13 Haziran 2014 Cuma

UYKU MÜPTELALIĞI VE UYKU MAHMURLUĞU…

UYKU MÜPTELALIĞI VE UYKU MAHMURLUĞU…

Uyumak yanmak ise uyanmak insanlık onurudur ve aklın erdemidir. İnsaniyet namına bu duyguyu hayat boyunca bir kez dahi tatmak gerçekten huzura ermek ve kurtuluşa aday olmaktır. Adaylıktan çıkıp adam olmak ise en zorlu süreçtir. Zaten adamlığa adaylar gönül ferahlığını kaybedince emniyette anında kayboluverir. Sözde elit partiler harmanında hasat, hasıraltı edilmiş geriye dönüşülerle, gerkesiz dönüşümlerle sükuneti de yok eder.

Nitekim yer ve makam karmaşasında, en üste çıkma kavgasında ve adaylaşma kargaşasında toprağa yine nifak tohumları serpilir…

Merkezinde ayni tat ve haz olsa da gizemli ve baygın çehreli paralı particiler aslında dirlik ve düzen bozmaktan hiç çekinmezler ve korkmazlar. Ya da böyle asil görünürler silik görüntülerinin arkasından. Azmi ve cismi kıran ise takma isim ve uydurma lakaplarla makbul sayılma hastalığına tutulmuşluktur. İlacı, çaresi, merhemi de yoktur bu hususi hastalığın.

Eşsiz ve yersiz makalelerin uzun ve anlamlı ömür sürdürme maksatlı, marifetli ve marifete tabi olacağını da görmek ve bilmek lazım bu ışıksız labirentte. Yoksa yaldızlı ve çok renkli ayni kalıp baskılarda makineye bağlanıp makinalaşmanın da, beğeniler ötesi hattatlaşmanın da hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü memba sularında kaynamak ve buharlaşmak gibi bir şeydir umut, emek ve huzur aşkı.

Bu aşk zaten istendiği zaman değil, ihtiyaç duyulduğunda değil aklı estiğinde ortaya çıkar. Ve canlar kayar, kavramların öznelliği bağlamında ölüm sana emanetim diye başlayınca yazılıklar…

Öyle ki; pratikte hiçbir işe yaramayan bilgi, bilgisel artı değer ve bilgi kirliliği insanları alabildiğine isyancı yapar. Bu tarihsel olgu neticesinde, tembelleştikçe felaket, tevbeleştikçe bereket belki artar ama güncel siyasi sorunların konuşulduğu ve çareler araştırılan arenalar da daralır, uyku ağır basar. Aslında utlanmak ve kutlulanmak mükellef kılınmış incinmelerle büyür ve gelişir. Ondan sonrası belki tebrikleri kabul etmek zamanıdır ve kelimelerle asla tarif edilemez. Barışa ve huzura, tüm yolsuzluklardan arınmışlığa ulaşmak rüyaya yatmakla ve uyumakla değil, yüce yargılama ile ve tek hâkimin inisiyatifi ile olacağını da bilmek gerek.

Uyanmak uyarına geldiğince açık denizlerde, küçük ve korunmasız takalarda kara dalgalarla korkusuzca boğuşarak seyretmektir.

Seyir bittiğinde ise yok olmayan göz aydınlığıyla, dostdoğruluk babasına halatı gerektiği şekilde atmaktır. Zaten kaç kulaç derinde batılacağını, kaç karış derinde yatılacağını bilmeden denize dalmak veya kürek yarışına çıkmak yakışık almaz ve olmaz. Ayrıca uyanıldıkça derin uykulardan, kurtuldukça serin kuytuluklardan hain buyruklara kanmak ve fermanları yerine getirmek artık hayal olur. Ret edilir tek kalemde tebliğler ve tebellüğler…

Her yapılan milletin iyiliği için olmalı, her yapılan edilen milletin iyiliği içindir uydurmacalarına ve kandırmacılarına uymak, kanmak ve dahi uyumak boş inançtır. Yapılan sonunda gönülden bir amin olmayan derme çatma dualara el avuç açmaktır sadece. Demek ki, duayı kimin yaptığına, yaptırdığına bakmadan, kasıtlı kasideler ve hasetli hadiseler fırtınasına boyun eğmek hiç yakışık almaz, sakil bir duruştur. Bu durumda yaşanan öyle bir sürgündür ki hiç iflah olunmaz.

Sürgüsü, süngüsü, sürgünü bir yana, her dönem en diri olan ve canlı kalabilen kalbin filizi, filizlendirdiği ve fiiliyatıdır. Fil damında fil, fil mezarlığında can aramaya çıkmaktır en ağır uykuların bezgin ayıklığında. Ayırdına varıldığında tuhaf muaf haberlerle, saat başı, gün ortası gece yarısı, ding donglanan, şartlanan ve olduğu yere mıhlanan uyurgezerlerin seyyahlıkları da tamama erer sanılır. Bu aslında öyle bir eriştir ki her işte her sıkışıklıkta öne sürülür maalesef. Bu öyle bir ileri sürülüştür ki, uyur uyanıklık arası yaşandığından, zikirle mikirle belletilenler, her işin başında zikredilenler ve zihne zerkedilenler çapsızlığında piyasa yapılır.

Gelenekten geleceğe tüm değerler işe gelmeyince yok sayılır görmezden gelinir. Ancak asıl unutulan ise gün olur, günü gelir o zikirler, zikredilenler ve zerkedilenler gerisin geriye kusulur gerçeğidir. İşte o vakit başı döndüren derin uykulardan uyanmışlık, uyku mahmurluğu değil kalbi kör olanların kalıpsızlığına duyulan hayret ve yürek yakan hasrettir.

Ve o âmâlıktan kurtuluş her şeyin biçimini hadsizleştirir ve en yıkılmaz hükümranlıkları bile devirir, yıkar geçer…

Zaten cümle âlem bir araya gelse bu uyku müptelalığını münasip bir şekilde sağaltamaz. Sağaltsa bile geçmeyen uyku mahmurluğundan kurtaramaz. Gayet mütevazı ve mükemmel duygularla bile, dokuz asırlık bir dili en iyi şekilde kullanarak dahi bu solan yüzler kısa zamanda aydınlatılamaz. Güneş yakana dek cemil cümlesi karanlığa yatar gün ve gün.

Ayrıca yorgunluk kâğıda ve kaleme bulaşınca, mürekkebin mükkemliği de, mürekkebatlığı da dibe vurur. Devlet adamlarından sayılanların ve de sayılmışların tüm cambazlıkları derin uykuların düşlerinde bir süre daha at koşturur. Bu tırısa geçmişliğin hangi hürmet alemlerinde ve hürriyet kavgalarında özgürlüğü yatay ve dikey olarak toprağa gömdüğü de başka bir muammadır. Bu malum durum başka uykulara gebelik ve büyüklere anlatılacak başka bir uykuluk vakti masalıdır.

Bu günlük uyku müptelalığı ve uyku mahmurluğuna son cümle; Bu vurdumduymazlıkla büyüyen, büyütülen suretler ve servetler, en derin ve serin uykuları bile zamanla karabasana çevirir…

Hiç yorum yok: