20 Temmuz 2015 Pazartesi

AKLA İHANET GÜNLERİ…

AKLA İHANET GÜNLERİ…

Bayram da geçti şimdi akla ihanet günleri kapıda…

Uydurma hakikatin kitabı radyo tiyatrolarında, televizyon oturumlarında yıllardır okunalı beri her şeylere alışıldı. Binbir takla, zor bir hal adam yerine koyulacaklar yakın zamanda nice belaları, baş belalarını gerisingeri kara toprağa serpecekler yine. Yani acayip bir yağmur inecek kuru düşlere ve kapkara ıslatacak toprak anayı bir kez daha.

Zaten bu babadan kalmış yıpranmışlıklara askı vazifesi yapacak ilerdeki günlerde fark ediş ve fark edilişler geciktikçe gecikir. Sabırsız dolaşır genlerde ve yorgun gözlerde umut ve bembeyaz yolculuklar yozlaşır. Yalnız eksik kalmış sayfalarda nedir, nasıl ve niçini yanıtsız bırakan bir şeyler saklıdır. Ve taşlar bu keşmekeşte bir türlü yerli yerine oturmazlar hiç. Keşkelere hapsolur tüm gelecek ve bunca dağılmanın ve dağlanmanın mihenk taşları silikleşir. Öyle ki horlanmanın tek ödülü akla ihanet günleridir.

Zam zulüm bir yana zor bir hayat bekliyor insanları. Hayatın zorluğu değildir belki de çekinilen, zor cümlelerden ve cümlesinden korkmaktır belki de hayatın cilvesi. Dönüş hevesi uykuyu ve de aklı avlayınca da akla ihanetin edalı adetli günleri başlar. Asmalı bahçelerde sarhoşlayanlar ile ayılanlar ayni dibi delik gemiye doluşurlar. Her harmoni onlar içindir artık. Oysa hasatı kaldırmak ve doğanın kanunlarına denk harmanlamak zor zanaaatir.

Kitaplar dolusu, kütüphaneler dolusu hayatlar çağa damgasını vuramaz bazen. Heyhat kendisini damgalatırlar akla ziyan. Kütüphanecilik antik çağlara kadar dayanır. Kitaplar zayi edilememiş hakikatleri sayfalarca akitleştirir. Kütüphane koleksiyonları dünyayı dolaşır ve fetheder. Ve kuşdilinden envai çeşit dillere kadar evrene yayılır akıl kürleri. Hayatın hiçbir döneminde kütüphanelerde nöbet tutmamışlık akla ihanettir.

Şimdilerde ihanet günlerinin genç irisi bekçileri o kütüphanelerin çoğunu zamane kahvehanelerine çevirip yedi yaşını süren bebelerden ne hikmetse daralırlar. Çayı kahveye, kahveyi pizzalı kolaya ekleyip yasak sevgili ile fısıldaşı yolu gözleyen bu sünepeler kütüphane kanepelerine sinerler. Dişil erkek o kapalı çıplaklıkta adi ve adli bir fırsat kovalarlar. Çünkü topluma açık tüm mekanlar, sizin makamlarınızdır serbestliği yakalamıştır haki yakalarından. Yakarlından tutulduğunda ise medet umarlar her defasında olduğu gibi kolluklu neferlerden. Öğreti eğretidir ama inandırılmışlardır bir kere. Böyledir işte uydurulmuş hakikatlere kapılmışlığın ön ve arka dünyası. Hangi bakış açısıdır bunca değersizleştiren sorgulara savrulmak zamanı geldiğinde elbette anlaşılacak. Ama bahçe dikenleri yerli yersiz haklı kılındıkça, haklı haksız kıldıkça kılınırsa sonuç baştan bellidir. Sadece kıllaşılır oralarda buralarda, tenhalarda menhalarda. Bu sebepsiz kıllaşmanın başka getirisi aşka getirişi varsa da şimdilik konu o değil.

Zorlamalar ve horlamalar da bir yere kadar. Bu akla zarar sağlıksız tutuculuk gelecek günler için aslında akla ihanettir.
Akla ihanetçiler çoğaldıkça, ikilemler arttıkça mübarekleşmenin ismi de ağır gelir, cismi de ağır gelir birilerine. Geçiş izni, dönüş dizini çizelgelerde çilerir durur ama çile bitmez nedense. Süreler sona erdikçe, sona gelindikçe kitap ve elyazmalarına dönüşür tüm dilekler. Yazım hissiyle teğetlenen denemeler ise dönemselliğe acil vurgusudur. Acil önlemler alınmadığında ise vurgun yemiş süngerci yalnızlığıdır yaşanacaklar. Ve zamanla onulmaz değişime uğramışlık uyumsuzlaştırır hazirunu ve uykular kaçar. Akla ihanet başladığında ise lokomotif tersine tersine raylaşır. Bu tersine işleyiş hangi işleme hangi işletmeciliktir bir türlü anlaşılmaz.

İller durulur, diller tutulur, damaklar kurur tüm isyanlarda. Sadece makinelerdeki tutukluktur dünyayı karartan ve zamanı da insanı da yaralayan. Hısmın hasmın siluetine çarpan doldurma kovanlar için için yanar, bu ne haksızlıktır şavkıyla ve patlamaz. En orijinal akşamlara sürülür izli mermiler. Ve o sürgünde silik anıları mıhlarlar aklın duvarlarına. Milim sapma, zerre ihanet yoktur hiçbir karesinde. Sadece hüzünle bütünleşmiş rötarlar ve aksamalar vardır ve onlar semaya çivilenirler. Aması olmaz sevdanın, siması yüreğe zincirlenmişler aklı sarar ve mahkumiyetin hakikisi erinde gecinde özgürlüğü kucaklar. İşte böyle bir şeydir akla ihanetin iki cihanda ulaşamayacağı mertebe.

Akıl küresi bir düzleşip bir yuvarlaklaşınca geçiş önceliği izinleri ve her türden teşvikler hiç olur biter, yiter. Hiçlik evladır ama o evrede kim kimi idare eder, hangi kusur yolları darlaştırır veya hangi aklı gerginleştirir birbirine karışır. Uyarılar ve uyarıları söyleyiş biçimleri ağıt kültürüne taş taşır. Doğruyu söyleyenler reddedildikçe de asla işe yaramaz kürecilik. Kültleştirilen, kutsal sayılan yerleri ziyaretlerle de bozulur dengeler ve akla ihanet güncellemesi o sayede dirilir.

O sahte, safta ve softa dizilişte hey gidinin görmezden gelmezliği diye başlar bütün sitemler. Sistem apaçık olan, acılı göstericiler kuşağını gizler ve çok çabuk unutturur. Her haklı direniş uydurma hakikatler kitabında dipnot olarak yer alır sadece. O en azılı günlerde tek başınalığı akla zarar bir alışkanlıkla dosyalara işler zaman. Ve o melun işaretlerle kazınır tabletlere adamlık. Çekirdeği patlamamış bir mermi gibi anılara savrulur ihanet ve etrafa yayılır kötü anılar.

Anılarda saklıdır aslında gelecek. Aklın ihaneti ile patlar makine düzeneği ve makineler. Ve sanık sandalyesine oturtulur o silik yıllar. Aradıkça bulunmaz nimetler fobilerle gelişir. İlgisizlik ve bir nevi bilgisizlik baş tacı edilir. Ne soyka isabetsizliktir hobilerle gelişen ve geliştirilen akıl yitimi. İyi haberlerden korkmak da eklenince akıl ihanetine tam hedef noktaya iner yumruk. Yıldızları gökyüzünden toplamak da işe yaramaz o vakit.

Akla ihanet günlerinde yamru yumru duruşlar fesatça bitirir felsefeyi. Felsefe sıfırlanınca da kelepir fiyatlara akla ihanetin ve gökyüzünü satışın kampanya günleri başlar başlatılır.

Bayram da geçti şimdi seyran kampanaları çalana dek, akla ihanet günleri…

Hiç yorum yok: