GÜMRÜK BİRLİĞİ KOMPLEKSİ…
Gümrük Birliği macerası şu garip ülke için elli yılı aşan baş belası bir süreçtir…
Şimdi Avrupa Birliği ile iç içe geçmiş olmasına karşın öncelikle GB’yi iyi anlamak gerekir. Gümrük Birliğine imza koymak İsmet İnönü’den sonra bir başka Halk Partiliye nasip olmuştu yıllar önce. GB ve AT kararları çok yıllar evvel altmışlarda alınmış ve başvuruları da gecikmeden gerçekleştirilmişti. Ancak yıllar sonra hala süren sürdürülen hazırlık dönemlerini yaşıyoruz cümle alem. Böylesi bize reva görülen elli yıl süren hazırlığı hiçbir ülke yaşamadı, bunca çile çektirilmedi. Tek Türkiye.
Sondan bir evvel yıllar önce GB kapıları şöyle bir aralandığında olayın ülkede reklamvari bir çılgınlık düzeyine vardırıldığını çoğu vatandaş unutmuştur bugün. Vardırıldı ama hangi sonuçlarla yüzleşileceği ilerleyen yıllarda açıkça görülmeye başladı.
GB’ye ciddi hazırlıklar ta vakti zamanında 1963 yılından sonra hızlanmıştı. Geçiş dönemine tam on yıl sonra 1.1.73 yılında girilmişti. Aslında 12 yılda bitecek planlama sonradan uzatılmış listelerle 22 yılda bitebilecek bir programa dönüştürüldü. Gerçi kısmi uygulamalarla 71 yılından itibaren ülkeye sanayi ürünleri gümrüksüz girmeye başlamıştı. Ancak memnuniyet uzun sürmeyecekti. Bu yıllarda sıkı korunan piyasadan sadece sanayiciler hoşnuttu. Toplumun büyük kesimleri hiç düşünülmeden ülke karanlık bir yerlere doğru sürükleniyordu.
O dönemler itibariyle çok özel destekler ile ihracat bile yapılabiliyordu. Sanayiye yönelik gümrüksüz giren hammadde ve yarı mamuller işlenip mamule dönüştürülüyor ve iç piyasa da kolayca tüketiliyordu. Üretim artığı olmadığından ihracatı düşünen ve geleceği gören sanayici yoktu. Durumu kurtaran ve küpünü dolduran bir sanayici kesimi oluşmuştu. Devlet destekli ve bol teşvikli ihracat bağlantıları da hazırlıklı sanayiciler için bir başka kazanç kapısıydı. Ancak 80 sonrasında ülkede yaşanan faşist darbe ve Avrupa da, dünyada değişen siyasi ve ekonomik dengeler, iktisadi ve sosyal sarsıntılar her şeyi alt üst etti. Yeni gelişen dünyada yerini bulamayan ve gözden düşen ve ateşin içine itilen bir ülke oldu Türkiye. Faşist darbecilerin ipine sarılsa da, liboş yangın söndürücülerin kulpuna tutunsa da ülke her açıdan bir daha kendine gelemeyecek biçimde hasar gördü. Ve o çokbilmişlikle, ekonomiyi mahvedenlerce Gümrük Birliği yeniden başrole çıkarıldı.
GB o dönemlerde denildiğine göre yepyeni bir yaşam tarzı idi. Tüm beğenisi bol malların gümrüksüz girip çıkabileceği bir zenginlikti. Ülkenin garip insanları mutlu edilebilirdi bu çıkışla. Ama GB sürecinde sanayici verimi artırmak, ucuz ve kaliteli üretip sadece iç pazara değil dış pazara da asılmak zorunda kalacaktı. Faşist darbeyle planlar tersine tersine işletilince yerli sermaye ve dış sermayeye göbekten bağımlılar birkaç yıllığına nefeslendi.
Bir anlamıyla GB’nin en basitinden açıklaması, Birliğe dahil üyeler arasında sanayi ürünlerinin gümrüksüz kısıtlamasız dolaşması demektir. İrade koşulu da GB dışındaki ülkelere ortak gümrük tarifesi uygulamaktı. GB tarifesini bozan ise dış ticaret anlaşmalarıydı. Birliğe dâhil ülkelerin bu anlaşmaları yapma yetkisi de Avrupa Komisyonuna aitti. Yani anlaşmalar Brüksel’de yapılacaktı. Yanlı görüş, istek ve düşünceler doğrultusunda ülke ve topluluk yararına gerçekleşecek şekilde olan anlaşmalara imza koyulabilecekti. Bu durumda Avrupa Topluluğu aleyhine en hafifinden bir durum tecellisinde anlaşma filan yapmak mucizeydi.
Birlikte ürünler için tek, değişmez ve katı standart mevcuttu. Örneğin sağlık açısından tehlike arz eden ürünlerde uygulanan standart belliydi. Oyuncak, çocuk maması, kurşunkalem gibi ürünlerde de. Yani her üründe kamu yararı güdülen bir mantık işliyordu.
Türkiye Gümrük Birliğine attığı imzayla birlikte beş yılda istenen standartlara uyum sağlayacaktı. Bir an önce kendisine önerilenleri bir bir uygulamaya koyacaktı. Geçiş hızlandırılacaktı ama ülkede standartlara uygunluk takdir hakkı TSE’de idi. AT kurallarına göre standardı belirleyen kuruluşun niteliği çok önemliydi. Ayrıca bu standart belirleyici kurumun yeniden biçimlendirilmesi gerekiyordu. Yani TSE, AT kurallarına göre yeniden dizayn edilmeliydi. Asıl önemlisi AT’de, Türkiye standart kuruluşunun teknik açıdan uygun gördüğü ürünlerin kabulü de çok zordu.
GB sonrası eşit rekabet koşullarının oluşturulması ve yerleştirilmesi de şartlardandı. Bu şartın gereği geniş bir rekabet kanununa ve kurumuna gerek vardı. Devlet yardımı yasaklanarak, destekler asgariye çekilerek yeni bir oluşum ve anlayış egemen kılınmalıydı. Damping uygulamalarında iç ve dış fiyat arasında fazla farklar olmamalıydı. Şartlar peşi sıra dayatılm
GB, AT’ye tam üyeliğin kapısını açabilir mi? Sözde devrim! Gerçekleşebilir mi?
Bu soru hiç düşünülmedi maalesef. Birçok çelişkiler zaman içinde halledilemediğinden değişmez alışkanlıklar yarattı. Ayrıca Türkiye bu Ekonomik Topluluğa girecek en son ülke iken Doğu Bolku’nun dağılması Demirperdenin yıkılmasıyla lig sonunculuğuna düşürüldü. Orta Avrupa köylüleri kurtarıldı şu garip ülke resmen batırıldı.
Sonuç itibariyle bu günkü adı Avrupa Birliği o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na 1959’da başvurusunu yapmış bir ülke hala kapıda bekletiliyor. Şu anki başvuru kimine göre AT’ye kimine göre ise AB’ye dir ama fark etmez. Çünkü bu farklı algılayış ülke içinde bu girişe karşı olanların da içinden çıkamadığı bir çelişkidir.
Oysa AT’ye gidiş yolunda, GB amaç değil araç olmalıydı. Ve ülkedeki ekonomik bunalımın GB-AT ilişkisi ile çözülebilir olmaktan çıktığını görerek şunlar yapılabilirdi yıllar içinde;
Kalkınma politikalarının geliştirilmesi, üretim standartlarının değiştirilmesi gerekenlerinin değiştirilmesi, kendisinden isteneni veren bir ekonomik düzenin hayata geçirilmesi değil, olması gerekenin sağlanması ve benzerleri…
Ülke yıllar önce GB’ye sokularak elini kolunu bağlamış oldu aslında. Sonradan düşüneceğini baştan düşünerek elindeki kozları da kaybetti. Tabii ki ekonomi gelişecek, kar artacak, ürün maliyeti düşecek, rekabet çoğalacak, kalite artacak, yabancı sermaye girişi artarak reel sektör canlanacak, kim istemez böylesi gelişmeleri.
Ancak yıllar yıllar geçti olmadı, hiç biri gerçekleşmedi. GB ile geberdi gitti ülke ekonomisi de…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder