1 Ağustos 2015 Cumartesi

DENİZ GÖZLÜ KARA ZIPKALILAR…

DENİZ GÖZLÜ KARA ZIPKALILAR…

Kara zıpka giymiş zıpkın gibi delikanlıydılar. Her biri bir diğerinden cevval ve deniz gözlü. Kaynaklarda geçmeyen veya saklanan bir vasfa sahiptiler tümden. Tarih kaymasına asla izin vermeyen en parlak dönemin en gerçek figürleriydiler. Kara yeşil dağlardan, kara lacivert dalgalardan süzülen korkusuz neferdiler…

“ Bayrak bezinden barınaklarda külçe külçe insanlık ağırlanır. Onlar ağlar, ağlaşır ve ağırlaşırlar gözyaşı damlalarında. Tek katlı taştan cenik evlerde, iki katlı bağ evlerde, tümseklerde hendeklerde, ocaklarda bucaklarda külfetli hikâyeleri dolaşır hala.  Küf kokan teraslarda, yosun kokan kuytularda o süflü küflü gerçek hikâyeleri bir depolayan elbet bulunur.

Göndere yakın uzaklıkta sessizliğin sefaleti, kendince hakça en haklıları şah damarından yakalar. Ve Arnavut kaldırımlı yokuşlara ve kıyı boyu inişlere rengarenk yapbozdan resimler resmedilir. Külliyen yalan olmuş hikayeleri anlatanlarla, anlamadan dinleyenler o gökkuşağını hiç hissedemezler. Yaramaz adamlar kervanında yıllarca sürüklenmek ve sürünmek hiç de hak ettikleri paye değildir aslında. Yapılması gereken ise kararmış ak düşlere güneşli bir pencere aralamaktır sadece. Ve başka başka boyutlarda anılmanın ve var olmanın temel direği bu bilinçtir…”

Kutsal direniş renklendirilirken, tabloya biraz olsun nefti yeşil dağlardan tepelerden aşan gelen, kapkara denizin bir ucundan diğer ucuna kıyı kent takalarla dolaşan, gözü kara korkusuzluğu aşılayan ışkın gibi neferleri de katmak gerek. Kime ne ise kimilerine göre Kara hisar önlerinde can siperane direnişleri ve can vermişlikleri bile hiçlenir. Bilinen çağın bilinmeyen çağanlarıdır, kuzeyin kuzgunlarıdır bu denizi ağartan deniz gözlüler. Sadece resmi tarihe denk düşürülen bir kurgusal düşkünlük yüzünden hadise tersine cereyan eder. Tüm yararlıklar yavanlaştırılır ve boyunduruğa vurulur nedense koskocaman bir memleket. Reva görülen ceza, eza derecesinde kırar al doğanları. Karartır ak suları. Kabartır çavuş oğulları.  

Bire bir gerçektir veya değildir ama anlatılır her telden, mert ki mert karakterlerdir her biri bu kara zıpkalıların. Yavuklu yerine mavzere sarılan, kara zıpka giymiş zıpkın gibi alimler, abitler ve zabitlerdir. Kemençe mızıka çalıp horon tepen, düşman defeden, bedene değen kurşuna asla aldırmayan has vatan evlatlarıdır kara zıpkalılar. Tiradlara bırakılmış nice can taşırlar tiril tiril. Nicesi özgürlük macerasında, kutsal isyanda karşılık beklemeksizin saf tutarlar ve seve seve can verirler bu topraklara. Mezartaşları mermer, göğsüne kurşun değenlerden er isimleri can kuşunun kanadında asılıdır. Dünya durdukça dolaşırlar gönüllerde. Korkusuzca kara celladın yakasından tutmuşlukları saklıdır hala dillerde.

Doruğunda hürriyet ateşi yanar yaylakların. Çaresiz imdatlara kalenderce koşturmanın ve ölüme aldırmazlığın kalesinde şehit düşmüşlük yansır ovalara. Ve kalenin burcunda göndere çekilmiştir ebedi hayat. Ve vatan uğruna harcanmış deniz gözlü hayatlar bir bir birleşirler ve selama dururlar göndere ve deniz gözlüye. Gazinin sahile savrulan rüzgârında acıtıcı ve yürek delici mevzular zulalanır. Gırtlağına kadar memleket aşkıyla dolu bu açık sözlü, deniz gözlü, hiç korkusuz memleket uşakları ata aşkıyla dağlanmışlardır bir kere. İflah olmazlar. Gediklerden ustalara, kayasından obasına, bal ormanlardan büklere akar akar ve yanağında masmavi bir öpücük taşıyan kara denize dökülür kızıl ateş.

Ateş başında nesli tüketmişliğin coşkusudur camlara vuran, aynalara yansıyan. Anıların her zaman gözü yeşile çalanlara yüklenmesidir âşıklık. Ak sulardan çıkma alabalıklarla beslenirler ve bıçak gibi ayaz baldırlardan kasıklara değende bile içten içe yanarlar. İçtikçe içerler doğayı ve kayıtsız şartsız egemenliği. Bir mırıltı sendelemesiyle dağlardan dağlara ıslık ıslığa anlaşılır ve yayılır özgürlük kuşuna sevdalık.

Bir kalemde anlatmak mümkün değildir onları. Tüm kara zıpkalılar öyledirler işte. Nedeni niçini yoktur, köklerinde Çepniliğin tepkisi zıpkın gibi, ışkın gibi aşkla savrulurlar dört bir yana. Bu özlü sözlü, deniz gözlü memleket evlatları fişekliği çaprazvari kuşanırlar ve kuşağa da çifte hançer yerleştirirler. Kaması, kancası, tabakası, kabzası gümüş kakmalı cevvalki cevval kara zıpkalılardır onlar. Gecikmiş çığlıkları umutla, umursamazlıklarını yiğitçe atarlar. Türküler yakarlar, asla hak etmeyenin canını yakmazlar. Tarihin arka sokaklarında kara yapraklarda kahırlanırlar sadece.

Sebepsiz budanmaktan bir yılmışlık dökülür bahçelere, ocaklara. Nefretin neminde gerilmişler ama kurumlanmamışlardır hiç. Çarmıha gerilmişler ama dönmemişlerdir doğru bildiklerinden. Bulundukları coğrafyaya altın bulmuşçasına bu kadar tapan, sabırsızca koruyan, yedi düvele korku salan kimler ola ki. Onlar kara zıpkalı zıpkın gibi memleket uşakları. Uşaktırlar ama yiğitlik babında, asla uşak olmamışlardır zamana ve zamanı karartanlara. Kök utancıdır gözü kara oluşun özü. Belki acı yapışmıştır yüreklere ama kayboluşları, yitip gidişleri bile görkemlidir.

Kötü niyetli meltemler eser hasada yakın tüm ocaklara, tüm birleşmeler de o anılar işler ve şehir toptan tutunur o yüce aşka. Tıpkı kara zıpkalı zıpkın gibi atalarına benzer tondadır tutku. Onlar ki ışkın gibi sırmalılar salâvat getirip gelincik tarlasına yuvarlanıverirler ıslak kırmızı. Depolarda oburca dirilişin nefesi çekilirken üst üste kara zıpkalılar benzer şişinmelere gün o gün hala direnirler. Sahipli sahipsiz fısıltılar diyarında hır kovan, ayı boğan rolünde harmanlanırlar.

Kar boran inen tepelerde, azgın sesler ve koşuşturmacalar kendiliğinden kristalleşir. Ha uşağım ünlenişinde saklı, o suskun süzülüşler ve ebedi isyan kiminse kimin, zorlu umutsuz yarınlarda medcezirlerle akıl duvarına yaslanır. Mert dayanır ve kara zıpkalıların ruhu yeniden canlanır.

Kara zıpkalılar, zıpkın gibi, ışkın gibi delikanlı ve memlekete aşık deniz gözlü vatan uşaklarıdır…

Hiç yorum yok: