5 Mart 2016 Cumartesi

ONBEŞ YILLIK ENKAZ…

ONBEŞ YILLIK ENKAZ…

Yüzyıllardır, binyıllardır kadınlar için çok zor topraklardı bu topraklar. Kadınlar, kadın gibi kadınlar dinine imanına Doksan yıllık enkazı kurduktan sonra biraz olsun rahatladılar. Doksan küsur yıl kadar, enkaz süresince.

Kadınlar…

O kurucu kadınlar.

O Kadınlar ki; Doksan yıllık enkazı kurarken ve enkaz boyunca; “Ulusal Kurtuluş savaşında nefer, eri göçtüğünde erkeğinden daha er olanlar. Cepheye cephane götüren ağır aksak kağnılarda öküzüne yaren, sofradaki yeri öküzden sonra gelenler. Bozkırda çiçek, gergefte nakış olanlar. Dillerde türkü, yedi düvele yarınlarda umut olanlar. Tarlada kara saban bahçede çapa olanlar. Atölyelerde alınteri, fabrikada şalter olanlar. Halayda zılgıt, kavgada kıvılcım olanlar. Yolda yoldaş, evde ana olanlar. Kadınlar.

Erkeğimsi yaşlı dünya karanlığına güneş olan kadınlar…

Analar, bacılar, kızlar, kadınlar. Hayatı ışıtan, hayat veren, can veren kan veren, el veren yol veren, hiza veren yön veren en parlak yıldızlar…

Doksan yıllık enkaz beğenilmiyor, kaldırılıyor, kaldırılsın ama şu son onbeş yılda daha da zor bir ülke oldu bu ülke.
Kadınlar adına ibretlik öyküler içeren, sınırsız bedel çekilmez zahmet yoktan var edilen bu doksan yıllık enkazı kuran kadınların hemcinsi, şu son onbeş yılın ürünü bir hamfendi inandırıcı bir sebebi olmaksızın kaldıranlar safına geçince; Bu ülkede yüzyıllarca, binyıllarca kadın olmak zordu şimdi ise daha da zor gerçeği tescillendi.

Kadınlar, Doksan küsur yıldan sonra Türkiye’nin doksan yıllık enkazını kaldırdık yüzleşmesi!  ile yeni bir kavşakta olduklarını anlar çok yakında.

Öyle bir kavşak ki; son on beş yıldır sahte dindarı gavuru, astarı dastarı, macırı  ensarı, sağırı sansarı, simyacısı simsarı madden manen ve siyaseten bir olmuşlar araban buselik makamında deveyi hamuduyla götürüyorlar. Kurmaca şeytan üçgeninde enselediklerini ekserliyorlar, enserliyorlar. Sıkıştıklarında ise son onbeş yılda körüklenen doksan yıllık köhne hasret ipe sapa gelmez benzer ipe un seren lafazanlıklarla kesrete dayanıyor.

Ak kara bulutlar dolaşıyor ileri demokrasi martavalının üzerinde. Komşuda pişer bize de düşer savaşlar dört bir yanda cirit atıyor. Sıçramış sınırlardan içeri milyonlarca savaş kaçkını. Doğu da Güneydoğu savaş ipine dizilmiş il il. İllede ezilen en çok ezilen yine kadınlar, kadınların yanında çocuklar. Kanlı yaş ağlayacak yine kadınlar. Ortaçağ şeytan üçgeni din yozlaşmasından beter payelendirmeler dayanmış kapıya. Akıllarda hep kadın. Kadınlara düşen pay kara pelerinler, kara tulumlar ve peçeler. Veya rengarenk, renk renk markalı yaşmaklar feraceler. Düş yakamdan düşleri.

Şu feci doksan yıllık enkazı kaldır, fecir  vakti kaldır gitsin özgürlükler hepten…

Bilinmeli ki bu son onbeş yıldır sürdürülen ‘kesret devri’ de gün olur biter, fetret başlar. Kimseler çokça güvenmesin bitmez diye. İşte o zaman bu son on beş yıllık enkaz doksan yılda kaldırılabilir mi?

Soru bu. Doksan yıllık enkaz onbeş yılda kalktı da, on beş yıllık enkaz doksan yılda kaldırılabilir mi acaba?
Yanıtı kadınlarda saklı.

Kadın gibi kadınların Doksan küsur yıl önce kağnı arabalarında taşıdığı, sırtlarında var ettiği, kucaklarında büyüttüğü, ölmüşken dirilttiği, el bebek gül bebek ninnilediği, üzerine titrediği, öz yavrusundan önce emzirdiği bu doksan yıllık enkaz kendini yeniler, yeniden.

Ayrıca hala al bayrak dalgalanıyorsa en zirvede onların eseridir, kadın gibi kadınların emanetidir.

Ve en alasından en güzel kadınların eline yakışır o al sancak…

O al sancak ki; kadınların yüz elli küsur yıl önce sekiz Mart’ta korkmadan salladığı gibi, doksan küsur yıl önce düşman çizmeleri çiğnemesin diye koynunda sakladığı gibi şimdi de korkmadan, çekinmeden sallamak zamanıdır tez zamanda anlaşılır.

Kadınlar allar pullar sallar al bayrağı yeniden ve sarsar sistem denilen sistemsizliği aniden...

Bu kutsal topraklarda, Kadınlar, kızlar, analar, bacılar; emperyalizme, kapitalizme, emperyal istilacılara, savaşlara,  savaşların her türüne karşı koydular. Sıcak soğuk tüm savaşlarda en çok ızdırabı kadınlar, kızlar analar bacılar, çeker çektiler. Yine de barışa adadılar gövdelerini. Faşizme, cinsiyet ayrımcılığına, cinsel, sınıfsal, ırksal ulusal, töresel baskılara en ön saflarda direndiler. Kadının köleliğine, kadının köleleştirilmesine,  erkek egemen topluma, erkeksi dünyaya ve ikinci sınıf insan, acaba insan mı dayatmalarına pamuk yumuşaklığında ama gri çelikten sert barikatlar kurdular. Kural tanımadan da kurarlar yeniden.

Yılmadan yorulmadan, özünde kadın paralelinde toplumsal kurtuluş için, beyinlerde ve yüreklerde tutsaklık zincirini kırmak için, kırılması gerektiğini hiç çekinmeden haykırdılar, yine haykırır kadınlar. Yeni ve sömürüsüz bir dünya kurulması özlemiyle verilen mücadelelerin hepsinde ” kadınlarda var, kadınlarda var olmalıdır” diye düşerler yollara.

Ve her sekiz martta duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, kan bulaşan ellere, deccal dillere inat, coşkuyla birleşir, örgütlenir kadınlar. Bir yıldız yumruk gibi.

İşte budur doksan yıllık enkazın kazanımları, kazandırdıkları…

Ya bu son onbeş yıllık enkazın kaybettirdikleri, unutturdukları…

Bu son onbeş yıldır emperyal istilacılarla işbirlikçilerinin birlikte yoldan çıkardığı şu fakir bölgeye, şu garip ülke topraklarına şimdi kadın gibi kadın, kadın elinin, Anadolu’ya da ana gibi yar olmaz, ana elinin değmesi gerekiyor…

Değmesi gerekiyor çünkü son onbeş yıldır hiçte adil olmayan süzme bir anlayışla avarel ve paralel askılara baskılara, sürgünlere kıyımlara, yargılı senaryolara yargısız infazlara, gözaltılara sebepsiz tutuklamalara duyarsız kalamaz kadınlar. Şişirme sahte kalkınmaya tepkisiz, yalana talana kulaksız, çalıp çırpmaya kaldırıp götürmeye, bal ormanından bal teknesi apartmaya sessiz bir toplum biçimlendirilse de, kadınlar, kızlar, analar, bacılar zulmün karşısında dimdik durur daima. Doksan yıllık enkaz İnsanca ve hakça bir yaşam yerine köleliğe, sahipsizliğe, yalnızlığa, sonsuzluğa, zayıflığa, müebbede, hezimete, ebediyette sürükleniyor ise kadınlar, bacılar, kızlar, analar olmayacak dualara amin demez, kimseler de dedirtemez…

Doksan yıllık enkaz bahane, şu son onbeş yıldır şahane ama hala yoldakine bayırdakine, dağdakine bağdakine, sınırdakine denizdekine, içerdekine dışarıdakine, zindandakine voltadakine, gurbettekine sıladakine, yerdekine göktekine, beşiktekine mezardakine yüreği yanar, ciğeri parelenir, aklı daralır, yüreği tekler kadınların.

Menzilde yeşil faşizmin cilalı ayak sesleri, yüreği daralır içlenir analar, bacılar, kızlar, kadınlar...

Kadınlar…

O kurucu felsefeyle yetişmiş kadınlar.

Şu son on beş yılda oluşan, onbeş yıllık enkazı kaldırmak da doksan yıllık enkazı kuran kadınlara düşer.

Düşer de; söz meclisten dışarı,sözde Doksan yıllık enkaz onbeş yılda kalktı da, şu on beş yıllık enkaz özden doksan yılda kaldırılabilir mi acaba

Hiç yorum yok: