütendir. İşin aslı meselenin özü hayata düşünerek bakabilmektir. Düşünemeyenin mizahtan haz alması veya gizli saklı inceliği anlayarak anlamlı anlamlı gülümsemesi düşünülemez. Anlamsızlığa açılan pencerelere dalıp gülümsüyor görünmek mizah çemberinde çemberlenmektir, çemberimde gül oyadır, mezarımı derin kazdır. Kazlara haz hüznünde Mizah gülümsetmeyebilir de. Ancak mizaha sadece gülmek için de yeltenilmez. Gülümsetmiyor diye mizahi olunamıyor manası da çıkmaz, bu kel alaka makaleden. Kimi zaman tek bir laf, tek bir çizgi ve tek bir espri anında ağız dolusu güldürebilir. Artık tek bir diye başlayan naralarla insanlar ruhsuzluğa güdüleniyor. Zaten bir gerçek vardır ki hayat neyse mizah da odur, kıssası uzunluğu o kadardır. Hayat krizdeyse mizah da kaosa girer. Nefes almalık tebessümler dahi dünyaya hakim olmak maksatlı bölgelere hâkim olan kargaşadan ve sıcak dini savaşlardan nasibini alır.
Baskı varsa mizah hortlar, hort zort varsa mizah vardır. Yani faşizan dönemlerde mizah en tepe noktaya evrilir. Patlama noktasına erişir ve içten içe toplumu kaynatır. Aslında tüm muhalif unsurlar faşizm dönemlerinde acayip gelişme kaydeder. Lakin kaynama noktaları farklıdır. Bir devir düşünülüp iyice irdelendiğinde tatlı gerçek ortaya çıkar. Bir dönemin mizah dergilerinin sadece tirajı bile bu kelalaka makalenin ana fikrini destekleyen birincil kanıttır. Gerçek muhalefet yapılmakta çok geç kalınmıştır. Gerçek olan gerçek muhalefeti, asıl yapılması gerekeni mizah dergilerinin en harbisinden yaptığı ve yapabileceği gerçeğidir. Bu gerçeklik bu gün geçerliğini yitirmiş görünebilir ama yarını da Allah bilir. Ayrıca mizaha müsamahalı bir siyasi adam, devlet yapısı ve iktidar erkinin varlığı da mizahı asından zesine etkiler. Şimdilik böyle etkileşim içinde destekleme değil köstekleme versiyonu veriliyor, ara gazlarıyla mizah, mizahi biçimde mimleniyor olabilir. Ama bu ömür törpüsü sansüralite ömür boyu sürmez.
Yurtta her şeyin eskileştirildiği ve çabuk eskitildiği bir süreçten geçiliyor. Bu basmakalıp elektronik geçişte önce mizah kendini yenilemelidir. Yenileşme aşamasında mevcut siyasi erkle kurulan diyalog ve ahenk çok önemlidir. Eğer o ahenk sağlanamayıp her çeşit birbirini sollamalar temcit pilavı gibi ısıtılıyorsa, uzlaşı kaybolmuş ve tek taraflı bir denge denksizliği oluşturulmuş, düzensizlik düzen ise mizah asla ve asla gelişemez. Belki de istenen budur. İşte o vakit her şey dengesizleşir ve sulanır. İnsanlık ise Beyhude Cihan Üçgeninde buharlaşır.
Tarih tekerrürden ibarettir. Yaşımız gereği gördük güldük geçirdik. Hep ayni renkli çizgi roman, enikonu sonu hep aynı, okuduk. Öyle bir algı planlanıp yerleştiriliyor ki dört bir yan çepeçevre kan gölüne dönmüş millet elde olta balık peşinde. Böyle bir açmazda elbette mizah gelişmez, gelişmeden bahsedilemez. Bir kısır döngü yaşanır, yaşanır ve yaşatılır halklara. Ve toplum asla aşama kaydedemez. Aşma bir yana kendini tekrar etmeler bile zamanla zorlaşır.
Zor ama şu fakir, şu garip ama cennetten bir köşe yurtta izahçısını, nizahçısını, mizahçısını devletin askıcı iktidarın baskıcı cenderesinden kurtaramayan bir kara mizah oluşturulmuş ve mutlu bir azınlık kahkahalarla gülüyor, kendi haline. Genel manzara bu minval üzere pürtelaş giderse ve ahali de pür dikkat seyrederse mizah bu hayata bir daha asla ve asla gülümsemez ve de gülümsetmez…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder