17 Aralık 2015 Perşembe

ZİL ZURNA AYAKLANMA


Gecenin zil zurna sarhoşluğunda
yıllardan sonra ertelediğim ayaklanmaların zilleri çalıyor
dört bir yanım zil zurna ayaklanmalar.
Kırk yıllardan sonra ardına düştüm
kılı kırk yaran inceliği hiçe sayıp acıklı anıların.
En ertelediğim anda kucağına saçıldım
dört mavi göz ve sapsarı saçlar
ince narin elller.
Baba bizden ana yabancı çocukları sanki benden çok ben
galiba bilemediğimiz sırlardan sızmışlar
hangi milletten muştulandıkları malum.
Aklıma düştüler birden en gecikmiş usluluk anımda
sıyrılıp zil zurna anılardan
en keskin isyanla.
Yerinden hiç kıpırdayamadı suda yüzen zil canavarı
çalakalem çalamadı.
Oysa mekan yarım saatlik mesafede
Canlara zil zurnalık bir tıklık uzaklık
Cankurtaran’da.
İnmek istedikçe inemedim boyalı merdivenlerden
kesik başımda keskin ağrı
kıyamadım gerçeğin tahtına,
hem öldüm hem canlandım.
Arkamda sevişgen kız kızgınlığında esmer akşamlar koyarak
esnemeler ve esler bırakarak yolculandım
hem zil zurnalığımdan hem de şahımdan
vallahi utandım.
Neyse ki zulam yanımda zulamda ziller
Sulu süpürgeler sahillerden süpürürken anılaşmış tozları
poşetimde mermersi anılar en tozlusu
 tuza tere bulanmış tozutmuşluğumun ertesi.
Ardımda kareleri karartılmış hayat bilmecesi
sulusepken yollarda kendimi mülteci gibi hissettiğim anda
zil zurna ayaklanmalar.
Gecenin zil zurna sarhoşluğunda
her daim hava kapkara ve bulutlu buğulu ve bağımlı
elbette beklemeyecek beni öteye ertelediğim ayaklanmalar
veya yolumu gözleyecek yıllarca hiç unutmadan.
Mavi Gözlü Sarı Paşaya herkesin aşıklığı değme yalanmış
yalan anlaşılınca
yalandan yılanların seramik biblolarını yapmış ince elli kız
Paşanın kini bronzdan.
O kız gecenin zil zurna sarhoşluğunda yüzümü inceledi
ince elleriyle bir güzel elledi,
bedenimi Babil surlarında bir kenara bipleyecekti.
Çipleyecekti kodlarımı suları çekilmiş Marmara’nın dibine
ardamarı çatlamış insanlığın şaşı şatosuna
Kuzeyde bir ormana ocak ocak.
Kılını kıpırdatamadı suda gezinen canavar
elli yıllık anıları tuttu, tek lokmada yuttu
ve deniz karardı uykusunda.
Öyle bir karanlık ki çöktü çatıma sathıma
gecenin zil zurna sarhoşluğundayım
en beklediğim lazım anlarda bile yetişmedi ardımdan ayaklanmalar
hepsi hepsi üç beş dakikalık sayıklamalar.
Siyah inciler süzülünce mavi atlasın üzerine üzerine
ve şimalden kayan şekillere baktıkça canım acıdı.
Kuzey Atlantik’ten esen kasırgalara taptı alemin elleri
ellerimde ateş ateşli bir öpücükle ayıldım
başım küçük elli kızın ellerinde.
Çağrının ağrına gidiyor bu ağır gece karartmaları
Kim kime kimi kesiyor bu bozgunda bu bilinmezlikte
bostan tarlalarına erende girende cayırtı
sanki frenler boşaldı sebepsiz.
Ve sevişgen kızın mahzun duruşu yansıdı esmer camlara.
İki yetişkin kızı ve bir gözü turkuaz mavi diğeri kehribar kedisiyle yaşar
yerli yabancı polisiye okur bir kadın
bir kadın görüntüsüydü
zil zurna ayaklanmalar.
Zil zurna sarhoşluğun Arnavut kaldırımlarına oturanı ise
sanki beni etrafa silkeleyerek geçip gidecek hayat
gailesi kaidesi başka bir dönence.
Gecenin zil zurna sarhoşluğunda
aklıma düştü birden eylül akşamları
yakalayıp sevmeyi istediğimdi ayaklanan anılar
karıştılar kara giysili zilli zorbalara
kırmızı turp gibi suratlılarca tutuklandılar.
Küçük küçüğüm, bebeğim sanki kundakta
beni o anımla yakala ve tut
tutkuyla sev ey sevgili.
Öyle zil zurna sarhoş ki zaman
babam kısa pantolonlu ve bacak bacak üstüne atmış
dizleri yara bere, kabuk bağlamış
annem yabancı bir lisanla konuşuyor sanki
usulünce ve adaplı
tek anladığım ismim geçiyor arada bir.
İsmimin e hali ta o günlerden kalma
Edibin e tipinde bir mahkum.
Hep esmer sanırdım meğer annemde sarışınmış
babamın çocukluğuna sarılmış
korkulu yeşil gözleri üzerimde hapis.
Kum saati onu kırk geçe durdu.
Kim saati acayip bir atmosferde benliğini arıyor hala.
Daracık koltuklara sığınmış dünyamda kalpten kalbe isyan atıyor
ve yerinden kıpırdamıyor sanki suda uçan canavar.
Mekân yıllardır ayni mekan
ayni mesafede muhteşem doğasıyla hazır ve nazır
içten nazlanmalar.
Ne zaman uyanırsam uyanayım nerdeyim hemen anlarım
anılarımda gizli zil zurna sarhoşluklar
en derin uykudalar.
Eteklerim zil çalınca ayaklanır anılarım zil zurna
düşlerimde zorla bastırılmış isyanlar
hala isyandalar.
Kırmızı mürekkepli parmak basarım hali rapt ile zapta
tutmaz ellerim kırık kalemi
imzam gecenin zil zurna sarhoşluğunda kayıp gezegen.
Yıllarım on yıllarım var beş on dakikaya sığdırılmış
en beklemediğim bir anda geldi aklıma ertelediğim ayaklanmalar
elli dilden ziller çalıyor akıl.
canavarlaştıkça canavarlaşmış alem
akıl aleme inat kızıl kelebek.
Gecenin zil zurna sarhoşluğunda
ince elli esmer kız renklendirdiği ve canlandırdığı tüm bibloları kırdı

kılı kırk yaran inceleyiciliğime karşın anlayamadım…

Hiç yorum yok: