10 Mayıs 2014 Cumartesi

HER YAZ BAŞI DEDELER KARANFİL, BABALAR İSE KEKİK KOKAR…

HER YAZ BAŞI DEDELER KARANFİL, BABALAR İSE KEKİK KOKAR…

Dümene geçer her yaz başı uzun gecelerin şiircisi ve yazı başlar…

Geldiğinde demir alma vakti hayattan, kara tren vagonları da çoktan gemiye yüklenmiş olur. Elde kalan sadece seyri zor şehir ışıklarıdır ve paramparça olur avizelik kristaller. Kederli bir son sefer yazılır maviliklere. Kader beni bu kez yok say diye başlar yazlar ve yazılar. Hoppa ve kıvrak, bir o kadar da tutkulu ve gerçek bir kuzey türküsü dolanır dillere. Demir al ve çark et kuzeye emrini hissettirir inceden.

Gamzelerinden yudumlanan hayat, boşa geçen günlerin en keskin ilacıdır yüreklere. Ve bu kent herkese bu yaz haram ritmiyle çarpar kampana. Motorlara güç ver, yol ver makinelere, vira ileri diye hükmeder zaman. Sebepsiz ayrılıklara yepyeni masallar anlatıldığında hiç de zor olmaz ağlamak.

Başından sonuna yan yana üç kelimedir tüm yaz ve yazıla; dedem, oğlu ve ben, sonuna ağlama efektleri ve üç nokta...

Gemi ilerledikçe öksüzlüğe ve garipliğe niçin utancından simsiyah dalgalar döver karmaşık şiirler. Dalga dümensiz yarılan gök ve varılan yer aslında kendi halinde aşkın müebbet hapsinde yüzmektir yalnızca. Saçlardaki beyazlar köpük köpük imkânsızlığı doğaçladığında, tersine işler doğa ve dantel dantel vurulur beynin kuzey kıyılarına. İşte o vakit acılar deniz renkli sulara ve altın gümüş karışımlı kumlara gömülür. Gözü kara, korkusuz titreyişler ve sudan çıkmış balığa dönmüşlük dökülür gözyaşlarıyla. Veda öpücükleri sızarken gözlerden, mehtaba selam durur kirpikler.

Ve gidenlerin ardı sıra şehirler ağlar, şiirler yanar ve şairler ağlar...

Çok yakındır belki, kim bilir kaç evren uzaktadır veya gökyüzünde yüzen sahipsiz gemi. Yakıtı ağlamaklı düşünceler ve anılardır. Yeterince dolmuş ise gönül, küllenmiş yaralardan beslenir ayrıca. Ve masumiyet tutar yakalardan yarınlara çeker her acı günü. Garibe günü gösteren yıkılası evrenin kiralık veya satılık rüzgârlarıdır. Ve tüm yazarlar her yaz başı yazılarını uçuracak, kalpleri şişirecek, şiirleri kanatlandıracak, anıları anlatacak poyraz ararlar. Tepeden tırnağa arındıran, sıla ve gurbet şarkıları vurunca martıları da fırtınalı isyanlar kopar uzun yaz geceleri. Çığırtkanlıklar çaresizce delirtir denizi ve suya hasret suyun sesi, dev taşlarla doldurulmuş limanlarda boğulur.

Ve sevdalar kentinin sevdası zorla ertelenir. Yani hiç kimse limoni limansızlıkta mavi-laciverde âşık yeşilin orta yerinde kızım kızım kızaran güneşe hiçbir soru soramaz. Yaşlanmışlığı, nemi, gamı, rutubeti neyle kurutacağını öğrenemez. Fındıkkabuğunu doldurmayacak günahlara kimi ortak edeceğini bilemez. İçlenmeyi, hiçlenmeyi kiminle paylaşacağını göremez. Af dilemek istenir eller açılıp deniz püskülü göğe, bu kara sevdada günah yoktu diye ama olmaz. Bulut grisi bulutlara hissettirmeden ağlamak istenir doyasıya lakin ağlanamaz.

Kaç kitaplık dolusu kitap yalvarışlar boştur aslında. Çünkü kaç değmez güne açılır paslı anahtarlar. Ve kaç çilingir asla okumadığı, okuyamayacağı kitapları çaldırır bin bir kilitli kasalardan. Tornasında demir bileyleyerek kaç masal uydurduğunu unutmuş ustalar hala çıraktır. Ve raflardan kaç çeşit ışık vurur ise vursun kara masaya gereğince ışıtamaz.


Her yaz başı işte böyle olur…

Dede öldüğü gün boğazda bir yerde kokoz yıldızların, yakamozlarla kırıştırdığı uzun gecede yollara düşülür. Fotoğraf karelerinden sakınılan cansız hayaller arkasına hatıra olsun diye yazılamadan siyah beyazlaşır. Kiremit kırmızısı çatılarından öpülen kent hala biçaredir ve tünellerin sonuna varılamayan çıkışı günlük güneşliktir. Dehlizde ampuller patladığında birer birer, sıcakkan damarda durmaz ve sakallı dede ölüverir...

Saçlara sakallara beyaz gecelerin gölgesi düşer. Nasıl bir adamsa dedeler, hep olmadık zamanda akıllara düşer ve o düşüşle canlanır, kanlanır hayaller. Tespih tanesi dizerken dua dua, yeşil uçurumlara son sürat seyrederken ömür her iki omuzda oturanlar, mırıl mırıl, yokuş aşağı gidişe inciler dizer. Ve korkudan eser kalmaz esaretlerin her nevinde.

Karanfil kokar dedeler ve kalın bağırsak tembelliğinden muzdariplikle ağrıyan dişe kekik yağı sürmeler ile pusulasız yollanılır yaz düşlerine. Ele güne rezil olmamak adınadır her şey. Ufacık valizlerde dualar ve seni seviyorum pusulaları her yaz başı, bağrına babaların bırakıldığı topraklara uğrar geçer gönüller.

Yollanmışlık varsa sevgiyle en zor sürgünlere genç yaşta erkenden ihtiyarlamışlık vurur beyaz gölgelere. Bütün inanışlar iç karartınca kapkara isyan çiçeği sürgün verir, tüm vurgun yemişliklere.

Karanfil kokulu dedelere ve kekik kokan babalara ve ata toprağına her yaz başı duyulan özlemdir alna sürülen tek leke. Gayrisi temiz pak…

Hiç yorum yok: