4 Nisan 2012 Çarşamba

İBİŞ RÜYASINDAN FOSMODERN UYANIŞLARA

ERDOĞAN AKSU
BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR


Email: yerelgazeteci@hotmail.com

İbişin rüyası bittiğinde, ağır sözcüklerle beliren bir kahrediş, kahroluş yaşanır fasikül fasikül. Ve elektriğe ve doğal gaza durduk yerde zam yapılınca da aklımızı önce kuruşlanma kurcalar. Sonra zamlara gerekçe olarak bölgede yaşanan keşmekeş açıklanınca; istikrarsız ciğerimizi yıllarca pareleyen nikotin zifti düşer aklımızın hücrelerine. Devleti bocalatan sonatlar binlerce yıla inat söylenir durulur. Ödülsüz Sümela tırmanışlarında ise alçak sesle avunmalık, avutulmalık alışkanlıkların bırakıldığı duyurulur cümle âleme.


İBİŞ RÜYASINDAN FOSMODERN UYANIŞLARA

İbişin rüyası bittiğinde, ağır sözcüklerle beliren bir kahrediş, kahroluş yaşanır fasikül fasikül. Ve elektriğe ve doğal gaza durduk yerde zam yapılınca da aklımızı önce kuruşlanma kurcalar. Sonra zamlara gerekçe olarak bölgede yaşanan keşmekeş açıklanınca; istikrarsız ciğerimizi yıllarca pareleyen nikotin zifti düşer aklımızın hücrelerine. Devleti bocalatan sonatlar binlerce yıla inat söylenir durulur. Ödülsüz Sümela tırmanışlarında ise alçak sesle avunmalık, avutulmalık alışkanlıkların bırakıldığı duyurulur cümle âleme.

Milyondan kuruşa döndük kırış kırışlığımıza yakın. Oysa nice ülkem masalları dinlemiş ve yaşamıştık kırklardan kırklara, kırklar meclisinde. Karış karış Anadolu derlemiştik sözlerden, önsözlerden. Beşlik simit olmadan, susmadan aklımızdan geçenleri de söylemiştik bunca yıl. Neticede anı kırılması yaşamakmış başa gelen, o kadar.

Bu gün sıfırları sallayıp, sollayıp kuruşa hangi yıl döndüğümüzü unuttuk bile. Kuruşla yeni liraya, sonrada TL’ye geçtik bir çırpıda. Ve armenicanlık-armonicenaplık andırdığı bolca ifade edilen bir para amblemine kavuşturulduk pek yakınlarda.
Pek yakında bu sinemada reklamlı, üstü açık yazlık sinemaları özlediğimizi de anımsadık böylece. Tahta iskemleler üzerinde toprak koklayarak siyah beyaz veya renkli film izlemenin çoktan unutulmuş zevkini duyduk iliklerimizde. Yirmibeş kuruşa beş halka, ekmek, gazete, şam tatlısı elli kuruşa günlerine döndük. Çayla simidi, halka ve horoz şekerlerini özlemişiz meğer, hissettik can yakan biçimde. Su muhallebisi yanında, resimli aşk romanlarını, teksas, tombikis, zagor çizgi romanlarını yani gözlerdeki cin ışığını, içimizdeki çocuğu özlemişiz işin gerçeği.

Şahmeran uzantılı kavganın tembel şehrini, tembel şehrin cabbar delikanlılarını, nehrin bittiği yeri, kavganın gittiği yeri de özlemişiz kuruşlanmalara denk düşen. Düşülen ayıplı notlara ise hiç aldanmadık. Kenar mahalle garipliğinden, tarafsızlığın kıblesine ulaştık. Tipik yaş kırgınlığından değil yerleşik düzen göçüğüne hapsoluşumuz, seyirttiğimiz aldanışlar çok uzun sürdü sadece, ondan. Gözü seğirenler semirdikçe bize her gün ayniliği kaldı bakiye. Al çelikten perdeler yırtılsa bile yetinmeyi öğrendik, fırkasında farkındalık zırhı taşıyarak.

Sadece zamlar benzer ve aynilik üstüne zaten, köprülerin altında ayni sular akmıyor şimdi..
Çoban krallar egemenliği devam ettikçe de hafıza kayıp ilanı vermeden, kabahatlerle yüzleşmeden, yıldızlar altında ölümsüzlüğü aramak boşuna.  Zaten tutku dolu doğa taklitleri de çirkinleştikçe çirkinleşmiş. Asırlık kızgınlıkların ortasında kocaman sinemada tek başına bir film izler gibi kalmamız da bu nedenle. Yürek sertleşmesi bu olsa gerek veya bundan manisiz gün geçirmeyişimiz.

Silindirik yıpranışlar mor ötesi hayallerimizi bile zehirledi, çürüttü. Sahte nüanslar fark yaratıyorsa artık, kuşdilince örselenmektense her an tipik yaz gerginliğinden kurtulabilmek için bile olsa nikotini bıraktık bu son zamlarla.

Mavi dumanlı nikotin yıllarca ciğerimizi yaktı. Ağız dolusu maviş duman çekip karadumanı savurduk göğe durmadan. Renkli uçlunun ucu kızardı, küllendi, söndü, yalnızlıktan muzdarip anlarımıza tıknefes öksürük oldu maalesef. Aysız zifiri karanlıklarda her nefesi sözde yoldaş oldu canımıza. Bazen sarhoş naralarını yakınlaştıran, uykusuz gözlerdeki yazı, çizi oldu sıkıntıdan patlayan her gecemize o kadar. Fısıltıyla mırıldanılan ucuz şarkılara, pencerelerdeki fırtınaya, arsız rüzgarlara yaren oldu her içten çekiş ve bırakış. Unutmayı kolaylaştırdı belki ama anımsamayı ve anımsatmayı zorlaştırdı. Günün birinde uyanmadan gitmek varken ayrılığın ve yalnızlığın ilacı oldu sanki. Işık gölge oyununa eş oldu, akraba oldu sanki.

Değilmiş hiçbiri. Koca bir yalanmış sufi karanlığındaki klavuzluğu. En yakınlarımdan birinin ciğerini közleyip, dağlayınca defterimden silip atmak istediğimi gördüm. Kitapların içinden söküp atmak gerekliliğini de. Sözcükler çaresiz kalsa da cümleler yetersiz kalsa da son kez anlatmak istedim bu kara sevdayı. Acı acı tellendirmeden yazmak veya yazamamak istedim seninle dopdolu ama sensizliği. Adı nikotin olan mentollüsü, acısı, kaçağı, yerlisi ciğerde buruk bir tat bırakan o illete ilenmek istedim.
Yalnızlığın tadı sende saklı görünse de hiç hatırlanmayacaklar arasına gömeceğim seni. Çünkü sensizliğe yatmak istiyorum artık. Senin dublajsız gözü yaşlı reklam anlatılarını yattığım yerden yalınayak izlemeyeceğim. Ve o çıkmaz sokakta sevinçle köşeye sıkıştırdım diye karşıma dikilemeyeceksin asla.

Sapıtmanın eşiğinde içtenliğin içine doğmuş dal dal yıkımlara yani nikotine kuruş kuruş yapılan zamlara direniştir bu büyülü Boğaziçi haznesine sürdüğümüz mermi. Kimse alınmasın mizah çıkrığındaki dalgınlık değil bu serzeniş. Kaynaksız makaleler dizgesine tellendirmeden, içe çekip üflemeden bir resim altı yazısıdır bir armağandır bizden. Hepsi bu kadar.

Fos fos dur duraksız çekmekten ise çok geç kalınan “fosmodern” bir uyanıştır, Dinine yandığımın dünyasına…
03.04.2012
Bu Yazı 204 Kez Okunmuş
ERDOĞAN AKSU

Hiç yorum yok: