9 Haziran 2014 Pazartesi

TELKİN VE NABIZ VE CUMHURBAŞKANI SEÇMEK…

TELKİN VE NABIZ VE CUMHURBAŞKANI SEÇMEK…

Seçmene göre telkin yolu seçilerek güvenilmesi zor vaatlerin, iddiaların ve adayların yarıştırılacağı bir cumhurbaşkanlığı seçimi kapıda bekliyor. Nedense taraflarca nabız yoklamalarıyla boşa geçirilen günlere imza koymak gibi tarihin diyalektiğine ters bir siyaset yapma biçimi yeğleniyor. Kurumsallaştırılmamış yığınla kurallar hayatın içine en ölümcül zehrini akıtırken, karşılaşılan her mubah durumda haklı çıkma çabasını açıklayacak bir delalet olmamasına rağmen cumhura reislik taraftarlarca bu zemine çekiliyor.

Ve toplumun iç dinamiklerini bile silikleştirip, klişeleştiren bir seçim sathı maili ve rol yol modeli izlenerek tükenen güvenler tazeleniyor, filizlenen umutlar zedeleniyor. Toplum cumhura başkan katında acımasızca ve anlamsızca belli belirsiz yönelişlere ve yepyeni aldanışlara sevk ediliyor. Bu sevk ve idare gelip geçici olmasına karşın, hatta mevcudun sona yaklaştığı biline biline halen iş görebilirlik yalansalı tekrar tekrar işleniyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimine dönük bu kısır siyasal çalışmalarda biteviye sadece mevcut yönetimleri aklamak veya yermekle probaganda olmaz. Bu ak kara kakfonisi sonuçta tavırsızlığı, duyarsızlığı ve tutuculuğu beraberinde getiriyor. Ve oluşturulan hiç gereksiz kamplaşmalar da sistemin çöküşünü hazırlamak yönünde bilerek veya bilmeyerek atılan ilk adım olur. Bu senfonide siyaset treni bu politik salvolaşma modeliyle yalnızca rayından çıkar ve cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası mevcudun devamına hizmet eder maalesef.

Ayrıca bu siyaset katarı topluma ne katar düşünmeden verilmiş her aşırı destek işlenen ağır suça kerhen de olsa ortaklığı ifade eder. Gün doruğa vurunca, varılan ve varılacak noktayı bilmezden gelmek ise taksirli suçu asla taksitlendirmez, hafifletmez ve affettirmez. Daha ambalajına bakıldığında anlaşılan geleceği önceden kestirmek için müneccimliğe hiç de gerek yok, görmeyi istemek yeter çünkü...

Başka bir deyişle, İktidara gelmenin ilk koşulu olarak görülen oy avcılığını, oy avcılığını iyi becermeyi, cumhurbaşkanı seçiminde de kullanmak ilerideki tüm siyasi yarışları da olumsuz yönde etkiler. Halk da bu menfi etkilenmeyi süreçte hal yoluna koyamayınca ve siyaset ilkeler ve ideolojiler boyutunda yapılmayınca devlet kurumlarının en baştakinden en aşağısına hakkınca işleyişi de zora girer.

Yani eksiklikler ve tutarsızlıklar zaman içinde ilkesel doğruları da yolundan saptıran pragmatik bir programlılığa kayar ve siyasi arenayı revire çevirir. Lafı evire çevire cilalayanların tüm yetkileri kullanma hevesinin önlenebilmesinin temel dayanağı ise telkin ve nabız yoklamaları dışında bir cumhurbaşkanı seçmektir…

Çünkü ‘Akılcılıktan uzaklaşıldıkça Kolaycılık asıl sorundur’ aslında…

Teorisel ağırlık ve ağırlanma tüm eksikliklerine rağmen doğrudur ve pratikte yanlışları varsa da bir güzel düzeltilir. Yani ağıra çeken hafiflikten evladır, kollektivistlik. Pratikte hiçbir işe yaramayan bilgi insanı isyankar yapar. Bu genel doğrulardan standart üstü sapma ise ciddi adaylaşma ilkeliliğini zedeler ve ilkelleştirir. Bunca ilkesizlik, kayıtsızlığı ve aidiyeti dahi ters yönde geliştirir. Zaten değerler önemsenmedikçe, ilkeler ve programlar yetkili organların kararsızlığına kapı açar, akıl aralar. Kararlı uygulamalarla en net soruya cevap bulunamayınca da mesele kişisel özgeçmiş ve nitelik kayırmaları ile nicelik kaymalarına kaydırılır. Toplumu işkence altında tutmak işte budur işin gerçeğinde.

Ne yazık ki; Seçmene telkin edilen isimler asla tutmasa da, nabızlar tutulur ve halkın beklentisi hiçe sayılır.

Oysa çevresel ve dönemsel tüm özellikler gereğince değerlendirilmedikçe, gereksinimler açısından tüm incelikler iyice belirlenmedikçe aday kim olursa olsun hiç mi hiç fark etmez. Standart sapmalar kaale alınarak belirlenen adaylaşmalar ile katılımın istenen düzeye ulaşacağını beklemek ve sanmak ise ütopya olarak kalır. Ve seçim sonucunda ütülen yine top yekûn farklı enstrümanlar kullanılarak ittifaka zorlanan ideolojiler olur. Kar zar bağlamında ise, İkilemlere dayandırılan bozulmalar neticesinde doğan karasal panik ile gözetilen, öğretilen ve öğütlenenleri unutmak ile yararlı olmak arasında sıkışan toplum en büyük zararı görür. İktidardan gitme endişesi ile her şeyleri yapacağı belli olanlar ise kardan zarar eder. Şimdiden her şeylerin yapılacağını yapıldığını görmek ise basiret değildir, her şey alenidir ve denizsel dalgalardır kıyıya vuran.

Bu vurgun yemişlikle arada kalış ve yaşanması muhtemel eziklikler kurulu kurultaylı, organlı merkez organlı hazırlanan tüm detayların bilgeliğini, bilgiçliğini ve tüm imzalanmış bildirgelerin bildirgeçliğini de bilahare gölgeler…

Bu sahte gölgeler oyununda, cumhurbaşkanlığı seçimi adı sanı açıklanan, açıklanmayan her kim adayla, birbiriyle her türlü mukayesesi yapılmadan edilmeden, mukayese etmeden öteye ‘aykırı sayılan veya aynı sanılan’ yarışına döndürülür ise yine alaca karanlık egemen olur. Hal böyle olunca da vaatlerle oluşan tüm değerlendirmeler asıl değerlemenin, sollamanın ve sağlamanın doğrulanmasını da engeller. Ve beklenen adalet ve dahi arzulanan kalkınma on yıldan fazla geçen zamanda bir türlü gerçekleşmediği gibi ileride de asla gerçekleşemez.

Yani, yeni adillik izahı zor bir yıpranışla bile olsa tekrardan kepazeliği ödüllendirir ve yetkilenişin suiistimali resmen devam eder...

Toplumda asillerin birbirini dengelemesi de olmadığından bu yarış ülkeyi düzlüğe vardıran yarış ve varış olmaktan uzaklaşır. Bu tetiklenmeyi boşa çıkaracak tek etken ise ideolojik kararlılık ve ilkeli duruştur. Kararlı duruş dürüstlük adresinde ikameti devam ettirenin hakkıdır. Hak ise halka ve hakka yasal ve tüzüksel kurallar çerçevesinde hizmeti vazife sayanlara hak ettikleri hakkın sunulması ile haktır. Tersine durumda hak verilmeyince ve dahi bir türlü alınamayınca da goygoycu mantıksızlıkla, hesapsız muhasebesiz ve ilkesiz ideolojisiz hedefe kilitlenme zaman içinde tüm felsefeleri ve hayat felsefesini vacip kılar.

Karalar bağlamadan evvel, aklı evvel kararlara bağlanmadan evvel; tüm rasyonel bağlantılar, akılsal saptamalar ve tüm reel yöntemler hangisi olacak ona bakılmalı, cumhurbaşkanı adayları kim olacak ve olmalıysa, cumhurda kabul göreceği veya görmeyeceği bağlamında ele alınmamalıdır. Hep negatif sonuçlar almışlıkla, hep ayni sonuçlar alınacakmışçasına davranış yanlışlığı, yağarken küpü doldurma yanılgısını ve çatısı akan bir adaylaşmaya dış gebeliği getireceğinden, davete icabet adabına uymak şarttır.

"Bu memleket bizim! Bu cehennem, bu cennet bizim! Bu davet bizim! Bu hasret bizim!"...

Bu çağsız, çağrısız yanlışlığa düşmemek için çekinmeden seçmene göre telkin, nabza göre şerbet, makasıdüş-şeria ya göre cumhura şef adayı belirlemek siyaset değildir, demek gerekir

Hiç yorum yok: