23 Temmuz 2015 Perşembe

GÖÇ, BARIŞ VE BOMBA…

GÖÇ, BARIŞ VE BOMBA…

Barış aslında insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada asılıdır. Kökünü tanıyan veya tanımayan tarumar ağaçlar ormanına ise kilometrelerce uzaklıkta. O ortalama ıraksamada kısık sesle barıştan söz edilirken, fırsat bulur meydanlara iner canlı bombalar ve birden patlar canlı bombalar, yiter gençler…

Patlayan bombalar kaç can alırsa alsın kolayca alır ve beş paraya barıştan vazgeçilir, savaştan nemalanma günleri başlar. Ve yitik gençler, azılı göçler ve zoraki ayrılıklar yazılır kadere, soy ağaçlarına.

‘Boşa umut taşır faniler. Eski müze yontusu cellatlar kurbanlarını hiç düşünmezler, bombalarlar. Ve meydanlar beşik kemerli kapılarda güpgüzel ama sakat doğurur insanlığı. Tarihin arka yüzünde yaşananlardan dünya utanır…”

Bilinen insanlık tarihi kısa dönemler haricinde sosyolojik, ekonomik ve teknolojik nedenler yüzünden çıkarılan acımasız savaşlarla aksatılmıştır. En eski dönemlerden bu günlere tarihin evrimci, devrimci dönemleri dünyanın barış içerisinde yaşamasına katkı sunmuştur. Haricinde ise savaş ırkları, kan gövdeyi, bombalar uzuvları götürmüştür. 

Bugün din merkezli kargaşalar, mezhepçi yerel savaşlar barışı zorluyor. Özellikle de en son dinin mensupluğunda. Zaten büyük dinleri ortaya çıkaran da böylesi kargaşalardır. Yeni bir din gelmeyeceğine göre barış nerede saklandıysa saklansın bulunmalıdır. Her aklı yetenin araması gereken bir olgudur barış. Ve tüm barıştan yanalar dini bir yana bırakıp kimler haindir, kimler dindardır, kimler kindardır bir güzel ayrıştırmalıdır. Asla hümanizmayla bağdaşmayan, içerden dışarı, dışarıdan içeri bir dinsel göç başlamıştır. Sahiplenilemeyen sınırlardan içeri canlısından kimyasalına bombalar sızarken, kalabalık meydanlarda da acımasızca, ansızın pimler çekilirken barış patlar ve yine canlar yanar.

Ortak akıl deniz boyunca, sınır boyunca kimi kovalıyorsa kovalasın ama sere serpe seriliyor sahillere göç. Çılgın bir çığlık olunsa da barışa dair, gece gündüz koskocaman yoksunluk ve kirli savaş haykırır ayak sesleri. Barış adına göç abandıkça dağılan doğaya hiç gelmez barış. Vahşi bir nida dolaşsa da Fırat kıyılarından falezlere fırsat yaratılıp bombalar patlatılır peşi sıra. Çullandıkça çullanılır kendi içinde huzursuzluk taşıyanlara ve savaşın merkez kaç kuvveti genişletilir. Öbek öbek utangaçlıklar, acılar ve ayrılıklar yaratılır her atılan pimi çekilen çok parçalı patlayıcıyla. Ve barış üzerinde tepinilen bir ten olur savaşlara. Soluklaşan torpilli bir atmosferde boğucu bir yalan olur barış. Gerçeklik savaş, çıkarılacak savaşlar üzerine tezlenir.

Yalan, dolan ve talan tüm ağır kötülüklerin giriş kapısı, işlenecek affedilmesi zor günahların ise kilidini açacak altın anahtardır. Geç, seç, güç denilse de, toptan göç edilse de durulmaz ortalık. Her dağınıklıkta toplanan yasak kitapların bolluğunda gizlidir barış. Son acılı deneyimler de unutulur unutturulur ve unutkanlık sonun başlangıcıdır. Soldurmadığın bir çiçek mi kaldı kahpe evren diye diye tahliye vurur duygulara. Tek göz odadan dünyaya savrulmakla başlar sayfalar dolusu isimsize isim eklemeler ve eklenmeler. Esas duruşlarla da esas barış gelmez.

Sahtelik, sahtecilik dizilir boğazlara. Zırha bürünen harbetmeden büründüğünü üzerinden sıyıramaz. Zarfa gelen erinde gecinde harbettirilmeden nameyi zarftan çıkaramaz. Göç, savaş ve bombalamalar ısrara kalkışma yerine ikna şartıyla da önlenebilir. Tüm savaşlara barış tohumu ekmek, barışa emek gerek en büyük uzlaşıdır. Gerisi yalandır. Mazbatası yenilenmiş sığ sözcüklere lügatta yer kalmayınca abeceden başlayarak tüm kötülükler kodlanarak sıralanır. Tesadüfî ve nakdi bir yakınlaşmadır yakalara iliştirilen kartlara mücahitlik. İpek kanatlarda ucundan tutuşunca kozalar yere saçılır ve kazalarda, ayrıntılarda gizlenir hem savaş hem de barış. Her türden nesepsiz savaşta son kozları oynamakla ayrılır yollar veya yallar birleşir. Çöpe atılması gereken insani açıdan olmayacak işler sınıfındadır bombalamalar, hem de en olmayacak yerde, mekanda ve zamanda bombalı intihar saldırıları. Her bombalamayla, her canlı bombayla hangi yollardır kapanan bilenler iyi bilir, planlayanları da iyi bilir ve planlar. Ancak bir türlü ayılmaz ve uyanmaz göçe ve barışa savaşçı mantıkla zorlananlar ve kandırılanlar.

Bu emperyal kandırmaca da göç, barış ve savaş anonsçusu bombalamalar üçgenine ve tarihi yanlışa selam duranların yanıtlayacağı kaç sorudur listelenir ama tamamen yok sayılır. Zaten yanıtı çoktur, yanıtlanması çok zordur, yürek ister. Bu anaç toprakların bin yıllarca anlattığını unutmakla heba edilir barış, yiğit gençler ve yaşanabilir bir dünya. Bu dini kulvara çekilmiş kirlenmiş savaşta, savaştan kaçanların göçü başlar dört bir yana. Ve bu masum görülen göçlerle İslam devleti olma martavallı sıcak savaş ihraç edilir başkalarına.

Bu çirkin dağılışta ve sağlıksız savruluşta öyle ağlamak sızlanmak da yoktur fazladan. Çünkü göç möç değil amaç araç ikilemi ve bilindiği halde bilinmezden gelinen denklemdir çıkılan yolculuk. Aynalarda yansıması çoktur bu pis savaşın ve yası ması, balı malı, dini imanı hiçbir bahanesi yoktur bu zemine çakılmanın. Dünyanın tüm ilahtan sayılanları orta yere toplansa da mesele çözülmez. Şu orta doğuda kan gölünden kar çıkarmaya yeltenen yellozlar sınır tanımaksızın orada burada cirit attıkça barış kana bulanır. O halde orada burada, mermili bombalı, geçli göçlü tüm yaşananlar yıllardır bu en güzel dine yapılan en acımasız haksızlıktan başka bir şey değildir.

Yangın bireysel başlar zamanla da toplumsallaşır. Bir bedeli vardır her atılan yanlış adımın. Yanlışın içine din de katıldıysa üstelik mezhepçilikle de harmanlandıysa çok ağır ödenecek bedeller güncellenmiş olur. Sözde içlenmek, içerlemek ve uyarılara aldırmadan her önüne geleni yolgeçen hanına çevrilen bir coğrafyaya kardeşlerin kimyaları bozulmuş bazında yerleştirmek yeni savaşlara, yeni göçlere ve canlı mekanik bombalamalara davetiye çıkarmaktır harbiden. Ancak resmi veya özel sorumlusu benim diyebilenler çoğaldıkça savaşla bağlar kopar. Zincirler kırılır. İnsan boyu mesafede barış tüter, kaşla göz arası kötü kader değişir.

Her şey adı baştan koyulmamış bayır bucak göçerlikle başlar ve coğrafyanın acı gerçeği tuhaf bir şekilde evrene yayılır. Savaş, demokrasi adına havalananların kökünü bilmezlerin kilometrelerce bin kilometrelerce uzağa yakınlaşmasıdır. Zırha bürünen dine hapsolmuşluklar geleceğe din dışı devrildiğinde mezhepçi ısrarlar da hiçbir işe yaramaz. Barıştan söz etmekle barışçı, silahla katliamla dinci olunmaz. Dine dayalı göçlerle de olgunlaşmaz barış. Savaş göçerir göçler, savaş yetkisi göçerir göçler ve barış saydam zara bürünür.

Geçmişle gelecek arasındaki o yakın ilişki din adına yılgınlaştırıldığında, ilişkiler mezhep çıkmazında gün olur sekterlendiğinde barış insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada öylece durur. O duruş kökünü tanıyan tanımayan tarumar ağaçlar ormanına ise kilometrelerce uzaklıktadır. O en gergin ortamda, ortalama ıraksamada hiç değilse kısık sesle barıştan söz edilirken meydanlara inen canlı bombalar ve birden patlayan bombalar savaşa açılan kapıdır. İşte o sekili duruşta ve sahte dini oluşumda göç ederek barışçı kalmak da epey zorlaşır.

Barış insan boyu mesafede, kaşla göz arası kadar yakın ve bir karış hizada iken, savaş kökünü tanıyan tanımayan tarumar ağaçlar ormanına kilometrelerce uzaklıkta iken, geç,  göç, hiç sarmalında canlı bombalar meydanlara iner ve bombalar birden patlar, cehennem yakınlaşır ve yiten gençler barışı göremezler…

Hiç yorum yok: