1 Haziran 2014 Pazar

HALKIN FİKRİ, DERVİŞİN ZİKRİ DEĞİŞTİĞİNDE MERT DAYANIR, NAMERT DAYANAMAZ…

HALKIN FİKRİ, DERVİŞİN ZİKRİ DEĞİŞTİĞİNDE MERT DAYANIR, NAMERT DAYANAMAZ…

Halk kitlesellikten milletsel boyuta daima ilerici-devrimci fikirler, mantık dışı hayal gücü kuvvetine karşı durmakla, harikalar ve efsaneler safsatasına inanmamakla, belki benzeşerek ama direnerek ve devamlılığın harareti ile evrilir. Bu evriliş aslında en sıcak eylemselliğe bir devriliştir, sonucunda devrimdir. En demokratik hak kullanımları dahi hainlikle atbaşı yarıştırıldıkça, suç kabullenildikçe daha çok demir çubuklar erir, bu salkım saçak kavgalarda…

Allah için nefret etmek üzerine bu kadar progranmışlık olursa, melek kadar temiz şahsiyetler bile sıraya girer, korteje savrulur inadına. Ses vermeyecek ise artık bu ülke, gelin kayalıklarında asılı mahfil ne demek, mahsurelik nereye kadarın cevabı bulunmaz. Masum ve mazlum bekleşmelere oradan buradan gelip Allah yarattı demeyişin ikrarı kime ait, itaati kime, itaat kime? Arif olanlar bile muammayı anlayamaz. Olmuyor olmuyor, olmayacak gibi. Her acil konuya acıyla yön veren bu zayıf satırlar, olmaz ise olmaz.

Ebedi olmak için ise esresi, ötresi ve harekeler, bunca hareketin anlamlarını bilmeden Allah yallah Allah nidalarıyla gariplerin üstüne hareketlenmek ve hareketlendirmek ne ezeli manadır. Ayptır ve günahtır. Birilerine sormak gerek ehil cinsinden olup, olgun dolgun görünenlere…

Güler yüzlü ahenkli alışverişler içerisinde dostluk üstü kayırmalar varsa eğer, sözde hayır yolunda seyreden hayırsızlar da cesaretlenir. Tarihe adını yazdırmak her karış toprağına sahip çıkabilmek ise memleketin, çıkamayıp Gezinti yollu aforizmalara aldırmadan tüm varlıkların üzerinde makam ve mevkii kazanmak ve kazandırmalara kaç çeşit plan varsa uygulamak da neyin nesidir sormak gerek. Milletin artık meseleyi anlaması için, izan mizan gerek. İlleti milleti ayni kefede insanına hükmetmeden, ezeli müjdeye kökünden kökeninden uymak, açıkça sözünde ve vaatlerinde durmaktır adamlık. Kavga ve mücadele adamı olmak ise başka bir şeydir, hem de herkesin olamayacağı türden bir erdem, Allah vergisi ve yaratıcı nimetidir. Şimdi tüm aklı kalbi ve dili mühürlenmişlerin kendini O’ndan bir parça sayması ve alabildiğine öteye beriye saydırması akla şu gerçekliği veya gerçek dışılığı mıhlar.

“ Siz ne haldeyseniz, başınıza o haldekiler getirilir ”…

Zamandan, ahir zamandan söz edilerek geçirilen zamana gerçekten çok yazık. Belli merkezlerde, nameskun mahallerde yazı didikleyicisi, kazı tiftikleyicisi yaka görev kartlıların, yazıya değil yazgıya takıldığında, azıya azgınlığa savrulduğunda ‘helal haram kargaşası kâfidir yıkılmaya’ ara cümlesi her şeyi ifade eder aslında. Anlayan anlar, hayat bilene, gerçekleri kavrayabilene her dem bahardır, her mevsim ilkyazdır diye biter tüm haksız orantısız hükümler.

Halk eşyanın tabiatına hakkıyla bakmaz, çünkü halk eşyanın en parlak görünen yüzüne, en cilalı sathına hayrandır. Ayrıca koca halk zatlar, katlar, işler güçler, kişiler muhteremler, sınıflar ve ideolojiler hakkında yaratılan tesadüfi ve geçici heveslere meyillenir ilk fırsatta.

Aidiyet ve derin kanaatlere hiç mi hiç aldırmadan, sabit fikirliliği yücelten ve kindarlaşmayı dirilten temelsiz fikirlere kayar mutlu azınlığın sessiz çoğunluğu. Ve hal böyle olunca nüfuzu zaman içinde sarsılan, güçlendikçe zayıflayan, harb ettikçe darb ettikçe darbelere debelenen, nöbet vurgunlarına savrulan bir nüfusa devşirilir tüm kavruk kabiliyetler. Yani halka sürekli telkin edilen ve şırıngalanan fikirler ne kadar yanlış olursa olsun göze batmaz, bir acayip şekilcilik, zaruretten ızdırap ve zihinde basmakalıp hayal dünyaları yaratılır.

Bu çok genli yaratı eksikliğinden halk ile fikirler arasındaki mantıksal bağ ve iletişim ipi de kopar, koparılır. O kopuşla diğer aşama ağı güncellenir, istiflenmek üzerine birbiri peşine takılma, takipli takipsiz sıralanıştır bu incinme. En ulvi fikir ve ideler basitleştirildikçe kitlelerin zarfı okuyabilmesi, mektubu anlayabilmesi de gittikçe zorlaşır. Güçlü güçsüz, halkoyuna yayılan ve güdümlenen bu idesel tutumların sadeliğinden dem vurarak salınmak, sallanmak ve sallandırmak aslında demokratik gelişmeleri de içleştirmek değil hiçleştirmektir.

İşte felsefi ve bilimsel değerler yok sayılarak, halkın seviyesine inmek, ayağına gitmek denilerek tabakalaştırılan ve tebaalaştırılan halk bir hiç uğruna anti demokratikleşme süzgecine tabi tutuluyor. Aşılanan her ideolojisizlik aslında halkın nüvesine çarpan değişimin karanlığını ifade eder. O saatten sonra ilerleme olarak gösterilen gerileyiştir ve ırka, aşırı fikriyata, dine, mezhebe, göre incelikle hesaplanarak çıta yükseltilir, çatı çökertilir.

Halkın fikri, dervişin zikri değiştiğinde mert dayanır, namert kaçmasa da fazla dayanamaz ve fikir zikir bağlamında cereyana çarpılır…

Toplumların içerisinde kendini bulacağı mantıksal deliller bir bir yok edilip, felsefe safha safha karartılınca her eylemlilikte gizli ortaklık ve ikiz yapılı benzeşmeler zuhur eder. Şeffaflığın ortadan kalkması ve pratik düşüncenin eridiği bir süreç yaşandığında ise tempo düşer, tansiyon yükselir. Budur işte sokaklara yayılan yatlı. Mantık zincirinin halkaları bir bir kırılınca da mantık tersine işlemeye başlar.

Böylece dinleyenlerin üzerinde aşırı etki yapacak, izler bırakacak metne dayalı nutuklara ihtiyaç doğar.

İşte o metne dayalı nutuklar filozofça yazılmamış olsa da geri çekilmez, okunup durulur, çektikçe çekilir…

Şair uleması ağır büyüklerin şehirleri filozoflar yönetmelidir iddiasına karşın, nutkun amacı halkı hareketsizleştirmek temeline dayandırıldığından, meydanları hayallere sevk etmek teması bol bol işlenir bu iddiasız metinlerde. Hatta ayıp ve kayıp hatalar, lisan kaygısızlığı ve dil sürçmeleri bile önemsenmez yığınlar tarafından. Ver gazı gitsin babında ciltler dolusu laftan ibaret bu kopuk nutuklar aslında halkın geleceğine dair sarf edilen özlü birkaç cümleden daha da değerli değildir. Ancak ağzı açık dinleyenlerin doğruyu yanlıştan, haramı helalden ayırt edebilme yetisi zımparalanmış, yok edilmiş olduğundan nutkun içeriği ve kapsamı hiç önem arz etmez.

Süreç bilime inananları, ilme güvenenleri şok edecek bir yol ayrımına sürüklense de daima bir umut vardır. Nihayetinde nutku tutulanlar yine karavana nutuk atanlar olur.

Zaten sıradan davranışlılık kurbanlarından mantıksal değerlendirme, etiksel değerleme beklemek ve aklın kontrolünde tavırlılık içinde olmalarını arzulamak fevkalade bir yanılgıdır. Bu yanılma ve yansımalar yalnızca yangını körükler ve depresyon son ana kadar depremlerini ve artçılarını sürdürür. Mucizeyi mucize sahiplerinden göreceğine inandırılan ve gerçek olmayanın gerçeğe üstünlük sağlayacağı safsatası ile binlerce yıl oyalanan toplumlarda halktan gergefinde oya oya demokrasi işlemesini beklemek boşa beklemektir.

Bu rüyadan uyanışta da başka eklemelere, eklemlemelere, eklentilere ve kafadan eklemlilere hiç de gerek olmadığını artık görmek lazım. Dervişin fikri zikri masalıyla yıllarca uyutulan halkın bir anda fikir değiştirdiğini ve ikircikli zikirlere sırt döndüğünü beklemek hayal gücünün iyiden iyiye zorlanmasıdır.

Öyle ki; mucitlerin icadı, fatihlerin fethi, devletlerin kudreti, iktidarların azameti, öylesi böylesi, topu yekûnu sadece halkın hayal gücü üzerine oturtulur ve hiçbir şey yapılmaz ise, tüm yaşananlar değiştikçe değişen bıçkın aktörlerin zorbalaştıkça zorbalaşmasından ve fikir zikir kayganlığında kendi yalanlarına kendilerinin kanmasından ibarettir…

Hiç yorum yok: