19 Ekim 2015 Pazartesi

YOZLAŞMIŞ MANZARA YOZMANLARI…

Manzaralar yozlaştıkça yozlaştı, yozlaştırıldı. Yoksulluk arttı, yozmanlar yol buldu, buldukça arsızlaştı. Bu yozlukta yozlaşmış manzaraların içinde hapsolmuş mavi çiniden bir taşbebektir devrim. Ve her derin uykuda düşlere sarkar ve yozlaştırıcıları korkutur. Korkmadan şeffaf sandıklardan kaçan minik serçecikleri göğsünde sıcacık uyutmaktır devrimcilik. Ve tüm yozlaşmış manzaraları elinin tersiyle silmektir cesaretle. Belki de son kez o son kez söylenecek söze aldırmadan ağlamanın sızlanmanın da hiç manası yoktur.

Ey kötü şiir insafın kurusun…

Uçan uçuk manzaralar maddi bağlantılı akrabalaşmış portreleri taşır rüyalara. Rüya gibi manzaralar eşliğinde öyle bir figür yerleştirilmesidir ki bu yön verir eksik hayatlara. Yerlileşmenin sonrasında enkazlaşmış umutlara önderlik eder tüm özgürleşmeler. Ama yalandan taç giyilir ve kitap üzerine yeminler edilir edilmez özgürleşmenin de önüne yatılır. Yatırlar ve satırlar kıskacında ülkenin bu hale gelmesinde yozlaşmış manzaralara bağımlılık marazası yatar. Ve rüyalara insafı kurumuş kötü şiirler sızar.

Ey kötü şair insafın kurusun…

Yolun, dölün, soyun sopun, yalan dolana, talana dolaşması ile acayip yozlaşmış manzaralar memleket evlerinin misafir odalarında duvarları süsler. Sus pus içinde kara dalgalarla çalkalanır yorgun gemi. Ve eşeğin gölgesine bile yasaklar konur. Yasak savmacı yasalar tırpanlanır ve yasalarla yasaklar perdahlanır. En müthiş manzaralar bile envai çeşit baypasla ve kalp nakliyle körelir, yozlaştırılır. Ve her kara delikte bir kırmızı karanfil unutulur. Kalemin iyisiyle yazmak yazıyı su gibi akıtır ve duvarlar aydınlanır. Aydınlanır ama isminde soy isminde ak bulunanların dengini aradığı bir sözcük bulma yarışıdır, akılcı bir yarıştır eylemlilik. Ve yeşerir kavga yeniden, kızarır gökyüzü. Zamanla kavganın rengi de kızıllanır. Dev boyutlarda bir yozlaşmanın manasızlığıdır kıyıları döven. Ve tüm deliklerde kıstırılır yozmanlar ve ele geçer tüm yazılı deliller. Delilik çizgisinde bir manzara yozlaşması, yozlaştırılmasıdır gözlenen ama kurgusal din, iman, mezhep sarmalında saflaşıldığından görülmez. Dünyayı gizli gizli bölmenin şairane şiirselleştirildiği dönemeçte, gizli gizli gözlemlenmenin sonucudur beş can bir kafeste nefes alabilmek.

Ey yoz kavganın şiiri insafın kurusun…

Solunum yetersizliği artınca ve tüm körfezler donunca mermerden labirentte diken üstünde yürünür buz yollar. Yolcular rüzgâr esip fırtına biçerler ve manzara anında kristalleşir. Ranzalar boşaldıkça manzara da kendiliğinden değişir. Üç boyutlu bir dünyada o meşhur yozlaşma yeni manzaraları ranzalara bir bir yerleştirir. Haftayım haftasında manzaranın yenileri de, eskiden yerleşmişler de, yerleşkeden ve çelişkilerden utanırlar. Yetmez zamanla kendilerinden utanırlar. Çocuk akıllar hepten karışınca, ermeyince gereğince kurmaca düzen bir kez daha bozulur, ancak manzara düzeleceğine yeniden yozlaşır.

Ey yoz kavgaların şairi insafın kurusun…

Kuytusu, kurusu, karası, çukuru, çakması çıkması bol, kaymak gibi asfaltlanmış bir yolda yolculuk etmek cesareti gösterebilmektir devrimcilik. Ve devrim altıncı filonun geldiğine pişman edildiği günden beri sürer, bitmez. Kuş gibidir devrim, uçar gider maviliklere her mevsim. Ve bir kez daha tutamazsın kanadından, öpülmez gagasından. Her şey birbirine karışır ama yozlaşının zirvesi herşeyin beşi bir yerdeye teslimidir arz ederim babında. Ve manzara o yoz manzara daima ayni manzaradır nedense.

Ey yozlaşmanın şiiri insafın kurusun…

Bal korudaki gruplara ay ışığında Arap atlarına binmiş süvariler de destek verir. Ve meydanlara delinen altın anahtarlı kapılardan son gaz giriş yaparlar. İşte o girişkenlikten yozlaşmanın ağababası doğar, büyür ve gelişir. Bu daraltıda ağır uykulu çevreler ve çevredekiler sadece papağan dili misali duyduğunu ve kendilerine öğretileni ve kibarca belletileni tellendirir. Aslında çıplak ve ağır demli bir ses yoz diyebilse, bir diyebilse ozlaşılır, kozlar paylaşılır ve büyü bozulur bir dönemdir manzaralara akseden. Ama akılcılık uyku canavarlarını köşeye sıkıştıramadığından rüyalara oz büyücüsü karışır her seferinde.

Ey yozlaşmanın şairi insafın kurusun…

Ve Bal korudaki balkonlardan, balkondakiler derme çatma gruplara seslenir ha seslenirler. İşte asıl mesele manzarayı bozan yozlaşmanın oradan ücralara uzanışıdır. Bertaraf hastalığıdır nükseden. Kaf dağının ardındaki kaldırımlarda yoz manzara gereği boyalı suyla kızaranlar, saldırımlar da arkasız kalanlar ve gün ortası kurşuna dizilenler hep bu gittikçe kötüleşen manzara yozlaşışında taş baskı koleksiyonculuğu yapanlara karşı koyanlardır. Ve bal küpünden çıkma öyle bir gün gelir ki mutlaka bir gün gelir, manzara yozlaştırıcıları da altın anahtarları cebinde sıraya geçerler sınırlarda. Hiçbir yozlaşmış şehir de kabul etmez o yoz manzara yordamcılarını.

Ey yozlaşmış manzaracılar insafınız kurusun…

Altın kemerli kapıdan geçince obursu yoz manzara yordamcıları, el altından krizler patlar peş peşe. Nostalji treninde manzaranın keyfi çıkarılmaya çalışılır ama belli kerteden sonra tutmaz hesaplar. Ve hortlar gecikmiş faturalar. Envanter günü salkım saçak düşülür şeytan uçurtmasının kuyruğundan şeytanın ağına, tam da ağzına. Sadece makara ipine bağlı hayatları uçurur ipsiz dipsiz kuyular ve geride kalmışlar pullanır. Ve yapbozcular yozlaştırarak resmettikçe manzarayı, iyi insanlar kötü anılarını hapsederler kutulara, altın kakmalı sandukalara.

Ey yozlaşmış manzaracıların manzaracıları insafınız kurusun…

Uçurtmalar takılır akıllara ve salya sümük ağlamalarda kar etmez. Tüm işler, fişler işletme hesabına, Amerikan defterine kaydedilir sütun sütun. Sütü bozuk bir yozlaşmadır aslında manzarayı kirlettikçe kirleten. Çamaşır makinesi de bozulduğundan metin olmak devridir başa kakılan. Ancak öyle kirlenmişlikler dayanır ki manzaraya en parlak renkler de ağartmaz manzarayı umumiyi. Asla temizlenemeyecek olan bir şişinmedir uykuları doldurup, dondurup kristalleştiren. Ve manzarayı umumiye umurunda olmayanlar çoğaldıkça altın kemerli kapılar da en katmerlisinden kapanır.

Ey yozlaşmış manzara insafın kurusun…

Er insaf insan insanlıktan çıkıp israf bunalımına kapıldığından, insaf buhranına sokak kabadayılaşması da eklendiğinden, manzaradaki yozlaşma kışkırtıldıkça kışkırtılır. Dört mevsim yedi bölge yoz manzarayla sarılır. Yedi bölge dört mevsim ayni yoz manzarayla kuşatılır. Memleket yoz bir manzarayla donanır. Oysa yozlaşmış manzaraların sandığa kilitlendiği masmavi bir göğün altında uyuyan altın saçlı bir kız çocuğudur devrim.

Ey kötü şiirlerin kötü şairleri, Ey yozlaşmanın şairlerinin yoz şiirleri, Ey yoz kavga şiirlerinin yoz kavgacı şairleri, Ey yozlaşmış manzaraların yoz manzaracıları ve Ey yozlaşmış manzara manzaracıları insafınız kurusun…

Ey insafı kuruyasıca yozlaşmış manzara, altın saçlı kız çocuğu uyandığında, o yozmanlar tozu dumana katarlar ve…

Ve aşkolsun yakalayabilene...

Hiç yorum yok: