HUZUR ALMAYA GELDİK
Eğer yaz ortası kozasını delen kış kelebekleri varsa huzur işte odur. Veya ‘Huzur Almaya Geldik’ ile başlayan notasal bir döngüdür huzur. Huzursuzluk ise rotadan çıkılınca kimin yazdığı bilinmeyen bir mektubun kucakta bulunmasıdır. O mektubun da bilinmeyen bir dilde olağanüstü ayrıntılar gizlemişliğidir…
Fosil yatağı yaşlı dünyada infantil düşler her düşünceyi tahlilde yol göstericidir. Öyle bilinir ancak bilinç ve bilinçdışı derinliğinde, somut vakalarda soyut yolculuklar daima açık düşer. Düşlere egemen olunduğu sanılmasına ve savunmasına karşın doyum ve doyumsuzluk noktasında acı gerçeklik hemen dışa vurur. Ve huzur veya huzursuzluk başlar.
Yetişkinlere göre bir filtreleme taşımayan ayrımlar, ayrıcalıklar, oldular bittiler, etiketlemeler ufuk çizgisinde şimdi biz niye varız kırılmasıdır. Havadan sudan balonlarla huzursuzluk artar, dünyadan manzaralar ile çekilmezleşir hayat. Girdabın içine düşülür. Akılcılığa tezat maskeler takmışların marifetiyle etrafı dikenli tellerle kuşatılan hayatlar boğuldukça meltemler ters eser. Yaz ortası kozasını delen kış kelebekleri yoğun ışıkta kavrulur. Ortalık matem yerine evrilir.
Her anlamıyla huzursuzluk geleceğin nutkunun tutulmasıdır. Tarihin şifrelenmesi ise dinozorvari gözlemlerle artar. Dillere destan kronikleşme ile sıralanan kronoloji tersine zenginleştiğinde de huzur kaçar. Şeme pervane diyarında pervasızlaşan huzursuzluk özgür ve özgün düşleri ve düşünceleri kucaklar. Yani tarihte derin izi olan çöküşlerle netleşir ve öyküleşir huzursuzluk. Aynı zamanda bilinç hazine peşinde iz sürerken on iki adalar kıyıdan uzaklaşır. Ve her küçük savunmasız sıkıntı bile huzursuzluk yaratır. Kıyım başlar.
Küçük kıyamet yaklaştığında trafik sıkışınca trajik keşiflerle silahlanan dil ve tarih ayaklanması huzursuzluğun baş temsilcisi, temsilen de huzursuzluğun tescilidir...
Sağlamlığı kuşkulu siyasal güçler resmen tutmayınca tasviri bol mutsuzluk huzursuzluk potasında ezilir. Tescillendikçe de en başta ezilenler zehirlenir. Zaman ve mekân destekli kaçış hayalleriyle, dağılış hikayeleriyle dünyanın korkunçluğu iyice ortaya çıkar. Ve çatışma başlar.
Bu çatışmada mutlu toplum, mutlu aile, mutlu birey sarsıntısı huzursuzluğun ilk belirtisidir. Birbirinden etkilenerek dünyayı zehir edecek boyutta temaşaya tutuşurlar. Tutturulan boşa tutku zihinleri de zindana çeker. Bu zindan duvarlarını yıkmak eylemliliği ise zihnin negatif türevlerini de hortlatır. Bu eyyamcılık dergâhında huzursuzluk üretimini de çözümlemek zorlaşır. Şahsi, ailevi ve toplumsal boyutlarda hayatın içine içine girmek gittikçe zayıflar.
Zafiyet vurduğunda hayatın içinden mektuplar özellikle kimin yazdığı anlaşılamayan ve bilinmeyen mektuplar hiç okunmaz. Böylece modern hayatın çarkı koyulan tüm barikatları ezer geçer. Sonuçta huzurlu huzursuzlar katmanı oluşur. Veya huzursuz huzurlulardan olurlar. Aslında al birini vur ötekine türünden yetişkinlik ayıbıdır tümüyle yaşanan.
Bu iki ruhsal durum çeşnisi, aynı ruh da iki ruhsal çatışma merkezli bir kayıp, kaybediş serüvenidir. Bu sağır serüvene seyircilik resmen zübüklük veya çağ dümbüklüğüdür…
Bu dünbal dümbüklük, çözümü zorlaşan çözülemez nice düğümleri de perçinler. Huzursuzluğu tetikler. Eğer yaz ortası kış kıyamet yaşanıyorsa, işini gücünü kötüye kullanma emir, vezir ve nezir üçgeninde boğulmayla sonuçlanıyorsa huzursuzluk elbette makamlaşır. Huzur ise kıt kanaat mekanlaşır. Tüm bunlar nihavent makamında bir şarkı eşliğinde şarklı kalmanın da açık veya gizli göstergesidir. Kim ne derse desin bizzat dile getirilmiyorsa da huzursuzluk bir kere baş göstermiştir. Huzursuzluk yüklü bulutlar cümle ahaliye, idarecilere, âlimlere, zalimlere kadar yol arkadaşıdır artık.
Hâlihazırda huzuru kaçan herkesin şarkısı ‘Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik…’ şarkısıdır. O şarkı ki Çağlar boyu eskimez sözlerle çağlar, Sel cuk oturur sol minöre; ‘Yok, başka yerin lütfu ne yazdan ne kıştan… Yok, zerre teselli ne gülüşten bakıştan…’
Kış uykusuna yatan kış kelebekleri huzura çıkmak için yaz ortası kozasını delerler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder