25 Mayıs 2014 Pazar

AKIL DUVARINA KARA ELMAS, DİL DUVARINA BUZ GRİSİ, KÖRLER DUVARINA DENİZ MAVİSİ, YÜREK DUVARINA KARA VİCDAN…

Soma’da kaşla göz arası özelleştirilmiş, lafta hiç eksiksiz bir madende neden ise dünyaya mal olan bir facia yaşandı, yürekler yandı. İleride asla unutulmayacak bir kara yas günü, kara çarşamba olacak 13 Mayıs 2014, öğle sonrası. Madencinin bir yüzü kara, faciaya seyirci kalan yürek duvarı kara vicdanlıların, yüzsüz mebusların ve özelci deyyusların kim bilir? Kolay ekmek yoktur ama kömürde emek en zorudur. Çizmelerini çıkarma madenci, kirli olan sen değilsin çünkü. Bir avuç kömür için bir ömür veren tüm maden şehitlerine... 

Kara elmas duvarlarda buz grisi aynalar ve deniz mavisi demir kapılar, mentollü akşam üstüleri gözü karalığa ve korkulu kırıtkan kekemeliğe son verecek paydosları tam ağırlayacak iken birden öğleden sonra patladı yürekler. Nemlenen gözlerden düşecek kömür tozlu ilk damlalar ile son dakika ses ve görüntü kayıtları vahşi kapitalizmi sergiledi kara kömür galerilerde.

Karanlıkta kömür karası tüm kediler leoparlaşır…

Otantik olmayan düşüncelerle projeleştirilen özelleştirmelerin ağırlığı altında ezilmeden, yüklenen aşırı yükü sızlanmadan taşımak abartısız ve palavrasız sadece madenci hikayesinde gizlidir. Bölük pörçüktür ilk şaşkınlıklar ama sonrasında geçer ve Başkente yürümeye kadar varan bir bütünleşmedir madenci baretindeki hüner. Bilenler bilir madencidir en büyük devrimleri kazmasının ucunda saklayan ve yaratan.

Muhafazakarlar ise nefrete çabuk dönenlerdir…

Bayağı kararlı olunsa da, en kararlı görülse de bu toprakların insanı olmak var ya serde forsu düşer yaşamın. Mayası başka olan ifritlerin de er geç foyası çıkar ortaya. Ve asap bozan hava dağılmaya başlar yüreklerde, cılız birkaç hamleden sonra tamamen linyit tadı vurur damaklara.

Tok kuşlar aç kuşlarla birlikte uçmaz…

Zihinde netleşen resimlere kıyısından köşesinden girmeye çalışan kara yüzlerin sıcağına hapsolur yiten canlar. Poz verenleri uğultular arasında izleyerek gerçeği hala öğrenemeyenler ve sağır sağmallığı açıkça bilerek görmezden gelenler Tanrı’ya havale edilecek bireylerdir. İhanetleşme ve yarenleşme karşılığı verilen ödülleri eriştirmek ve ödülü ödü kopmadan nasiplenmek kara elmas çöldeki muhtaçlık ve düşkünlük suyunda bedevileşmedir. Zihinlerde zamansız göç, öç ve kin dolu kapkara günlerde uyumasa bile uyur taklitçilerine bedava gelir yitip giden hayatlar, sönen ocaklar.

Uyukluyor taklidi yapanı uyandırmak, gerçekten uyuyanı uyandırmaktan bile zordur…

Her yan hilebazlarla, kuklakazlarla çevrili olunca herkesin yargıcı ve cellâdı aslında kendisi olur. Ve gerçek hayat dar gelir gerçekten insan olana, adam gibi adam olana. Ayrıca en korkunç bir imgelemdir kontrolden çıkmak. Ve her asılsız şatafatın altından bir kapanoğlu, çapanoğlu çıkar. Hayatın pek de iç dinamiğine dayanmayan, mantığına ters rahatlık sonucu kararan günlerde devam eden bu rahatlık düşkünlüktür ve sadece düşkünleri rahatsız etmez.

İnsanlığı yedek parça deposuna atmışlık, dini imanı kar saymak prim yapıyor görünse de karamsarlık yakadan bir tutarsa asla bir daha bırakmaz. O vakit kömür karası aydınlık yüzlerdeki gözyaşında boğulur külçe külçe altın istifçileri. O saatten sonra mezarlıkları geçerken ıslık çalarak yürümek, soğuk meyve depolarından, dipsiz galerilerden yayılan ve insanın içine yerleşen korkuyu hiç mi hiç gidermez.

O korku ki, gerçektir, gerçekler ise hayaller içindeki parlak hayallerdir ve hayallerde kömür karası işler elmas yüzlere…

Dengeler tümüyle yitirilir ise ki yiter gider bu düzensizlikte, minnet de eksik kalır ve mihnet artar. Ve aklın tüm bilimsel gerçekliklerle kavrayamadıkları bile artık mucizeden sayılmaz. Tarz konseptleri oluşturmak hevesi, önce göçebeliğe ters düşer sonra madenci kazmasına takılır. Arada ateş parçası proteskler olaya müdahil laf taşır taşımasına da üstleri çizilmiştir önceden. Artık küçük büyük insanların karıştığı işe yaramazlık egemendir gerileyen ve gerilen ortama.

Kapkara duvarlarda küçük insanların büyük gölgeleri, duman grisi kapılarda mentollü gün batımları ve kimleri ağırlayacağını kestiremez cellat ana, baba, çoluk çocuğa kavuşmayı kömürleştirir. Damar damar kömürleşme de aşkı tanıdığında yaratıcıyı da tanırsın tekerlemesi tek elden sıradanlaşır, sıfırlanır. Oysa yağan gaz yağmuru adil olanında olmayanında üstüne eşit yağar, ferman denk dökülür. Olan olur, ölen ölür ama ölen güç ve azametini götüremez kara mezara. Bilgilerini hayata ektiklerini biçer götürür oraya. Eksiklik varsa eğer bu tarihi katliamda güven ve himaye ile giderilemez ve gönül rahatlığıyla göç edilemez başka evrenlere.

Nezih nehirler tersine çağlatıldığında, rotu çıkmış dünya şarampole yuvarlandığında, nezirler safa geldiğinde, usulünce iğnelemek başlangıç için kâfidir. Ama hayat morga beş varken, simsiyah dehlizlerde kararıp kömürleşince rüyalar, insan ne kadar durulmuşsa da duramaz. Dursa da işe yaramazlık baş gösterir maden dehlizlerinden ve karanlık kömür katranı taşar sokaklara…

Sırt üstü uzanmak ve alelade asap bozacak, azap verecek bu yoğun sessizlikte beklemek kadar soğuk değildir buzulu buzullarda yaşamak. Ve bir düşman çok, yüz düşman azdır o an geldiğinde. Düşmanı dost seçmek, dostu düşman görmek ise külliyen zarardır. Külliyen isyan ve itaatsizlik yayılınca buz mavisi duvarlara, akıl duvarına kara elmas, dil duvarına buz grisi, körler duvarına deniz mavisi, yürek duvarına kara vicdan…bulaşınca da;

Bir dilin sinkaflarını bilmiyorsan, o dili biliyor ve öğrenmiş sayılmazsın gerçeği netlik kazanır…

Hiç yorum yok: