ÇATIŞMA VE ATIŞMALAR VE CANLI BOMBALAR…
Hafızalar bir kez daha yıkandı çalan sirenlerle. Canlı bombalar iftar topunu patlatınca, Hava limanı da patlayınca, Canhıraş çalan sirenler toplumun silikleştirildiği uzun yıllar öncesinin gece yarısı sonralarını anımsattı. Eylül sonrası on ikiden vurulmuşluğu. Bu günden hiç de farklı değil bir çalımdı yaşanan. Onca güvenlik arasından iniş kalkış rekortmeni Liman bir güzel patlatılınca onca yoksulluk döküldü ortaya. Açık gizli anlaşmalar, el altından mektuplar dağıldı bekleme salonlarına. Acıtan anılar ak pak ama çırçıplak devrildi peronlara, alanlara, yollara. Önce hava karardı sonra kızardı, yine sudan sebep çok kan aktı.
Yakında çatışma ve atışmalar başlar, tartışmaları ise gündem yaratır.
Bu yıl oruç ayı fındık ayı ile çakışmayınca çatal başta oltaya takılanlar ve elin altında tutulanlar birbirine karıştı. O karışıklığı fırsat bilen zebaniler ise hiç durmadan çalışıyorlar. Çöle dönmüş siyasi açmazda çiftin çubuğun tam orta yerinde patladı bu kez bombalar, patladı insanlık. Kızaran güle değmiş özlem iğnesini yutuverdi suçsuz garipler. Dış hatlar iç kapıdan dışarı ve dışarıdan içeri harabeye döndü fiilen. Kapkaççılar bal ormanı, dost otağı, ata ocağı dinlemediler yine arsızlaştılar. Fıtratları gereği kıyamet gibi çöken faciaya fahiş rakamlarla far yaktılar.
Çatışmalar ve atışmalar sürerken bir darıldılar bir barıştılar. En son bir kez daha barıştılar. Ve bu sözde ve gözde barışçılık fındık ayı oruç ayı dinlenmedi yine. Bombalar patladı bir kez daha.
Hesapta hem oruç var, hem fındık ayı hem de bir fındık kabuğunu doldurmayacak sahteliklerle dolu bir dargın bir barışık dostluklar cehennemi. Cehenneme döndü yine memleket toprağı. Öyle bir dalgınlıktır ki bu metafor zoraki dalgalanmaları da boşa çıkarır. Anılar dalgalanır sadece ama işine gelmez ağaların paşaların, saltanatı sürenlerin. Olan her zaman ki gibi gene gariplere olur. Acılar anıldıkça başlar ağrılar. Ağırdan almalarla geçmiştir zaman ve iyi kötü fikirler dolaşır dillere. Ömre ömür katan fırtınalar vadisinde saklanır asıl düşmanlar. Kim kime patlar, kim kime çakar, kim kiminle çakışır ve kim niçin düğmeye basar, patlar ve patlatır hiç mi hiç fark etmez. Bu saatten sonra kimse güvendeyim, güvendesin, güvendeyiz de diyemez. Hemen her yerde çoluk çocuğun yanı başında bir canlı patlayıcı, ortamı cehenneme çevirecek bir bomba taşıyıcısı kol gezer ve fırsat kollar. Bu vahameti bir iki bin korumayla gezenler anlayamaz.
Gelecek günler sözde büyük bir infiale yol açmayacak biçimde dizayn edilmişti. Verin şu kadar vekil alın o kadar huzur savı da güme gitti. Hesaplar bir bir tutacaktı tutmadı, hepten şaştı. Alem şaştı bu işe ama peygamber çiçeği sarhoşluğu hala sürüyor. Başkanlık maskaralığı yolda.
Softa sirenler çalar dertli gönüllerde, akıl tutuşur yanar, kofti yanar dönerler yüzünden hiç günahsızlar da ölürler. Sıradanlığın ıssızlığında sözcük sözcük dolanır gecelerde bin bir çeşit ağıt. Birilerine zevk birilerine hayal kırıklığıdır aslında, havalimanına düşen acı. Bu oyun boyunu aşar, becerilemez boyutta seyreder kaptan. Dolar dış hatlardan içeri kara toprak, tüm gecikmiş yüzleşmelerin depremi çöker aklın çeperine. Aklı olan kendine saklasın ama bundan sonra her akşam üzerleri hava kızarınca içi kıpırdar bütün aklı selim vatan severlerin.
Fındık kadar akılla fındık ayında ramadanlık oruç tutarım, yağdanlık takılır gerçeklerden kaçarım aşırı dinciliği de bir yere kadar. Bir gün olur kapıya bacaya dayanır ve bombanın pimine takarlar işaret parmağını, ansızın da çekerler. Sonrası kalanlar ve göçenler için çekilir çile değildir ama çekilir. İş işten geçmiştir ayrıca.
Varsayılan odur değildir ama son yılların alışkanlığını yansıtıyor hatırlamak istenmese de dört yandaki şarapnel yanıkları. Güneş yanığı değil, savrulan şarapnel sıcağıdır teni karartan. Cennet kıyılarında zebaniler turladıkça yazı tura siyaseti egemenleşir elbette. Bir öyle bir böyle deneme yanılmadır uyulan taktik. Ve de olabildiğince uzun uyutmak. Oysa taktik tutmadığında ağalar reisler yanıldıkça yanar ki yanar şu garip ülkenin fukaraları. Yanar, yanmakla kalmaz parça pürçük dağılır havadan limanlara.
Yazılar yazışmalar basılır günlerce. Baskılar artar. Yayınlar derhal yasaklanır. Yasak vurunca şamarı kimse inanmaz olan bitenlere. Anlamak istemez. Ayrıca Uluslar arası yapılan lanetli anlaşmalar her telden gazze gevezeliğinde orada burada, şerefelerin gölgesinde şereflendirilir. O en şerefli sayılan insanların verdiği zarar yönü yöresi, yareni hemşerisi metal parçalı mendebur hevesli bir arayıştır sonuçta. Daralan, daraldıkça derinleşen Aksu aktıkça akar. Su gibi geçer gider günler ama tortusu kalır, silinmez izler bırakır geride. Tüm patlamalar ve patlatmalar dibe çöker. Kutsal üçgende çözülmeler ise insanın içine içine işleyen bir buzbeyaz soğukta yanmaktır.
Çatışmalar ve atışmalarla şekillenir sır. Şekil şemail kaydığında ise sır sır olmaktan çıkar…
Bu canlı bomba sağanağında ağzı bozuk dengesizleşmelerle çifte kavruluyor kenar kıyı köşe. Manasız suçlamalar ağdalı suçlanmaları getirir elbet ama şimdiki zaman kipi kullanılmıyor şimdilik. Şimdilik ama eşik kan gölü. Asılsız suçsuzluk gösterileri daraltıyor aklı, suçlu asılıyor gökyüzüne. Ancak suçlu ayağa kalkmıyor hiç. Ağı akıyor, ölüm akıyor günlere gecelere. Önemsenmiyor hiç nedense, hiç. İlle de kendi kendini yaratan, kendi düşmanlarını peydahlayan şu çok dünyalı gölgelere sorulur, sorulacaktır bu gidişatın hesabı. Kurtaramaz yakasını. Zaten yavaştan oralara sarkıyor zaman.
İnceden önceden denize duyulan özlemle ve denize dair şarkılarla kesilir çatışma ve atışmalar. Deniz insanları, denizciler o şarklılıkla zenginleşirler ve şak diye kesilir sahte görüntü. Buzlanır ekran ve ince ince kar yağar…
Ormanda ölüm varmış yokmuş, barışın işaretleri silinmiş, çöp masalları unutulmuş, görülenler anlatılmaz olmuş, anlatılacaklar unutulmuş, cesaret kaybolmuş herkes bilir. Bilir ama bilmezden, görür de görmezden gelir. Sözde Allah din kitap kutsal üçgeninde cereyan eder herşey. Oysa şeytan üçgeninden kurtulamayıştır tüm mesele. Meselenin özü paraya tapmaktır. Bu bağlamda yıllardır ölü zamanlar doğurganlığı yaşanır yaşanıyor. Din kardeşliği çerçevesinde ölüm ithal edilir, sözde ölümden kaçanlar ise mülteci kaydedilir. Ama hiç sorulmaz bitmeyen savaş kimin içindir. Patlar canlı bombalar ardı sıra, parça parça dost akraba bedenlerin bütünletilmesi ve teşhisi yine şu fukara memleketin yurttaşı gariplere düşer. Ateş ortasında ortaya düşen ateş topunun müsebbibi aksak makamlar unutma bahçesini mesken tutarlar, külahlarının altına sinerler. Ve o saatten sonra atışmaların ve çatışmaların da hiçbir değeri kalmaz. Tartışmalarla da yol alınmaz.
Hafızalar zorlanır, geçmişin güçlü izlerinden izleklenip denge tutturulamayınca anafor dört bir yanı kuşatır. O kuşatılmışlıkta akla bulaşır en beter tutkular. Duygular karışır, irade zayıflar ve eylül rüzgarlarıyla bilinmezliğe yolculuk başlar. Sonlanır sirenler, çalan sirenler durur.
Karanlığın budala eli her daim kendisi gibi budalaları ve kimliğini kaybetmişleri yakalar. Yakın davranıp şerrine merine sokar. Emin olunması gereken gerçek, emrin demiri kesmeyeceği günlere dektir alaca karanlık saltanatı. Faz, haz, naz kaybolunca zifiri kararır deniz. Ata mavisi gözler de kararır o zaman. Ormanların yeşili denize düşünce düşünceler de koyulaşır. Karadeniz olur her yer. İşte bu devriliş dirilişin bileşkesidir ve puslu gölgeler kozalağının patlatılması da yakındır.
Yakın uzak bir yana günler geçer ve günlükler korkusuzca düşer limanlara meydanlara. Betonu deşerken ağır kıyımlı, bol şarapnelli el yapımı bombalar yollara öncülük, yıkılmaz değerlere bekçilik edenleri de yakalar şakağından. Bu alaca karanlık düşünde meçhul ritimli bir yürüyüştür kurban gitmek. Şehittir gazidir oldukça razı pozunda vatan evlatları düşerken toprağa bu atışmacı ve çatışmacı akılla daha çok bomba düşer meydanlara. Daha çok canlar yiter.
Tartışmalar çatışmalar ve atışmalar yaratan gereksiz denemelerle dönüyor çark. Yıllar geçer babadan evlada miras kalır bu canlı bomba fırtınaları. Fırtına bitmez bombalanmalar da bitmez.
İleri demokrasili gerisingeri işleyen modern hayatın tercümesi de canlı bomba ile topluma açık düzenekte vakti gelir tanışmaktır her halde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder