6 Ekim 2015 Salı

SEÇİM SAĞIRLIĞI; İNŞALLAH BİR BAŞKA SEFERE!

SEÇİM SAĞIRLIĞI; İNŞALLAH BİR BAŞKA SEFERE!

Toplum ister istemez seçime kulak kesildi yine. Ciddi bir yabancılaşma varsa da, bir acayip seçim sessizliği yaşanıyorsa da siyasilerin çabasıyla sessizlik yakında bozulacak gibi. Eskisi kadar olur mu bilinmez ama ütücü, gürültülü, sert nutuklar kapıda. Sessiz çoğunluk içte dışta asla kulak verilmez sanılan iğnelemelerle süslü itici üsluba bir kez daha kulak kesilecek yani. İster istemez seçimde kime prim tanıyacaksa da tanıyacak. Ancak dillendirilen bir gerçek var ki çok şeyler değişmeyecek bu seferde. Erken de olsa geç de olsa hep ayni tarifeli manzara.

Manzara kara kör kuyuda hapsolunca da bir başka sefere inşallah repliği merkezileşir…

Seçime yakın sesine yabancılaşan anlaşmazlıklar türetildiğinde ne hikmetse sağ kulak hiç bir şey duymaz. Hem duymaz hem de duyarlı sol kulağa inanmaz ve duymazlığından utanmaz. Bu umursamazlık girdabında ses ver sesine geleyim ciddiyetsizliği seferileşir. Seferler ardı sıra iptal edildikçe sağırlaşma sağdan sola da kısmen sirayet eder. Sağırlaşmayla kıkırdaktan kemikleşmeye geçişte renksizleşen siyaset bir repliğe sarılır.

Ve bir başka sefere inşallah repliği renklendirilir...

Oysa toplum olarak kaç sefer bu zirve hesaplarına yolculanıldığı unutulur, yolculuk kısa zaman aralıklarıyla yapılsa da sağırlaşan ve körleşen akıllardan çıkarılır. Kimse ne zirveymiş ama canına okudu memleketin diyemez. Cılız biçimde denilse de baba davet gelir, devlet eşikte yakalar garipleri. Bu yakınlaşmayla zoraki dönüşler uzar, uzar ve kesin dönüşler bir gurbetçi hikâyesindeymişçesine mala mülke kadar dayanır. Yani tüm dünya düşleri aslında dönmek veya dönmemek üzerine kurulur. Düşünce ise düşünmeme üzerine kurumlanır. Defateyn seçimler yapılsa da zirvedeki hesap çarşıya uymaz. Yinede siyaset mezarlığında define arayan defincilerden kurtulmak zorlaşır.

Ve bir başka sefere inşallah repliğiyle hissedilen rahatsızlıklar sadece kısa bir süreliğine defedilir...

Sağ kulak ne olduysa olur defaten tıkanır. Tıkanınca efendilerin fendi herkesi yendi tıkırdamaları da, orta uzun vadeli takdimleri de duyulmaz. Bu duygusuzluk yaygınlaşması sol kulağı çok üzer. Üzer, üzer ve ciddi bir teklif olmadıkça da sol kulak duyduklarından manzarayı çakamaz. Çaksa da çiviler eğrilir, duvara işlemez ve dünyanın çivisi kopar. Dünmüş bu günmüş boş verilir ve ötesiz semalara yolculuk başlar, her şey bir yana bırakılır.

Ve bir başka sefere inşallah repliğiyle her şey heplenir...

Sağ kulak iyice sese kapanıp tamamen yabancılaşınca tanıdık, bildik, gönül gözünü açacak her şeyi duymak sol kulağa vazifedir. Sağ kulağın kala kalmışlığı ilerledikçe sol kulağın vazife gereği iki gözüm, cancağızım, dar boğazım diye başlayan seslenişlerine de kapılar açılmamacasına kapanır. Sağ kulakta ölmüşüm, bırak beni, beni bende bırakın efendileşmesi yankılanır. Kim yanmış kim ölmüş sağ kulak hiç mi hiç duymaz, duysa bile ilgilenmez. Bu ekose ekoluk tüm ekolleri bir bir yıkar ama bunca yıkım yetmez. Bir sesten başlayan çoğulcu sese, doğrucu söze yabancılaşan kulaksızlık, kulak yıkatılması yerine beyin yıkanmasını günceller. Sağ kulak duymazlıktan kurtulmak için yıkanmak yerine, beyin yıkanmasını yeğler. Bu yağlama yıkamaya razı olur ve bununla da yetinmez beyinlerin yıkanmasına devasa zemin hazırlar.

Ve inşallah bir başka sefere beyin yıkanmasıyla sağırlıktan kurtulunacak sanılır...

Ertelenen ayaklanmaların zilleri çaldığında kılı kırk yaran incelikler de fayda etmez, duymazlık ve duygusuzluk artar. Sağırlaşma diğer sağ kulaklara da yayılır. Sağı kısmen solu tüm kulaklar çanlar kimin için çalarsa çalsın, çalan zillerle çınlar. En teklenilen an işte odur. Bu sağırlıkta sağ kalmak da zorlaşır. Bir anda kanlı canlı adamlar sağ kulaklarından başlayarak seramik biblolara dönüşür. İşte arşa yükselen tüm sesleri mülteci kulağı ile duymak o vakittir. Hırsları hissetmek de zorlaşır ayrıca. Mavi atlasa yapışan ucube şekillere baktıkça da can sıkılır. Sıkılır ama sağ kulak kör duvar olduğundan o replik de hiç işe yaramaz.

Ve inşallah bir başka sefere repliği tarihin derinliklerinde anlaşılmaz bir ses olarak sonsuza kadar asılı kalır...

Sağ kulak bulutlu ve buğulu bir havada veya kar boran bir fırtınada daracık koltuklara sinmenin hesabını güder. Güder, güdüler, seçime kulak kesilir sandıklara sığınır ama mızrak büyüktür sığmaz. Etekler zil çalınca sol kulaktan medet umulur ama hava bir kere maviye çalar, değişmiştir. Mavi Gözlü Sarı Paşa tüm sınıflardaki yerinden ister istemez dağılmaları izler, durur. Ama yabancılaşma durmaz, İnme inmiştir sağdan ve sağ kulağa en tanıdık sesler de yabancılaşır ve gözler ölene dek kapanmaz. Gözler açık gider.

Ve inşallah bir başka sefere kim gider kim kalır belli olur…

Ve bir başka sefere inşallah tavrının kesinkes izlenecek yolların en iyisi olmadığına dair sonuç sağ kulağın sağırlaşmasının ötesinde beyni şok eder, bedeni felç eder. Yani sınırlı sınırsız, yerli yersiz bilgilenmelerle kulak iltihabından öte sağır sultanların bile duyabileceği beyin travması yaşanır ve vücutlar dona kalır. Donmakla kalmaz, bölünme ve parçalanma illeti bulaşır bütüne. Övülen kusurlar güç kaynağı oluşturduğundan bir ara sağ kulak duyar duymasına da sağırlığa yatar. O sağırlıkta beyne elektrik ve bedene fizik tedavi asla çare olmaz, yüzler solar. O solgunlukta sessizlik gelir başköşeye kurulur. Topyekûn sessizliğe yabancılaşmanın sonucu ise hüsrandır.

Ve başka sefer de kalmadığından veya kalmayacağından bir daha bir başka sefere inşallah repliği sufle verilmez. Hayret verici bir sağırlaşma ayyuka çıkmış ayrıca bu seçim sessizliği hiçte hayra alamet değil…

Hiç yorum yok: