6 Eylül 2018 Perşembe

YÜKSEK EĞİTİM

YÜKSEK EĞİTİM
 
Memlekette temel eğitimden yüksek eğitime kayıtların sürdüğü şu günlerde ve okulların açılmasına sayılı günler kala yüksek perdeden bir aidiyet duygusu sarıyor insanı. İster istemez en yüksek dereceden kendini ait hissettiği eğitim kurumu öne çıkıyor. Yüksek Ticaret gibi…
 
Yüksek Ticaretliler, seksen yıl önce 16 Ocak 1937’de Pera Palas Oteli’nde derneğin birinci kuruluş nedeniyle balo düzenler. Baloya Mustafa Kemal Atatürk de katılır. Mustafa Kemal baloda Yüksek Ticaretlilere hitap eder. Atatürk’ün 16 Ocak’ta 1937’deki bu hitabı “ Yüksek İktisat ve Ticaretliler’e Hitabesi - Ulusta Gençlik” başlığı altında bu günlere kadar taşınır…
 
“Ulus uludur, büyüklüğün, yüksekliğin, gençliğin Türkçe ifadesidir. Gençlik; esas ve büyük varlıktan çıkan ve ardı arkası kesilmeksizin genişleyen, büyüyen, yükselen, esas varlığın asla inkitaa uğramaksızın namütenahiliğini ifade eden bir Türk kelimesidir.
 
Şimdi, ” Ulusta Gençlik” tabirinde birleşen “Ulus” kelimesinin manasıyla “Gençlik” kelimesi ne ifade ediyor anlıyor musunuz? Asla inkitiaa uğramayacak bir varlık, bir büyüklük, bir gençlik, bir parlaklık ve dünyaya şamil bir şeref. O halde Türk Milleti, “Ulusta Gençlik” terimiyle ancak bununla ifade olunabilir. Her kafanın anlamakta aciz olduğu yüksek bir varlıktır gençlik.
 
Yüksek ilim meş’alesini ellerinde tutan ve bununla Türk âlemini aydınlatan kıymetli, seçkin bir muhitte bulunmak fırsatını bana verdiğinizden dolayı çok memnun ve mütehassıs oldum.”
 
Ata sözüdür; elinde tuttuğu yüksek ilim meşalesi ile âlemi aydınlatan, diyor. Asla karartan değil. İşte Yüksek Ticaretli olmanın asla değişmeyen temel gereği ve gerekçesi budur.
 
Küreselleştikçe gerileşen yaşlı dünyada Okullar ve ekoller korkuların verildiği, umutların gömüldüğü ve dönem egemenliklerinin normalleştirildiği üst seviye mekânlar olarak işletiliyor. Dayatılan, öğretilen ve yaşama geçirilen sistemin anca böyle yürüyeceği ve yürütüleceğinin yaygın ve örgün aktarımıdır. Bilişim çağında bu çağdışı biliş, mevcut düzenin soyut duyarlıklar, esrik duygular ve doyumsuz doyumlarla devamının sağlanmasıdır.
 
Yaratılan soyut egemenliğin acemileştirdiği gençlere ise yalnızca ileride çekecekleri acılar bırakılırken somut değerler başkalarının elinde birleniyor, istifleniyor.
 
Seksen küsur yıl önceki o ulu sese kulak verildiğinde o kısacık metinde bu günler resmen resmedilmiş.
 
İşte böylesine katı kaotik atmosferde aidiyet ve aidiyet duygusu aşırı önem taşır. Bireyin daha geniş bir birimle ilişkili olan yanının güçlenmesidir asıl olan. Kurumsal kültürün temel ilkesi aidiyet duygusunun geliştirilmesidir. Apolitik ve asosyalleşmiş bireylerin oluşturduğu bir toplumda iyice yalnızlaşan ve kalıplaşan bireyin bir topluluğa bağlanma duygusunun ve yeniden varlık olmasının dışa vurumudur ayrıca aidiyet. Ama sadece duygulanmak ve hislenmekle de kazanılamaz aidiyet.
 
Aidiyet kültürü bireye elbette bir kimlik kazandırır ancak ait olunacak ve olunmuş bir kurumun da olması gerekir. Yani o kuruma ait bir parça olduğunun kanıtlanması, geçerli kanıtın da elde bulundurulması gerekir.
 
Seksen yıllık geçmişi olan, Yüksek Ticaret Memlekete yaklaşık iki asra yakın daima pozitif katkı sağlamış bir okul. Mezunlar Derneği ise bir sivil toplum kuruluşu olarak belki de ülkenin en kalabalık ailesi. Ürettiği maddi ve manevi değerleri ile gıptayla izlenen bir ekol. Yüksek Ticaret Mezunları önünde saygıyla eğilinecek bir dayanışmayı, ders alınması gereken bir birlikteliği yıllardır kurdukları dernekler ve vakıflar sayesinde sürdürüyor. Ayrıca Yüksek Ticaretliler diğer sivil toplum örgütlerinden farklı bir gelenek yaratmışlardır. Yurt çapında üç beş gelenekten biri konumundadır hala bu eşsiz yaratı.
 
Memlekette eğitim ve öğretimin başlamasına sayılı günler kala yüksek perdeden nostalji sarmalına giriyor insan. Gelenekle özdeşleşmiş bir ekolun, keskin bir duruşun temsilcilerinden olarak. Yüksek Ticaretli gibi…

Hiç yorum yok: