6 Mayıs 2015 Çarşamba

ÜÇ KARANFİL…



ÜÇ KARANFİL…
 
Her seneyi devriyesi geldiğinde akıllar tutuşur,  üç kırmızı karanfil karşı yakada dost bağına, yeşil çotanak baba ise çavuşoğlunun bağrına bir güzel yakışır…
 
Hilleci haramzadeler ile kurşun askerler ölüm korkusunu her an yaşarken onlar ölümsüzlüğe bir kez daha uğurlanırlar. Zaten çanlar devrim için çınlamaya hazırlandığında tesadüflerle vurgulanan hayal kırıklıklarıdır insan beynini kuşatan. Kuşatılmışlık aslında kaç şekerli olduğu belirsiz zifiri demli çay içmeye yolculuktur, darağacına kurulmuş veya cellâdın tırpanından doğan yepyeni hayatlarda.

Evet, “Onların başı dikti ve hayal ettikleri güzelim dünya için, ülkeleri için, memleket için, sıla için, anaları, babaları, kardeşleri için, kurtuluşa eren isyanları vardı. O yüzden sehpaya-musallaya yürümekten çekinmediler, asla korkmadılar. Asla yılmadılar, baş eğmediler ve asla eğilmediler, dimdik durdular ve gittiler. Çünkü onların ince gelecek hesapları, kişisel kaygıları yoktu. Sadece pırlanta akılları, altın yürekleri, gümüş parlağı bakışları ve gencecik umutları vardı. Tek cümle ile izahı, onların cesaretleri ve umutları vardı yığınlara mal olan…”

Kurtuluşa mukabil ise yolculuk dayanılır babında hayat şeridini bir ucundan diğer ucuna ağır yolcu farkıyla, Naaşımız kara toprağı öpene dek sürecek bu kervan. Onlardır, aradığımız, unutmadık ve unutamayacağız…

Eğer ozan özür dilerse en dalgalandırıcı biçimde diler, sinkaflayacak ise de çekinmez. Yeter ki, öğüt vermeye kalkışan denizin diplerinde ayıp arayanlardan olmasın.  Gülün dikeni yüreğimizi kanattığından iğneleyici sözler sarfetmeyeceğiz bu güne özgü duygusallıkla.

Her seneyi devriyesi geldiğinde, sizi özlemle anıyoruz ve o günü bekliyoruz… 








Hiç yorum yok: