11 Temmuz 2015 Cumartesi
ÖYLE ÖZGÜRLÜĞE, BÖYLE BAĞIMSIZLIK…
Bu ramazan bulanık zihinle de olsa iyice anlaşıldı ki; Tenler, yüzler ve bedenler gücünü kimden alırsa alsın, hakkı nerede bulursa bulsun çılgınca esen, yalandan estirilen sahte içtenlikli havaların kaosa sürüklendiği gün oruçlar bozulur.
Ve o bozgunda üstelik ramadanda insanlık öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık aldı verdisine kısmen hâkimiyet kurar…
Kurar ama korsan ruhlu mevsim kaçkınları özgürlüğe nice hediyeler sunsa da hiç kanmaz canlar. Sadece kaç mevsimdir yaşattıkça yaşatılan bağımsızlıktan doğma korkudan olma imparatoriçenin ağına düşülür. Zaten özgün isimler bulunmaya çalışılıyorsa da karanlık karanlıktır. Çöker ayın ondördü üstüne. O vakit tüm hünerliliğini kuşansa da hikâye, nafiledir tüm hikayeler. çünkü adı meçhulde bir gemi, sanı bilindik bir kayıkçı barınağında yürek kabartan bir anıdır özgürlük.
Canların en özüne dokunur acı hikayeli kapaklanmaların her türlüsü. Sözlü, yazılı, kurşunlu, levhalı yaylım ateşlerle vurulduğumuz mekâna ve makama her yenide doğarız diye yinelense de öyküler gecikir yeni doğanlar. Uğultunun başıbozukluğunda her çeşit insan, her kim ise kimse, üzerine düşenleri fazlasıyla yaptığını sanır ve savlar. Oysa hoşgörü kalıplarını saklayan korsanlaşmaya korseliktir öngörüsüzlük.
Ve o görgüsüzlükte üstelik ramazanda insanlık öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık aldı verdisine kısmen veya tamamen hâkimiyet kurar. Ve umulan o dur ki birileri bu cümleyi anlar…
İnsan sevgi ve saygı perdesini yırttığında o keşmekeşte gizliden gizliye olabilecekleri aslında anında açığa döker. Yani ağlama duvarına da rahatlama duvarına da öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık yaftası yalakalık tuğlaları dizer. Anlamını yitirmiş mutluluk ve eksik memnuniyet kokan bu topraklarda birileri de çıkar insanlık namına sokakların buğusunu sahiplenir. Kapı dışarı aşama aşama aşkınlaşır arkasızlık. Ve dün de böyle geçmişti, bu gün de ayni tarzında bir moral yıkılışına sahne olur gelecek. Oysa bir gün garip yolcuların bile kimseye anlatamayacakları özgürlük hikayeleri olabilir. Ayrıca hırslı itirazlarla ve sıkıntılı ittifaklarca varılacak son da bu günden aşağı yukarı bellidir.
Önemli olan o belli malumatı şimdiden duvar deliklerine rulo yapıp tıkamaktır. Yoksa kale mazgallarında gri slüetler bırakarak kalemleri güzel beldeler üstünde kime ait olduğu bilinmeyen koltuklanmalar yararına oynatmak oryantalizmin dik alasıdır. Eğridir diktir başka mesele ama şahiti kötü zaman sallayıcılığına öykünmek insanlıktan sayılmaz. Baskı ve zulmün görmezden gelindiği, bilmezden görünüldüğü asosyalleşme tüm görüşleri kısırlaştırır. Darağacında sözün tatlıya bağlanabileceğini beklemekte yanlışa boyun eğmektir bir anlamda. İnsanlık indiriminden dahi faydalanamadan adammışçasına ten, yüz ve beden dolaştırmak ise resmen dünyaya zarardır. O halde mavi gözlerdeki suskunluk, keskin sustalı gibi parçalar aklın tüm hücrelerini.
Ve o paralanmada üstelik ramazanda insanlık öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık aldı verdisine kısmen veya tamamen hâkimiyet kurar. Ve umulan o dur ki birileri bu cümleyi anlar. Anlamalıdır da…
Her az saydam gerginlikte hilafet, her yarı şeffaf projeksiyonda saltanat kibrine yuvarlanışöyle özgürlüğe böyle bağımsızlık kuruluğunu kurgular. Mantık dışı beyanlarla bayatlayan sürgün ayaklı kütüphanelere armağandır. Yani akıl tüpü sıkılınca bir kereliğine de olsa öyle veya böyle küplere biner birileri. Ve insanlıktan çıkmalar su yüzüne çıkar.
Akıl kürüne bulanan beyinler bedestenden içeri bet beniz atınca anlar bet bereketin bittiğini. O kirlenmenin iç kapılara dek özgürce yol bulduğu da hissedilince sabır küpü de çatlar. Kırpık yüreklerde radikalizmi yaratan, kaypak gönüllerde militarizmi sağaltan düşler egemenleşir. Ve küçük insan hikayelerine çöreklenir altın çömlekçileri ve saten gömlekçileri.
Ve o çözülme de üstelik ramazanda insanlık öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık aldı verdisine kısmen veya tamamen hâkimiyet kurar. Ve umulan o dur ki birileri bu cümleyi anlar. Anlamalıdır da. Ama maalesef an ve an uzaklaşılır gerçekten…
Tenler, yüzler ve bedenler gerildiğinde tapınmaların evlası aile boyu anlatılır. Sanki biraz geç kalınmıştır ama bir umut diye dinlenir. Bu sahteci tapınmaların yerini isyan aldığında beyinlerde her lobda yanıtlanması mecburi sorular belirir. Belli belirsiz bir hücresel yıkıma doğru gazlar evren. O saatten sonra efili, afili, kefili kalmaz bu toptan yanıltmaların. Var denilse de tek bir yanıtı da olmaz tüm kısıtlamaların ve kısıtlanmaların. Öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık müjdelenir. Bu öyle bir isyanın başlangıcıdır ki bir şeylerin sonudur. Veya sonun başlangıcıdır başka bir alemde.
Her türlüsü insana yabancı veya insanın yabancılaştığı bu varlıksal bütünlük ruhlara işleyen gözlerde hem gece hem gündüzü görmek ve yaşamaktır. Zamanla karanlıkla öyle dost olunur ki derine en derine dalar düşünceler. Bıkmak ve usanmak boyun eğmemekle müjdelenmektir yarınlara. Ama bakmasını bilmek gerek diye bir göktaşı taşır yüzükler. Müjdelerden bir müjde sunmak ise bağımsızlığın sunağına özgürce yatabilmektir. Ve susmamaktır hiç ve asla.
Ve o hürriyet aşkı üstelik ramazanda insanlık öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık aldı verdisine kısmen veya tamamen hâkimiyet kurar. Ve umulan o dur ki birileri bu cümleyi anlar. Anlamalıdır da. Ama maalesef an ve an uzaklaşılır gerçekten. Gerçekten uzaklaşıldıkça da dil varmaz söylemeye…
Hürriyet sevdasıyla her nevi isyan ıslak haykırışlarla alaca karanlığa ve zifiri yalnızlığa bir göz dağı vermektir aslında. İnsanlık onuru derecesine vardırılan bir arınmadır tüm günahlardan. Yağlı urganla yarenliğin bir dışa vurumudur belki de hürriyet tutkusu. Yaşanmışlıklardır perdeye yansıyan ve anında teslim alır yürekleri. Özgürlük ve barış, bağımsızlık ve isyan havasız hücrelere yayıldığında durulur bedenler. Gözetleme odalarında gözyaşı şişelerine doldurulan göz alan bir parıltıdır zifir karanlığın içine içine doğan.
Bu ramazan bulanık zihinle de olsa iyice anlaşıldı ki; Tenler yüzler ve bedenler gücünü kimden alırsa alsın, hakkı nerede bulursa bulsun ölmeyesi değil. O ölümlü tenler, yüzler ve bedenler çılgınca esen, yalandan estirilen sahte içtenlikli havalarda istem dışılığın parolasını bilemezler ve nöbetçilere takılırlar. Bir ayak darbesiyle de yıkılırlar.
Ayakta kalmanın ölçüsü sistem dışılıktır, sistem içinde kalarak. Ve yumuşak sessizliğe sessizce yolculanmaktır özgürce. Ve ayakta kalmak istemenin mükafatı, yalnız en yüce mükafatlandırıcının tekelindedir. Başka hiç kimselerin elinde ve yetkisinde değil. Evelallah kimse, kimseler bozamaz o eşsiz ahengi.
Ve o hürriyet aşkı, o aşktan da üstün aşk üstelik ramazanda insanlığa öyle özgürlüğe böyle bağımsızlık aldı verdisiyle kısmen veya tamamen hâkimiyet kurar. Ve umulan o dur ki birileri bu cümleyi anlar. Aşağıdan yukarı, doğudan batıya bütün cümleleri, cemi cümleleri de anlar, anlamalıdırlar. Ama maalesef an ve an uzaklaşılıyor gerçekten. Gerçekten uzaklaşıldıkça da dil varmaz söylemeye ama ‘öyle özgürlüğe, böyle bağımsızlık’…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder