9 Nisan 2013 Salı

İKİLEME


İKİLEME

ÜNİVERSİTE SINAVI İLK BASAMAĞINA RAKAMSAL BAKIŞ…

Rakamların dili olsa da hayat boyu girilen tüm sınavların ve özellikle de üniversite sınavlarının muhasebesini bir bir koysa insanlık sofrasına. Rakamların gücü olsa da Oniki-onüç yıl canhiraş hazırlığın sonunda öğrenciliğin bir üst boyutuna evrilişin veya devrilişin çok bilinmeyenli denklemlerinin çözümüne aracılık etse beş paraya.

Yıllar önce bizim de tecrübelerimizle sabit bu üniversite sınavı kaç saatti unuttuk gitti. Kaç puan alarak hasbel kader üniversiteli olduğumuz da çoktan tarih oldu. Nasıl zorluklarla okuduğumuz kaldı hafızalarımızda sadece. Gümüş yılını çoktan doldurduk mezuniyetin ve sertifikalandırıldık bedavaya.

Tahsile ve diplomalılığa verdiğimiz değer ve saygı dolayısıyla rakamlarla dönüştürelim dedik bu yazımızı. Rakamların dili ve gücü adına üniversite sınavlarına,  şu sıcak alın teri günlere bir yaren bakışı fırlatalım dedik acizane.

Evet, şimdiler de 160 dakikalık çok dizeli yapayalnızlık şiiri üniversiteye girişteki geçilen ilk basamak. Yüksek öğretime geçişte ilk adım olan o sınav kaç saate denk düşerse düşsün o soğuk soğuk terleyiş kazınır hafızalara. Gerisi rakamsal trajedinin mutlu sona ulaşmasıdır sadece.

Tüm sınav salonlarında 18.000 gizli dijital kamera ve el ayak kameralarıyla desteklenerek filme alınan film gibi bir sınavdır yaşanan. İlk resimsel fişlenişin toplu resmi gösterisi diye latifeler düzse film eleştirmenleri kim ne düşünür ise düşünsün haklılık payı var, bu sınavlara.

Bir sıcak Pazar günü sabahtan 167 sınav merkezinde yapıldı, gitti, bitti bu seneki de. Bitti öğrenciler ve velilerin kapısını çalan ilk kâbus. Diğer karabasanlar pusuya yatmış bekliyor. Öyle sıra dışı bir yarış ki şu ülkede yaşanan, en hakikisi o sınav. Tam 1.851.326 kayıtlı adayı var bu yarışın. 100.452 sınav salonunda 282.000 sınav görevlisi, gözlemcisi ve denetimcisinin huzurunda kişiye özel, vatana millete hayırlı evlat olma uğraşısının ilk hamlesi o sınav.

Türkçeden 40, matematik 32, geometri 8, fizik 14, kimya 13, tarih 15, coğrafya 12, felsefe 8, din 5, dinden muflara 5 felsefe sorusu yanıtlama barikatı sanki. Süre yettiğince dimağ yettiğince yedi düvele verilen savaşa denk bir başkaldırış. 144 kelimeyi hiçe sayan ve dört dakikaya yakın zamanda çözülebilinir paragraf soruları ikiye bölünmüş olsa da, Karadeniz bölünmüş sahil yolu misali dalgalar hırçın ve ıslatıcı ve en sahicisinden. Hazirana açık kapı arayan, kapı aralamaya çabalayan metne bağlı sorularla gelişen kelime fakiri bu rakamsal yazıya dönüşen bir sahipsiz çoğaltma aslında her şey.

Sınav sınavdır ve sorular kolaydır dese de uzmanlar, eğitimde fırsat eşitliği mağdurlarının sıfır çekeceği mutlaklığı da başka bir muammadır yürekleri yaralayan. Dualarla girilen bu sınavın sonuçları 3hafta içinde açıklandığında ise başka bir gürültü kopacak gibi ülkede. Eğer toplu sınav sahtekârlıkları bu sene gündeme gelmezse.

Ve YGS’de 6 puan türünden 140 puanı cebine koyanlar meslek yüksek okullarında ön lisans, 180’geçebilenler ise lisans yerleştirme sınavına hak kazanacaklar. İşte sınavın rakamsal ironisi böyle açıklanabilir kısaca.

Ancak hazırlığından, harcına, hükümetin kapatılacak demesine rağmen kapatamadığı dershanelere kurslara, kayıttan yurda, burstan üst başa kadar velilerin sırtında kambur olan lira bazında rakamsal yüke gelince. Aklımız ermediğinden değil ama bu eğitsel anarşinin, sınava gelene kadar ki lirasal rakamsal boyutunu bu yazımızda anmayıp daha iyi hesaplayacağına inandığımız hayat üniversitesi mezunlarına bırakıyoruz.

Bırakıyoruz çünkü; Değil mi ki yazı ekmek kadar, emek kadar kutsaldır. Eğer yazı âdemoğlunca bulunmasaydı ne kutsal kitaplar olurdu, ne de insanlığın tarihi. Yazı olmasaydı okuma da olmazdı, kültür de oluşmazdı, üniversiteler de olmazdı, sınavları da…

Rakamsal trampalarla hayat yaşanır giderdi bir güzel…

EMEK VE EKMEK SANKİ AYNİ SÖZCÜK…

EMEK VE EKMEK SANKİ AYNİ SÖZCÜK…

Bir an için tabakta bırakılıp yenmeyen yemeğin senelik maddi değeri 2 buçuk milyar, tüketilmeyip israf edilen ekmeğin ülkeye yıllık maliyeti 1 buçuk milyar lira. Kaç devlet bankasının özelleştirme parası acaba..

Ve toprak, emek, enerji ve ekmek, boşa harcanma ve çöp…

Dünyadaki tüm yaşam aslında ortalama 30 santimlik toprağa mahkûm. Bu toprak tabakası da tarım yüzünden devamlı kazılıp sürülerek aşırı derecede yıpranmış durumda. Ayrıca her yıl Erezyon dünya toprağından 24 milyon ton çalıyor, çölleşme ise 6 milyon hektarı kurutuyor.

İnsan duyarsızlığı, aşırı sulama, site-konut alanı ayırma, tarım ilaçları, kimyasal atıklar toprağın yok oluşunu ve kirlenmesini manasızca hızlandırıyor.

Dünya toprağının içinde bulunduğu çıkmaz bu kadar derinken, aç yatan milyarlarca, bir yılda açlıktan ölen yüz milyonlarca insanı ağırlamakta bu yaşlı dünya. Ve bu koca dünya Mutlu bir azınlığın istek ve talepleri doğrultusunda ağır ağır dönüyor yine de.

Ekmeğin beyazına siyah, buğdayına kepek çavdar karıştığı şu günlerde israfına da duyarlı bir pencere açmak doğru bir tutum işin gerçeği.

Uluslararası Hububat Konseyi raporuna göre dünya buğday ekimi alanı 222,1 milyon hektar. Dünya buğday üretimi ise 40 milyon ton düşerek 650 milyon ton seviyesinde. Dünyadaki tüketim ise 677 milyon tonu aşmış durumda.

Türkiye’de ise üretim 3,3 milyon ton düşerek 15,5 milyon ton seviyesinde gerçekleşmiştir. Ülke tüketimi ise 18,1 milyon tondan gerileyerek 17.5 milyon tona denk olmuştur.

Ülke bir yılda çöpe atılan ekmek ile 542 bin ton buğdayı israf ettiğine göre toplam rekoltedeki kayıp yüzde kaç orana vurur…

Nüfusunun dörtte üçü şehirlerde yaşamaya başlamış, günlük enerjisinin yüzde 45’i, proteinin yüzde 47’sini ekmekten alan bir millet olarak ekmeği çöpe atarken çok geniş kapsamlı düşünmeliyiz. Çünkü ülke büyük olunca israf da can yakıcı ve vebali ağır olur.

İsrafsız yiyip içmek Allah emri olduğuna göre, bazı rakamlara dikkat çekmek de çıplak uyarıcılığın gereği;

Kişi başına günlük ekmek israfı 19.9 gram, günlük 25.295 ton ekmek üretimi yapılıyor, günlük 6 milyon-yıllık 2,1 milyar adet ekmek çöpe veya hayvan yemine ayrılıyor, günlük 101 milyon ekmek üretiminin %3’ü tüketiciye ulaşmadan çöp oluyor…

İsmi cismi bizde saklı, sözcükleri peş peşe sıralamadan öte şiirciliği olmayan,  şairliği şaibeliden, ekmeğe dair çok evvelinden dökülmüş dizeleri ekmek var ya toprağa, israf olur…

"Ekmek, Tanrı kadar kutsal.
Elinden tutup kaldırılan, yerde konmayan alınan.
Baş üstünde yeri olan, piştikçe güzelleşen.
Sonrasında bölünüp paylaşılan.
Ekmek, tanrısal, biricik sevgili, yegane tek, yoldaş.
Emek ve ekmek.
Ekmek ve Emek, Sanki ayni sözcük.
Sanki ayni sözcük, ayni ezilmişlik…
Ekmek daha bebelikte belletilir, emek nedendir hiç öğretilmez.
Belki rahatça sömürülsün için…
Yazık, ikisine de çok yazık.
Günah ama çok günah…"

Ekmek israfına son verecek veya israfa karşı halkı bilinçlendirecek her kampanyayı yürekten destekliyoruz…

Hiç yorum yok: