23 Haziran 2014 Pazartesi

İBRE, İBRA, TOP MESELESİ VE KOLTUK HEVESİ…

İBRE, İBRA, TOP MESELESİ VE KOLTUK HEVESİ…

İbre hızlandıkça, beter hızlandıkça ibrası zorlaşır bu hatları, şehir hatları birbirine karışmış gidişin, gidişatın. Hal ve gidişin hangi türden, hangi karneden ve hangi turdan itibaren uçuk açıklamalarla sağlamlaştırılmaya çalışıldığı ise başka bir ibre, ibra ve top meselesi. Aslında tüm mesele koltuk hevesi, gelecek garantisi, başkaca bir arzuhal değil. Yeryüzünün tüm ibni’leri birleşse çözülemeyecek bir muamma sergileniyor sergilenecek, ağustos ortasına kadar, bir şekilde bitecek veya bitmeyecek şekilsizlik de. Övünülen icraatlerin neresinden tutulursa ve neresine bakılırsa bakılsın kırmızı göğe bulaştı bir kere. Yama tutmaz artık bu yırtıklar ve sökükler.

Ve artık iyice koltuğuna saklanır ay ışığından korkanlar…

Çizgili kırk çizgili, kırık çehrelerde küçük kıyametin kopacağını anımsatan izler kadranı zorlayacak karalıkta ve kararlılıkta. Çeşmi bülbül vazolarda ise dönemsizlik ve oranı katsayısı bir türlü tutturulamayan dönemsel itibarsızlık. Görülen o ki şimdilik bir ay süreliğine, sonra beş veya yedi seneliğine, saya söve kapıya dayanacak töreler ve uzmanlar eşliğinde ruh bozumu serinliği. Allahtan bre-zil takıp ya top oynama zamanına veya uyarına denk düştü de iş kolaylandı biraz. Kırılmış çerçevelerde ise iç kanamalı içten pazarlıklı portreler resmigeçidi. Hayatın demini sonsuzluk ve suçsuzlukla karıştırıp içenler, bileğinde kelepçe beyninde bol hücre taşıyanlar, taşıtılanlar ise balyozlanmaktan tam anında kurtuluverdiler. Şimdilik sıyrıldılar.

Oysa minnacık bir kız çocuğu ile el kadar oğlan çocuğunun poz verdiği siyah beyaz tabloda masmavi denizi görebilmektir umut ve umuda tutunmak. Tabii ki bunu göremezler gidişatın ciddiyetinden uzaklaşanlar. Bu kuşak üzerinde yükler hiç eksilmez ve gittikçe ağırlaşır bu gidişle. Sır ve inatlaşmalar cüzünde hüzünlü oflar, ahlar vahlar çektirir, boş işleri beş sopa cezasına bağlayıcılar. Zaten maddeye madde eklendikçe ve olmaza meyledildikçe bozulur ibreler. İbrası da güçleştikçe güçleşir. Yani susadıkça deniz suyu içmeye benzer yıkılan hayatların günahını çekmek. O andan itibaren verilen emirler ve koyulan yasaklar hiç işlemez mutlululuğu çalınmışlara.

Ve artık en baş koltuğa güvenip, koltuğa çökme adaylaşmaları da kurtarmaz zevatı…

Hangi hilekârlıktır, hizmetkarlar yaratmak, hâşâ daha ileri gitmek hem de durup dururken. Gün olur hesabı sorulur elbet bu... Zorluğun herkes farkındayken bu gidişata sözde gönül ve sınırlı zihin dünyalarını seferber etmek de nedir, ne ala hilebazlıktır. Oysa geçmişle kıyaslanamayacak boyutta bir sınavdan geçmekte ülke ve ülke insanları. Ve ibrenin kordonu sınıra dayanmış, halkların boynuna bir acayip dolanmış. Keza ha patladı ha patlayacak aracı vasıtaların motorları, frenleri. Çünkü sadece yüz yüze yalanlar ve ağır ihmaller belirleyecek hızı, hızla çöküşü, çöküşün hızını.

Her çöküş bir darbedir, her darbe yalnızlaşma-yalnızlık ve her yalnızlığın yalnızlaşmanın sonucu ise başka bir orta karar arbededir. Akla karanın ortaya çıkması bir yana, Karşı devrimdir mesela, dine mezhebe ve ilahlara dayanan ve bağlanan. Olmadığınca kinlenen, kinlenildikçe öz duygusuna köleleşen davalılar peydah olur payitahtta. Ve davacılar deva aradıkça ibre titrer ve ibra ibnilerin maharetiyle dahi gerçekleşmez. Yani adaletin gerçek yüzü, köleliğe ve sömürülmeye açıktan açığa isyan olmalıdır. Özgürlüğün, özgürleşmenin garantisi olan ancak lafı güzaf görülen cümleyi, meclisin duvarına hâkimiyete özgü diyerek altından kazımak ile ibre ve ibra ve top meselesi asla çözülemez. Köküne kadar dayandırılan ibre sayesinde hız sınırı bir gün aşılabilir ve ibralar duvara toslar ve maç biter. Koltuk hevesi de kursak da kalır.

İşte o zaman iyice koltuğuna gömülür ayışından ve gölgesinden korkanlar, gölgesine sığmayan mahrumlar ve kabına sığmayan mahdumlar…

Oysaki yoldaşların iman ve inanç makamıdır, razılığın ibresi ve rızalığın ibrası. Dünyaya göz yumarak, başka mevkilere göz kırpmak veya göz kırparak bilimi yendiğini sanmak gidişin, gidişatın ibresiyle oynamaktır. Açıkça ibniliktir ve hükmen mağlup olmaktır kamuoyunda, maç masada kazanılsa dahi. İbrenin İbrasına ket vurmak, kaçak göçek kat atmak, kat kat banknot balyalamak ise topu avuta atmaktır en müsait anda, taca çıkmak boşa çıkarmaktır ahaliyi salisede.  

Türlü çeşit akıl cambazlıkları ile ayrıcalık kazanarak can bazlığı yok saymak bir yere kadar işler ve asla doğrudan sayılmaz sayılır görünürse de. Tam da ibra aşamasında ibreyi kadranında delirtmek ise bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete tekerlemesine teker yuvarlamak, toslanacak duvara kapı açmaktır. Yerlerinden olan ve dizginleri boşalan her yanı kuşatan sıkıştırılmış sosyal hayatlar yıllarca hasret çekmişliğin farkıyla zevatı kucaklarsa kucaklamak isterse tüm icabetler caba olur. Handan hamamdan olup, aranırken imkansızı bulmak ise o vakitten sonra hiç işe yaramaz. Eğer silik yaşamlar, vahim yaşantılar sığmaz ise günlere gecelere stres topları yuvarlanır alanlara. Mevkii de makam da, mevkii ve makam adaylıkları da son düdük çalınana kadar hiç işe yaramaz berabere bitmeyecek maçlarda.

Ve ayışından ve gölgesinden korkanlar, çapına sığmayan mahrumlar ve kabına sığmayan mahdumlar çarkına çağlatanlar, sağlık ve para ikliminde iflas etmekten gayri, kara kışa tutulanlar ve peşine ölümü de tadacak olanlar koltuğa can havliyle iyice sarılırlar…

İbni'lik bu ya ‘ibre, ibra ve top meselesi’ gidişin şekli şemali kayınca, gidişatın şartı şurtu kalmayınca, kayık ta battı batar olunca sadece koltuk hevesine dönüşür…

Hiç yorum yok: