26 Nisan 2014 Cumartesi

TARTIŞMA PRATİĞİ VE ÖZELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ ŞARTI…

TARTIŞMA PRATİĞİ VE ÖZELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ ŞARTI…

Yaşanmayacak olanların her daim yaşanması her dem acıtır yürekleri…

Günlük faaliyetleri yeniden yönlendiren gündemlere ilişkin tartışma pratiği ve özeleştiri gerçekliği geliştirilmeden siyasal etkinliklerin dozunu ve boyutunu ayarlamak olası değildir. Beklentilerin ötesinde bir köktencilik getirse de tartışma ve özeleştiri platformu yaratmak kaçınılamayacak bir durumdur ve de şarttır.

Ancak güncele ve gündeme ek, kısa ve uzun vadeli ana stratejileri ve ulaşılabilir hedefleri de olmalıdır bu yorumların ve forumların. Güncel politik birikim, bilinçli bir tavırlılık ve geleceğe ilişkin projelerin birlikte harmanlanması sonuçta bir danışma programına dönüşebilecek yanı da hayata geçirilebilmelidir ayrıca.

Sınırlı sınırsız bilgiler gölgesinde, güç kaynağı yaratmaya çalışarak, görgülü ve ince düşünceli olmayı bir kenara bırakarak, yol almaya yol bulmaya çaba harcamak en nihayetinde en paşasından harcanmayı da günceller. O kaynamayla da kürsüyle kavgalılara, kelime fakiri olanlara gün doğar ve gündem dışı tarifeli neferler senaryodan rol çalar, kavgaya tutuşur. Fiziki ve zihni yorgunluk yaratan egzersizlerle komple zayıf düşülür, soluksuz kalınır. Bu ortamda artan gerilimin önüne geçebilmek ise gittikçe zorlaşır. Gece sohbetlerinde aşırı yoğun stresin yaygınlaştırdığı sahte orijinallik de mobil internet türlerinde ve turlarında iyice açığa çıkar.

Yoksa atı alan Üsküdar’ı geçmiş bir düzlemde, kötüleri gördükçe hiç mi hiç şaşırmayan bir toplumun oluşturulduğu bir aymazlıkta, bal kabağından köşkler ve saraylar türetilmiş bir sihirlilikte, gereksiz sinirlenmeler ve yamulmalarla tartışma ve özeleştiri kültürü şartı yerine getirilemediği gibi en önce siyasal akrabalıkları yaralar ve parçalar. Sonrasında gelişen siyasi atmosferde siyasal manada kolay ekmeğin olmadığı, yenilir yutulur lokmaların dahi boğaza takıldığı şu çarpık düzende haybeden cereyana kapılmak kimsenin işine yaramaz.

Çivinin marifetlerini asla bilmeden, birilerinin şevklendirmesiyle duvar olmaya yeltenenler sütle giren huyun canla çıkacağını da bilmezler. Bu devinimsizlikte tartışma ve özeleştiri kültürsüzlüğünü haziruna bir güzel, gelişigüzel ama çirkince dayatırlar. Ya huyundan ya suyundan olsa gerek, halkın tek ve en kutlu platformunda insani diyalog çerçevesinde akılcı yöntemlerle tartışma ve özeleştiri pratiği maalesef işlemez veya tersine işletilir. Asla kulak verilemeyecek gürültücü ve sert üsluplar, iğneleyeci betimlemeler, itici yüklemlemeler, artan ses tonlamaları, alçak yüksek nabız tansiyonlamaları, düşünce dışı sözlenmeler, yaklaşımsız başlangıçlar, tarifsiz zorlamalar ile izlenecek yol fonlamaları hiç de övünülecek iş değildir, hatiplik adına yapılsa da. Ayrıca çıkmaza düşülen durumdan bu işgüzarlıkla ve lafı güzafla sıyrılmak ta hayal ötesi hayalciliktir. Devasa esere dönüşen yanlışlar ve yanılsamalar esmeyle gürlemeyle düzeltilemez.

Neden gam çekilir, bir kez daha yeterince anlaşılamayınca, yanar ve kanar yürekler…

Oysaki yönetenleri etkin ve başarılı kılacak, yöneticileri güvenilir devlet adamı konumuna ışınlayacak ve güncelden geleceğe sağlam köprüler kurulması kim ne der ise desin tartışma ve özeleştiri kültürü şartına kafadan bağlıdır. Politikada ana amaç planlı bir probaganda modeli ve sonucunda siyasal kazanımlar ise dönüşüm mekan ve zaman kavramına denk hizalanmalıdır. İzansız mizansız savrulmaların varacağı liman kliklerden ve klişeleşmekten başkası değildir.

O halde sorunların zahmetsiz çözümünü irdeleyen karmaşa ve içi boşluğa düşmeyen çözüm metotları işte bu köprü ayaklarının sağlamından kurulmasıyla gerçekleşir. Önlem alma ve değişim standartları belirleyebilmenin yolu da tartışma ve özeleştiri ikileminden geçer. Durağanlığı dinamizme çevirmek ütopist yaklaşımlarla da olsa tüm değerlendirmeleri yapmakla mümkündür aslında. O nedenle tıkanma noktalarında yeni tarzlar oluşturma çabaları başladığında her halükarda desteklenmelidir. Planlı bir düşünsel aktarım özenine ihtiyaç duymaksızın yerli yersiz yapılan salvolarla, gözden kaçırılmaya çalışılan gerçekleri kovaladığını sanmak da boştur. Boşa geçen zaman ve rezil olmaya adaylıkla biten her tartışma ve özeleştiri beceriksizliği ağır bir yüktür özünde.

Her alanda ve her platformda değişimin, hızlı gelişimin yaşandığı şu çağda yönetim yapılanmaları daha da komplike bir hal almıştır, bu nedenle çağdaşlaşmayı sağlayamadıkça, kaşla göz arası fikir yerine zikir, zihin yerine patak güncellenir ise fırsatlar bir kez daha kaçar, uzun süre yakalanamamak üzere. Geleceğe dönük yüzüyle ilişkilendirilemeyen tüm sınıflandırmalar, hiçe sayılan tam saptamalar, hazırlıksız yakalanılan taşkın başıbozukluklar her açmazda kurtuluşu meclisi hepten karalamakta arar. Bu pararealite çok basit bir sorgulamayla halledilebilir belki ama günlükten güncele, gündemden geleceğe tartışma pratiğinin sadece teoride, özeleştiri geleneğinin lafta kalması sınıfta kalmayı da beraberinde getirir.

Bu çifte dikiş okumayı öğrenemeyiş inadını, yönetimler işlerlik ve işlevsellik bütünlemesinde eritemeyince her şey yüzeyselleşir ve katmanlar kucaklaşamayacak bir kısır döngüye hapsolur tüm ideler. Böylesi bir yönetim anlayışına mahkûmiyet ve kararsızlaşmalara acilen son verilmedikçe hep ayni şekilleniş belirleyici olma özelliğini tekrardan kazanır.

Tek bu nedenle bile asla kolaycılığa kaçmadan, bir takım analitik verileri sağlayıp bu datalar ışığında hatalara düşmeden sözlü ve yazılı çalışmalar artırılmalıdır. Bir örgütsel ağın yazılı çalışan, yaratıcı, paylaşmacı, dayanışmacı yüz ağartanlarından sayılmak kürsüdeki arifliğe ve kürdeki naifliğe bağlıdır. Başka bağlar ve bağımlılıklar ise paydasında bütünlenilemeyen mekanizmaların yerleşmesine ve değişken ruh yapılarının teşekkülüne hizmet eder. Bu bağlamda bırakanın bıraktığı yerden yenileşmenin bırakılan yerden başlayacağını beklemek de sürekli hizmet dışı kalmak gibi bir şeydir. Yıkıcı hiçbir zorlamayla karşılaşmadan siyasi yapılanmalara yön verme rahatlığı güncel tartışma pratiğinin doğruluğuna ve doğallığına bağlıdır. Bağlılık şart ise eğer bu uğurda tek bağımlılık sadece bu olmalıdır.

Her yanlı yanlış hâkimiyet ve hakkaniyeti unutturan tartışma dışı ve özeleştirisiz takip edilen her tarz ve farz da yürekler sekteye uğrar…

Bazen her şey planlı ve programlı ise de kısa ve uzun vadeli projeler hazırlanmışsa da, propaganda modeli ve üslubu belirlenmiş ise de yepyeni sorunlar çıkmayacak manasına gelmez.  O hallerde iş, kolaycılığın ötesinde yönetenlerin yeteneği ve yeterliliğine, yönetiklerin ise gaflarına ve insafına kalır. Eğer piramit sağlıklı oluşmaz ve oluşturulan da esenlikle işlemez ise çekilen ah vahlar da hiç tükenmez. Başaramayanın gittiği ve başaracağım diyenin geldiği bir üst yapı erdemliliği iç dünyalara egemen olmadıkça ülke siyasetine uymayan bir pragmatizm oluşur ve tüm öğretiler rafa kaldırılır.

En tepeden tabana öz denetimin günlük faaliyetler dışına taşmadığı ve yapay gündemlerin sadece eleştiri malzemesi yapıldığı bir süreçte, özeleştiri geleneğinin olmayışı ve tartışma kültürünün unutuluşu da bu kronik hastalığa eklenince, dengeler iyice bozulur, su istimale ve istismara açık bir vaziyet kendiliğinden oluşur.

Zaten her eylemlilikte milli iradenin tezahürü şeklinde çöken yıkılış anında içe dönük ve bütüne ilişkin irade dışı dizgesel kapışmaları bir anda gün yüzüne çıkarır ve sarsak ayrışmaları tetikler. Sistematik biçimde yapılan kıymetsizlendirmeler yaygınlaştırıldıkça gelişmeye ve yenilenmeye açılabilecek tüm kapılar da tek tek kapanır. Yani tartışma pratiği ve özeleştiri kültürü gerçekleştirilemedikçe değişimin ve ilerlemenin çekirdeği dejenerasyona uğrar. O andan itibaren suçlu aramak ise hakikisinden ucuz kahramanlıktır, denize düşen.. hesabıdır.

Ne yazık ki, Tartışma pratiği ve özeleştiri kültürsüzlüğü yaşanılan şu günlerde, hiç tartışmasız yaşayan nice atasözleri vardır oturumu özetleyen; “ Katranı kaynatsan da olmaz şeker” gibi…

Hiç yorum yok: