MANEVİYAT MADDİYAT, SEFAHAT SEFALET VE UMUDA PAZARLIK
YILI...
Neyse ki peşpeşe arsız salgınların vurduğu, çile dert, hile
diyet senesi bitti. Sorumsuzluk bezeli ihanetler ve mesnetsiz maiyete
sinişlerin tescillendiği koca yıl mealen ne maddiyat ne de maneviyat bıraktı.
Hele hele yıl sonu tam bir felakete dönüştü. İnanılmaz biçimde sefahat ve çok
boyutlu sefalet, kaderci kör mantıkla resmen pik yaptı. Tam da sona bir kala,
pik pike derken dibe vuruş gerçekleşti. Ahval ve şerait asla
masumiyet ile açıklanamaz çünkü zerre hak, hukuk, adalet kalmadı. Ne var ki bu
kez ciddi arayışlar var ve umuda sıkı pazarlık yılı çoktan başladı bile...
Başlar elbette çünkü baştan ayağa herşey tersyüz edildi.
Yıllardır yalan yanlış herbirşey makul karşılandı. Hatta insan fıtratına
tamamen ters düşen sığıntılık ve sığ fırıldaklık aşırı prim yaptı. Arka bahçe
yılışkanlığıyla sığınılan makamlar hep fakru zaruretten görüldü. Fikirsiz
övünülerek, ölümcül çapsızlık ve çağ ötesi görgüsüzlük tahtına oturuldu. Hiç iç
hesaplaşma yapmadan, hiç dışa dönük sorgulama beklemeden öylece saraya
kapaklanıldı. Böylece sona, sonraya ve sonsuz yağmaya akıl gözü kapatıldı. Eksi
derecelerde buyma ve ekşi mayalanma vasıtasıyla, kalpler mühürlendi. Eskiyen
tarihden hiç ders çıkarılmayıp tekrardan mümkünsüz sefalete, hükümsüz sefahate
balmumlu davetiye çıkarıldı..
Zaten davet icabet sarmalında maneviyat perdeli maiyete
güvenilip, pergeli geniş her türlü maddiyat tertipleri planlamak, hakkaniyet
sınırlarını aşıp yaşanırı yaşanmaz kılmak ve salt yasakları yaşatmak marifetmiş
gibi sunuldukça mutlak mutluluktan sapılır. Sapkınlık arttıkça da sefalet ve
felaket felekten sayılır. Hatta zam, zulüm, işkence, faşizm mecburiyetten
sanılır...
Oysa bu sayım suyum muhabbeti, seçim geçim muhataplığı,
malum sunumlar ve aşkın durumlar, eksik malumatlar ve duyarsız talimatlar hazin
çöküşün belirtisi. Emniyet sübabı ise emanete hıyanetin tecimli tecellisi.
Ancak zaman gelmişin geçmişin muhasebesine evrildikçe, mizanların ve bilançonun
tutmayışı asla görmezden gelinemez. Acınacak hallere düşmelerle pekişen süslü
sürüm, kutlu sona bir kala asla kader diye izah edilemez. Sonra izleri,
gizleriyle canlanan, kan tesirli teslimiyeti perdeleyen sürgünler ve boşa
efelenmeler de zevatı kurtarmaz. Zaman öyle bir donar ki, küpler dolar, akıllar
dolar ama ağır kusurlu kur mantığı döner dolaşır kendi özüne kabarır...
Öze yabancılaştıran kehanetlere kenetlenmişlik ve esrarlı
ısrarcılık, melaneti kendinden menkul günleri sıraya dizer. İşte o yüzden
sorgusuz sualsiz maiyete sığınmalara fazla güvenmemek gerekir. Maliyetine
bakmadan yenilen haltları maharet saymamak lazımdır. Çünkü mutlaka sefaletin de
sefahatın da bir bedeli olacaktır. Ayrıyeten maddiyat ve maneviyat dünyasında
hesaptan kaçabilmenin, insan fıtratında korkmamanın yeri yoktur...
Yok olmaz denilenler bile olur ve kor ateş gibi saran düz
mantık, üst akla ve alt kültürlere nerede nasıl mahiyet kaybettirir hiç belli
olmaz. Çünkü maiyet bazen kulcu ve köleci zihniyetin idaresine geçebilir.
Çarpıcı iddialar hiç uygunsuz takvime bağlanınca da facia kaçınılmaz olur.
Hatta lafta modern modda belletilen, rafta bekletilen mevcut modele tapınmalar
bile eninde sonunda ters tepebilir. Çünkü evrensel ölçülerde modernleşmeye
açlık, bir hiç uğruna maiyete girmişlerin de derinden duyumsadığı bir
içgüdüdür. İçeriden fırtınalar, dışarlık titrek titreyişler ve hiç umulmadık
menfi sonuçlara gebelik her zaman ağır basar. Aslolan varoluşun keşfine yönelik
incelikli duruşla, mitolojik teolojik yaklaşımlarla kozmosun sınırlarının
zorlanmasını engellemektir. Yoksa aşırı maiyet ve softa mahiyet anında barikatlar kurar. Kurgu az gelir
olunca, torba dolar, güneş solar ve tarih kendi kendini paklayan pratiği
yazar...
Yazı yazgı ve tinsel dinsel manada tüm tanrısal yükselişler,
pik ve dip yapan marjınallerin ellerinde ete kemiğe işler. Bu arada pasif
etkinin devamı için sefahatı keyfekeder sürenler, sürekli oligarşiyi, oligarşik tiranlığı dayatır.
Ancak eninde sonunda demokrasiye, en sıkışık anlarda umuda pazarlık noktasına
dönülür.
Gelen yıl dönüm noktası. Komple salgınların uluorta
salınacağı bir yıl olmaya aday. Ancak yeniyılın marifeti, maiyete
meyletmeyenlerin sefaletle boğuşmaktan yılmayacağı bir yıl olacağı. Çünkü
mevcudu bu kadar geriye götüreni hiç yaşanmadı, hiç duyulmadı. Sözlü veya yazılı tarihte bundan beteri olmadı. Olur da
hiyerarşiyi hezeyanla kuran, silik insanlık veya yasal taraftarlık olursa
uluorta paylaşılan ulufelere asla güvenilmez. Gün doğumuyla ulu efelerin aklı
hurafelere bir takılır, bilinçaltına sızan tek merkezli tatbikatlar zorlaşır.
Barikatlar yıkılır. Yani yeni sene ya herşeyi selleyecek ya da mevcudun
iktidarda kalma süresini uzatmayı denetecek...
O yüzden yeni yıl, umuda sıkı pazarlık yılı...
zaman: Aralık 31, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
28 Aralık 2021 Salı
ZOR BELA 'HESAP YILI’…
ZOR BELA 'HESAP
YILI’…
Zor bela geçen bir yıl oldu bu yıl, üç beş gün sonra yeni
yıl. Yeni yılda ise hemen yılbaşından sonra yine bıçak sırtı bir hayat, resmen
şeytan üçgeni. Defedilemeyen bol
varyantlı koviti belası, daraltan geçim gailesi ve peşine düşülen seçim derdi.
Durum açıkça bu ama mevcut iktidar, ezici meclis çoğunluğuna karşın yıllar yılı
çözemeyip biriktirdiği sorunların üstesinden gelemeyince, işi muhalefete yıkma
çabasında. Politik, ekonomik tüm problemlerin suçu günahı ana muhalefete
endekslenmiş, her fırsatta sunumda. Oysa her türlü saçmalamak bile aşırı dikkat
gerektirir. Çünkü orta seviye zeka hali bile saçmalığı şaşırtıcı bir doğrulukla
algılar ve ona göre tepki verir. Ancak en yeterli ve yetenekli olanlar bile iyi
taklitçi kesilince, farklılıklar asla fark edilmez. Nihayetinde incinme pahasına, yanlışta ustalıkla birleşme ve
çağdışı çoğalmalar hiç beklenmedik kötü sonu çabuklaştırır. Gelinen son nokta
inisiyatifi baştan yitirmiş genel idare ve kapanda kıpırdanan yerel idareler.
Tam bir cendere. Sözde güçlü ittifaklarla bile iki geri bir ileri zar zor
yürüyen bir memleket. Umudu hepten yitirmek üzere olan bir millet. Velhasıl
sudan bahanelerle es geçilmiş on yılların ceremesinin bir hayli zor ödeneceği,
zorun zoru bir ‘Hesap Yılı’ kapılardan içeri…
Yeniyıl kesin hesap yılı ve daha cetvellere işlenmemiş nice dert, afra tafra sağanağı, doluya
dönüşecek tipik zamlarla fatura daha da şişecek gibi. Fahiş faturalardan kaçış
da yok, kurtuluş da yok. Çünkü öyle bir memleket ki, neyi var neyi yok dibine
dek kullanmış. Millete rağmen hesapsız saltanat pik yapmış. Hesap vermek salt
Yaradan’a bağlanmış, hesap sormak sırf Allah’a kalmış. Azar ve katar
pozisyonundaki dipsiz, diplomasız, diplomatsız, çağdışı politika diplomasisine
sefahatla sefalet arasındakiler hala saf tutuyor. Bu arada doğrunun
söylenmesine asla ve kata tahammül yok. Ama sonradan görme varsılların Ata’dan
emanet koltuklara kurulup, kurulu zemberek gibi ecdada zehir akıtması var...
Akı karası gecikilmiş olunsa da kesin ‘Hesap Yılı’nın
geldiği ve geçtiğinin farkına varıldı. Maaile mahiyettekiler şimdiden malum
manevralara giriştiler bile. Vakti zamanı gelince adaletin herkese lazım
olacağı da yakında anlaşılır. Ayrıca envaı çeşit çılgın soru beyinleri
kemiriyor. Zihinlerde kıymet beğenmez dolar girdabından çıkılıp çıkılamayacağı
ve net oranlarla tahmin edilen seçimler tarihe mi karıştı, sorgusu. Diğer
yandan tüm ayarlar, tabansız ayarlamalar, tavansız ayar çekmelerle gittikçe
büyüyen dip kuşkusu. Piyasalarda pik yapan başıbozukluk ve tedirginlik. O
yüzden yılbaşı öncesi en zirveden zırvalarla, akıl karışıklığıyla tek parti
zihniyetine vakfedilen tarihi potlarla, zamanla hiçleşen iddialarla,
belirginleşen metal veya mental yorgunluk hali. Yılbaşından sonra
yoksullaştıran ekonomiyle birlikte milletin ahvali, memleketin durumu gerçekten
vahim. On yıllardır memleketi tek başına yöneten zihniyet, yeni yılda tüm
meseleleri yine yetmiş seksen yıl öncesine havale eder. Hem de dünya paylaşım
savaşları kuşağında olumlu işler gören tek parti yönetimine. Bu da bir nevi
hesap vermekten kaçış. Oysa on yıllarca ilericiliği en ilericiliği kimselere,
hatta en baba devrimcilere bile bırakmayan iktidar havası basıldı. Ama
memleketi iyice gericileştiren, gerileten ve milleti geren bir iktidar olmaktan
vaz geçilmedi. Hatta afiyet ve zafiyet arasına hapsolan saray ittifakı, meşhur
Aralık seneyi devrinde kurlu, kurumlu akçalı paralı hamlelere girişti. Hesaplar
tuttu tutmadı bilinmez ama gizliden faiz şeytanına, bin yılın zehrine mecbur
kalınmışlık pozu çok bariz hissedildi...
Belki de yeniyıl bir kesin ‘Hesap Yılı’ olmayacak. Ama
devletin yüzüncü yılında on yıllardan sonra demokratik cumhuriyet ve devletçi
devlet kazanımlarını savunanlar kazanacak umudu yüksek. Mevcut iktidar şimdiden
kendini buna alıştırmaya veya tekrar kazanmak için önlemler geliştirmeye
çalışıyor. Böyle bir sonuç tecelli eder mi, ederse ne olur? İşte Beştepe
Külliyesi, külliyen seçimleri saray lehine döndürecek muhasebeyi kodluyor.
Birilerinin yıkılışı, birilerinin yok oluşu üzerine tezler tescilliyor. Ve
sonrası diğer yılın yılbaşı armağanı...
Kim ne derse desin bu yılbaşından itibaren kesinlikle, kesin
‘Hesap Yılları’ başlamıştır. Artık hesapların tetkiki kaç yılda biter
bilinmez...
Bilinen zor bela geçen bir yıldan sonra yeni yılın zorun
zoru geçeceği besbelli. O yüzden bu 'kesin hesap yılı'na, maddi manevi ciddi
hazırlık şart...
zaman: Aralık 28, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
21 Aralık 2021 Salı
İLERİ DEMOKRASİ, DİNOKRASİ-MAMOKRASİ ÇIKMAZI...
İLERİ DEMOKRASİ, DİNOKRASİ-MAMOKRASİ ÇIKMAZI...
Evrensel demokrasi yerine ileri demokrasi ambalajında
sunulan dinokrasi ve mamokrasi ikamesiyle, on yıllar resmen heba edildi. Öyle
ki yıllar yılı dibi delik bomboş küplere depmece dolar döviz istiflendi. Mevcut
sistemden bolca istifade edenler sayesinde meçhule gidişat istim üzerinde
cansiperane savunuldu. Alnı secdelilik sağlamasıyla da son düzlüğe girildi. Ve
ulusal Kurtuluşun yüzüncü yılına ramak kala, tam da mutlu sona, seçimli sayımlı
hazırlanılırken vahşinin vahşisi ve anca elli yılda bir vuku bulabilecek bir
vakayi aliyye ekonomiyi vurdu. Hele son vurgunlar öyle bir hal aldı ki, sırça
köşklerden keyfekeder siyaset eyleyenleri dahi zora koydu. Kitaplı nazar,
kitapsız inatla pik yapan eğreti kurlaşma önü kesilemez boyuta evrildi.
Bilimsel müdahale geciktirildikçe herkesi bir pürtelaş sardı. Böyle giderse,
çıkmazdan çıkılamazsa vazgeçilmeyen dinokrasi-mamokrasi çok yakında sokak
demokrasisini bir kez daha doğuracak ...
Benzer tüm sancılı doğumlarda olduğu gibi milletin siyaseten
kılıçların gölgesinde kalması için alınabilecek en makul tedbir resmi kolluk
gücü mukavemeti. Muhtemel görünen ise orantısız güç ve aşırı şiddet zaten
tarihte bariz örnekleri mevcut. Resmen açık faşizm...
Yakın gelecek faşizm içerebilir çünkü ileri demokrasi kaynar
dinokrasiyi, dinokrasi mamokrasi yolsuzluğunu, yolsuzluk yoksulluğu besledikçe
otokrasi kendiliğinden işlemeye başlar. Hatta dinokrasi, mamokrasi rafa
kaldırılacağı yerde daha da radikalleşen ölçüde yaygınlaştırılabilir...
Nedeni aşikar, kıldan ince hesaplı indekslerdeki kursal
çarpılma, kurumsal manada dibe çakılma, bozuk saat misali siyaset, hal ve
gidişatı beklenenden beter boyuta indirgedi. Bu iniş çıkışlar sanki sokak
demokrasisini zorunlu kılıyor. Üstelik düşüş bir kere başlamış ise, sokak
durdurulamayabilir. Ancak mevcut iktidar, millet sokağa dökülünce, meydanlar
iktidar aleyhine dolup taştıkça cümle alemin gözüne gözüne tedbirsel şiddet
dillendiriyor. Zamanlı zamansız dil din ötesi şiddet uygulamaktan da hiç
çekinmiyor. İşte asıl endişe maruz kalınabilecek bu faşizan caydırma
taktikleri. Gizli maksatlı ve açık mesaj nitelikli taktiklerle bir koldan sokak
çözüm gösteriliyor, bir koldan bedeli ağır olur babında gözdağı veriliyor. Yani
bir süre daha seçimden uzak kalmak maksatlı açık tehdit ve kapalı talimat
süreci...
Bir bakışla sokak demokrasisi hedef, kuşbakışıyla hedef
doğrultusunda meydanlara dökülenler hedef tahtası. Sözün özü meydan okuma ve
örtbas taktiğiyle yeterince suni gündem yaratılamayınca veya sığınılan
bahaneler tutmayınca dinokrasi, mamokrasi birliğinin resmen çöktüğünü kapatma
kaygısı ağır basıyor. Ancak Deniz bitti, mama ateş pahası gerçeği de ortada...
Ayrıca ileri demokrasi ucubesiyle, dinokrasi ve mamokrasi
tezgahından beslenenlere iş çıksın tavrı da pek bilindik. Mevcut erk yinede
alışıldığı gibi hak aramanın tüm yolları bir şekilde tıkansın, Millet nasıl,
nerede, ne zaman ve kime derdini anlatacağını iyice şaşırsın peşinde turluyor.
Güngüne artan dertlerin ve yükselen hak ve taleplerin hangi yöntemle
halledileceği muammasına, muhalefet iktidar kapışması da eklenince, dört gözle
beklenen sandık da geri adım atıyor...
Yolun sonu sağlıklı düşünülmeden girilen ileri demokrasi
çıkmazından, hala salt kendi çıkarlarını düşünen dinokrasi ve mamokrasi düzeni
fetbazlarının çıkaracağını düşünmek ise akıldışı esaret. Bu esrik havada kötü
gidişattan memnuniyetsizlik, yokluk, yoksulluk, yoksunluk, geçim, hak, hukuk,
adalet, seçim için sokağa inmek suç ve günah sayılınca resmin rengi helalinden
değişiyor. Aksine sefa beka, iç dış mihraklar, dış diktalar, iç dikteler, din
iman, yeis reis nidalarıyla sokaklara dökülmek ise sevap ve mükafatlandırılan
olunca tablo hepten kararıyor. Zaten toplum ikiye çatlamışsa, insani ve
toplumsal boyuttaki herşey günah ve sevaba bağlanır düzeyde algılanıyorsa,
denli densiz yaklaşımlarla yakın tarih tersine döndürülmüşse elbette bundan
başkası başa gelmez. O yüzden üzerinde iyice düşünülmesi gereken, enikonu
ayrıntılı tartışılması gereken, dinokrasi ve mamokrasi kantarının bunca
politize haliyle, yarınları ve polisiye
tedbirleri ne denli doğru tartacağıdır. İşte o yüzden sokak çatışmaları ve
meydan muharebelerine bizzat davetiye çıkaran oyunlara gelmeden, sokak
demokrasisi kuralları çerçevesinde mevcut iktidarın olur olmaz, dolar katar ne
varsa hiç acımadan satar aymazlığı netleştirilmelidir.
Neti brütü yeni yılda seçim kuvvetle muhtemel. Yeter ki
ortalığın sinsi taktik ve kupon protestolarla ateş çemberine çevrilmesine
fırsat verilmesin. Yeter ki ileri demokrasi güdümlü dinokrasi, mamokrasi
fetbazlarının ilk fırsatta kullanabileceği ohal mohal girdabına girilmesin...
Yeter artık yılına gün sayılırken, gün gibi aşikar olan,
gidiyor gitmekte olan gerçeğidir. Elbette evrensel demokrasi uyarınca geliyor
gelmekte olan dileğidir...
zaman: Aralık 21, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
17 Aralık 2021 Cuma
ASGARİ DÜZEYDE PEDERŞAHİ TOKLUK, PEDERSENVARİ AÇLIK...
ASGARİ DÜZEYDE PEDERŞAHİ TOKLUK, PEDERSENVARİ AÇLIK...
Gün sektirmeyen azami zamlarla cebelleşen gariplerin, asgari
düzeyde pederşahi tokluğu ve Pedersenvari açlığı, iki yönlü bir metafor. Bir
yanda hayata tutunmak çabasındaki büyük yığınların standart dışı yetersizliği,
diğer yanda özü gözü doymaz yığmacıların
aşkın yemsizliği. İşte metafor bu metafor...
Manalı manasız motivasyonel ve midesel açlık, iki ucu boyalı
metaforik bir efor. Bir uçta salt yaşamak adına ekmek ile kuru soğana muhtaç
azımsanamaz yığınlar, diğer uçta bir eli yağda bir eli balda gözü, gönlü ve
karnı doymaz azgın azınlık. Yani aç açık, ölmeyecek kadar azık, kazık hayata
direnenlerle, adalet deyip artık değeri paylaşmamak için yırtınanlar. Yakın
zamana yayılacak olası uluorta kapışmanın açık adresi, açlık...
Artısı eksisiyle, azamisi asgarisiyle tebasını açlıkla
yüzleştirenlere tek kapı, çarpıcı öyküler kapısı. Hatta en canlı kanlı
romanlara uyku teması. Paragraf paragraf işlenen konu ise Pedersen açlığı. Kimi
zaman insani sınırların ötesine geçen, illaki insanlık onurunu zedeleyen,
herşeylere katlanarak, gururlu ve toplumsal idealleri savunarak hayatta kalma
kavgası ise sonsöz...
Baştan sona açlık sınırı öyle bir sınırdır ki bazen tatlı
hayallere, kara sevdalara bile veda ettirir. Çoğunlukla vade yettiği oranda,
açlığın pençesinden kurtulmak için genlere işlenmiş pederşahi göçebelikle
tamlanır küçük hikayeler. Ağır romanlar ise azap, gazap ve ölmek pahasınadır...
Adamlık, alın teri dökmeden doymak bir yana, açlığı
yatıştırmalık bile kabul etmeyiş, açıkça retçi tavırdır. Bu adamakıllı
maneviyat atadan evlada kutsal armağandır. Alçaklık ise alınterine daha
kurumadan makul karşılığı resmen vermemek veya vermeyi ertelemektir. Zaten er
yada geç, mutlaka faşizmin gölgesi düşer, açlık zincirini kıramayan toplumların
üzerine. Öyle ki bazen açlığa direnişle kazanılan prestij, kılıçların
gölgesinde preslenerek kaybedilebilir. Yani faşizme geçit vermenin mükafatı tam
açlıktır. Hem de varlık içinde darlık ve yokluk. Sonun başlangıcı, uygarlık
tarihine ve emanete ihanetle, pastadan en büyük payı kapmaya atılmakla
gerçekleşir. Oysa doğru insana özgü olan,
dönülmez yolu ufka sürmektir. Asla açlık acıtasyonu
yapmadan, hiç tükenmeyecek umutla ve katıksız ekmeğe taparak. İnan, iman ve
izanla, bilim ve bilinçle kodlanarak. Mesele açlığı yaratan sistemleri yok
etmektir. Düşüncesizce havanda su dövmemek, boşuboşuna sövmemek ve 'havada
güzel güzel dönen kuşun, açlıktan yılana saldıracağını hiç düşünmemiştim'
dememek için düşünmektir tüm mesele. Hatta hiç düşünülmeyenleri bile
düşünmek...
Bilen bilir Pedersen açlığı, Andangen karakteriyle sabit,
hayatın içinde kaybolup giden hikayelerin, hikayelerde aç açık kalanların,
katiyyen ödün vermeyen tavrına en yalın ağıttır. Pederşahi tokluk ise ağdalı
yakınmalara hiç özenmeyen bir başkaldırı ve dik duruş anıtıdır...
Kuşatılmışlık çemberinde ister asgari düzeyde Pederşahi
ister azami oranda Pedersenvari olsun veya olmasın açlıkla başbaşalık,
insanlığın en büyük sınavıdır. Yani neslin yarınlarını kurtarmak için yeryüzüne hükmeden metaforik açlığın, mutlaka
hemen şimdi babında tarihe gömülmesi gerekir. Bu şartlı savaş en kutlu
savaştır...
Onlarca yıl açlık, körlük, doymazlık üçgenine
hapsedilmişlik, çok yönlü çaresizlik ve kuşatılmışlık bir gün mutlaka aşılır.
Burada tek mesele ağır kusurları resim
resim kusursuzca
biriktirmektir. Açlık günleri bittiğinde, anca yıllar yılı
biriktirilen o resimler sayesinde, çalmayıp çırpmayıp geleceğini alınteriyle
karşılayanlara hakettikleri saygı sunulur...
Asgari düzeyde pederşahi tokluğu ve azami oranda
Pedersenvari açlığı iki yönlü metaforlaştıran o irkiltici resimler, resmen
şatafata kapılanların ise büyük, en büyük ayıbı ve günahıdır. Öyle bir ayıp ve
günah ki kılıçların gölgesinde geniş
yığınlara reva görülen türden olanlar kalınkaplı kitaplara girer...
Gün olur girer çünkü açlık, kılıçtan keskindir...
zaman: Aralık 17, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
16 Aralık 2021 Perşembe
PARTİLER VE PARTİZANLIK…
PARTİLER VE
PARTİZANLIK…
Heyelan dönemlerinde, hezeyanla suni güç yaratma, harcıalem
güçlü görünme reel politikanın temel dayanağıdır. Ancak mevcut kurulu
partilerle yalpalayan iktidarı ele geçirmek, sıhhatli güç devşirmek zor
görüldüğünde, bir yerlerden düğmeye basılır ve anında yeni parti veya partiler
kurulur. Sanki kurgu daima uzaktan kumandalı işler. Tamamen güç zehirlenmesi
dolayısıyla bozulan işin aslı nedir, bozgunun arkasında neler yatar hiç
araştırılmaz. Bu arada dolar kanatlanır uçar. Karton levhalarla desteklenen pik
hevesi, tek hamleyle dip yapar. Yine de tek politik amaç mevcut partileri veya
yeniyetme partileri, hedefsiz kalmış millete kabul ettirmektir. Hüsnü kabul
sinyali alındığında ise hep aynı süreç işleme konulur, mevcut düzenin devamını
sağlayacak seçim...
Seçimde güç olmak, alakasız güçlenmek için hangi abartılı
ödüllerin, nice tutulamaz sözlerin, mahva sebep ne tavizlerin verildiğinin de
hiç önemi yoktur. Milleti oyalayan tek bahis, şiddetle tavsiye edilen güç
tarzlarından birine veya bir kaçına yığılma üzerinedir. Bu yağma düzeninde
karanlık kapitalin işlevi ise kasıtlı kurumlandırdıkları adına geçici güven
yaratmadır. Zaten kurulu sistemde sermaye aktarımlarının, kimin eliyle olacağı,
hangi politik gücün sahipliğinde örümcek ağının genişleyeceği pentagonvari
programlarla dizayn edilir. Bu büyük sermayeye hükmeden egemen güçlerin en iyi
bildiğidir. Karakapitalizm gereğini yapar ve dileğini ne pahasına olursa olsun
gerçekleştirir.
Karakapital, sembolik sermaye, sembolik partiler veya
hüllelik partilerle, ekonomik ve politik her ciddi tıkanmada yeni dönem
başlayacak masalı raftan indirilir. Türlü ambalajlarla yutturulan eski ve yeni
politik tipler hemen donatılır. Bunlar umulmadık biçimde kamuoyu oluşturma,
yaratılan medya algısı, referans güncellemeleri, itibar kazandırmanın yanısıra
istikrar ve istatistik aktarımlarla üzerinde uzlaşılan etki yetki sahipliğine
ve politik bilgeliğe kadar konumlandırılır.
Hatta bazen geleceği karartanlar dahi yarınları kurtaracak
havaya, kurtarıcı pozisyonuna sokulur...
Acı ama gerçek bu oyunbozanlar yine yeniden mağdur kesimleri
arkasına katarak, egemen güçlerin ekmeğine yağ süren hizmete devam eder. Hâkim
güçlerin zıddına, ezilen yığınların lehine politika üretecek, politika yapacak
parti veya partilerin ise muhakkak önü kesilir. Yani çokuluslu sermayenin,
uluslarası şirketlerin özel ve genel çıkarları için sürekli ayni süreç
işletilir, sürekli ayni senaryo dayatılır…
Dahası on yıllarca peşi sıra kurulan partiler, devlet kurumu
farz edilse de, bizzat devletin içinde global sermayenin aracısı işlevini
görür. O yüzden kısa ömürlüdürler ama arkalarında sürdürülemez ekonomi ve
politik yıkım bırakırlar. Evrensel güce hizmet doğrultusunda, lafta farklı imaj
sunan eski veya yeni partileri inşa edenler, politik şemayı en baştan
belirlediklerinden, küresel güçler aygıtına aykırı partileri veya politik
örgütlenmeleri bir kalemde silerler. Emperyal egemenliklerini sürdürme gayesiyle
baş kaldıranı sessiz sedasız sindirirler...
Ekonomik ve politik batışla perçinlenen mevcut durumlar
resmen bu yüzdendir. Salt politik gelecek uğruna günü ve durumu kurtarmaya
dönük eski model ve usullerle, tutucu siyaset anlayışında ısrar bu yüzdendir.
Gittikçe azalan popülariteyi güncellemek ve tekrardan güçlenmek için her şey
mubah tarzı parti anlayışı bu yüzdendir. Tavizsiz partizanlık, bol tavizli
politika bu yüzdendir. Yani millet yararına güç yaratmak için kurulduğu
söylenen özellikle icracı tüm partiler ne yazık ki, egemen güce boyun eğmek ve
reformist akımların önünü kesmek dışında iş görmezler. Her onbeş yirmi yılda
bir karşılaşılan acı tablonun nedeni açıkça budur. Daha kötüye gidişi
tescilleyen her türlü işarete karşın tek parolaya kanmak...
Parola, puslanan ekonomik havayı dağıtmak, paslanan çarkı
değiştirmek, kirlenen siyaseti arıtmak için mücadele yerine, katı partizanlık
ve sınırlı güce tapınma olunca heyelan kaçınılmaz olur...
Kaçacak yer kalmayınca da, toptan hezeyan halinde olur böyle
şeyler şımarıklığı...
zaman: Aralık 16, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
12 Aralık 2021 Pazar
ZUM VİRÜSÜ, ZAM ATAĞI...
ZUM VİRÜSÜ, ZAM
ATAĞI...
Zum virüsü, son zam ataklarıyla direkt hayatın içine girdi.
Yakın plan çekimle son günlerde sanki tonlarca kapasiteli hidrolik pres
altındaymışçasına geniş yığınların ezildiği zumlanıyor. Görünen net, millet
acayip yoksullaşıyor. Zorbihal akarında akan can suyu tersyüz, can boğazda ve
zamlarla birlikte katlanan kötü enerji hayatı vurmuş, devlet babadan hala
şefkat yok. Sinerji sıfır, empati hiç, zam zum virüs aleminde zumlanan ise
hep karunsal kayırmacılık...
Kamusal alandaki kayıkçı kavgalarıyla piklenen zam zum
virüsü, diptekilere toptan bilinç kaybı yaşatıyor. Hala ebedi umursamazlık ve
muamma edebiyatı. Bu arada busbulanık atmosferde, karşılıklı kamplarda bile
hafiften yaşanan ortak endişe, yarınlar endişesi. Millet resmen aş, aşı
derdinde. Memleket manzarası ise hala oburca insan yeme ihtiraslı. Yani durum
vahim. Merakla zumlanan, çıldırık zamlarla ateşin yakına düşüp düşmeyeceği.
Malum zam zum virüsü cin gibi, cins ve cismani. Sayım kıyım listesi de epey
kabarık. Kedi kaplana dönüşmüş misali bu karmaşada, millet ortaya karmakarışık
geçim derdinde. Yollar dikenli...
Dirayetten düşmüş devlet baba bu abartılı zamlama haline bir
türlü çözüm zumlayamıyor. Dolardan doymazdan sebep ocaklara akkor düşmüş.
Dinayetler, yankiler, kankiler, arapiler erketede. Üç kuruşa ballıbörek temsil
ikram hevesinde. Tatlı hayat millet için durmuş, kısmi azınlık zamlarla azan
zum virüsü vurgunlarını hiç sıkılmadan arsızca devam ettiriyor. Devlet baba, bu
virüs çıkmazında sonu belli şaşmaz yöntemle, şaşkın deneysel tekrarlarla
tükenmişlik sendromuna zemin hazırlıyor...
Öyle ki hiç düzelme yok hala depresyon dili, ruhsal durum
travması, dinsel çarpıtma, miskin mucit içgüdüsü güncellemesi. Resmen kör
karanlığa ortaçağ dayatılıyor...
Öyle bir kör karanlık ki, karataşın üzerinde kapkara
akıllılara zum hali. Ultra zamlarla iş mucizelere kalmış. Hep çapraz
parçalanma. Aynı hatta boş kafa doldurma edebiyatı, her telden para tutkusu ve
çeşnili çapsızlık. Beyin altı hırslarla hükmetmenin ve kuyruksuz kükremelerin
sonucu resmen dize getiriliş. Velhasıl vasıfsızlaşma ve vefasızlık. Haliyle
hileli detaylarda boğuluyor koca millet...
Otomatik objektif özele dair zum peşinde. İktidar erki
geneli etkileyen politik hegemonya ve politik tahakküm kurgusuyla hayata
zamklanan zamları gözardı etme telaşında. Ve tepeden ayağa kısır tavırla
yıpranıklık. Yaprak kımıldamıyor, resmen kanıyor memleket, millet kan kaybından
neredeyse kara toprak..
Zumlanan, umu perişanı bir millet. Kanlanan zam zum virüsüne
karşı koyamayan bir devlet. Bilindik soru ise şu, nerde bu devlet, nerede bu
millet?
zaman: Aralık 12, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
11 Aralık 2021 Cumartesi
BURALARDA GÜNLERDİR...
BURALARDA
GÜNLERDİR...
Buralarda günlerdir kindar bir yağmur,
sol yanımda bir ömürlük özlem,
düşüncelerimde demlenen dem
demir soğuğuna hemen ölsem...
Sıkı dur buralarda karıştı herşey,
nasıl bocalıyorum bir bilsen.
Yağıyor üstümüze üstümüze ardıç kuşları
kanatlarında bir garip ateş
dahası günahı kallavi büyük yalan
Tamını tayfasını yıkan tufan
tayını tafrası yüzleri yakan nem.
Rüzgarın nefesini kesen ise eksik iman...
İmanıma dinime günlerdir buraları vurmuş bir deli yağmur,
yorumsuz yağma düzeni
yılışık yığma medeniyetsizliği.
Merkezden uzağa pek bir azgınlık
neyler napar yarın İnsanlık
Vallahi kimsenin umrunda değil.
Buralarda günlerdir yoğunlaşan yarın korkusu...
zaman: Aralık 11, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
6 Aralık 2021 Pazartesi
KÜRESEL DENEMELER…
KÜRESEL DENEMELER…
Dünyanın dört bir tarafında küresel ve işbirlikçi yerel
güçler, ulus devletleri bir bir yok ediyor. Önce küresel ekonomik
bombardımanlarla, asalak yaptırımlarla yıkıcı kurumlaşmalar programlandırıyor.
Dünyanın tanıklığında, dünya temizliği, açıktan açığa çöküş kapsamında
göstermelik kapışmalar, kemikleşen kamplaşmalar, resmen karşı devrim provaları,
meşru hale getiriliyor…
Dayatılan getirisi hiç, egemen sermaye denetiminde haraç
mezat satışlar. Silahlı güce dayalı sistemsizlik. Tekelci mafya ekonomisi, emperyal
tefeci kıskacı. Dünya bu tür kurumlanmalar ve kukla modellerle dopdolu.
Postmodernizmin açılımı bu, bizzat sömürü. Bunun için küresel sermaye, dünya
siyasetini ve siyasi iktidarları bir güzel dizayn ediyor. Edemediklerini
soktuğu ekonomik cenderede bunaltıyor. Bunalım yaygınlaşınca bilimsel düşünce
ve yöntemlerden de kopuluyor. Ondan sonrası yarını olmayan bugün....
Bu arada fırtına yön değiştirir, mevcut düzen değişir
endişesiyle, direnişi yükseltecek dinamikler bir bir tırpanlanıyor. Tırpan, modernizmi
ve değişimi pratikleştirecek kurumsal yapılara da vuruluyor. Çağdaş ölçütlü
düşünceler ve dinamikler yok sayılıyor. Tek amaç dikensiz gül bahçesi yaratmak.
Bu yönde otoriteyi benimseyen ve benimseten kurgu iktidarlar, gerici modernizm
çıtasını yükseltiyor. Fantastik sıradanlaşmaya aldırmadan, küresel sermaye ile
bütünleşmeye pik yaptırılıyor. Sonuç yok olma tehlikesiyle baş başa kalış...
Umulmadık son açıkça bilindiği halde bu derinliksiz, sığ
ilişkilerde ısrar, esrarını korusa da, kirli ilişkiler yumağı yaşanan döneme,
karanlık siyasi tercihlere damgasını vuruyor. İtiraz edilemez çapta çapsızlık,
savruk gelişmeleri ve tehlikeli yakınlaşmaları peşinden ağır bunalımları
getiriyor. Yani küresel sermaye ütopyasına, bilimsel ve akılcı yorumlar yapılmadığından
tuzağa düşülüyor. Kutsallık derecesinde mevcuda tapınma, iç hesaplaşmayı
geciktiriyor. Ve karşı devrim projesi hizmetlileri, küresel gücün faydasına
ulus devletin kökünü kazıyacak role soyunuyor. Sonuç kapitülasyoncu kapital
kepazeliği. Tüm bu küresel atraksiyonlara karşı durulmadıkça, direnilmedikçe
ulus devlet projeleri rafa kaldırılıyor. Mevcut ulusdevletler de toprağa...
Ve öncesi sonrasıyla dünyanın dört bir tarafında küresel ve
işbirlikçi yerel güçler eliyle tam sömürgeleşme ve alabildiğine sömürü…
Bu dengesiz ve yıkıcı küresel denemeler nereye kadar gider, ne zaman biter
işte tüm mesele bu...
zaman: Aralık 06, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
4 Aralık 2021 Cumartesi
ENFLASYON VE GELİYOR GELMEKTE OLAN...
ENFLASYON VE GELİYOR GELMEKTE OLAN...
On yıllarca vuran her kriz ve peşine gelen her bocalama
sürecinde, istikrarın güzellikleri yaşanıyor ama istikrarı bozmaya çalışanlar
var denildi. Paça kurtarıldı. Krizlere meydan okuyan bir iktidar var, sürekli
ve sınır tanımayan destekçileri var ama mevcut sistemi bozmaya çalışan iç dış
mihraklar var denildi. Maça devam edildi. Yalan dolan denilenlere inanıldıkça
inanıldı, devamlı seçme ve seçilme rahatlığı yaşandı. Lafta ileri demokrasi
dayatması, kutsi tekbaşınalığa rağmen hal ve gidiş her seferinde sarpa sardı.
Savruklukla yüzyıllık güzergahtan ve kurucu hedeflerden kopuldu ve nihayet
iktisaden dibe vuruş, siyaseten kalakalış netleşti. Sanki bu kez deniz
gerçekten bitti ve geliyor gelmekte olan...
Gelinen noktada neti brütü bir yana artık yüz liraya satın
alınan değerler yaklaşık yüzelli küsur lira. Veya yüz liraya alınanlardan ancak
kırkküsur liralık satın alınabiliyor. Başka bir deyişle gelir yüzde elli küsur
erimiş, giderler ise artı yüzde elliküsur delirmiş. Yani enflasyon en flaş
seviyede flamasını açmış zam estiriyor. Fiyatlardaki bunca dengesizliğin ve
makul seviyeleri zorlayan bu kadar artışın vebali günahı kimlerindir besbelli
ama hala dış güçlerindir diye avunanlar var. On yıllardır memleketi idare
edenleri külliyen günahsız gören zatlar var. Tüikin enflasyon sepetine alakasız
sokulan ürünlerle gizlenen ve rakamlarla oynamalar sonucu çıkan tabloya
sürüaklıyla sevindirik olanlar var.
Sabaha çıkmanın ayazında sanki dibe vurmuşluk bir anda
bitecek, sihirli bir dokunuşla ekonomi pik yapacak ve iyiye gidecek her şey.
Yeniden bozulan dengeleri kuracak, piyasaları rahatlatacak diye hala mevcut
erke güvenenler var. Oysa mevcud yüzünden tabandan tavana hissedilen enflasyon
şimdilik yüzde elli küsurlarda seyrediyor. Millet şimdilik bir güzel seyrediyor
ama sanki on yıllardan sonra özlemle beklenen olacak gibi çünkü geliyor
gelmekte olan...
Onyıllardır lafta şahlanan ekonomi, milyonların mutfağındaki
yangını sürekli körükledi. Yeni yılda daha beter neler olacak daha ne körlükler
ve kötülükler yaşanacak tamamen belirsiz. Resmen yıkım yaşatanlar, iflasa denk
bu tarihi durumun sorumluluğunu taşıyanlar hala lafta şahlanışı şerbetleme
peşinde. Zaten mevcut siyasal iktidarın tek derdi veya en iyi becerdiği şey
seçim kazanmak. Kazanacağını gördüğü ana dek hile dolap sandıktan kaçmak. Ama
bu kez bir türlü durmuyor enflasyon, hazine naylon ve sanki verilen molanın son
çeyreği. Sanki çetin yolları aşıp, geliyor gelmekte olan...
Sarayı ve parayı bir kenara bırakmayan uslanmazlar, gidişatı
suskun ve asabi izliyor. Mevcut iktidar karşıtlığını gereksiz görüyor, kınıyor
ve hala haline şükrediyor. Durum vaziyet bu merkezde feci iken tavır
tavırsızlık olunca hesap kurnazlıklarına hiç gerek yok aslında. Reel enflasyon
dosdoğru açıklanmış olsa bile olmayan istikrar keyfi bahanesiyle mevcuda pek
karşı çıkan olmaz gibi. Yalancı bahara tapan dinconlar istimlenen isyanı belki
kaale almazlar ama diğer yandan tefe tüfe masallarıyla sırttaki küfe
ağırlaştıkça, günden güne file hafifledikçe ciddiyetin farkına varılır. Çünkü
fahiş rakamların allanıp pullanmasıyla gerçeklerin üzeri örtülemez sadece zaman
kazanılır. Zamanla ekonomiden akademik düzeyde olmasa da anlayan, yazılan meşhur
ekonomi kitabını okumaya hiç gerek duymayan milletin aklında flaşlar çakar.
Hatta 'güzel idare ediliyoruz, sıkıntı yok...' rüzgarları dünyadaki en kötü üç
beş ekonomiden biri olmuşluğu da saklayamaz. Ve lebaleb meydanları silkeler tek
bir slogan, uzun yolculuğa verilen kısa mola bitti, geliyor gelmekte olan...
Şahlanışı güncelleyen şaibeli enflasyon oranları, şaibe
yaratan veriler, emperyal stokçuları da bu şaibeye dahil eder. En flaş deyimle
enflasyon, çeşitli varyasyonlarla devamlı düşük gösterilerek izanı izahı
olmayan oranlara ulaşır. Asıl flaşı yıl sonu ve yeni yılda yaşanacaklar olur.
On yıllardan sonra mutlu veya mutsuz varılacak her sona helalinden tek cümle
yazılır; uçurumun kıyısından dönüldü, buna da şükür.
Şükür ki sona yakın, sonsuzluğa uzayan uzun yolculuğa
verilen kısa moladan sonra, geliyor gelmekte olan...
AKILLI KENTLERİN UZAĞINDA
AKILLI KENTLERİN
UZAĞINDA
Akıllı kentlerin inşa edildiği dünyanın tersine, akıllı
kentlerin çok uzağında on yıllarca akıldışı yönetilmiş ve çarpık inşa edilmiş
koca koca kentlerde doğaldır ki, akılları binlerce kuşku kurcalar. Yine
doğaldır ki, kentler ve kentliler; Uygarlığın kaynağıdır ancak uygarlığı yok
etmek üzere olan da onlardır...
Gelişen dünyanın tersine, uygar kent yönetimi ve yöntemleri
es geçildiğinden barınmadan altyapıya, eğitimden trafiğe, sağlıktan kültüre,
issizlikten yoksulluğa sorunlar biriktirir kentler. Bu artan sorunlarla
birlikte, çevre sorunlarının da arttığı kentlerde, sıkıntıların ve açmazların
halledilmesine yönelik çözüm ise hep iş işten geçtikten sonradır. Kötü
alışkanlıkların devamıyla kentlerdeki çarpıklığın artması ve bir türlü
kentlileşememe ise acı gerçeklik...
Sonuçta merkezden ücraya, genelden yerele, asla kimsenin
umurunda olmayan, defaatle özel çıkarlar için faydalanılan biçare kentliler ve
sorunlar yumağı kentler. Akıllı kentler dünyasının tersine hala ruhsatsız,
plansız, projesiz ve denetimsiz binalarda ısrar. Böylece çarpık binaların
oluşturduğu mahalleler, gettolar, metrolar. Ve makro dincilik ve mikro
milliyetçilik bünyesine hapsolan kentliler...
Aklı bir yana koymuşçasına evrensel sorun iç dış göçe dayalı
çarpık kentleşmeyi yok etmeden, kentlileri kentlerde göçmen statüsündekilerle
birlikte yaşamaya metezori dayatma. Kentlilerden kısılıp her neden ise bakılma
zorunluluğu olan bu geçici konuklara bol
kepçe mal ve hizmet paylaşımı. Yani aklıevvel yaklaşımlarla içine düşülen
bölgesel travmanın dayattığı sorunu kentlerin ve kentlerin sırtına yükleme
kolaycılığı...
Dağılan akılla kentlere yığılmanın sadece kalkınmakta veya
batmakta olan ülkelere has bir olgu olduğu gerçeğine rağmen boşa böbürlenme.
Oysa nüfusu yirmi milyona dayanan kentlerin çoğu üçüncü dünya ülkelerinin
kentleri. Gelişmiş ülkelerde, büyük kentler nüfus kaybına uğrarken, geri bıraktırılmış
ülkelerin kentlerinde aşırı büyüme. Aşkın abartılı kent yaşamıyla dip yapan
akla zarar durumun kaçınılmaz getirisi ise çözümsüzlük.
İşte bu kaotik kentler çıkmazında, asgari seviyede yaşamaya
zorlanan kentliler. Günden güne geleceği
karartılan kentler, kentliler ve kentleri yönetmeyi görev edinenleri bekleyen
çok zor günler. Ve bunalan kentliler on yıllar sonra akıllı davranabilecek
mi beklentisi...
Akıllı kentlerin inşa edildiği dünyada, kentleşme ve
kentlileşme üzerine durum tespiti yapılmaksızın, yalnızca siyasi kaygılarla
yerleşim kolaylığı sağlanmış kentlerde, yıllarca yok sayılmış, görmezden
gelinmiş halledilemez sorunlar. Ortak akıl üretilmeksizin, kent bilimci gözüyle
yaklaşılmadan kısır tedbirler. Ve kentin sorunlarına çözüm dahi önerilemeyişi.
Yıllar yılı yapılan, çözüm diye dayatılan yeni çözümsüzlükleri doğuran hallere
umut bağlama...
Hele kentleri içinden çıkılmaz sorunlara boğan, kentlilerin
gözünü boyayan, eski kadrolarla sağlıklı, güvenilir, adil ve sürdürülebilir bir
yönetsel mekanizma kurulamayacağını görmezden gelmeler.
Kentsel rantların ekonomiyi, ekonominin politikayı
belirlediği bilindiği halde, nihayetinde dengeli gelişme, gerçekçi büyüme ve
hakça paylaşım olanaklarını tırpanlamalar.
Koca koca kentlerin yasadışı kent olmasına göz yummalar. Yasadışı
kentleşmeye yıllar yılı seyirci kalan uzak yakın ilgililer...
Akıllı kentlerin inşa edildiği dünyanın tersine yönetimlere
kentlilerin içinden yönetsel yetkinliğe sahip akılları, akılcı dönüşüm ve
çağdaş yenilenmeyi sağlayacakları, uygar kent yönetimi ve yöntemlerine
adaptasyonda zorlanmayacakları, korkusuzca yetki ve sorumluluk yüklenecekleri
getirmeyip, yok saymalar...
İşte akıllı kentlerin inşa edildiği dünyanın tersine, akıllı
kentlerin çok uzağında kentlerde akılları bu ve benzeri binlerce kuşku
kurcalar…
zaman: Aralık 02, 2021 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
30 Kasım 2021 Salı
EKONOMİYE AÇIK AYAR
EKONOMİYE AÇIK AYAR
Para odaklı yaşam yıllar yılı sinsice piklendi, piyasalar
salt taklit eksenli sürdürüldü ve yalpalayan ekonomi dibe vurduruldu. Zar zor
idame ettirilen yaşam bir anda hepten dayanılmaz hale geldi. Ekonomi rayında,
serbest piyasa denetimimizde yalanları açığa düştü. Periyodik döviz
artışlarıyla dengeler allak bullak oldu. USA parası rekorlar kırarak günden
güne değer kazandıkça Tahtakale’de dahi lira tahtalı köye uğurlandı. Ekonomiye
bu hesapsız kitapsız açık ayar ne yazık ki geniş kitlelerce hala gereğince
önemsenmiyor, facia görmezden ve bilinmezden geliniyor...
Şüphesiz, şüpheyi terk etmek adam olan adama yakışmaz. Bu aldatmacada gittikçe kötüleşen senaryolar
bir bir gerçekleşecek ve neticede topyekun uğranılan zarar çok canlar yakacak
gibi. Bu yüzden para odaklı emperyal dayatmada, paranın satın alma gücünün
dakikalar içinde bile azaldığını söylememek ve gerekl önlemleri almamak ağır
suç ve büyük günah. Açıkça ülke ekonomisine ihanet. Hatta paranın değerini
düşürerek,
çöken ekonomiye hala açık ayar çekilmeya çalışılması ise en
çekilmez durum. Açıkça sonun başlangıcı...
Adı simgesi ne olursa olsun bir paranın satın alma değeri
“para biriminin satın alacağı mal, hizmet ve döviz niteliğiyle ölçülür”. Bu
ölçüyle dünden bu güne, bugünde yarına belli tutara ayni değerler ve döviz
edinilemiyorsa ekonomi tıkırında değil demektir. Çünkü paranın satın alma
değeri en önemli ekonomik göstergedir. Eğer paranın satın alma değeri sürekli
azalıyorsa, paraya yeni bir değer kazandırabilmek için ulusal para değeri
yabancı para değerinden düşürülüyorsa yani devamlı kur ayarlamasına gidiliyorsa
ve hala dış güçler masalı anlatılıyorsa, gelinen nokta yıllarca ülkeyi içten
içe sömüren ve sömürttüren idari erkin sorumluluğu olarak görülmüyorsa iktisadi
ve siyasi çöküş birlikte yaşanıyor demektir.
Ayrıca yıllar yılı duyarsızca güdümlenen gizli enflasyon ve
devalüasyonun ekonomiye dip yaptıracağını saklayarak çöküşü kurmaca konjoktürel
nedenlere bağlamaya kalkışmanın durumu kurtarmadığı artık açığa çıktı. Çünkü
eğer para değeri devamlı düşüyorsa, fiyatlar yükseliyorsa ekonomi bilimine göre
pekala pik yapan enflasyondan söz edilebilir. Zaten enflasyon varsa devalüasyon
da vardır.
Bu yıkıcı atmosferde gizli enflasyon, gizli hiper enflasyon,
gizli işsizlik, gizli savaş, gizli zenginleşme resmen güncellendi. Dış
ekonomilere kapıların kapatıldığı ekonomik yeterlilik günleri resmen tarih
oldu. Yenidünya düzensizliğinde küresel ekonomi masalından herkes nasibini
aldı. Küresel kürecik düşüp yuvarlandı ve az gelişmişliğin, gelişmekte olmanın
kucağında patladı. Egemen güçlerin, açıktan sömüreceği emperyalleşeceği yer
altı yerüstü zenginlikler peşine düşmüşlerin de hevesi parladı.
Ekonomik veridir, devletin inanılmaz para ihtiyacından
dolayı para değeri düşer. Kısa süreli para gereksinimi yüzünden para değerini
düşürme yoluyla tüketimin kısılması yoluna gidilir. Günü kurtarmak için serbest
piyasadaki döviz devlet eliyle çekilir veya piyasaya sürülür ve kurlar istenen
seviyede dengede tutulmaya çalışılır. Bu kez olmadı. Bankalar devreye giremedi,
krediler kesildi. Üstelik faizler de yükseltilmeyince ülke ekonomisinin nerede
olduğu ve nereye konumlandığı açıkça görüldü.
Bu gidiş ve yöntemle fiyatlar artar, maaş ve ücretler düşer,
üretim azalır, işsizlik devasa artar. İçinden çıkılması daha zor bir ekonomik
kaosa sürüklenilir. Kemer sıkma filan da işi çözmez. Bedene göre kalp
olmayacağına göre ülkeyi ve milleti akla gelmeyecek, dilin söylemekten azap
duyacağı ciddi tehlikeler bekler. Enflasyonu torbaya doldurulan eşyalara
endeksleyip az gösterenler, Liranın Usa parası karşısında gizliden gizliye
devalüe edilmesine,
ayarsızca ivmelenen kurlar üzerinden, döviz ve altın
üzerinden son vurgunlar yapılmasına göz yumanlar yüzünden kriz tırmandıkça
tırmanır. Sonunda kriz halkın üzerine yıkılınca, Sen yanmasan ben yanmasam
hesabı da işlemez. Kurtuluşun faturası da yine geniş halk yığınlarına kesilir.
Yıllar yılı olduğu gibi ekonomiye gizli veya açık ayar
doğrultusunda yutulması zor acı reçeteler nasılsa yutulur, hep başkaları harcar
hesabı millet öder hesabı bu kez tutmayacak gibi...