AY KIZILA ÇALINCA…
Yine ay kızıla çaldı. Tam çömezin düşüşü sahne alacakken panayır kan rengine boyandı. Bir kıyamet provasıydı. Peşinen olmasa da peşine yaşandı, geçti denecek ama küçük kıyametler koptu. Saçıldı meydana. Ayrılık senfonisi de çalmaya başlayınca Barış, aykırılık manifestosu yazılır...
İlençsiz, sabırlı dualarla varmak istenir Yaradana ama ay kızıla çaldı bu kez. Her ay doğduğunda yarı gecede bu kızılca kıyamet anımsanacak ve dizginlenemeyecek diller. Dizginlenemeyen bir tutkuyla haykırılacak frekans frekans hiç de yalpalamadan, Bu meydan kızıl meydan…
Her ay doğduğunda kızıla çalacak anılar. Naylon türbelere yakarışlarla da geçiştirilemeyecek bu kez yürek dağlayan ateş. Zirvede buluşacak mezar taşlarına barış kazınanlar. Histeri nöbetine yakalanmışlar toplum psikolojisini hiçe saysalar da içten içe utanacaklar. Kibir sahibi yurttaşın peşinde kendilerini yurttaştan sayanlar taş kesilen yüreklerine ve akıllarına ilahi adaletin ateşi değdiğinde iliklerine kadar donacaklar. Tarih, öncesinde ve sonrasında katılımcısı bol meydanda yere düşen gölgelerle nefeslendiğinde, yapay moda gelenekçilerinin nefesi kesilecek. O gölgelerden olmayı dileyecekler ancak onları tarihte affetmeyecek Allah’ta.
Her ay doğduğunda ve kızıla çaldığında şürekâsıyla ürperecek üç paraya piyonlaşanlar. Fiyonklu kravatlı süzülseler de kuytulara, kutularca istifledikleri kanlı lokumlar damaklarına yapışacak. Süzgeçler bol gelecek hayatlarına, süzülecekler, elenecekler. Ve dahası sürgünlerde bile darlanacaklar, darlaşacak damarları, kireçlenecek. Kan kanlığından utanacak ve dolaşmayacak ana damarından kılcalına, damarlarında. Akçalı oyunlar köprülerin altından akarken ay doğacak ve kızıla çalacak.
Her ay doğduğunda bir yudum suya hasret, bir damla kanda boğulmak, bir anlık hoşluğun derin boşluğudur anlaşılacak. Uhrevi boşlukta inanılmaz boyutta gaflet damgasını basacak alınlara. Kaderdi, fıtrattı fetbazlığı bu kez fetretleşemeyecek. Dem vurduğunda tutulan köşe başlarında fettanlığın yüz karası da parlayacak. Yüz yüzeliğin hasleti ininde, dininde servete doğmak ve servete boğulmak patavatsızlığını patlatacak. Varlığına armağan yalnızlık dağılınca meydanlara ve semada voltalayınca kızıla belenmiş gölgeler, volta alma vaktinin gelip de geçmekte olduğunu anlayacak karanlık konakçılar. Karanlık konaklardaki gümüş şamdanlar dalkavuk yağıyla beslenir. Sözde abdestli Besmeleli Beslemeler altın şamdanlı koridorlarda kompradorlaşınca kızıla çalan meydanlarda matadorlaşacaklar. Ancak büyüye kapılmak ve büyükleşene tapınmak sarhoşluğu yere serecek tüm tamahkarları.
Her ay doğduğunda ay kızıla çaldığında yalancı ağlamaların ve inlemelerin açık levhası acıklı yüzde gayri ihtiyari beliren anlık tebessümdür. İhtiyarı genci tünelde beliren cılız ışığa ellerinde barış güvercinleri koşarken, zevki sefada barış çubuğu tüttürenlerin vicdanı boşaldıkça boşalır. Aslında resmin dipnotunda vezinleşmiş ve sezinlenmiş ahmaklık ayrıntısı gizlidir. Kim kimi ayrıntılar ve ayıklarsa artık, meydan kızıla çaldı bir kere.
Her ay doğduğunda ay kızıla çalacağından, bir güzel güzelce işlenmiş, çalıntı nakaratlarla nazlanarak, bir güzel fişlenmişlere yaranmak en babasından Yaradana ihanettir. Şimdi en kabasından tüm olan biteni kirli bağlantılara, sınırsız güçlenme fırsatçılığına ve sebepsiz zenginleşmelere bağlamak var ya, ay kızıla çaldı. Yorgun, bitik, bitkin, acılı, acıyı bal eylemiş barış yolcuları bir anda başkentin bağrında ölümsüzlüğe bağıtlanınca Gar’dımız düştü bir kerelik. Dirsek temasından kaçındıkça bir başka harlı dağa tırmanıyor yürek, bir başka narlı çağa açılıyor yürek. İması, aması, teması geçersiz, hiç de durduk yerde olmayan bir katliam yaşandı. Bir rezalet günüdür bardakların içine kan kırmızı dökülen.
Ay kızıla çalmasın da ne yapsın bunca çalmayı izledikçe en tepeden. Her ay doğduğunda kızıla çalacak ve er veya geç doğanlar bu meydan kızıl meydanı duyacak, bilecek, öğrenecek ve kınayacak. Kınayacak ve kızacak. Bu denli uykuseverlik, uykuya dalmışlık, uykuculuk yuvarlandıkça yollara, meydanlara, oralara buralara, her seferinde yuvasız sabahlara inadına inadına ay doğacak ve kızıla çalacak. Gün ışığında bile görünecek çıplak gözlerle.
Her ay doğduğunda ve kızıla çaldığında müthiş acayip en güçlü ışık huzmesinde tek parça yaşayacaklar yüz parça meydana savrulanlar. Huzme hüzünlenenleri yetkinleştirecek, fetvazları ise körleştirecek. Tüm yetiler yetimleşecek ve o gudubet günden kalan geceye sarkan elem ve ilenç nidaları ay doğup kızıla çaldığında bin beter ayrışmaları sağaltacak. Peşi sıra sıralanması olası faciaların tetiklenmesi de soğuyacak bir süre. Ve meydanın kötü mirası böcek kurnazlığı ile yaşayan görmezlere kalacak, bu meydan kızıl meydan…
Her ay doğacağında hep kızıla çalacağından setleri aşıp arklarda tutsak kalmalarda geride kalacak. Son kertede karşılaşılan hilebazlara da o beklenen mucize ezberletilecek. Gelse de, istese de, gelemese de, meydana saçılan kızıla boyanmış tohumlar yeşerecek. O vakit ota böceğe felç olmuşçasına itaatle tapınmalar içgüdüsel tarzına indirgenip aklanamayacak. Hangi ilahi direnişin zorlamasıdır bu gözdağı, bu ilk kurşun neyin şavkımasıdır hiç anlayamayacak kalpten körler.
Her ay doğduğunda ay kızıla çalar ve vurur beynin çeperine, zarını deler, şok tedavi başlar. Karma sıkılmalar baş gösterince sıra dışı bir uyanışa çalar ziller. Ay kızıla çaldığında tüm meydan okuyuşlar meydanlara hapsolur. Gözü kararır meydanın canına okuyanların ve kuzuların sessizliği sonlanır, silkinişi başlar. Elvedalara yansıyan, kızılca kıyamete uğramış kızıla boyanmış gelinlik kızlar, damat olacaklar, analar, dedeler, bacılar, çocuklar, babalardır. Sınaya sınaya gelinen son aşamada her sınavdan çakanların düşüşü başlar, aynalara yansıyan işte bu sahteci suretlerdir.
Her ay doğduğunda ay kızıla çaldığında kılı kırk yaran dizelere saplanır dipsizlik disiplinsizlik. Disipline edile edile dipsizleşen meydanlarda patlatılan edepsizlik kimin yakını çıkar hiç belli olmaz. Hamili kart yakinimdir saplantısıyla görüş alanları da daraltılabilir. Kendi sesine yabancı figürler yalancı arzularını frenleyemezlerse de hakikat çok yakında ay ışığında belirir. Keşke vaktinde yaşanmasaydı diye diye ay kızıla çalar ve yine yine doğar. Çünkü doğanın doğurganlığıdır aslolan.
Her ay doğduğunda ve ay kızıla çaldığında dört yol ağzındakiler, ters orantılara hapis düşlerle, ateşten düşlerini çıplak çırılçıplak anılara eklerler. Ve ortaya düş mağduru uyanışların gulyabaniden çektikleri kalır. Aslında ayıklanmak ve ayıplanmak günleridir torbaya dolan, kızıla çalan meydanlarda.
Her ay doğduğunda ay kızıla çalar ve zor da olsa ışıyan, isli camlı şişe ışığındaki kızıllıktır aya çalınan, meydanlara dağılan, kan kırmızı. Bir de kan gölü maya tutarsa.
Işıklarda yaşayanlara barış, bu meydan kızıl meydan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder