12 Temmuz 2016 Salı

GAZETECİ YAZAR…


GAZETECİ YAZAR…

Dostun düşman, düşmanın dost, sahtenin gerçek, yalanın doğru benimsetildiği günlerden geçiyor yaşam gemisi. Şu karma karışık dünyada sıkı sıkıya sarılınılan, canla başla savunulan ve gülün hatırına dikenine katlanılan tüm değerler erozyona uğramış, uğratılmış. Moral değerler çökertilmiş her anın getirdiği veya götürdüğü bizim olmayan, bizden sayılamayacak denli nesnel reaksiyonlar. Bu denli rasyonellikten uzak günlere gebe yıllar ve boş hayatlar baş tacı edilmemiştir hiçbir zaman. Edilmemeli de.

Gerçek gazetecilik ve yazarlık işine gelmeyenlere göre dostu düşman, düşmanı dost eder belki ama sahteyi gerçek, yalanı doğru eylemez asla. Tersine bir tutum ve eylemlilik ise gazetecilik sayılmaz. Köşecisi köşe dönmecisi bağlamında yazarlık da yazarlık olmaz.

Olmaz olsun bir edilgenlik ki sarmış dört bir yanı. Dur duraksız devlet kontrolündeki yasalar ve alışılmadık yazısız kurallar istenirse her koşulda belli biçimlerde düşüncenin ifadesini her şekilde cezalandırabilir. Böyle ve üst demokrat düzeyde dizayn edilmiş fıkralar. Dilini tutamayana, kırık kalemi işleyenlere aşk olsun.

Çember daraldıkça daralıyor. İçeride ve dışarıda hiç fark etmez, son yıllarda özellikle son günlerde en zor iş gazetecilik. Yazmak ve çizmek en zor. Düşünmek ise bir mekân aldatısı. Bu gün burada yarın Allah korusun. Oysa sembolsüz mekânlar veya sanal uzay hiç de mekansız değildir. Çünkü tümüne mekân insanların beynidir. İnsan beyinleridir, beyleri değil. Beyin dışındaki dünya ise uzaydaki bilinen veya bilinmeyen bir yerdir. Akla gelen başa gelir misali oralarda görülür ve bilindik olur anında. Lakin oraya da ilimle bilimle ulaşılır. Bildiğini her ne pahasına olursa olsun paylaşmakla olur adamlık. Ancak her şeyin bir bedeli vardır şu yalan dünyada. Çekinmeden ödenir.

Önlerine koyulacak hesabı ödemekten çekinenler gülün adı canın soyadı derken içte ve dışta derin paylaşım ve arada bir kullanım uygulanan politikaların parçası olarak tarihe geçtiler. Ama uygulamacıların adı sanı tarihte geçmeyecektir hiçbir zaman. Geçmemeli de.

Bu kazara geçirgenlikte elbette kitle iletimi çok büyük sermaye gerektiren bir kurumsallıktır. Bu kurumsallaşmada büyük sermaye de ayni veya farklı medya türlerine sahip olarak tekelleşmeye yönelecektir. Çünkü parapolitikler için iktidarda kalabilmenin en birincil yoludur bu tekel. Bu tekele tek elden sahip olmak ve onunla yönetmek ise faşizanlığın alameti farikasıdır. Bu fabrikasız bacadan tütenlerle ise olan fakire olur.

Zaten amaçlar örtüşmeyince krizler peşpeşe yaşanır. Ve peşkeş çekmeler de krizlerle başlar ve arttıkça artar. İşte o artı veya artık değer paylaşımında hakikatli gazeteciden sayılmak aç kalmaktır. Gerçek ötesini aralamak ise sayımda suyumda isim vermektir.

Birilerince birilerinin hiç de doğru yapmadıkları “yaptı ve yapıyor ve de toptan haklı” tümcesine tekerlenmesi bu toptancı yılışık yapışkanlığın yaptırımlarıdır sadece. Aslı astarı bezi dastarı yakındır neşrolunur. Tarihsel ölçüsü ise kim ne derse desin “geçmiş ile şimdi uyumsuzluğudur”. Uykudan uyanıldığında ise bet beniz atma meselesine tertiplenilir. Gazeteci yazar aşkıyla tekerlemelere karşı duranların karşıtlığı ise yaftalandıkları alışkanlığın ötesinde hakikatin tecellisidir.

Sağır sultanın duyduklarına bile sosyal denetim elbette olacaktır. Olmalıdır da. Ancak önemli olan bu denetimi hangi gücün ne amaçla yaptığı veya yaptırdığıdır. Yapılanın da kimlere ne sağladığı veya sağlayacağıdır. Veya kimlerden neleri alıp götürdüğüdür. Yapılanın yapanın yanına kar kalmayacak biçimde olmasıdır. Yani kontrolün varlığı yokluğu değildir asıl mesele. Salt tartışılması gereken kontrolün doğasının bozukluğu, başıbozukluğudur. İşte bu bozuk düzende gazetecilik de direnmek ile olur ve de çok zordur.

Her şeyi zora koşmak aslında medya özgürlüğüne indirilen darbedir…

Bu azgın süreçte gazetecilik namı hesabına veya gelecek kaygısından yazar vasfıyla ortaya koyulması gereken ise şudur; egemen kültür kendi normlarını oluştururken, karşıt kültürler de kendi kültürünü üretip mücadele edecektir. Bu mücadeleye ise kanı kaynatır yazılar ilhamdır. O halde yazmalı, yazılmalıdır.

“Yaz gazeteci yaz…”

İllaki iletişim hem maddi hayatın hem de manevi hayatın vazgeçilmezidir. Gazetecilik ise eksik ve yanlı bu iletisel üretimin değişen zamanla birlikte zar zor bütünleşmiş gözüken veya tamamen aykırı en zorunlu parçasıdır.


Gazeteci yazar ise dosta düşmana karşı doğruları haykıran ve aykırı kalandır…

Hiç yorum yok: