EMEKSİZ GEÇİM DÜNYASI VE GELECEĞİN BELİRSİZLİĞİ…
1 Mayıs hangi meydanda kutlanacak tartışmaları sürerken¸ ne yazık ki çalışanların geleceği de belirsizlik içeriyor. Ayni her sene koca İstanbul’da sürdürülen kutlama meydanı belirsizliği gibi…
Oldubittilerle özelleştirme, çetelerle susturma, sürgünlerle kadrolaşma operasyonlarından geldi geçti bu ülke. Adil anlayışın hüküm sürdüğü şu son yıllarda ise kara bulutlar dolaşıyor, ekonominin, demokrasinin ve hukukunun üzerinde.
Ülke çetelere, kaynaklar kürelere, üretim ve paylaşım tekellere, yurtta sulh akillere, cihanda sulh ağa babalara ihale edildikçe iş zorlaştıkça zorlaşır. Ülke uçurumun kenarında nefeslenirken emeğiyle geçinme derdindekilerin soluğu da kesilir. Anayasa ve yasalardaki bilinçli oynamaların yerini üzerinde uzlaşılamaz anayasa taslakları alınca zaten işçiler aradan çıktı…
Savaşa ve rantiyeye endeksli devlet bütçesindeki açıklar sosyal devlet olgusunu yok etme aşamasına gelince, gelinen eşiği atlamak barışa endekslendi, olan başta işçilere olacak sonrası Allah kerim.
Vay ileri demokrasinin haline, vay teğetli ekonominin haline, vay el emeği-kol gücü- göz nurunun haline, vay ki vay her şeye…
‘Ekonomi hayatı belirler, demokrasi ise hayata yön verir’ kuramsalı; bu bağlamda ne tezler, nice ilişkiler, ne muhkem siyasetler, ne dünler günler, ne ömürler harcandı gitti. Hayatlar ve gelecekler daima ekonominin, eko-paketlerin ipoteği altında ezildi. Ayni sürekli ezilen emek-emekçi gibi…
Zaten dünyanın yazılı tarihine göre de mal ve hizmet değişimleri yerine kullanılan değerler insanlığı yönetmiştir. Yönetilen ise gerçekten her zaman üreten eller-üreten beyinler olmuştur. Her şey yaşamak için çalışmak, çalışmak üstüne kurulmuş bir düzen. Bu kurulu düzene başkaldırı her dem suç, suçu bastıranlar ise bey paşa olmuştur.
Devlet bu çarpık-çurpuk düzende; ‘insana, insanca yaşama değer vermek suretiyle, insanları yakınlarıyla beraber uygarca yaşatmanın altyapısını kurma becerisini gösterebilmelidir’ cümlesi sadece yasalara giren tumturaklı ifadelerdir aslında.
Oldubittilerle devlet vatandaşlarının geleceğini; ‘kaderciliğe, güvensizlik ve çaresizliğe, boşluğa ve yokluğa terk etmez. Terk etmelerine neden olmaz. Bilimsel, çağdaş kurum, kuram ve uygulamalarla yediden yetmişe toplumun geleceğini teminat altına alırken emek yolcularını, alın teri kurbanlarını da unutmaz’ demek istiyor insan ama...
Evet, modern çağın gereği insan yaşamının çok büyük kısmı, nerdeyse tamamına yakını çalışmakla geçiyor. Ve günümüzde çalışılan sürece ufak tefek yatırımlar hariç, tüm kazanç doğal ihtiyaçların karşılanmasına gidiyor. Emeklilik ise mezarda hayat buluyor. Hayatı ve geleceği güvenceye almanın yolu ise arı-gururu bir kenara koyup değişik enstrümanları kullanmakla mümkün. Aklı gereğince işletip, dürüstçe çabalamak hayatı garantiye almaya yetmiyor maalesef…
Ülkenin kurucusuna kulak verilmez bir dünya kurgusu yaşanıyor- yaşatılıyor; “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan, rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş ulusların önce onurlarını, sonra özgürlüklerini ve daha sonra geleceklerini kaybetmeleri kaçınılmazdır…”
Özgürlüklerini ve geleceklerini kaybetmemek için belli görevlerde çalışan memur, ücretli ve işçilerin yasal çalışma süresi sonunda elde ettikleri emeklilik hakkı onlara açlıkla özdeş maaş olarak yansıyınca oldubittiye getirilemiyor gerçekler.
Bu gerçeklikte; girdaba serili ağın içinden çıkılmaz bunalım ve krizleri en çok çalışanları vuruyor, yaralıyor ve haksızlığa uğratıyor. Hangi güvenlik şemsiyesi altında çalışılır ise çalışılsın günden güne şartları ağırlaşan, zorlaşan bu ülkede emeğin geleceği gerçekten karanlıktır.
Emekçiler için cehennem, sermaye için emek cennetidir hiç gizlenmeden, alenen kurulan sırat köprüsünün iki yanı. Kalbura dönmüş hayatlar kanarken için için “devlet tedbirleri alır ve teşkilatları kurar” yasa maddelerinde çare aramakla ‘emek en yüce değer’ mertebesine ulaşılamaz ve ulaştırılamaz.
Şu günlerde bu yasama dönemi geçmeyeceği belli anayasa taslak hazırlayıcılarının kulağına küpe olmalı bazı değerler; herkes onurunu, kişiliğini, kimliğini ve özgürleşmesini geliştirecek, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarının gerçekleşmesi haklarına sahiptir…
Ve herkes kendisinin, ailesinin ve bakmakla mükellef olduklarının sağlık ve rahatlığı için, beslenme, giyim, kuşam ve barınma gereksinimleri için çalışmak ister. Çalışmak çalışmak ister, iş ister iş. Emeksiz geçim uzmanı- sadaka ve bağış müptelası olmak değil.
Ve çalıştığının karşılığını hakkınca almak ister…
1 Mayıs hangi meydanda kutlanırsa kutlansın ama yine ne yazık ki tüm çalışanların geleceği belirsizlik içeriyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder