28 Temmuz 2019 Pazar

24 TEMMUZ BASIN BAYRAMI VE SANSÜR...


Memleket mazisinde kapkara bir leke olarak duran, tam 32 yıl süren bir sansür uygulaması var. Hem de yasal sansür. Basına 10 Mayıs 1876’dan itibaren “Âli Kararname” yasasıyla on yıllarca yayım öncesi denetim...
Bu kararname ile bütün gazetelere ilk kez sansür uygulandı. Yurt dışı yayınlara bile sıkı denetim yapıldı. Devamla sansür memurları görevlendirildi. Devletlunun yazılmamasını istediği ne varsa bu memurlarca kırpıldı. Sansürü protesto eden gazetelerin matbaaları basıldı, baskı makineleri kırıldı. Gazeteciler göz altına alındı.
Şimdilerde Osmanlı’nın en muhteşem yönetildiği dönem olarak övülen ve yaygarası yapılan istibdat devri'nin en çarpıçı göstergesidir gazetelere sansür. Gazetelerin sansür memurlarının kontrolünden geçmedikçe yayımlanamaması.
Ve sansür 24 Temmuz 1908'de 32 yıldan sonra ikinci meşrutiyetin ilanı ile son buldu. Bu despotik uygulamaya son verilmesi ise mazide ‘sansürün kaldırılması’ olarak adlandırıldı.
Ve yetmiş yıldan fazladır 24 Temmuz, Basın Bayramı olarak kutlanıyor...
Yerel bazda da olsa, ensede boza pişirileceğine bile bile; 'Yaz bakalım ne yazarsan, neyi ne kadar yazarsan...“ başlangıcından bu güne yazdık. Ve bizim de bayramlarımızdan oldu 24 Temmuz. Başlarken, başlığındaki ilk yazımızdan bu güne körlüğümüz sonlandı. Ama yazgımız ayni kaldı. İnceden zülfiyara dokunan nice yazı yazdık. Ancak sansürün kaldırılışından tam 111 yıl sonra, bu cephede ‘sansürle ilgili değişen hiç bir şey yok’ olduğunu gördük. Yine yazdık.
Yine on yıllardır basına açıkça bir baskı dönemi var. Kan kaybeden ve can çekişen bir sarmal. Öyle beter bir kör uyku sarmış ki beyinleri, sadece fitne fücura çalışıyor gazeteler. Köşeler. Medya yandaşlık temellinde toptan köşe dönücülüğe soyunmuş. Yaşama tutunmanın ve güce başkaldırmanın en iyi aracı gazetecilik-yerel gazetecilik tırpanlanmış. Tamu ile kamu arasına sıkışmış gazete ve gazeteciler peydahlanmış. Hepsi de üç maymunu oynayarak, insana benzer zıpır maymunluklar icra ederek tepside sunulanları kapışıyor. Böylece ateşine dönülen ve közüne yanılan gerçeklerden uzaklaşılıyor.
Oysa bayram seyran bir yana şu memleketin basın sektörü bir garip seviyede. 'Dünya basın özgürlüğü sıralamasında 157. sırada. Gün itibariyle 134 gazetecisi tutuklu. Yüzlerce basın kartı keyfe kader iptal. Yerel ve ulusal medyasının yüzde 95’i iktidar kontrolünde. İnternet gazetecileri güvencesiz çalışmakta. Yerel gazeteler siyasi ilan ve resmi ilân kıskacında. Tümüyle sendikasız, toplu sözleşmesiz bir mesleki alan...'
Çeyrek yüzyıldır dokuzdan beşe beleş bir işte çalışma modeli kabullenmeyen şu gazetecilik derinliliğine bakıldığında her haliyle tam bir gulyabani bataklığı. Kara bela bir meslek.
Öyle bir karanlığa sürüklenilmiş ki; tarafsız ve bağımsız kalanları hedefe sabitler. Gizlere ve gizemlere kulak asmayanları dışlar. Korkusuzlara ‘kapılar taş duvar’ kesilir. Bukalemunvari renklilik gösterenleri uhdesinde barındırır. Ve camia olarak sansüre uymayı sürüden sayılmak, sansürün reddini ise sürüden ayrılmak babında kabullenir.
Yani açıktan yevmiyeli gazetecilik. Veya üç paraya gazetecilik oynamak kolaycılığı...
Çok sesliliğin ve demokrasinin kökleşmesinde öncü rol üstlenmek yerine, makara kukara makaleler ile yarenlik taslamak, yele göre yelken açmak, sele göre sepken aramak, göle göre maya çalmak gazeteciliği. Sonra sırça köşklerde oturma, bir eli yağda diğeri balda havası. Basın dördüncü kuvvet olma işlevini işte bunlar yüzünden kaybediyor.
Bu günlerde yanlamayan, yan çizmeyen ve yandaş olmayan, gerçekleri mertçe, onurluca ve dürüstçe tarihin emrine sunan sivri gazeteciliğin sonu ise Silivrilik olmak.
Basının asıl gerçeği ise duraklama, gerileme ve çöküş dönemlerinde yazılanların söylenenlerin palavrasının bol olduğu. Ancak zaman ilerledikçe acı gerçeklerin görüldüğüdür. Tıpkı 111 yıl evvel, 24 Temmuz da görüldüğü gibi.
Maziden ders alınmadıkça daha çok buruk Basın Bayramı kutlanır...

Günler, her şeyin çok güzel olduğu günleri getirene dek '24 Temmuz bizim için sadece tarihte bir gündür.' O kadar...

Hiç yorum yok: