6 Ağustos 2015 Perşembe

KELİME, DİL VE SÜT…

KELİME, DİL VE SÜT…

Sorduğuna gereğince yanıt alınmadıkça ve sorulara ezber bozan yanıt bulunmadıkça asap bozucu ve azap veren sonu gelmez sorgulamalar başlar…

İşte kelimelerin sihirli gücü, tüm sorgulamalarda doğru yanıtı ararken hayallerin formüle edilmesine en üst perdede aracı olur. Hayaller kişiden kişiye, toplumdan topluma değişebilir. Ancak özlemlerin ifadesi her dilde ayni kelimelerledir. Kelimelerin anlamları çeşitlendirilebilir fakat halkların üzerinde etkisi benzerdir. Kelimeler iyi sıralandığında kötünün etkisi azalır, iyinin yetkisi değerlenir. İşte sihir de budur.

Kuruntu toplumsal bir gerekliliktir belki ama boştur. Vazgeçilmez bir gerçeklik vardır ki o da çoğunlukla gerçeğe tercih edilen hep kuruntulardır. İleriye gidememek, ilerisini görememek de işte bu yüzdendir. Tam bu yüzdelikte deneyim çok işe yarar. Deneyim akılla buluşunca toplum artık eski masallara hiç mi hiç kanmaz. Ve dilin önemi ayan beyan ortaya çıkar. O önemseyişle tüme varan da, tümden gelen de tek bir tümcedir;

“ Bu dil ağzımda anamın ak sütüdür…”

Kelimeler İstanbul Türkçesiyle ve doğaçlama elin altında oynaşırken çapraz bant yapıştırılmış güncellemeler içten içe gücenir. Kelimeleri o güceniklikle celallendirmek hiç de akıl karı bir iş değildir. Aslında kurusu satılamayacak, yaşı kuruşu kuruşuna hesaplanması gereken değerler silsilesidir kelimeler. Ayrıca hayatta öyle değerler de vardır ki anlatmaya kelime hazinesi yetmez. Öyle bir hazinedir ki o; akıl hafifliği veya akıl ağırlaşması ile susulunca değerini aniden yitirir. Dil lal olur, kelimeler bal olur. Bilgi bilgi olur ve karınca kaderince açılmaya susar. Ve dil büyür çocuklarla ve o çocuklar yarınlarda hesap sorar. Hesap o ilk cümleyle başlar;

“ Hani bu dil ağzında annenin ak sütüydü?...”

Bu gelecekteki temel en temel sorudur aslında. Ve verilecek yanıtı da yoktur. Varsa da akla gelmez ilk etapta. Çok yanıtı var diyenler kelimelerin sihirli gücünden hiç etkilenmeyenlerdir. Asıl güceniklik kinetik enerji ana hedefe yönlenince yönlendirilince ortaya çıkar.
Yön tayin ederek ata uçmayı öğretme masalına inanlar ve inanmayanlar belirler kanatlarda gizli hüneri. Her gevşeklik üzüntüyle biteceğinden bu gerginlikte kelimelerin kadrine güvenmek gerekir sadece. Bazen güzel öğütlerle mücadeleye devam demek bile çare olmaz hüsnü kuruntulara ve kurumlanılır dilden öteye. Dilsiz devletleşilir. Aslında ana şefkatine layık olmak içindir dile hürmet.

Kovulmaktan ve kavrulmaktan beter günlerin yaşamsallaştığı şu dönemde acıları gereğince paylaştıkça hak edilir mutluluk.
Ve her mutlulukta en yoğunluklu pay sahipliği ise kelimelerindir. Kararlı olmak, tavsiyeleri tartmadan tutmak değildir. Bazen en basit işlerde ve en geniş zamanlarda hissedilen sancı ve titreme kelimelere kelaynaklıktır. Savruluşun şiddetiyle de olsa tavsiyelere vekalet edilemez, edilmemelidir. Ve kelamın kalemi kul ettiği tek cümledir;

“ Bu dil ağzımda annemin ak sütünün özüdür…”

Hızla sona sürüklenilen şu ihtiyar dünyada hatırı sayılır bir nüfus açlığa ve sefalete mahkûm. Toplamda bir o kadarı da açlık tehlikesi ile baş başa. Hani insanlığın önünde açılan yeni ufuklar. Ufukta ilkel düzeyde yaşamlar, garantisiz hayatlar buharlaşıyor durduk yerde. Herkese eşit miktarda yetmesi için dengeli bir dağıtım çabası ise hiç yok. Varsa yoksa götürmece derdinde bir hiyerarşi oluşmuş sanki emperyal cenahta. Kapitalizmin vahşiliğinden kaçınılmaz biçimde anarşiye sürükleniyor dünya. En kötüsü ise kelime fakirliği, dil açlığı ve dil yarası. Şu yürek acıtan insanlığın ve nesillerin açlığa mahkûmiyeti gerçekliği bile dil sayesinde aşikar. Aşikar ama özümsemek gerek felsefeyi tek cümlede;

“ Ağzımdaki bu dil annemin aksütüdür, özümdür…”

Sorulana hakkınca cevap verilmedikçe ve sorulara adaletli yanıt bulunmadıkça sonu gelmeyen asap bozucu ve azap veren sorgulamalar devam eder. Ve halklar daralır…

Müthiş ve muhteşemdi diyerek büyük bir riskle bağlanılan dün ise bu günlere taşınır. Yetmez gündönümünden yarınlara aktarılır. Yeryüzüne üzgün seneler, gökyüzüne aşkın aykırılıklar dizilir. Ve söz birikir, dil susar, kelimeler kaçar. Söylesen suç, yazsan günah günlerde kelimelere dökül desen dökülmez. Dökülme desen kendiliğinden örülür saydam duvar. Ve ılım ışık patlar evren. Pat diye bir cümle dağılır galaksiye;

“ Bu dil ağzımda annemin ak sütünün özüdür, özümün özü, gözümdür…”

Şimdi dilden dile yarınlara acımak zamanıdır. Dilden dökülen süt renkli kelimelerle de bu güne isyan…

Hiç yorum yok: