1 Ekim 2015 Perşembe

GAZETECİLİK ZOR ZANAAT…


GAZETECİLİK ZOR ZANAAT…

“ Napolyon; ben üç gazeteden, yüz bin kurşundan korktuğumdan daha fazla korkarım.”

Korku dağları beklese de, özgür ve örgütlü yaşam insan olmanın önceliğidir. Örgütlü siyasi yapıların medya seçeneklerini işlerine geldiğince kullanması çatışma ve çözüm üzerine insancıl çözülmeleri de günceller. Bu zamane güncellenmesinde gazeteleri hedef göstermeler ve gazetecilere saldırılar artar. Siyasal iktidarın tehditleri açık açık yabanileşir ve tek bir İnancı ortaya koyar. Bu yapay inanç yolunda tüm kitle iletişim araçları da bir şeyler uğruna hiçleştirilir. Egemen siyasete ve sisteme karşı olmanın özellikle demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermenin önü kesilir. Oysa tüm bunların temel unsuru gazeteler ve asıl gücü gazetecilerdir. Gazete ve gazetecilerin gelinen son noktada korumaya ve korunmaya gereksinimli halleri ise geçmiş ve şimdi uyumsuzluğunun tepe noktasıdır. Canavarın tepegözü uyumsuzluğu verilmemiş hesap yoktur bağlamında boğuldukça uyuzlaşır.

Kapitalizmin çağdaşlaştırıldığı, emperyalizmin yasallaştırıldığı son yıllarda günümüz insanı bir şeyler satın almak, bir şeyleri hiç düşünmeden kullanmak, çok uluslu markaları benimseyerek çok para harcamak ve harcatmak üzere kurgulanıyor. Veya tüm marketing enstrumanları yoluyla bu yönde şartlandırılıyor. Bu şartlandırılma doğrultusunda günümüz insanı en umulmadık şeyi veya şeyleri fazlasıyla değerli bularak ve arsızca değerlendirerek kimlik kazanmaya çalışıyor. Kısa zamanda elde ettiği bu yeni kimliği de üçe beşe satarak birey olduğunu tam anlamıyla bireyleştiğini sanıyor. Ülkeye yazık ettiğinin farkına varmadan veya farkına varıp işine gelmediğinden zamanla bir şeylerin değiştiğini ve şeyleştiğini de göremiyor. Bir şeyleştikçe de hiçleşiyor.

Bu hiçlik kervanında yerelde ve genelde gazetecilik yapmak ise gün geçtikçe iyice zorlaşıyor ve zorlaştırılıyor. Fırtına bir yerde, bir yerden kopacak ve gazetecilik zor zanaat başlığında nice canlar yanacak gibi görüntü veriyor ülke. Ülke gerçekliği bu yönde ivmelenirken başa gelenler ise bir hiç uğruna diye şekillendirilip anında unutulacak, unutturacak bir yönetsel mekanizmanın en yeni versiyonları tezgâhlanıyor. Hal böyle olunca izleyip, görüp yorum yapacaklar bile köşelerine saklanıyor ve hiçleşiyor.

İşte bu bir şeyler olmakla başlayıp koca bir hiçe varan kısır döngüde gazeteciler üzerinde çok merkezli akıl almaz bir denetim söz konusu. Medya özgürlüğü kısıtlanıp sansür had safhaya eriştiğinde özdenetimler de hükmünü yitiriyor. Baskı kelimesinin altı kalın kalemlerle çizilmeye başlıyor. Oysa gazetecilik siyasi veya ticari amaçlı bilgi akışı ve kontrol ihtiyacının sağlanmasına ilişkin amaçlanmış bir meslektir. Bu amaçla gazeteler çıkar ve gelişirler.

Elbette amaçsız gazetecilik olmaz ve yapılması da düşünülemez. Ancak güdülen amacın bir yerlerden güdümlenmemesi asıl amaçtır. Belirlenen amaç her zaman en doğru ve uygun tercihleri garantilemeyebilir. Zaten garantici bir mantıkla gazetecilik yapılması da toplumları bir çıkmaza sürükler. Dördüncü kuvvet itibar kaybeder ve aktarımları da anlamsızlaşır. Yani birinin amaçladığı diğerlerinin amacı olmayabilir ancak bu radikal tutum bir şeyler uğruna tavan yaptırıldıkça hiçleşmeye endekslenir.

Gazetecilik özünde muhalif bir iş alanıdır. Gazeteci iktidardan yana tavır aldıkça muhalif olma vasfını anında kaybeder. Ve tanrısal vasıflandırmaların ve ilahi vasıflandırılmışların peşine takılıp tökezler. Bu bağlamda muhalefete muhaliflik, zayıfa karşıtlık gazetecilikten sayılır mı sayılmaz mı o mesele de medya sosyolojisi üzerine çalışanların çözmesi gereken meseledir. Yıllar içinde meşrulaştırılmış kamusal aşırı güç kullanımlarıyla kazanılan seçimlerle elde edilmiş kazanımların gelen her seçimde kaybedilebileceği endişesi artar. Yani araçlarla amaçlar hiç örtüşmeyebilir de.

Aslında ivedilikle üzerinde durulması gereken konu öznellik, nesnellik veya yanlı gazete-gazeteci olmak değil, dürüstlük ve dürüst kalmak konusudur. Akçeli ilişkiler yoğunluğunda karakter zaafına uğramadan temiz kalabilmektir erdemlilik. Karmaşık ilişkiler yumağına sarıldıkça istemediğine direnmek ve yanlışla mücadele etmek zorlaşır, belki gazetecilik bu sarmalda kolaylaşır ama uzun ömürlü olmaz. Ayrıca gazeteciliğin temel ilkelerinden sorumluluk ilkeliliği da kesinkes zaafa uğrar. Zaman asosyal ve apolitik bir sürecin dayatılmasına karşın sosyal bir kavramdır ve yansızdır, herkesedir. Yalnız bu zamanda gazetecilerin zamanlı zamansız yanlı tutumları kime ve kimlere hizmet eder apaçık belli iken, durduk yerde kimin kar ve maliyetine etki edildiği, gazeteciliğin beslendiği bazı temel pratiklerinden neden uzaklaşıldığı üzerine düşünmek yerine kent ortası zorbalıklar haberleşir. Hem de bir hiç meselesiymişçesine haberleşir.

Doğru haber, abartılı da olsa doğru haber işte budur. Gazetecinin haber olmasıdır doğru da olsa abartılsa da en kötü haber. Bu haber habercinin habercilerin canını yakar. Abartısız da olsa yanlış haber yanlış haberdir. Yanlış aslında yer vermeme ve yok sayma üzerine kurgulandığında ortaya çıkar. Haber doğrudur ama nedenleri ve çözüm şekli yanlıştır. Bu kavramsal tercihler yepyeni temsilleri peydahlar ve gazetecinin taraflı oluşuna yeni bir bakış açısı sunar. Ancak unutulan nokta maalesef gazetecinin yerelden ulusala muhalif oluşudur.

Bilgi toplumunda internet, yerel ve ulusal gazetecilik alanında yalnızca bazı kesimlerin değil halkın haber alma hakkını kullanmasına yardımcı olmak, doğru karar vermeye yönlendirmek, materyal ve düşünsel anlamda bireylerin kendilerini geliştirmesine fayda sağlamak suç olarak görülüyor ise tek bir cümlenin altını çizmek gerekir; gazetecilik zor zanaat.

Gazetecilik zor zanaat olsa da her şeye rağmen hala söyleyeceği bir şey, göstereceği bir olgu ve yazabileceği çok şey olanlar iletişimin doğası gereği kendilerini gazetecilik faaliyetinin içinde bulurlar. Gazetecilik amaç olur kendilerine ve bir şeyler uğruna hiçleşmekten ebediyen kurtulurlar.

Bu hiçlikte son ve sol tahlilde gazetecilik zor zanaat içerikli tüm makaleler yerine bir paragraf yeter de artar;

“ Biz kötü olabiliriz belki. Bizi kötü görebilir kötü gösterebilirsiniz de. Ancak bu durum sizin yaptığınız kötülükleri asla meşrulaştırmaz. Kötülüğünüzü hiç de doğrulamaz ve sizi haklı çıkarmaz. Yani sözüm ona bizim kötülüğümüz asla sizin kötülüklerinizin asli nedeni sayılamaz. Olmaz ya bizi veya birilerini bizim kötülüğümüzden kurtarmak maksadıyla yaptığınız kötülükler sizin de kötülerden olduğunuzu açıkça gösterir. Demek ki bizim sözde kötülüğümüz sizin özde kötülüğünüz için yalnızca bahanedir.”

Hiç yorum yok: