16 Nisan 2013 Salı

KENTSEL DÖNÜŞTÜRECEĞİZ DİYEREK DÜĞMEYE BASANLAR…

KENTSEL DÖNÜŞTÜRECEĞİZ DİYEREK DÜĞMEYE BASANLAR…

Tarih yapraklarına göre yedi bin yaşı devirmiş şu cennet köşesi kentte bu âcizane makaleyi kaleme alırken İran’ın güneydoğusunda Pakistan sınırına yakın Sistan-Baluchestan bölgesinde 7,5 şiddetinde deprem meydana geldiğini öğrendik. Şimdi birileri çıkıp sadece depremden demlenip  asıl gerçekleri unutmasın-unutturmasın diye yinede tarihe notumuzu düşeceğiz.

Düşmez kalkmaz bir Allah…

Evet, son elli yılda arsızca tahrip ve talan edilmiş yedi bin yıllık bir kentte yaşıyoruz. Ve yaşadığımız bu kent; Siyasal ve rantsal doyumsuzluğun acımasızlığıyla yarıdan fazla binası kaçak, bir o kadarı da yasal olmayan yasa dışılığa itilmiş bir kent.

Aslında kentin göbeğinde yaşayanlar için de, kenar köşesinde yaşayanlar için de değişen fazla bir şey yok son yıllarda. Kentin sur içi merkezleri iş bilir yatırımcıların elinde, sur dışı kıyıcıkları ise görgüsüz yatırımcıların elinde keyfiyete göre biçimlenmiş, durmuş zaman içinde.

Özellikle civar semtler daha en başında yerleşke seçimleri açısından işe, aşa, şehre göçe ve akraba kayırmalarına göre önce bir gece de kondurulunca, sonra da yerel duyarsızlıkla çarpık betonlaştırılınca işin içinden çıkılmaz ve yaşanmaz hale geldi-getirilmiş bu güzelim kent.

Eski Beyoğlu masallarına inat, sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların doğmasını kolaylaştıran, el birliği ile salt sömürü için bir zemin oluşturulduğu açık bir realite. Kent duyarsızlıktan yasa dışılığı marifetmiş gibi zırhlanınca ayrıca devlet kalıcı ve sağlıklı çözüm üretemediğinden geniş halk kesimleri son yirmi-yirmi beş yılda iyice şehir dışında şehir oluşturdu.

Vatandaşın kendi çözümünü kendisi üretmesiyle başlayan ve ilerleyen yıllarda masum barınma isteğinden baldan-çörekten paylanma hırsına dönüşen bu yaşam biçimi dayatması ekşimiş ve eskimiş bir kent yarattı.

Plansız, ruhsatsız, programsız bu tersine gelişme, başka bir deyişle gelişememe yerel yönetimlerin zaafları ve siyasi düzeneklerin oy kaybetme endişesiyle kendi ticari metasını da yarattı, çürük çarık. Ve bu kırık dökük kent niteliği mikro milliyetçi çehrede benzeşen ve dönüşen makro düzeye ulaşan nicelikte kendi insanını da şekillendirdi.

Sorunların üstesinden gelinmesi güç, işin içinden çıkması zor bu kent kaosunda mafyacıklar eliyle toprak değerlenirken, toprak ve hazine toprağı üzerine çok katlı beton yığanlar da katmerlendi. Alandan, zor bi hal alıp yaşayandan çok satana itibar kazandıran bu süreç şimdilik sonlanmış görünse de uygulanan kentsel dönüşüm projeleri ile devam edecek gibi.

Geniş halk yığınlarını yeni bir itibarsızlaştırma, onları bu statüde yaşamaya yıllarca mahkum eden siyasi realiteye ve uygulayıcılarına, inşaatçılarına ve sairlere kaybettikleri itibarlarını iade bekliyor bu dönüşümde.

Sosyal bir raporlama yapıldığında geçmişi ve gelinen durumu sıklıkla kınayanların, kentsel dönüştüreceğiz diyerek düğmeye basanlar ve mevcudun siyasi getirisinden alabildiğine faydalananlar,  tüm zenginlikleri paylaşanlar olduğu ayan beyan görülebilir.

Ne yazık ki seksen sonrası ve özellikle iki bin devamında yasal düzenlemeler ve binlik, beş binlik planlar-planlamalar dışında gelişmesine izin verilen bu kentte bu kentleşememe ve kentlileşememeye paralel yasadışı bir kültür de oluştu. Bu geçmişin değerleri ile gelenek görenekler ile pek örtüşmeyen ve devletten beslenmeyi, devletten yemeyi gayeleştiren yasadışı kültür hükümet eliyle kitaba uydurularak yasallaştırıldı.

Bu kendiliğinden oluşan-oluşturulan kültür yasa dışılığı yasallaştırılınca, zaman içinde demokrasiyi de bozulmanın ve yıkıcı yekpareliğin kıyısında dolaşmaya sevk etti. Ülke demokrasisinin bir arada derede kesintiye uğrayıştan yorulmuşluğu ve yıpranmışlığı bu savrukluk düzeniyle ila nihaye dengelenmeyeceğine göre yeni projeler devreye girdi. Kentsel dönüşüm, yık yap…

Oysa kentin yıllarca tahrip ve talan edilmişliği direkt veya endirekt demokrasinin tahribini de getirecek, rejimle yüzleşme fırsatı da gecikmeyecekti. Bu da oldu peşi sıra. Şimdilik tam yok olma noktasına taşınamaz gibi görünse de korkunç günler yaşanmayacağını iddia eden de pek yok.

Yani yıllarca yasadışı kentleşmeye göz yummanın ve kentleşememenin temsili demokrasiyi ezici çoğunlukla tahrip ve harap etme noktasına vardırdığı, taşıdığıdır. Bu kentsel travmanın sosyolojik gerçeklik sonucu yaşattığı siyasal travmayı görmezden gelmek ülke siyasetine varlığı ve bütünlüğüne zarar vereci bir boyuta sürüklenmektir.

Metrosuz metropol bu kentte, megalomanların elinde oyuncak bu mega kentte mucizeleri yaşamak ve yaşatmak asla evrensel bir olgu değildir. Kalkınmakta olan ülkelere has bir olgu demekte sorun çözmez. Üçüncü dünya ülkelerine özgü demek ise sorun ertelemektir özünde. Yeni bir siyaset yaklaşımına göre meseleyi tahlil etmek gerekir.

Mevcut İktidar şimdi yasa içine çekmeye çalıştığı bu yasadışı kentten alacağını yeterince aldı, yapacağını yaptı ve gerileme dönemine girdi. Zaten gelişmiş tüm ülkelerde büyük kentler nüfus kaybı yaşar. Uygulanacak kentsel dönüşüm bu kentte nüfus kaybı yaşatacak diyen varsa, gerçekten nüfus bu yolla düşecek ise ne ala.

O vakit tüm yazıp, çizip söylediklerimizi geri çekeriz.

Ancak kentsel dönüşüm ile nüfus artar ve dikine yapılaşma ve artan nüfusla, doğacak kentsel rant ülke ekonomisi ve siyasi yapısında ağırlığını tek yönlü hissettirecek gibiyse;

O vakit son vuruş gelmeden birileri de çıkıp bazı saptamalarda bulunabilmeli…


Hiç yorum yok: