8 Kasım 2012 Perşembe

29 EKİM RECEPSİYONUNA DAVETİYEMİZ YOK…

29 EKİM RECEPSİYONUNA DAVETİYEMİZ YOK…

Olsa gider miydik acaba...


Kurban Bayramı peşinden “ Cumhuriyet Bayramı “ var. 29 Ekim Recepsiyonu yani “ resmi bayramlaşma “ da işler karışıyordu üç beş yıldır. Bazen teke düşürülüyor davetiyeler eşli-eşsiz ayrımı gözetilerek gönderiliyordu.

Türban- başörtüsü keşmekeşinde bitaraf olanlar, rahatsızlık duymayanlar, sıraya girip yüzlerde yapmacık sırıtışla bayramlaşıyorlardı. recepsiyonu protesto edip katılmayanlar ise diğer bayramlarda, “gayri resmi kırmızı boyalı kurbanlıklar” olarak Cumhurun önüne atılıyorlardı. Kurban bayramı on gün evveline vurunca biraz rahatlanıldı.

Bu kez Cumhurreisi recepsiyon meselesini çözmüş görünüyor ama sonuçlarına bakacağız. Ayrıca recepsiyon davetiyesi niye hep belli kesimlere gider, niye bizim gibi halktan kişilere adres şaşırır koskoca bir soru işareti olarak ilgililerin bilgisine…

Ne mahir topraklardır bu topraklar, bu deniz bu orman her köşesinden zenginlikler fışkırır. Tabii ki Anlayana. İktidarı sürme keyfinin altın çağını yaşayanlar, kadife sıcaklığındaki başkaldırılara bile aşırı tahammülsüz artık. Oysa Kökü derinlerde bir geçmişe sahip olmakla övünmeye tezattır; bu zenginliği har vurup harman savurmak.

Toprak Ana’ ya ihanettir alenen…

Bu recepsiyonlar devlet başa kuzgun leşe, fırkası-hırkası-fesi yan yana muhabbet simsarlığı saki. Herkes fotoğraf verme karelere girme derdinde. Ardından, Bereketli topraklarda dört başı mağrur idarecilere, başkomutanlık eyleyenlere ahbaplık. Vira Bismillah, Allah kurbanınızı kabul eylesin. “İde”si olmayan limanlara uğramaz ki bu gemi. Tel tel dökülmelerin yaşandığı şu talihsiz ülkede, Başkomutan falan diye de tanınmaz, dibi delik gemi kaptanları.

Arife tarif gerekmez. Hem köylü hem kentliyiz, hem gelenekçi hem çağdaşız. Linklerde şimdilik bir kopukluk yaşanıyor, yaşatılıyor olsa da; küsmeyiz asla pembe köşke. Davete icabet usuldendir…

O köşk ki; yarın kimin ev sahibi, kimin konuk olacağı belli olmaz. Ukala elemanların sunduğu gümüş tepsilerden bu aralar, kanepeler yemesek, kızılcık şerbetleri içmesek de olur. Kabul törenleri, ziyafetleri bir başka bahara kalsın. Gün olur devran döner nasıl sa. Hem sorarlar insana “mal sahibi, mülk sahibi, kimdir bu köşkün ilk sahibi”… Diye.

29 Ekim’de köşkün sıcağında üşüyecek cicili bicili, oyalı boyalı Cumhura ve ramseylilere, damatçılara, vücudu sarar marka-lacileri çekmiş vekillere mutlu-şen el sıkışmalar, hayırlı bayramlar. Allah muhabbetinizi artırsın.

Köşk dışındaki Cumhur-u asil’in yüreği sıkışmış, perişanmış, tansiyon yükselmiş kimsenin umurunda değil. Ey ahali yakında seçim var ya, ger gerebildiğince ortamı. Sonra Gelsin oylar. Hep ayni hikaye…

1923’ten bu yana ulusa emanet 29 Ekim Resepsiyonu olmuş “ Recepsiyon.” Belki de kurban bayramından sonra “gayri resmi kırmızı-yeşil boyalı kurbanlıklardan” sayılacağız bizde. Olsun varsın. Ancak Çankaya Köşkü’nün “ davetiyeli ayrımcılığı ve kümelenmeyi “ körüklemekteki ısrarcılığını da görmezden gelemeyiz.

Asla unutulmamalı ki “ Kel başı, körün taşı yarar.” … 

Belki giderdik, seyredelim diye...

Hiç yorum yok: