9 Mayıs 2015 Cumartesi

SONA DAİR, SON İLE İLGİLİ…

SONA DAİR, SON İLE İLGİLİ…

Seri sonu reklamlarla tüm organik bağlarından koparılmış bir toplum kimin ipine sarılırsa sarılsın çürüme başladığından iflah olmaz, sonu hüsrandır…

Bir manada ruh ile beden, bir manada ise akıl ve madde ile dünyanın kavranması işi aslında müspet bir iştir. Alem en geniş ölçüde ele alındığında ise işin içine bir tutam maneviyat karışır. Ve en büyük yangınlarda bile mavi Nil kuşatır yeryüzünü. Nesli tükenmiş kuşkanadında insanlık dışına taşan roller ise fiiliyatta uzaklaştırılıp susturulan, yavanlaştırılıp azdırılan bir sulandırmadır. Bu sulaklıkta ve susaklıkta kalp lisanıyla nice yaralar açılır, nice yaralar sarılır ama yazıdır der geçilir. Geçilir ama yine de çok acıtır güz yağmurları.

Gizli anahtar sırdan sıkıntıdan kurtulmak olunca kilitler kilit üstüne kilit kilitlenir. Dünyayı önemsemek, nimetlerini denetlemek üzerine işleyen mekanizmaya ise ne gizli şifreler ne de kollanan kodlar dayanır. Sonu ebedi zenginlik temelinde kurulu idenin nedenine sarılmayı bırakmakla biter ruh ile bedenin uyumu. Ve ezeli kavga daha bitmeden başlar. Aklın erdiği ermediği bir maddeci tuzağa düşer tüm maneviyatçılar. Tüm mukaddeslerin yerine kutsal para tanrısı yerleşir. Öyle ki son ile ilgili ne ibretlikler varsa, görülse bile sinir uçlarında felç başlar, aldırmazlık dolaşır en kılcal damarlarda. Görmezden gelinir.

Mesele nice keyif veren ara nağmeleri bir bir yutarak, fardan gözler kamaşarak Şoför arkası yolculuk etmektir. Tüm yalnızlıkları sadece kısa bir süreliğine yutar avarelik. Tuttu, yuttu, avuttu sanılır ama avama takılır solfejler. Sonra bu âleme ilk adım atmalar hızlanır, yarım yamalak okuryazarlıkla geçiştirilir elemler. Ve göğe üslubunca dizilir tüm ayıplar, kayıplar. Çam ağaçlarının en bol kepçeden serpiştirildiği ebedi mekânlarda yerler ayrılmıştır en alasından ama ilerisi hep karanlıktır. Sahipsizler semtine taşınılan gün ise her şey olup biter. Sessiz soluksuz sağ yana, yan yatırılıştır tüm emeklerin ve emeklemelerin karşılığı. Kurtuluş ise ne onda ne bundadır o dakikadan sonra.

Son ile ilgili nice densizlikler gezinir zavallılaşan beyinlerde ve matem tutmakla geçer yıllar. İhanete kehanet aramak, emanete keramet yaslamak boşunadır ve herkesin bir sonunun olacağının da anımsanmasıdır adamlık. Büyük sırlara eşlik etmek, ihaleci kalmak ise şimşeğin bir gün çakacağını ve elektriğinin paratonerlere çarpacağını, ampullerin dayanamayacağını görmemektir. Yağma edilmiş şeylerin ve tırpanlanan özgürlüklerin gün olup diz bağlarını çözeceği de unutulmamalı bu arada.

Nöronları algılama biçiminde kurumlanmış ve kurgulanmışlar öğrenmeden unutma, görüp hatırlayamama üzerine ipnotize olmuşçasına şartlanınca yaşamın nereye kaydığını açıklamak da zorlaşır. Son ile ilgili yazılar karartıldığında, yazgıyla oynandığında hürmet ile himmet yanı başında, hikmet ise bir adım ilerisinde olmalı insanın.  Çünkü çürüyen gönüllerden fikirsiz işgalciler de gün olur atılır. Şom ağızlar sultası ise hangi sultanın başını yememiş, hangini tahtından etmemiştir tarihin arka sokaklarında dolaşıp aramak gerekir. Bir dakika efendiler deyip nice son hazırlandığı da vakidir, hazırlığı fark edip sıvışanı da.

Yere çalınan onur, kimin kimsenin umurunda olmayınca bir takım omurgasızlar yunağında yıkanmalar ve abdestlenmeler hiçbir sorumluyu arındırmaz ve paklamaz. Beyne üflenmiş sihirler ve sinirlenmeler uykusuz gecelerin aşırı zenginliği olabilirler bazen. Bu belli dönemlerde otomatikleşen zihinlerde teslimiyetçi curcunalar başlar. Oluşan hengâmelerde yancıların çoğaldıkça çoğalması da sona yaklaşıldığının silik göstergesidir. İşte o vakit tüm genel kanıların yersizliği ve yüreksizliği yakar canları. Ve cama vurur kanunsuzluk ve adaletsizlik. Ağlama fonundan beslenip, kalkınma gülmecelerine mahmurlaşmak ise çakmağın ateşinde arı beyini ve kraliçeyi aramaktır.

Kuru çölde vahaya yapılan yolculukların sonu ufku tamamen kaplayan karanlığa, her türlü son ile ilgili korkuları içten içe yaşamaya savrulmaktır. İlim irfan ile kurtulunabilecek ağır korkuları, dünyevi nimetlerden arsızca paylanma nedeni saymak, düne, dile ve dine işkencedir resmen. Doğruluktan, dürüstlükten ve yoldan sapış sapkınlığının cazip kılınmasıdır, bu zenginliğe tapış ve kapılış. İşkencelere baskılara tehditlere karşın kutsalından dönmeyenlere ihanettir sergi sonu aklanmalar ve koltuklanmalar. Bu sona dair ve son ile ilgili yazının ve kara yazgının sonu hiçbir yerlere çıkmasa da, çıkmayacak görünse de, bağlanmasa da yürekler dağlansa da satırlar denizköpüğü gibi kalsın yeter. Kırk katır mı kırk satır mı en sonunda belli olur nasıl sa.

Zaten Seri sonu reklamlarda tüm organik bağlarından kopmuşların tüm akıl dışı sonları, kötünün eninde sonunda bağışlanması üzerine kurgulanmıştır…

Hiç yorum yok: