27 Aralık 2015 Pazar

EŞEK ARISI SİYASETİ

EŞEK ARISI SİYASETİ

Karakolda bitecek yazılara eğer edebi bir dille politik bir format gizlenirse harnameler bir süre gözden kaçar. Ancak harlara nameler deniz üçlemeleri ve eklentileriyle devam ederse kaçamaz teoride etek pratikte etik çözülmesiyle sonuçta yine karakolluk olur. Yazarı okuyanı biz ne ettik flaması çekme şansı bile bulamaz. Bedavaya acılar çeker...

Har hur arasında eşek arısı siyaseti iğnesini sağa sola salladıkça yaşar. Batırdıkça ölür, öldürür. Kurtuluş öncesi eşek arısı siyasetçileri için önce bir daire çizilmelidir havaya. Sonra topunu o dairenin içine hapsetmek gerekir. Zehirleyici iğneler işte o vakit hiçbir işe yaramaz. Boşa kanatlanmalar ve çırpıntılarda. Kilit kıçlarına vurulduğundan kıpırdayamazlar ve uğultuları da duyulmaz. Balonların içine derlenince eşek arısı siyaseti dertoplanmış çemberlerin içine içine fısfıslanır nameler.

Her telden nemalanmanın mubah sayılmışlığı ibretlik bir masaldır camdan kuşlar diyarında. İn din merkezinde kristalleşen insanların kirlenişi de. Hay huy arasında aynen eşek arılarına benzeyen eşek arısı siyasetçilerine öykünmedir yaşamlara damga vuran.

Öyle ki; “Din ile siyaset iyice kolkola girince önlerinde hiçbir engel bırakmayacak biçimde hızlanırlar eşek arısı siyasetçileri. Er geç eşek cenneti mantığıyla yollarına çıkanı dümdüz ederler, dümdüz giderler. Sözde din gerekliliği mişçesine ortalığı dere tepe düz eylerler. Bu gözü kapalı, körleme gidişin sonu coğrafyanın sunduğu nimettir, nimet derin uçurumdur. Ve o uçurum çok geç fark edilir. Gerçek din ve gerçek siyasetin unutulmuşluğu eşek arısı siyasetine zemindir ve  hazin son kaçınılmazlaşır. Kaçıklık derecesinde artık her şey iktidarın devamı için feda edilir. Başka çare yoktur.”

Zaten yasakçı kafaların ürünü ne varsa kara mizahın asli konusudur ve Karakolda bitecek yazılara dönüşür. Gece karanlığında karabasan gibi çöken eşek arısı siyaseti aylaklığı deniz ortasında uzak şehirler yaratan aymazlıktır. Gelişigüzel serpilmiştir yaslı gönüllere. Ve eşek arısı siyaseti adım ve adam şaşırtır. Bu şaşkınlıkta çaldığı düdüğü yanlış çalanlar veya yanlış çalıp doğrulatan ve doğrulayanlar Karakolda bitecek yazılara elbette konu olurlar. İnsan gibi düşünemeyenler resmen makineleşenler daha kederlenme fırsatı bile bulamadan gün batımına doğru kaşla göz arası sürülürler. Son çırpınmalar öncesi sanatoryuma yatırılmalar da çare olmaz. Eşek arıları fırsatını yakaladığında siyasal iğnelerini batırırlar, sokarlar.

Sokma akıl bir adımlık denilse de dudaklarda kalın şarkılar, her şey yolunda tarzı yalın düşünceler ile kullaşılır. Biz yoksak yansın dünya karnavalında sadece etliye sütlüye karışanlar işi bozar. Bağbozumunda melankoli derecesinde ve kara mizah içeren davetlerle devam ettirilmeye çalışılır aldırmazlık. Kutsal değerler sorgulandıkça yaşama tutunabilmek de zorlaşır. Kutular açılır içinden kalın uzunçalarlar çıkar. Pikabın iğnesi değince o kalın uzunçalarlar dönmeye başlar ve çalarlar.

Asap bozan bu başıbozuklukta kaç ocak söner kaç yuva dağılır, kaç bin eksilir önemsenmez. Hiç yere sınır ötesinden otuzaltı kırkiki kuzey paralel ve yirmialtı kırkbeş doğu meridyenine kaç milyon eklenir o da önemsenmez. Oysa bilhassa bu konuda bile sürgüne gönderilen ve boğaza takılan öyle laflar vardır ki bir türlü söylenemez. Evlat acısı gibi koyan olaylar, kıssadan hisseler olsa bile. Hikayeden koruyucu muskalar asılır boyna ama olacaklar olur yine de.

Karakolda bitecek yazılarla olaylara parmak basabilmektir baskın yazarlık. Hır gür arasında eşek arıları iğnelerini hazır tutsa da her şeye hazır olmaktır mesele. Yasak listelerine girmedikçe karanlıkta beliren korku hissedilmedikçe beyaz bayrak açmalar boşa gider. Kutuplaşmaların yıldızlaştırdığı, ayrışmaların aynılaştırdığı ve oynaşmaların çeteleştiği bir dönemeçte olan bitenin çetelesini tutmak bir yere kadar olur. Ve doğrudur. O eşik kazasız belasız atlandığında ise kusursuzluk doğar. Kitaplaşır.

Kaç ocak yıkıldıysa yıkıldı, artık ne yansın ne de sönsün zamanı gelip çatmışken; Yıkıcı adamların yakıcı adımlarıyla dolaştığı bu coğrafyada kaderler yeniden yazılırken karakolda biten yazıcılara yazılmalar ayıp kaçar. Tabiri caiz ise bir şeyleri anımsamak, anımsatmak ilahi kelimeler labirentinden kurtularak yok olma ve boşa dolma bilinçsizliğini bir döneme lehimlemek neden günah sayılsın. Tüm suçu karakolda bitecek yazılara mal etmek ve edipleri ait olmadığı yere, kısmen ölüme yollamak eşek şakasıdır. Bu eşek arısı sokmasından beter acı, beter ölümdür.

Neredeyse bilim kurgu klasiklerine esin kaynağı olabilecek bu denli densizliklerin ve eşek arısı siyasetçilerinin, dumanlı gökler kentinden görülmediğini sanmak hangi dindir o teologların işidir. Ama insanların kalakalmasını sağlayanların paylarına da korku düşünce düş biter. Ve düşünce o kalakalanlar da tipik tematik yaklaşımlarla kentin tozunu attırmak üzere aniden saflaşırlar.

Ve eşek arıları karakoldakilerden başlayarak kapı dışarı sokmaya başlar…

Hiç yorum yok: