DALGALI MAKAMLAR...
Makam bilmeyenlerin bestekârlığında şekilleniyor kompozisyon. Kompozisyona sıkı sıkıya bağlanmışlar da dalgasına bakma peşinde. Pozisyona aldanıp dalgasına bakanlara da dalgalı makamlar gayretlenir. Bu sahte zevk diyarından cayıldığında salaş mekânlarda dalga dalga dalgalanır ceyran. Ceryanın şerrine kapılanlar, ceryana çarpılışın ipek yumuşaklığında yayıldığını hissederler önce etle tırnağa. Sonra tüm bedene dağılır uyuşukluk. Ve sütliman deniz kararır, karardıkça kabarır. İşte hazlanma ve nazlanma devrinin geçtiğinin göstergesidir bu makamsız bestekârlık.
Naz denizinde boğulmak da var, kanun tüm şarkıları çalarken hicazdan haz denizinde yoğrulmak da. Veya yorulup kuzeyde bir yerlerde bal ormanında çömlek dibinde erimek de var. Has şiirlerin şairi ölmüşçesine yas tutmak da. Bir naz ve haz denizi ki mavi lacivert, maalesef çile çekmek de. Saçlarda ışıltılarla kırmızı bir noktaya uğurlanmak da. Aslında her hal ve tavır köprülerden düşmek ve düşünce de aşağısı da yukarısı da birmiş demek gibi bir şey bu makamsızlık.
Makamsız mekansız böcek bürümcük ipeğe yüzünü döndüğünde ise zavallı dalgalarla yıldızsız geceler ıslanır, yaslanır. Sarf edilen ve sarf edilecek sözler de artık kifayetsizleşir. Sırf gelip geçici bir keyif dalgasıdır boynu büken. O ortada kalakalmışlıkta keyifler kaçar, ancak kime ne hırçınlığıdır köleliği sıradanlaştırmak. Lakin kurtarmaz zevatı. Mavi rüzgârlar yüreğe çarpınca nasıl olsa uslanılacaktır belki de, ama orta ve uzun vadede bu kilidi kırık kalpler dev dalgalı okyanuslarda yalpalarlar. Yalpa en vazgeçilmez rotaları değiştirir ve yalan olur gerçekler. Beklenir nota, nota beklenir ama makamsızdır bestekârlar, gelmez.
Aslında nereden gelinirse gelinsin, olunursa olunsun geometrik değerlerle ölçülemez insanlık. İnsanlık insanlıkla ölçülür. Makam başka makam, mekanla bağ geçicilik olunca simetrik hayatlar kurgulanır. Aritmetik hayatlar güneş doğar, batar, yaşarlar ve sonra birden biter. Yani günlük hesaplar şaşınca, yıllık hesaplar tutmayınca, gündelik delinince, rotadan sapmalar makam güfte tanımaz. Notalar ciddi standart sapmaları günceller.
Kaçamak kaçamak ağa takılmış tüm kutsal kırılganlıklar, nefessiz geçilen tünellere ışıktır aslında. Bu sefer ne olacak bakalım tarzına karşı dalgalanıştır. Bekleyip görmek yerine, cıscıbıl kalındığında bile tükenmemek için gözbebeğinden ayak tabanına fer takınmaktır dalgalanış. Meltemlerle uçuşan ve evrim geçiren genler geleceği yansıtır, baş ağrıtmaz. Yarına tutunmak daha fazla zahmet gerektirir.
Asıl unutmak veya unutturulmak çizgisinde üstü çizilen ortak akıldır. Beyin fırtınası başladığında tüm unutulanlar anımsanır ve rahmet üzerine detaylanır. Dalgalanmalar boşa zaman harcamakla şekillendirilse de enlem ve boylamda hiçte öyle olmadığı anlaşılır. Denizi boylamaktır belki ama düzeltilecek bir şeyler söz konusu ise elzemdir direnmek. Çıplak gözle görülmezleşenler, görülmezleştirilenler, düzeltilemeyenler, hiçte düzeltilemeyecekler kategorisine sığmaz. Kırılgan, sıkılgan utangaçlıkta diretildikçe sadece süreler uzar, süreler uzadıkça da usul makam bilmezler bir süreliğine hitleşir, o kadar.
Gün geçtikçe akımlar genleştikçe sırıtır tüm eksik gedik tapınmalar. Jimnastik ehlinden sayılmak güncellendiğinde gençliğin en hassas iyici genleri de bozulur. Moral değerler çöktükçe sessiz sarhoşluk artar. Oynaklık ciddi boyutlara ulaştığında ise belirsiz kavgalar ve savaşa savrulmalar demir çubukları bile eritir. Binbir gizemi vardır bu temkinsizliğin, temkini elden bırakmak ayları ve yılları makamsızlaştırır. Süslümanları mekânsızlaştırır. Makamı mekânı, mevkisi kişisi, sevki sevkiyatı, şevi şevkisi, etkisi yetkisi bir yana eninde sonunda ölünür. Dalgaların göğsünde yarı baygın yatmak da zevk ve haz verir belki. Ama süre iyice azaldığında en hayırlısından denizi dalga dalga emmekle sonuçlanır beste. Denizin cellat dalgaları öpünce makamsız bestekarları bir nakarattır akıllara notasız dökülen, geldi vakit, ey cennet hazırlan ve süslen, bak yaklaşıyor cehennem, tamu tapusu elde kalan...
Toprağa düşen, düşürülen can, canlara değen acı budur işte. Kıvrandıran sancıdır dalgalı makamlara meftunluk. Soluk yüzlü insanların gençlerin eksik sevdalarını toprağa gömmektir yürek yakan. Sonsuz sevdalar toprağa verilince dirilir bülbül. Kafesinde benzersiz vatan hasreti yaşar. Toprak ananın terli göğsünden emilir hayatın özü. En azından bir sonbahar yansıması, bir sarı sıcak yaz gönüllüğüdür tüm zevklerden arınmak. Aynı anda ölüm pençesini vurduğunda gül dalında şakıyan bülbül de yaralanır. Gönül çelikten kapılarını kapar güne güneşe. Ama inadına tüm ince ezgili incili ötüşler yine de enginden duyulur. Çünkü acayip dalgalar asla pes etmez ve tüm anıları ve eşsiz kıpırtıları dalgalandırır yarınlara.
Gökler yarıldıkça, gözler açıldıkça akla ihanet kapıları da açılır. Denizi boşa dalgalandıran makamsız bestekârların güfteleri silinir sol anahtarından. Gök kapanınca kırk kapılarda dolanmak da işe yaramaz. Anlar anlamsızlaşır, yersiz sebepsiz umudun yakılışı, palas kalenin yıkılışıdır. İlkten sona mükemmel dizilişin kodlarındaki ızdıraptır damarların tıkanıklığı. Perdede oynaşan kırmızı ağlayışlar da kurtaramaz makamsız bestekârı. Yazın kılavuzunun kargacık burgacık dile gelmesidir hayatın rengi. Noktalama işaretleri yanlış koyulunca daha da kamburlaşır nota defteri. Ve…
Ve gök sarsıldıkça dertler bitmez, akar da akar yer küreye. Ünlü ünsüz biten eylemlerin yabancı isimlerle yumuşak yumuşak benzeşmesidir makamsızlık. Makamsız bestekârı eklerin büklerin köklere uyumsuzluğunu tetikleyen mekânlılıkta kurtaramayınca best olma umutları ahrete uzar. Zevksizlik ve uyumsuzluk yolsuzluk gergefinde işlendikçe işlenir. İlmek ilmek teğerlenir, teğetlenir uykular. Yolu birleşen, yol birleştiren birleyen eylemler çepeçevre kuşatılır. Efsanevi kısaltmalar başlar uzatmalar oynanırken. Ve makam bilmeyen bestekârlar kompozisyonları notalar. Ama yetmez.
Nota, notaya bakılmadan dalgalanır ha dalgalanır dildeki kurallı kuralsız sözcükler. Ve yazıya geçen dalgasına bakanlara gelenek selinden sel gibi dalgalı makamlardır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder