1 Temmuz 2015 Çarşamba

SUSMAMAK VE YAZMAK ZAMANI…

Sustukça yazılan yazdıkça susulan bir sınırdan geçiliyor şu günlerde. Susulmayacak ve yazılacak günler tavandan damlayan gökyüzüne ulaşabilmek kadar yakınlaşacak, çok yakın zamanda. Hiç susmamak ve hep yazmak zamanı da gelecek…  

Bize ilminden ilim biliminden bilim öğret desturu ile çıkılan bu yolda, kaybedilenlerin sıkıntısı yürekleri dağlasa da susmamak ve yazmak üzerine yoğrulmuşluk zor zanaat. Gelişmeler gelişmeme üzerine kurgulandığından yorgunluk hat safhada şu sıralar. Güzel konuşan değil, konuştuklarını güzel güzel yapan veya yapabileceğini konuşan adamlık da kayıplarda şu vakitler.

Susmak gerektiği anlarda habire konuşmak, konuşulacak anlarda ise hababam suspus kalmakla gün demlenir ama gündem belirlenemez. Bu ülkeyi karanlığa gömecek gibi görünen zaafları yazmak başka bir bilmece ama yeri ve zamanı geldiğinde aynıyla yazılır.

Tüm tehlikelere karşın yazılmayanları yazabilmek cesareti ve yazılanları ise yazmamak bilgiçliği üzerine kuruludur yazının denklemi. Bu denklemek işi korkarak, yılarak, yorularak ertelenemez asla. Vekâlet verilenlere biraz zaman tanınır ve pür dikkat seyredilir sadece. Çok da değil üç beş gün sonra seyircilik biter, asil su mecrasına akar. Beklenir kısa süreliğine, sonrası belli, yazmak vaktidir gelip çatan.

Yazamadan, söyleyeceklerini diyemeden ölüp gitmek de vardır serde. Serde dünya. Yani vakit dar veya daralıyor. O yüzden hayatı ıskalamamak için, geçmişte yapılanlara veya birilerinin sözde yaptıklarına bakarak böbürlenmemek gerekir hiçbir zaman, her zaman…

Hiçlik pınarından içip şekillenmektir ve çöl kızgınlığında serinlemektir tüm mesele. Kırklar kapısından geçmek, semaya tırmanabilmektir edim. Edim dedim, yedim yemedim ile de olmaz kahramanlık. Ucuz kahramanlık yerine öncelikle kara eylüllerin akıllardan ve kalplerden kökten silinmesi gerekir. Yoksa ateş başlı Tutulalar dans eder her tapınak kapısında ve alevli elleri yakarılara aldırmaksızın yakadan tutar.

Anlı şanlı görülen ödleklerin isimleri yazılır taş duvarlara ve yazıldıkça yazgı değişir. Cesurca direnmişliğin bacası tüter,  kaygan kaypaklığın da hükmü biter. Varılan her yerde okunan yitik öykülerde nasipsizlikler, hesapsız kitapsızlıklar sıralanır peş peşe. Tadımlıktır sanki her nimet, bir can aldın benden canan diye başlar, bir ben var benden içerü diye biter suskunluk. İşte o zaman başlar yazmak ve yazmak için yaşamak. Tarihe ölesiye atılan atılan eğri büğrü bir imza olarak kalır sadece isimler.

Bir yandan da susmamak ve yazmak fiyakalı bir iştir. Kalp kırık, kafa dolu, ayaklar yorgun olunca sızım sızım sızlar akıl ve yazının şakağına dayanır kalemin ucu. Ve kağıda kırmızı bulaşır, ekranlara kara. Yüreklere de ölümün sol eli değer saydam bir dokunuşla. Tüm değersizleştirmeye karşın beyin eksiksiz yargılar, mabeyin yargılandıkça da yazar zor veya kolay yazar. Suç doğar belki suçsuzluğa.,

Kayıplardasındır ancak kayıktasındır gerçekliği mim koyar bütün dalgalanmalara ve deniz kararır. Kaç gün kaldıysa ömürden kalsın, onurluca acilen yazılara dökülür nefes. Üçlemeler üçlenir, güzellemeler derlenir. Buruk içlenmeler damgasını vurur işe de güce de, yasa da yazıya da. Çok güçtür aslında havada dolaşan işsiz, güçsüz, aylak kelimeleri bir bir avlamak, işgüzarca ardı sıra dizmek. Anca kanca, ak pak asalakça yaşamaktan mutlulara, mutsuz yanık yenik beyinlerin tükenmez isyanıdır yazmak ve susmamak…

Makineleşen motorlaşan dünyada bilim merkezli tek atış tek hedef vardır. Tutturabilirsen ne ala, ıskalarsan fersiz dolaşan ellerin, arkasız söyleyen dillerin kirasıdır kuru bir teşekkür. Veya erkin hiç istemediği özgürlük yürüyüşlerine bir iç ritmi ve dinamizmi katabilme yürekliliğidir yazmak ve susmamak. Sözün özü siyah yıldızlara sarı suskunluğu yaldızlamamaktır. Meselenin özü daima kırmızıyı sevmektir ve yalansız yarenlik etmektir.

Öze dönüş kasırgalarında sanki tanrısalmış izlenimi verilen çalakalem muhtıralara erişimi kapatmaktır kalemkarlık. Yazmak suçlu sayılan zümrüt gözlü masumları ışık ışık koruyabilmektir soluk satırlarda. Yazmak ve susmamak, herkes köprüden geçene kadar herkese dayı algoritmasıyla sus köprüsünden geçerken, pusu da pusuyu da yarıp denize dalmaktır. Dalınca da ayılmak ve çalımsız ama yalımlı dayılanmaktır.

Belki de sadece cam gözlü bir kedi gördüğünde susmaktır yazmanın sırrı. Sır bu camgöz dayanışmasındadır. Her gün her sabah yaşlı ağaçların dibine yatmış, kaskatı ve kırpık tüylü bir kedinin soluksuz kalmışlığıdır sınır. Ama nice sınırlar gibi o da geçilir. Öylesi bir acze düşmüş sokak kediciğinin cam gözünde ölümü ve hayatı görmektir susmamak ve umulan doruğa ulaşmaktır yazmak.

Yazmak beylik kahroluşlar pazarında berbat diktatörlerin ve diktatörlüğe özenenlerin diktasına ve diktesine söz sol meclisten dışarı dikilmektir. Yani susmamak ve yazmak iddialı ayinler tezgâhından geçerken can vermek ve can verdikten sonra tekrar tekrar canlanabilmektir.

Geniş bir çam ormanında bir köknar dibinde bir çınar gibi yatabilmektir susmamak ve yazmak. Mesela taşları silik mezarlara akşamdan uğrayıp mezar taşındakileri okumak ve sabahlara haykırmaktır isim isim. Azrail cam gözlü bir kedi kılığında dolaşırken, kedi yatıklığı ölüme kapalı kapıları tırmalarken, camgözlerdeki parlayan orağı görmektir yazmak ve susmamak.

Susmamak çekiçli veya çekiçsiz, çivisi kopmuş dünyayı çivilemektir aklın her köşesine ve aklın erdiği her köşeye…

Aynalarda geciken ölümü gördüğünde ise oturup yazmaktır yazgıya saygıyla. Ölümsüzlük yolunda veya ölüme sebebiyetten suçlulara inat tekrar tekrar doğmaktır paragraflarca. Bu yeni densiz düşüncesizliklere yatkınlık çağında gençlik vücudu terk ederken belli belirsiz başa gelenleri çözümlemektir susmamak. Suskun ve oda oda gizlenmişliklere açıktan açığa karşı duruştur yazmak.

Ve zorla da olsa kontrol edilemeyeceğin seyirci kalınmayacağının, tanışıklıkların bile yetmeyeceğinin, kar etmediğinin ortaya serilişidir yazmak. Ve güvensizliğe işleyen çarkı çomaklamaktır susmamak.

İnançlılık beş paraya satılacak terbiyesizlik değildir, ancak bekleyeceğiz kısa süreliğine, sonrası belli. Vakit çok dar, vakit dar veya daralıyor. O yüzden hayatı ıskalamamak için, geçmişte yapılanlara veya birilerinin sözde yaptıklarına bakarak böbürlenmemek gerekir hiçbir zaman. Her zaman böbürlenenlere ve büyüklük taslayanlara mesaj;

Zamanı vakti geldiğinde hiç kimse her zaman her yerde susmaz, susturulamaz ve yazdıkça yazılır…

Hiç yorum yok: