LOZAN, YALAN RÜZGARI VE TALAN…
Son yıllarda Cumhuriyet nimetlerinden hiç doymayacakmışçasına yararlanan Cumhuriyet düşmanları, son günlerde hiçbir tarihsel belgesi ve dayanağı olmadan yeni bir kuyruklu yalan yayıyorlar. Sadece sosyal medyayı ve sosyal medya şebeklerini referans alarak yayılan koca bir yalan bu. Ve tüm internet kanalları fütursuzca kullanılarak taraftar toplanmaya çalışılıyor.
Bu yaydıkları yalan elbette ilk başta akılları şaşırtıyor. Ancak yalana önce yalanı ortaya atanlar inanır misali bir durum var ortada. Hiçbir tarihi araştırma yapmadan, savrulan yalanlara kökten inanıyorlar. Bu masala can dayanmaz türünden paylaşımlar sürüyor. Şeytan üçgenine hapsolmuş tarihten bir haber birikimsiz ve bilinçsiz bu zerzevatlar çoğaldıkça sahte ve yalan komplo teorisinin savunucuları da artıyor.
Şimdi bu tarih çarpıtıcısı mantarlara, sünger beyinlilere söylediğin inandığın yalan yanlış desen inançsızlıkla itham, savunduğun yalan talan dolan desen kurmaca dinden ihraç ile karşılaşmayı göze almak gerekir. Talancıların topunu Allah’a havale etsen de tarihsel gerçeklere yazık. O yüzden asırlık inançlarda insanları zorlanma derecesine vardırmış bu kasıtlı duruma kayıt düşmek bir boyun borcu.
Yüzkitabı’ndan başka kitap okumamış, her fesliyi takkeliyi alim gören abitlere, Cumhuriyet Tarihine ezeli düşman bu aklı evvellere göre neymiş Lozan’da onlarca yıldır herkeslerden saklanan bir şeyler varmış…
Bu mal bulmuş Mağribilere göre; ‘Lozan antlaşması bir zafer değil, hezimetmiş. Lozan antlaşması 100 yıllıkmış. 24 temmuz 2023’te geçerliliğini yitirecekmiş, hükmü bitecekmiş. Ayrıca Lozan'da gizli bir protokol imzalanmış, o protokolün yüz yıldır halklardan gizlenmiş maddeleri o tarihte hayata geçecekmiş. Lozan antlaşması ile sözde elden gitmiş ülke petrolleri ve madenlerini çıkarıp işletme hakkına ancak 2023'ten sonra kavuşulacakmış…’
Patenti belirsiz bu asılsız uydurmalara kapılmış mal bulmuş Mağribilere bir Bardakçı-k bilgiyi borç kabilinden sunmak lazım. Ders olsun o konaklara kanaklara, varsayılan o gizli anlaşmanın son maddesi; aynen şöyle:
“Madde 21- İş bu gizli anlaşma 24 temmuz 1923 günü Lozan Palas Oteli Kömürlüğünde Türkiye Hariciye Vekili İsmet Bey ile İstanbul Yüksek Komiseri Sör Horace George Muntagu Rumbold tarafından gizlice imzalanmıştır.”
Yalandan kim ölmüş…
Yukarıdaki alaycı madde benzeri yığınla zırva dolaşıyor internet duvarlarında. Koca koca, hacı hoca adamlar da bu yalanlara beş vakit tapıyorlar. Yalan olduğunu bile bile bu palavralara sokma akılla tam gaz tespih dizenler, methiye düzenler bile var. Tam bir komplo teorisi kündesi. Bol tuzaklı algı operasyonu. Lozan’daki bu gizli antlaşmanın gizli maddelerini kafasına göre bir bir açıklayan çokbilmişler bile türemiş. Tarih yazılırken tünedikleri tüneklerinden çıkmış tüme varıyorlar yalan makinesiyle. Zaman makinesinin karanlık koridorlarına dalıp uydurma aktarımlarına kanıt araştırıyorlar.
Bu gizli belgeleri nerede ve nasıl, artık kime neler nelerini vererek gördüler ise bir tek onlar görmüşler. Verdik gördük, güldük göğnüdük babında yalanlar tomarını ele geçirmişler. Gerçekle uzaktan yakından ilgisi, bağı ve bağıtı olmayan bir düzmeceye boyun eğmişler. Sahnelenen resmen hiçbir geçerliliği ve gerçekleşme olasılığı olmayan türden bir karalama, yavşama ve yanaşma kültürü hoyratlığı. İnternet trafiğini ağırlaştıran mod da yalanlarını kesip kopyalayıp yapıştırıyorlar. Resmen yakın tarih talanı.
Bu Lozan yalanı teorisyenlerinin en başında ise ‘Tayyip’te tecelli eden ecdadın ruhudur… Tayyip’e oy vermeyen imansızdır...’ diyen sözde dinci, çakma tarihçi, fesi mısır püsküllübir zat gelir. Bu zat Lozan 2023 ile kafayı bozmuş ve Türkiye’nin o tarihten sonra süper güç olacağına dair saplantılarıyla bocalayan, kadir kıymet bilmeyen bir hayal taciridir. Zevatı zehirleyen bu zat Lozan’a, Atatürk’e ve Cumhuriyeti kuran kadrolara sövmek üzere kodlanmış bu ayak oyuncusudur. Kırk numara kırkayaktır resmen. Hep oradan nemalanmıştır bu numaracı mandacı on yıllarca. Ama ona dokunmayacağı açıkken 12 Eylül faşist darbesinden korkarak, yurtdışına kaçan bir yiğit, bir mücahittir. Hem de zamanla ajanlık edeceği veya ettiği söylenegelen ülkeye kapıkulu olmuştur.
Bu şarlatonlar gizli maddelerin yanı sıra İsmet İnönü’ye atfedilerek Lozan’daMusul, Kerkük, Filistin, Kudüs, Yemen Suriye, Mısır, Irak Cezayir, Libya, Balkan ülkeleri ve Ege’de 12 Adalar’ın hiç uğruna düşmana verildiği yönünde yalanlar da pompalıyorlar.
Oysa bu vatan toprakları henüz Osmanlı iken kaybedilmiştir veya verilmiştir. Balkanlar 1912'de Balkan Savaşlarında, Libya1911'de Trablusgarp Savaşında, Mısır 1882'de, Suriye, Filistin, Kudüs ise 1. Dünya Savaşında elden gitmiştir.
Yeni Osmancılık yapanlara haddini bildirmek gerekir; Damat Ferit Paşa’nın Sevr anlaşmasıyla verdiği Anadolu, Osmanlının batılılara verdiği limanlar, demiryolları, maliye, denetim, kullanım ve işletme hakları Lozan ile geri alınmıştır.
Bu kalpazanlar hiç de heveslenmesin çünkü Lozan antlaşması’nın sona ermesi veya son kullanım tarihi diye bir durum yoktur. Denildiğinin aksine öyle bir tarih belgelere de işlenmemiştir. Başka anlaşmalarla da sabit değildir. Dine imana mezhebe bulaştırılan hurafelere benzer bir hurafedir bu durum. Lozan, Türkiye Cumhuriyeti'nin müstakil tapusudur ve Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça da var olacaktır. İşte asıl mesele de budur. Bu kolpalarla 2023 yılına kadar bu ülkeyi bölmek ve parçalamak, Sevr’i yeniden hortlatmaktır asıl gizli niyet.
Ayrıca Lozan'da anlaşma maddelerinin hiçbirinde ‘petrollerin ve madenlerin 2023'e kadar çıkarılamayacağı’ diye bir ibare de yoktur. Türkiye Cumhuriyeti madenlerini daima çıkarmış, işlemiş, tüketmiş veya satmıştır.
Madenlerin bulunup çıkarılması için Etibank, Maden Tetkik Arama Enstitüsü –MTA kurulmuştur. Bunlar ve benzer kurum ve kuruluşların temel amacı madenleri bulup çıkarmaktır. Türkiye kömür işletmeleri, Demir-çelik fabrikaları Lozan’dan bu güne faaliyettedir. Katı madenlerde durum budur, petrolün de çıkarılması ve işlenmesi ayni çizgidedir.
Aynidir lakin 1950-1960 yılları arasında Adnan Menderes'in Demokrat Partisi iktidarı döneminde özellikle yazılı ve yazılı olmayan gizli ikili anlaşmalarla madenler ve petrol çıkarılması için ABD'ye büyük tavizler verildiği de unutulmamalıdır. Eğer madenlerin ve petrollerin çıkarılıp işletilmesine yönelik bu güne yansıyan bir kısıtlanma varsa Demokrat Parti hükümeti yıllarındaki yabancılara onay veren anlaşmalara bakılması gerekir. Lozan ve İnönü’yü karalamakla bu ayıbın saklanacağını ve günahın önüne geçileceğini sanmak ise ahmaklıktır.
Aslında bu aferistler her sövdüklerinde kutsallaştırdıkları Menderes’e sövüyorlar farkında olmadan. Lozan’a ve İnönü’ye değil. Zaten Sevr’e taptıkları bilinen, bilinmekle de kalmayan alenen görülen bu ayniyatçıların neden Lozan’a taktıkları da belli…
Eğer İnönü Lozan’da müfterilerce iftira edildiği şekilde tavizler, gizli tavizler vermiş olsaydı, 1954 yılında Menderes’in ABD ve diğer kapitalist ülkelerle yaptığı petrolde özelleşme ve özelleştirilmenin önünü açan anlaşmalara; "kapitülasyon anlaşması…" diye karşı çıkar mıydı?
Ülkeyi sevmek tam bağımsızlığa inanmaktan geçer, gerçek vatanseverlik de budur aslında. Yalan dolanlarla, Lozan’dan başlayarak ülkeyi var eden değerlerle uğraşmak, talan edebiyatına destek olmak, yalan rüzgârlarına kapılmak değildir yurtseverlik.
Dinine imanına biraz akıl fikir, bir tutamlık vicdan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder