19 Haziran 2014 Perşembe

“ÇATMA, KURBAN OLAYIM, ÇEHRENİ EY NAZLI HİLAL!…”

“ÇATMA, KURBAN OLAYIM, ÇEHRENİ EY NAZLI HİLAL!…”

Sol tahlilde, ana muhalefetin cumhurbaşkanı çatı adayı üzerine haddini bilen bir denemedir…

Bu gün gelişmiş kapitalist ülkelerde bile Sosyal Demokrasinin çağın düşüncesi, ideolojisi olduğu açıkça söyleniyor, biliniyor ve yine de eldekinden olmama adına kafatasçı milliyetçiler desteklenmeye çalışılıyor. Buna rağmen oralarda Sosyal demokratların zaman zaman güçlendikleri, bazen kısa süreliğine güç kaybettikleri ve azami iki seçimden birinde iktidara geldikleri de bir realite olarak beliriyor.

Ancak geri bıraktırılmış veya sözde gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde toplumlara devamlı sağ empoze ediliyor. Bu kahrolası dayatmaya sosyal demokratların eksikleri ve hataları da eklendiğinde halkların sağa, aşırı sağa ve Sünni İslamcılığa yönelişleri de kolaylaşıyor. Bizde olduğu gibi tüm üçüncü dünyada, Ortadoğu da sol güç kaybettikçe kaybediyor, sağ güçleniyor. Beyinlere çıkmamacasına yerleştirilen bu sığ düşünce, yoğun ve planlı probaganda yöntemleriyle sol yıpratıldıkça aşırı destek buluyor kendine. Yani sol kösteklendikçe köstekleniyor, sığ-sağ düşüncelerin dinlisi, dinsizi destekleniyor da destekleniyor.

Ve son tahlilde Solun iktidar olması hayal olarak addediliyor…

Bu tahlil doğrultusunda kamplaşan, solu ve sağıyla birleşik muhalefetin cumhurbaşkanı çatı adayı bir değişiklik olmaz, tavan taban uzlaşması sağlanır ve ileride yukarıdan aşağıya büyük çatlaklar oluşmaz, oluşturmaz, oluşturulmaz ise şimdilik belli gibi. Mevcut iktidarın adayı olsa bile hiç de ters karşılanamayacak, İslam konferansçısı, İslamcı bir rol model, malum ve makul bir isim imiş aday. Dini imanı, pozu postu bir yana, artık bu ülkede doğmuş olmanın da bir anlamı kalmadı, en başa geçirilmek istenene bakınca anlaşılıyor her şey. Artık çatısı bacası kalmadı siyasetin, ilahiyatçı olmak en büyük referans.

Birilerince son tahlilde Solun iktidar olması hayal olarak addediliyor ya, hiç de öyle değil…

Belki de alışılagelmiş sol söylem olarak görülebilir ama görmeyenler için, iyice sağa kayanlar için, İslamcı bir ülke planlayanlar ve karşı durmayanlar için, belirlenen kara- çatı adaylığı vesilesiyle bir kez daha vurgu yapmak gerekiyor bu dinozorlaşan düşüncelere;

Bu gün solun ihtiyacı İslami sağın peşine takılarak yakınmak değil, proje üretmesidir. Çünkü işçi sınıfına dayalı geleneksel Marksist çizginin etkisizleştirildiği bir dünyanın istendiği ve var olduğu ortada. Öyleyse bu gün tıkanıklığı sosyal demokrasinin açacağı da bilimsel bir gerçekliktir. Otoriter, şiddet yanlısı, özgürlüksüz, merkeziyetçi, gerici, faşist, İslamcı ve tek mezhepçi bir iktidarın iz sürdüğü bir durumda veya tüm Ortadoğu da dinci-federatif yapılanmalardan yana fikirlerin ağırlık kazandığı ve dönülmez rotanın izlendiği bir ortamda şu garip ülkede sosyal demokrasinin güçlenmesinden daha doğal bir şey olamaz.

Bu kaynar kazan, cadı kazanı bölgede, Ata’dan sonra on yıllarca imrenilerek, ayakta kalmanın nedeni her yönüyle, dilinden dinine, her alanda, her şekilde faklılığını koruyan bir ülke olduğu gerçeğinin yıkılmaya çalışıldığı, yıkıldığı şu günlerde per perişan olmuş etraftakilere benzeşerek, sonuçta iyice benzetilmeye namzet baştan ayağa bir adaylık yaşatılıyor ülkeye. Ve insanların her türlü baskıcı yapıdan kurtulup, özgürleşmesi için, yapılacak tek şey olan, gelecek kuşaklar için, kendileri için, bu gün için özgürlük talep eden platformların kıskaca alındığı, değişimci aktivitelerin dönüştürme gücünün tırpanlandığı bir siyasal süreçte nasıl olur da sol değerler güçlenmez, güçlendirilmez ve onlardan kopulur anlamak mümkün değil. Top yekûn, el birliğiyle sağa teslim ediliyor ülke maalesef.

Önce yurtta ve dünyada barış, sonra insan hakları, çok ileri olmayan gerçek demokrasi, çevreyi tahrip etmeyen bir ekonomi ve sosyal adalet gibi evrensel temel ilkelere sahip çıkarak halka ön veren, yön ve yol veren laik bir inançlılık, sivil ve siyasal tabanda yerleşip yayıldıkça sosyal demokrasinin ve solun güçlenmeyeceğini söylemek, durup söylemek ise ayıp kaçar. Ayıp kaçar mevcuda kanıp sözde ilahisel normlarda yeşil, çatı kiremidi aday aramak ve bulmak. Anadolu’nun dört bir yanında, sınır içi ve sınır ötesi yedi düvelden yetmişine tüm çatılar aladır, kırmızıdır, aksini iddia eden beri gelsin.

“Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül… Ne bu şiddet, bu celal…”

Öyleyse, halkın eşitlik ve özgürlük istemlerine yanıt verecek, çağı yakalamış ve çağdaşlığını paylaşan, değişim iddialarını taşıyan ve savunan, tarihsel gelenek ve değerlerini yok saymayan, solun evrensel ilkeleriyle yoğrulmuş ve uzlaşmış, hoşgörüyü yaşama geçirebilecek, yeniden yapılanmayı ilkeler bazında hızlandırabilecek, değişimci dönüşümcü bir hareketi içselleştirebilen bir aday, çatısı çutusu, bacası kutusu batsın neden çıkarılamaz. Böyle bir baş-aday beklentisi içinde olanlar ne yapacak şimdi…

Bu süreçte Ülke ve partilerin sıkıntılı bir dönemden geçtiği çok açık. Kuşkusuz sosyal demokratların farklılığı içlerinde değişik görüşleri taşıyan, farklı yorumlar yapabilen bireyleri bünyelerinde kabul etmeleri ve barındırabilmeleridir. Ancak bu farklılıklar ve gereksiz işgaller, iç sorun aşamasına getirildiğinde veya gelebileceği düşünülmeden hiç de hak etmeyenlere aktif rol belirlemenin yıkım olacağını da görmek gerek. O saatten sonra, yapıyı içten içe kemirecek eylemselliği ve direnci, kısmen saygısızlık, disiplinsizlik, katılımcısızlık, uzlaşmacısızlık ve hoşgörüsüzlük sayarak sorumluluklardan kurtulmak, yanlışlardan sıyrılmak mümkün değildir.


“Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal; Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal…”
Elbette zamanla kısır döngü içine düşülür. Hele böyle bir adaylaştırma ile solun kendi içinde barışık olmadan dışa karşı güçlü, etkili ve güven verici olamayacağını bilerek adımlar atmak, ülkede siyasetin bu gün ulaştırıldığı modalaşmış tartışma üreten değil çatışma üreten konumunda politika değirmenine su taşır sadece.

İşte kurtulunması gereken, solun en başta iyileştirmesi gereken hastalığı budur. Değişen dünyada, bölgelerde ve ülkede, ülke genelinde sol bu tip manevralarla ileride sorumluluklarını gerçekleştirme gücünü giderek tüketiyor. Kozlar dini merkezli, tek mezhepçi sağın eline geçiyor. Açıkça kendi kendini bitiren bir yol haritası şekillendiriliyor nedense.  Hal böyle olunca da sosyal demokratların kendi iç dinamiklerini harekete geçirmesi de bir hayli zorlaşıyor.

Sosyal demokrasinin kendi iç dinamikleri değişen ve dönüşen hareketliliğe kavuşunca, kim neyi savunur ise savunsun,  sosyal demokratların yapacağı çok şey var olur bu ülkede. En azından çok iyi, çok çok iyi ana muhalefetlik görevi yapabilir. Bu gün yapılan ise maalesef  tüm enerjisini gündelik yaşamda harcamak ve içe dönük çatışmalar yaratarak, mevcut iktidara gereğince çatmadan,  dümen suyunda çark etmekten ibaret.
Bu ibretlik tavırlılığın kısa zamanda kimi nasıl eriteciğini ve bitireceğini, yitip giden fırsatlara bir yenisinin eklenip eklenmeyeceğini ve ibreyi kimden yana döndüreceğini de 
açıkça görmek ve bilmek lazım.

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!”

Sol tahlilde, sonunda nelerin yaşanacağını bilmek için ise keyfekeder feylesofluğa hiç gerek yok. Hesap kitap ve çatı aday ortada…

Hiç yorum yok: