27 Ocak 2012 Cuma

CHP, TÜZÜK VE KURULTAY VE…

ERDOĞAN AKSU

BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

CHP, TÜZÜK VE KURULTAY VE…

İlçe, il kongreleri ve büyük kurultay görüşlerimizi şimdilik saklı tutmak kaydıyla yapılması olası tüzük kurultayına ilişkin dağarcığımızı zorlayacağız bu yazımızda. Önceki Esenler ilçe kongremizde, kongrelerle ilgili ortak hükümleri içeren 48. maddenin İ bendine takılıp adaylaşamamış, adaylık hükmünü yerine getirememiş ilçe başkanı adayı olarak taktiksel sentezlere kapılmadan yalnızca gerçeklere değineceğiz. Çünkü düşünceye zindan karanlığa tanrı aramaya hiç gerek yok. Ayrıca boşa geçecek zamanımızda kalmadı.

Tüzük bir partinin anayasasıdır. Kuruluş ve ilkelerinden işleyişine, nasıl bir model ile çalışacağına yol gösteren, partinin değişmez rotası, evrimsel rehberidir. Yıllardır CHP içinde yeni tüzük yapılması, maddelerinin değiştirilmesi konuşulur. Arada bölge danışma toplantıları, küçük kurultaylar yapılır, öneriler yazılı raporlar alınır, ama tüzük kurultayı bir türlü yapılmaz. Genel başkanlar olağan ve olağanüstü büyük kurultaylarda sözler verir, sözler söz olarak kalır panolarımızda, hayata geçirilmez asla.

Bu alışkanlıktan olacak biz tüzük kurultayı yapılmaz diye düşünüyorduk. 361 kurultay delegesi tüzük kurultayı gerektiği yönünde imza verince, bu öngörümüz parantez içinde yalpaladı biraz. Genel merkez bir bakarsınız tüzük kurultayı yapma kararı da alabilir. Böylece 2012’ye iki kurultay sığdırmak zorunda kalırız, hepsi o kadar.

Belki 1276 delegenin yarıdan bir fazlası diretince tüzük kurultayı seçimli kurultaya da dönüştürülebilir. Geçmişte Öymen’in genel başkanlığında böyle bir dönemeci bizzat yaşayanlardanız. Baykal evinden çağrıldı, geldi genel başkanlığı aldı, gitti. Bu günden yarına bir tüzük kurultayı yapılırsa eğer, bu kurultay herkesin kaderini belirleyecek, bir anda tüm dengeleri değiştirecek bir çehreye de dönüştürülebilir demek istiyoruz. Bu nedenle genel merkezin olası bir tüzük kurultayını, izleyicisiz, sadece delegelerin katılımıyla akademik bir çalıştay eksenine oturtma gayreti var.

Bu arada belirtmekte de yarar görüyoruz. Aklı kesen kesmeyen herkes CHP kurultay partisidir der durur. Oysa adı çıkmıştır bir kere ve gerçek bu değildir. CHP kurulduğundan bu yana elli kurultay yapmıştır. Bu kurultayların otuz altısı olağan kalanı ise olağanüstüdür. Devlette, toplumda, siyasette devrim misyonunu yitirmemek adına bu sayı çok normaldir.

Günümüzde Ulusal ve evrensel birçok kavram ve kurum kökten değişime tabi iken, değişime uğrarken ve uğratılırken CHP’nin toplumsal uyanışı tetikleyecek kurultaylarla yenilenmesinden doğal ve vazgeçilmez platform ne olabilir ki. Elbette yenilenmek ve yeniden yapılanmak adına, demokratik açılım ve dönüşüm sürecini başlatmak adına bu en doğal hakkını gerekli gördükçe kullanacaktır. Özüyle barışık, emek öncelikli direnç, direniş ve yenilenişin yolu kurultaylardan geçer.

Yeniden tüzük yazmakla da, yazmadan maddeleri üzerinde periyodik frekans ayarları yapmakla da parti içi sorunlar giderilemez.  Asıl olan tüzüğe uymaktır. Tüzüğü özümsemek, benimsemek ve öğrenmektir. Ancak hiçbir maddesini de siyasi istikbal doğrultusunda faydacı ve arzdan arşa çıkarcı kullanmamaktır.

Zaten mesele partiyi genelgelerle değil, tüzükle yönetmektir. Tüzük eksiktir fazladır oturulur teoremi ve pratiği yorumlanır. Ancak genelge ve yönetmeliklerin tüzüğe uygun olup olmadığıdır asıl sorun. Aklına esen siyasi rant adına, altenatifleri ve muhalefeti sindirmek adına işleyişi yönergelemeye ağırlık verirse kaç tüzük kurultayı peşine kaç büyük kurultay yapılsa boş olur. Hoş ya da boş, garibin mozolesi yine sahipsiz kalır, gazinin yüzü alev alev harlanır. Bizim yine yüreğimiz tekler.

Öyleyse tüzük kurultayı da olsa parti içi iktidar yerine partinin iktidarı, CHP’nin iktidarı hedeflenerek, dirilişin, dinamizmin reçetesi olacak tüzük büyüteç altına alınmalıdır. Aritmetiği temsil edenlerin niteliği temsil edenlere üstünlüğü ve hükümranlığı ancak bu şekilde kırılabilir.

CHP tüzüğünün kuruluş ve ilkeleri kapsamındaki, çalışma ilkelerini içeren beşinci maddenin sadece son paragrafı hakkıyla işletilse, demokratik çözüm kendiliğinden gelir, kavgalarda, küslüklerde, ayrılıklarda biter. Karanlıkta ıslık çalmaya da ihtiyaç kalmaz.

“ Siyasal yaşamda erdemliliğe, üretkenliğe, yeteneğe ve emeğe uygun yükselmek esastır. Partililer bu ilkelere uymakla, yöneticilerde bu ilkeleri uygulamakla yükümlü ve sorumludurlar.”

Madem böyleyse her CHP’li parti suçu işlemeye yönelik maddeleri bir kez daha gözden geçirmelidir; uçuş korkusu yaşamamak için…      
27.01.2012
Bu Yazı 117 Kez Okunmuş
ERDOĞAN AKSU

26 Ocak 2012 Perşembe

ESENLER KALDIRIMLARI VE MUMCU

ERDOĞAN AKSU

BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

ESENLER KALDIRIMLARI VE MUMCU

Belediyenin şu kaldırım düzenleme işlerine takılmayalım diyoruz ama çevreye ve insanlara zarar verildiğini gördükçe duramıyoruz. Esenlerin ana arterleri, yollardan sokaklardan caddelerden daha geniş kaldırımlara devşirilince ahalinin yaşama hakkına açıktan açığa müdahale çıkıyor ortaya.

Önceki akşam bizimde mensubu bulunduğumuz siyasi partinin düzenlediği etkinliğe zor bir hal yetişince aklımız durdu. Dörtyoldan EKM deki Mumcu’yu anma gecesine Evliya Çelebi misali tüm Esenler’i turlayarak, ara sokakları keşfederek bir ileri iki geri zar zor vardık. Kelimenin tam anlamıyla yolsuzluk ve kaldırım terörü yaşanıyor yaşatılıyor ilçede.

Acil gidiş gelişlerde insanı bu kadar da olmaz dedirten alacakaranlık korkusuna sevk ediyor bu kaos. Yol güzergâhlarında keyfi oynama ve uygulamalar, tek yön çıkmazları ve allak bullak edilmiş trafik insanı çıldırtıyor resmen. Caddeler sokaklar kaldırımlar yenilenecek diye bir uçtan diğer ucuna kapalı. Çakır çukur dört bir yanı. Yoğun yağışların yaklaştığı şu günlerde manzara vahim ve bir o kadar da tehlikeli. Boydan boya kazı, yıkım, söküm, yetersiz dolgu, kıytırık betonlama, sonrasında taş takma, taş döşeme. Aylardır sürüyor bu kırık döküklük, atlı yaya tüm Esenlerlinin ızdırabını durduracak, erteleyecek, öteleyecek kimse yok.

Özellikle şu kaldırımları taşlandırma işi çığırından çıkarıldı. Taş taş üzerine diziliyor ulaşım damarları. Ses anarşisi ilçenin beynini kemiriyor. Takır tukur işliyor trafik, ses emen asfaltları akla getiren yok. Altyapı, üstyapı, dahaüstyapı, kaldırım prestijlendirmesi, makyaj, boya derken Esenler’in karnı deşildi. Yarın kim nasıl ne kadara bu kesikleri diker, iki yakası bir araya gelir, paralanır göreceğiz. Kaldırımlar prestijlenip yollar tek yöne istiflendikçe belki iktidar oy kaybetmez ama başkan prestij yitirir-yitiriyor bizden söylemesi. Sırada daha kentsel dönüşüm illeti var.

Görmezden gelerek işler düzeltilemiyor. Esenlerli apaçık kan kaybediyor. İşin doğrusu Esenler’de yürünecek kaldırım da kalmadı. Adı prestijli filan ama yeni imal edilenlerin bile daha şimdiden onarıma ihtiyacı var. Taşların arası kum yerine çamur dolu. Taşlar ters basıldığında paçalara sarı pis sular fışkırtıyor. Renklisi grisi köşelerinden kırılıp ufanmış. Dış etkilere, doğanın yıpratıcılığına dayanacak özel ve öznel materyaller kullanılmıyor galiba diyor sokak erkanı. Yalansa, kolaysa çıkın kaldırımları arşınlayın, adımlayın görün akla karayı.

Yetmiyor, hizmet sürüyor babından hiç umulmadık sokaklar kaşla göz arası debertiliyor, kazılıyor. Sondurak meydanı daha yeni traşlandı. Üç yöne açılan meydan genişleyecek, caddeler daralacak kaldırımlar bildiğiniz üzere. Geçenlerde Atışalanı caddesi üzerindeki muhtarlık binası yerle bir edildi. Başka amaçla kullanılması düşünülmedi, bakalım kimler nasıl değerlendirecek o sahayı Esenler yararına. Allah gecinden versin…

Bunca çile sonrası ulaştığımız Mumcu’yu anma etkinliğine gelince. Böyle günleri paylaşmadan olmaz, işin büyüsü bozulur diye, tılsım bozulmasın diye oradaydık. Doğrucu Davut penceresinden bakıldığında, istenmeme duygusunun ağırlığıyla kotarılmış hafif bir sahne deneyimiydi birilerine. Mumcu bir göründü bir kayboldu. Panel desen panel değil, söyleşi desen söyleşi değil, anma desen geçip giderken kıyıcığından uğradı o kadar. Bir tatsız durumdu yaşandı bitti, birileri umarız ders çıkarırlar. Biz de dağılmadık desek yalan olur; bir Karadeniz ağıtı isteyiverdik Özdemir’den Allah’tan kırmadı bizi.

Mumcu’nun bazı sözleri tokattı anlayana, bazı dizeleri müzikle buluştu. Esenler Mumcu ile buluşamadı, buluşturulamadı. İlçe başkanlığına vekâlet eden muhterem çıkıp şiir okudu. Okuyamadığını da, şiir söyleyerek koltuğu kapamayacağını da görmüştür herhalde. Her şiir okuyan başkan olsa yandı bu millet…

Biz ise Mumcu yaşarken hiç Esenler’e geldi miydi acaba diye düşünemeden edemedik. Önceki gece bir uğrayıp geçmiştir inşallah…

25.01.2012
Bu Yazı 388 Kez Okunmuş

ERDOĞAN AKSU

“HEPİMİZ FRANKIZ, FRENKİZ” MİYİZ, MUM MUYUZ?

ERDOĞAN AKSU

BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

“HEPİMİZ FRANKIZ, FRENKİZ”  MİYİZ, MUM MUYUZ?

Durup dinlenip boşuna sözlerimizi tartıyoruz bozuk terazilerde. Yazdıklarımızı ölçüp biçiyoruz eksik mezuralarla. Meğer hiç gerek yokmuş. Bozuk düzenin sazı çalmaya devam ediyor çünkü. Mumcu’nun bedeninin yok edilişinden bu güne bir delikanlı ömrü geçmiş. Dile kolay 19 yıl. Ve Fransa. Senatosu malum tasarıyı kabul etti.
Bu gün den itibaren telinler meydanlara, caddelere, sokaklara yayılır ve dağılır. Ama fransız avm-lerinden ve markalarından alışveriş yapmak alışkanlığı devam eder. Bu biraz Mumcu’nun katledilişi yüreğimizi dağladı deyip de hiçbir şey yapmamaya benzer bir durum. Daha çok 19 yıllar geçer ve ‘faili meçhul’ tarihin en seri katili olmaya devam eder. Fransa da…
Zaten alışkanlıklar nüksedince sanal ve gerçek sohbet meclisleri de, senotalarda iyice gevşedi. Söz senettir mazide kaldı. Herkes yaptığından mesuldür deyip fransayı bir kenara koymak, geçip gitmek de var. Namusluluk güzelliklerin baş tacıdır deyip namussuzları uyarmak da. Mumcu’nun mumunu karartanları lanetlemek de. Var ama yüreğimiz sıkışıyor, bıktık usandık artık.
Biliyoruz ki, nehirleri içen denizleri kurutan okyanuslar susak ağızlıdır ve doymazlar. O okyanusta koca koca gemiler ciddi biçimde sallanmaya başladı mı, önce yan yatar sonra dibe doğru batarlar. Batmaya yakın kaptanlığı hatırlamak ise ne gemiyi ne de zevatı kurtarmaz. Yaptıklarınızdan habersiziz sanılmasın. Kendi düşen ağlamaz ve ayrıca düşenin de dostu olmaz. Fransız kalınacak mesele değil ki hiç biri.
Şahsına ait tek düşüncesi olmayanlar gaflet perdesi iniverince önce bedelsiz harcar sonra öderler hesabı. Hak edişleri, kesin hesaplaşmaları da taklit düşüncelerle olur. Alçaktan ses tonları değişir ve sonra arka plan formları değişir, banknot ayni banknottur. İşte o vakit basit düşünceleri ağdalı cümlelerle anlatanlar ise balya-deste götürür ganimetten. Netice almaya ramak kala sayılı-akçeli yazışmalar gem vurur ermeni mermeni demeden meseleye.
Anılar mı değişir hayır, dünya mı değişir hayır. Aksu mu değişir hayır. İster istemez düşünülür; Mumcu yaşasaydı neler yazardı acaba…
Şu değişen dünya lafı boş laf, Lafı güzaf. Biz kimseye zahmet vermeyelim diye enikonu boşuna irdelermişiz meğer lügatleri. Yapılan ufacık iyilikleri bile neden küçümseyelim diye boşuna uğraşırmışız. Meğer boşuna girermişiz kavgalara, kavgaları ayırmak için araya. Değişimi savunmayı, bu ciddi ve zor iddiayı asla değişmeyen ve değişmeyecek dünyaya boşuna dayatırmışız meğer.
Simgeler silindikçe kendimiz olduk ve anladık her şeyi. Yıkılan duvarlarla başta moral değerler çöktü sadece. Zenginlik ve yoksulluk dengesi bozuldu sonra ve uçurumlar oluştu. Her uçurum kenarındaki kendini görmezden gelip etnik ayrımcılığa taktı, mikro milliyetçiliğe bayrak salladı. Fransanın bu duruma Fransız kalması düşünülecek en olmazsa olmaz değişimdi.  Olmadı da, fransız kalamadılar. Yaşasaydı kalpaksız kuvayi milli meseleye fransız kalmayıp, başlardı çarkına fransanın, ama 19 yıl önceydi…
Sensiz yirmi yıl geçti usta, gençtik kocadık, aklandık. Üstat değişen hiçbir şey yok, garp ve şark cephesinde yeni bir şey yok. Bıraktığından beter bir dünya var yaşanılası. Adam boyu başağa orak sallamak halen var. Çekicin sapına yapışıp demiri tavında dövmek yine var. Aç açık, çadırda gecekonduda konaklamak yine var. Ütopya halen dipdiri ve sahibini bekliyor. İdeolojileri yok saymak yine var. Kılı kırk yaran kırk yıldan sonra öğrendik ki değişen hiçbir şey yok. Kapıkulu insanlarını yutan canavarlar ehlileşti sadece. Veya kapıkulu insanları canavarlaştı o kadar. Değişen bu, değişim de bu…
Tavan arasında tozlu kitap yığınları arasında dolaşan kemirgenler kadar bile övünülesi kültür zenginliği kalmamış gibi senatolarının. Yarın halkı da fransız kalmaz ise ermeni mermeni meselesine bu harmoni bozulur ve mehteran sert çalmaya başlar.
Kara, kızıl, yeşil kalpaklılar ve kalpaksızlar bir nefeslik zenginlik için dünyayı değiştirirler. Bir tek bu inanç değişmedi Allah’tan…

ERDOĞAN AKSU

23 Ocak 2012 Pazartesi

DAVETE İCABET

ERDOĞAN AKSU

BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

DAVETE İCABET

Bu gün aklımızda tasarladığımız yazı Ayvalıdere’den gazeteye gelirken saat 14.00 civarında bindiğimiz minibüs otuz yedi dakikada Sondurak’a ulaşınca paragraf paragraf uçup gitti metin. Öğle karanlığını ıslak ıslak çizen sağnak altında milletin çektiği çileye takıldı gözlerimiz. Bu bitmez tükenmez ızdırabın sorumlularını sırayla Allah’a havale ederken de bu yazımız oluştu kendiliğinden.
Meğer tamda eşref saatimizmiş. Yarım saatliğine dünya gailesinden sıyrılıp, sıdkı bütünlüğe kaydı aklımız. Böylece kürsü konuşmalarına ara verip, okumaya ve yazmaya yöneldiğimiz günden bu güne en çok zorlandığımız satırlar da oluştu hece hece.
Bizim gibilerin tarikatlara cemaatlere dayanan, onlarla bağlantılı bir din bağımlılığı olmaz. Dini mahrem duygular rehberinden süzer, defterinde kitabında ne yazarsa onu uygularız, elimizden geldiğince. Diyanetin kaldırılıp yerine din işleri kurumu kurulmasını veya diyanetin her dinle yakınlaşmasını öngören bir özerk yapıya kavuşturulmasını savunuruz, konu açıldığında. Buna rağmen şeyhten, şıhtan, şahtan değil diyanetten nasipleniriz zamanı geldiğinde. Diyanet işleri reisi veya müftüler bize daha sıcakkanlı gelir çünkü. Ehliyetine güvenilecek müfti ararız her daim. “Müft olsun da zift olsun” kitabımızda yazmaz. Kör saplantılı mukallitlerden de değiliz. Ayrıca diyanet ve dinayet ayrımını da en sofiden daha iyi biliriz vesselam.
Geçenlerde Urumelililerde ilçe müftüsü beyefendinin sohbetini dinledikten sonra, kendisine bir sitemde bulunduk. Yaklaşık iki yıl önce yılbaşı öncesi bir yazımızda “Sayın Müftümüzün de yazdığı kitaplardan bir demeti bir vesile bekliyoruz.” Diye bir cümle sarfettiğimizi belirttik. Sağolsun, Varolsun hemen yarın gelin takdim edeyim dedi. Sözün özü gönlümüzü fethetti. Süper egolardan muzdarip bir Esenlerli olarak, ziyaretimizde misafir bereketini görünce, nefsinin inadını kırmış biri olan müftümüze sempatimiz bir derece daha arttı. Derdi dünyalık biriktirmek olmayan bizi Azrail’in tekmesini yemeden önce mütehassıslığıyla kazanmış oldu.
Demek ki uzayın bir köşesinde derdi maişet olanlarla makamını ve makam sevgisini paylaşan, keramet sahipleri de yaşarmış. Karmakarışık üsluplardan bunaldığımız şu günlerde, cereyan eden birbirini yiyip bitirmelere, savrulduğumuz korku ve endişe girdabına müftüyle yaptığımız kısacık sohbet ilaç oldu.
Parça püskül bilsek de, kaç makamda söylenmiş olursa olsun şarkı ayni şarkıymış meğer anında anlamış olduk. Bozuk plak gibi çalan cesaretimiz de tamamına erdi, yüceldi. En uzun geceleri yaşadığımız şu mevsimde sıralı ayrılıkların ve ayrımcılığın yükünü, partizanca taksim ve tayinlerin dayanılmaz ağırlığını her gece taşımaktan bizi kurtardı. Üzüm karası akşamlar artık kendimizce yanlış veya doğru kararlar alıp verdiğimiz değil, son derece iyi niyetle inancı ne olursa olsun herkesin yaşama hakkını savunduğumuz saatleri sunacak emrimize.
Sayın Müftümüzün yazdığı kitaplardan bir demeti bu ziyaret vesilesiyle de edinmiş olduk. Başvuru kaynaklarımızdan biri olarak muhafaza edeceğiz çoğunu. Ancak sazlı sözlü cümbüşler hariç, “küçük boyutlu meali” yurtiçi veya yurtdışı seyahatlerimizde yanımızdan asla eksik etmeyeceğiz.
Eksik olma Sayın Kara…
 21.01.2012
Bu Yazı 112 Kez Okunmuş

ERDOĞAN AKSU


KIPRIS’IN TOROSU

ERDOĞAN AKSU

BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR


KIPRIS’IN TOROSU

Akdeniz’in en yeşil adasında bayraklar yarıya indi. Cumaya kadar resmi yas var yavru vatanda. Çünkü “ Beni oğlumun yanına defnedin” dedi ve gitti Denktaş. Yaşama veda ettiği gece “Burası bağımsız bir cumhuriyettir” sözleri son sözleri, Kuzey Kıbrıs’a veda busesi olmuş bir çınardı.
Hayata dair dipnotlarda gizlidir gerçekler. Şimdi Denktaş adına methiyeler düzülecek bu aralar. Sonra Kıprıs ne olacak, Kıprısı neler bekliyor göreceğiz. Ve yavru vatanda alevden kılıçlar yeminleri doğrayacak belki de.
20 Temmuz 1974’de Ayşe’nin Kıbrıs’a tatile çıkışını aklı başında bir birey olarak siyah beyaz televizyondan paraşüt paraşüt izleyenlerdeniz. Kıbrıs’ı o vakit hafızamıza kazıdık hiç çıkmamacasına. Ulusalcı damarımızı kabartan ilk olaydır, birinci ve ikincisiyle barış harekâtı.
13 Şubat 1975 Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildiğinde ise Rauf Denktaş’ı tanıdık. Seksen sekiz yılın kırk yılında hep beraberdik. O günden beri tanırız ve izleriz Denktaş’ı. Biz yaşlandık o hep ayni kaldı. Biz solcu olduk, sosyalist olduk, sosyal demokrat olduk o hep ayni kaldı.
Biz Kıbrıs’ta kim iktidar olursa olsun onu dinledik, ona inandık ve ona güvendik. Çünkü o kendini Kıbrıs’a adayan bir mücevherdi. Direnişin, mücadelenin, kavganın, münakaşanın, münazaranın, müzakerenin tartışmasız simgesiydi dünya kamuoyunda. Emperyalizme ve etnik yayılmacılığa karşı duruşun sembolüydü. Direndi durdu yaşamı süresince. Kıbrıs’ta Türk, dünyada Türk her yerde Türk tü en yılmazından.
Sallamazdı bu yolda, Rum, İngiliz, Amerikan. Çıkar anlatırdı her fırsatta Kıprız gerçeğini saatlerce. Akdenizin en büyük liderlerinden biri olarak tarihe maloldu. Çok bedeller ödedi, nice bedeller ödendiğini bilerek her oyuna, her dalavereye başkaldırdı yaşamı boyunca. Arkasında küçük ama çok büyük bir ülke bıraktı gitti.
Kuzeyliliğimizden ödün vermedik yaşamımızda. Kuzey Kıbrıs’ı da en bağımsız haliyle sevdik ve benimsedik Denktaş sayesinde. Kimler geldi kimler geçti Denktaş hep ayni kaldı yiğitçe, değişmedi. Kıbrıs üzerine hayalleri bitmedi ama ömrü bitti. Su üstünde yürünmez dediler o yürüdü. Ateş içilmez dediler o içti. Esas vazifesinden, bağımsızlık hevesinden hiç vazgeçmedi, uzaklaşmadı. Varoluşsal duruşu ve dengesi, her şeyi sadece Kıprıs içindi.
Ve şöyle derdi; “ Biz emanetçileriz. Üzerinde yaşayalım, hür yaşayalım diye atamızdan, babalarımızdan miras bu toprakları bir mirasyedi gibi, ne satabiliriz ne de bırakıp kaçabiliriz.”
Öyle işte, fazla söze ne hacet, uslanmaz bir cengâverdi. Ulusal bir kahraman, çark etmez bir ulusalcıydı. Kıprısın torosu, gönüllerin Rauf’uydu.
Huzur içinde yatsın…
 17.01.2012
Bu Yazı 295 Kez Okunmuş

ERDOĞAN AKSU

ŞÜKRAN PANKARTLARI

ERDOĞAN AKSU


BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR
ŞÜKRAN PANKARTLARI

Eşsiz öyküleri vardır köyden kente göçün. Film gibidir hayatlar. Çatısı gökyüzü bir kentte kent pazarlarında savrulurlar, kırık dökük kaldırımlarda hayallenirler. Pazar tezgâhlarında sandıklar dolusu kitaplar yazılır gurbetliğe. Çok okumayı önemsemeden,  çok okumadan geçer hayat. Arada kenara çek hayat denildiğinde devreye girer, imaj yapımcıları yeni dünyalar sunuyor görüntüsü verirler. Oysa değişen hiçbir şey yoktur, şarkı ayni şarkı nakarat ayni nakarattır. Aslında sihirli kalemler tarzında lezzetinde ne varsa gözler kapanır. Terapi niyetine de olsa okunmaz tek bir satır.
İyi ki oraya buraya asılan pankartlar var. Pankart çöplüğüne döndürülmüş Esenler’de aklına esen mesajlarını bu yönde iletiyor Esenlerliye. Bu çığırı açan öncülük eden belediyeyi ne yapmak gerek acaba. Dur durak yok bu kirliliğe.
Son günlerde şehrin muhtelif yerlerine, merkezi bölgelere palavracı yeteneği üst düzey pankartlar asılmış durumda. Modası çoktan geçmiş bu pankart yarışından, simyacıya sigortalanmak gibi medet umuluyor sanki. O klişelerin sahibi artık hangi pozisyondaysa ve kimlerse her durakta memnuniyet varmışçasına faturayı fukara mahalle sakinlerine çıkartıyor.
Sayın başkanımıza çağdaş kent ve Pazar yeri düzenlemeleri için, cadde sokak kaldırım söktürüp taktırmasından dolayı çok teşekkürler. İmza bilmem kim mahalle sakinleri. Zaten hep şu sakinlikten gelir ne geliyorsa başa. Sakin sakin durup, oturan mahalleli bir anda galeyana geldi, getirildi sanki. Düğmeye basılmışçasına pankartlı eylem trafiği hızlandı Esenler’de.
Daha sağlıklı yaşamlar içinmiş gibi, kusursuzluk tutkusuyla birileri gerdiriyor ipleri, sallandırıyor şükran pankartlarını sakince ve acemice. Dişi kırılmış evren gevelemeden, çiğnemeden yutuyor her şeyi sanki. Sakin sakin durup dururken ne oynak bir canlanıştır, canlandırılıştır o sarpa sarmışlık. Memnuniyetlik pankartlarını sallandır ki, memnuniyetsizlik fazla göze batmasın. Hangi sakin ve sakine bu oyuna figuranlık eder diye düşünmeden edemiyor insan. Yıllarca dirsek çürütmeye akıl zorlamaya ne gerek var ki. Sakince sallandır şükran paketini asıl sınavları boş ver gitsin.
Ciddiyetle yaklaşmak varken sıkıntı veren meselelere as bir pankart cevapları cin akıllılıkla defet. Eziyetleri, perde önünü ve arkasını camgözlere havale et kurtul. Ne kolaycılıktır bu anlamak mümkün değil.
Muhalif tavır başta yalnızlığa egemenliktir, sonra katılımcılığın kıvılcımı. En görünür yerlere asılan bu pankartlar neyin ilacı, hangi zehrin panzehiri iyi hesaplamak gerek. Mahalle sakinlerini bu yolla mevcutlu hale getirmek hoş bir sada olarak da kalmayabilir gök kubbede. Pankartların içeriğine doymazlık tüm topluma sirayet ederse belediye pankart toplama görevlileri artı mesai yaparlar sonra. Pankart çöplüğü, pankart kirlisi bir ilçe olma konumunda sınıf atlanır böylece.
Zaten dil ile düğümlenen diş ile çözülmez. Hayat sonra serenat ister sizden ey sakinler sakineler. Eşsiz öyküleri olan köyden kente göçün, kentlileşememenin filmini de birileri çıkar çeker. Ve evlerimizde oturup o filmleri hep birlikte izleriz, çitlembik çıtlayarak…
 14.01.2012
Bu Yazı 143 Kez Okunmuş

ERDOĞAN AKSU

12 Ocak 2012 Perşembe

BAŞKANLAR DA GÜN GELİR ÖLÜR

ERDOĞAN AKSU
BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

BAŞKANLAR DA GÜN GELİR ÖLÜR

Esenler’li kaderine kanmadan, foyası sonradan çıkacak tatlı sözlere aldanmadan, kederinden ölmeden, kendine gelmeli bir an önce. Zamanı geldiğinde “kim bir karış toprağı zulmederek zapt ederse, o yerin yedi katı boynuna takılır” ı beklemeden hem de.
Zaten dil münasebetsizleşince, akıl uyumsuz-uygunsuz sözlere tutsak düşünce, alınan-verilen cevaplarda kalpleri incitici olur maalesef. O yüzden biz dilimizi, aklımızı ve yüreğimizi delalet, gaflet, haset,  öç-kin ve bencillikten hep uzak tutarız. Epeydir kibirlilere müsamahalı ol öğüdüne uyduk ama mihrinev döşümüzde yalnızlaştı. İyiliği sadece iyiler, kötülüğü herkes görür ve anlar deyiverip Esenler’in şu son günlerini kayıt dışına aktarmak yakışık almazdı. Kentsel dönüşelim, destekleyelim Esenler yaşanır bir yer olursa bir daire alır otururuz diyenlerden değiliz ki, kayıt içine çekmeyelim gerçekleri.
Çünkü ne yazık ki bir anda otuz yıl öncesine döndürüldük. Kara kışın arsızca yüzünü göstermesiyle, yeni yılda dört bir yan çamur denizi, kum deryası, bulanık-pis su gölleri, taş beton yığını, çukur çatlak oldu, ortalık savaş alanı sonrasına döndü. Trafik felç, halk perişan, esnaf suskun, evinden barkından olanlar isyankâr, evsiz olmaya adaylar kuşku ve korkulu, yani çaresizlik kol geziyor Esenler’de. Estetik güzellik adına acayip bir kargaşa egemen şehrin her yerinde, neşter vurulmuş her yere gelişi güzel.
Eğer baştan yaratmak, yenilenmek, değişim-dönüşüm buysa, bedeli bu kadar ağırsa yandı, dondu, bitti Esenlerliler. Dörtyol, altgeçit, meydan, Atışalanı, Taşocağı caddesi, Yavuzselim orası burası derken, kış ortası Namıkkemal ve Çiftehavuzlar da eklendi kervana. Keşmekeşten nasibini alacak, yıkıma-söküme uğrayacak yirmi cadde daha varmış sırada. Koca ilçede yol iz, akıl izan, hesap mizan kalmadı artık. Esenler’i civar ilçelere bağlayan ne kadar ana arter varsa içi dışına çıkarılmış, karnı yarılmış, mort olmuş durumda.
İlçenin her yeri şantiye diye övünerek haklı çıkmaya çalışmakla haklı olunmaz. Halkı alaya almakla eşleşen dilbazlıktan sakınmak gerek. Çünkü bu projeleri yerli yersiz, zamanlı zamansız, hesapsız kitapsız başlatanlar akşam karanlığı çöktüğünde Esenler dışındaki sıcak yuvalarına koşuşturuyorlar, adım adım işleyen Esenler trafiğinde. Kimse belediye binasında geç vakitlere dek çalışıyorum,  yatıyorum demesin kimseler inanmaz. Esenlerli burada, burada yaşıyor ve yaşamak zorunda. Hala hayatını kolaylaştıracak, nefes alacak projeleri bekliyor. Şimdiye kadarkiler hep Esenlerliye yeni yükler getiren projeler. Üstelik toz toprak olur deyip yıkımları-imalatları yazın başlatmamak da çabası. Kışın ortasında Allah yarattı demeyip vatandaşa bu kadar yüklenmek ayıp değil mi, yazık değil mi bu millete.
Yap boz prestij-itibar kaldırımlarla, tek şerit caddelere, girilmez çıkılmaz sokaklara, trafik anarşisinin hüküm süreceği bir kente dönüştürüldü Esenler. Bu kent bir kıvılcım çakar yanar, deprem olur yıkılır, insanlar hastalanır, hastalar diriler ölür, düğünü cenazesi bayramı var, halk yoksul fukara, üstte yok başta yok diye düşünen yok. Çok darmış kaldırımlar, yarım metre olur mu hiç kardeşim deyip devasa genişlet, iki metreye çıkart, yollar çok genişmiş gibi hatalı parklanma var de daralt, bunun adı çağı yakalayan belediyecilik olsun şimdi. İtfaiye olası bir yangında hangi yoldan ulaşacak mahalline, ağır hastalar acile hangi caddeden yetişecek, bileni yok.
Arapsaçına dönmüş herşey, yatırımlar durmuş, trafik sözde yerin altına alındı diye böbürleniliyor ulusal medyaya, yerin üstünden söz eden yok. Kağnı trafiğine hakim yollar, ipek yolu kervanı dizilişine. Proje de proje, kamulaştırma yatırım denilerek allak bullak edildi tüm dengeler. Tersyüz edildi taşı toprağı. Toplasan beş kilometre, bir noktadan bir noktaya ulaşmak mucizelere bağlı veya eskilerin deyimiyle erken kalkan yol alır tezine. Bir de kar yağarsa buz, tuz, cam derken tuzla buz olur fanuslar, sırça köşkler. İşin özü vatandaş çile çekecek, asıl bedeli ödeyecek, müteahhitler gülecek, semirecek, coşacak.
Esenler’li otuz yıl sonra, otuz yıl öncesini yaşayacak. Bize bu gelişmişliği yaşatanlara da dualar edeceğiz Allah kabul ederse. Etmesine edelim de, Allah muhafaza başkanın bu hummalı, yoğun tempolu çalışmaya yüreği dayanmaz ise ne olacak.
Allah korusun gün ortası bir saatte yüreği teklerse, Esenleri bilenler bilir iki adımlık yolda, başkanlık binasından Dörtyol merkezdeki Yaşam hastanesine veya İbni Sina hastanesine zor yetişir maazallah. Şimdi çalışmalar natamam olduğundan yolda gider, tamamlandığında ise yanlış anlaşılmasın ama hastanenin kapısında ruhunu teslim eder.
“Ölmek veya ölmemek işte bütün mesele bu” aslında…
 11.01.2012
Bu Yazı 104 Kez Okunmuş
ERDOĞAN AKSU

10 Ocak 2012 Salı

BELEDİYE BAŞKANI YARDIMCISINA HAPİS

ERDOĞAN AKSU


BELEDİYE BAŞKANI YARDIMCISINA HAPİS

BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

Yeni yılın girmesiyle birlikte Esenler kulisleri ateş olmayan yerde duman tütmez misali bir konuyla sessizce çalkalanıyor. Tartışmaların merkezinde bir belediye başkanı yardımcısı ve iktidar partisine mensup belediye meclis üyesi de var.


Yaklaşık iki yıl önce belediyece yapılan bir ihale de, ihale komisyonu başkanı-belediye başkanı yardımcısının ihaleyi ihale günü, ihale saatinde iptal etmesi nedeniyle başlayan tartışma ve sonrasında yaşanan sürtüşme taraflarca mahkemeye taşınmıştı. Dava 2011’in son günlerinde sonuçlanmış ve karar mahkemece tarafların yüzüne okunmuş.


Her belediyede olduğu gibi Esenler Belediyesi’nin de kendisinin işletmeyip, işletimini ihale yoluyla kiraya verdiği yerleri-mekanları var. Esenler’de sayısı çok az olmakla birlikte belediyeye gelir getiren bu yerler, restaurantlar, parklarda kahveler, büfeler, spor alanı ve kompleksleri, halı sahalar ve daha bilmediklerimizden oluşuyor. 


İhale açılmadan bu yerlerin işletim hakkını birilerine vermek yasal suç. Esenlerliye hizmet üreten bu yerlerin işletimi için yeterliliği olan ve kıyı köşe takip eden Esenlerliler öncelikli olmak üzere diğer talepliler belediyece açılan bu ihalelere giriyorlar. İşte bu nedenle yaklaşık iki yıl kadar önce bir halı saha ve kafeterya işletim hakkını kiralamak üzere belediye bir ihale açıyor. İhalede, ihale başkanı-belediye başkanı yardımcısı ve ihaleye iştirak eden kişiler arasında ihalenin ihale anında iptal edildiğinin söylenmesi üzerine bir sürtüşme yaşanıyor. Konu o günlerde yerel basına yansıdığı için olayın bu yönü üzerinde fazla durmaya da gerek yok. Zaten olan biteni herkes biliyor ve mesele anında mahkemeye taşınıyor.


Sürtüşme ve yaşanan arbede sonrası olaya karışan ve karıştığı iddia edilenler mahkemelik oluyorlar. Yaklaşık iki yıl süren bu davada hakim geçenlerde, yılbaşı öncesi kararını vermiş. Belediye başkan yardımcısına bir yıl iki ay hapis cezası verilmiş. Davacı ve davalılardan diğer kişiler ise iki yıl ile hapis cezasına çarptırılmışlar. Mahkeme iyi halden tarafların cezalarından iki ayı tenzil etmiş. Kesilen  cezalar bir üst mahkemeye başvuru yolu açık olmak kaydıyla da ertelenmiş. Üst mahkemeye başvurulmadığı takdirde hükmün kesinleştirileceği ihtarı mahkemece taraflara anlatılmış. 


Cezalar yatılır, yatılmaz veya ertelenir, ötelenir bu önemli değil. Önemli olan eğer bir suç işlenmiş ise suçu işleyen her kim olursa olsun herkes cezasını çeker ve çekmelidir sonucuna ulaşılmasıdır. Önemli olan Adaletin eşit dağıtıldığına inancın ve güvenin pekişmesidir.


Seçimdir, içeriden veya dışarıdan çıkar, gelir, kazanırsınız. Herkes size veya makamınıza sevgi duymasa da, halkın iradesi bu yönde diye saygı duyar. Velakin adilane yönetmelisiniz. Esenleri yönetmek üzere dışarıdan gelip, belediyenin kısıtlı kaynak ve imkânlarından hep dışarıdakilerin yararlanmasına ve yararlandırılmasına yumuşak zeminler hazırlar, müdahil olursanız, olmaz. İşte mesele burada düğümleniyor aslında. Kaynakları Esenlerli üretecek kaymakları Esenler dışındakiler yiyecek. Bu gemi böyle, belki çok iyi yüzer ama hiç yol gitmez. 


İhaledir, tekliftir, artırımdır, kırmadır olur bunlar. Ancak ihalelerde Esenlerliden önce dışarıdan işletmecilerin hem de başka ilçelerde belediye meclisi üyesi işletmecilerin hakkını korumaya tevessül edilirse, tevessül edenler bizden sayılmaz. Böyle davranılarak Esenlerli de olunmaz.

Adalet ve ilahi adalet önünde hesap vermek zorunda kalındığında kimse gücenip alınmasın ama şahitlik etmeyiz asla. Çünkü Hakikat hilafı şahitlik bizim kitabımızda yazmaz… 



 09.01.2012
Bu Yazı 211 Kez Okunmuş
ERDOĞAN AKSU

ESENLER ZENGİNLEŞİYOR MU?

ERDOĞAN AKSU

BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

esenler ZENGİNLEŞİYOR MU?

Esenler Belediyesi Meclisi’nin ocak ayı oturumlarını izlediğimizde, özellikle de belediye müdürlüklerinden ikisinin peş peşe sunumlarını gördüğümüzde meclisin geç başlamasını ve uzamasını unuttuk. Yerel basının meclis görüşmeleri sırasında fotoğraf almaması ve meclis görüşmelerini arka taraftan gözlemlemesi yönündeki basının çalışma ortamının kısıtlamasının da önüne geçti sunumlar.


Ve sunumların sloganları irdelendiğinde bile esenlerin hangi noktada bulunduğunu veya hangi noktada olmadığını anlamak mümkün. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete misali bir meclis şablonu başladı yeni yılla. Belediye meclisi üyelerinin müdürlerin izahatları iyi oldu, bilgilendik açıklamaları da başka bir muamma.
Fen işleri müdürü “vizyon sahibiyiz” ana başlığı altında, kaldırım, sokak, daraltılan adeta tek yöne dönüşen caddelerin slaytını gösteriyor. Onaltı mahalle binüçyüz sokakta alt yapı üst yapı çalışmalarını anlatıyor ama hepsini büyükşehir yaptırıyor. Dörtyüzbin ton asfalt diyor ama dört biryana prestijli taşlar döşeniyor. Yani vizyon yere çakılıyor, kaldırım mühendislerine gün doğuyor.


Çevre temizlik ve Kontrol müdürü “Esenlerde gittiğiniz heryeri temiz bulmanız tesadüf değil” parolasıyla, yüzyirmibin ton çöp toplatıyoruz demiyor çöp topluyoruz diyor. Kimse çıkıp da bizden daha fazla çöpü daha az bedelle toplatan ilçe belediyeleri var demiyor. Zaten Müdür sunumunu çabuk bitirmek gayretiyle konuları ana başlıklar halinde geçince konular da birbirine karışıyor. Sunum sonrasında muhalif Belediye Meclis Üyeleri müdür’ün politik bir sunum yaptığını dile getirebiliyorlar sadece. İlçe başkanı gibi konuştu diyebiliyorlar.


Oysa ki her iki müdür de gerçekten iyi birer sunum yaptılar. Tam gerçekleri yansıtmasa da, önemli meseleler üstünkörü geçilse de hazırlıkları mükemmeldi. Mühim olan şunu yaptık bunu yaptıktan öte yaptırılanların Esenler’e kaça mal olduğuydu. İşlerin kime ve kimlere yaptırıldığıydı. Kimse üzerinde durmadı.
Kimse madalyonun diğer yüzüne bakma gereği hissetmedi. Sanki bu işler bilabedel yaptırılıyormuş gibi susuldu. Belediye başkanlık binasının önünde 06 LRD plakalı lordlar eksik olmayınca avam kamarasındaki muhteremler de tebessümle izlediler sunumları.
 

Her şey aslında  Çevre temizlik ve Kontrol Müdürü’nün siyasi olarak nitelenen “günde yirmi kamyon çekyat ve koltuk hurdası topluyoruz” dedikten sonraki “bu durum Esenlerdeki değişim dönüşüme, Esenler’deki zenginleşmeye” delalet eden sözlerinde saklı herhalde.


Esenler çok zenginmiş. Onun için herhalde meclis üyeleri parasal konulara değinemediler. Nasıl olsa para bol Esenlerin kasasında. Üç aşağı beş yukarı ödense ne çıkar taşeronlara diye düşünmüş olabilirler. Sanki şu taşeron firmalar da olmasa batacak, kokacak Esenler. Ancak taşeronlar olmasa toplu iğne takılamayacak ilan panolarına. İşte Esenler’in zenginliği.


Esenler çok zenginmiş. Onun için kaymakamlığın kapısı devletten yardım almak için dolup taşıyor. Onun için Çarşamba halk günlerinde millet derdini belediye başkanına anlatmak için kuyrukta. Onun için askıda ekmek projesi var. Onun için hademe-kademe projesi yürürlükte, onun için bir tekerlekli sandalye uğruna tonlarca mavi kapak toplanıyor. Onun için Esenler esnafı günden güne kepenk kapatıyor. Onun için verem hastalığında belki de İstanbul’un ikinci veya üçüncü ilçesiyiz.


Esenler zenginleşiyormuş. Onun için halk piyasadaki en ucuz ve kalitesiz çekyatları ve koltuk takımlarını alıyor. Yeni yıla varmadan elden çıkarmak zorunda kalıyor. Ve garipliğin adı da zenginlik diye lanse ediliyor.
Gerçi Zengin malı götürdükçe, fakir çenesini yorarmış bizimki de o, olsun…
06.01.2012 Bu Yazı 212 Kez Okunmuş
ERDOĞAN AKSU

3 Ocak 2012 Salı

PANODA HAMBURGER=ASKIDA EKMEK

ERDOĞAN AKSU
BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

PANODA HAMBURGER=ASKIDA EKMEK

Vahşi kapitalizmin en acımasız işlediği o öykünülen ülkelerde, gece varlıklı yatıp sabahına sokağa işsiz, evsiz, yoksul uyanmak sistemsel bir temadır. Hayatı bıraktığı yerden başlayıp yaşamak ise Allah’a kalmış bir mucizedir. İşte burada yarınlarda her şeyi kaybedişin kendi başına da geleceği endişesiyle iki yiyip, üç içip birini ısmarlama geleneği devreye girer.

Anglosakson kültürünün dayanışmasıdır, parasını ödeyip panoya ihtiyaç sahipleri için bir fincan kahve, hamburger astırmak. Başta öğrenciler olmak üzere, evsizler, sokak insanları, sistem mağdurları en lüks lokantaya girerek panoda asılı nimetlerden faydalanabilirler. Bir sıcak kahve, bir tabak dumanı tüten çorba veya bol ketçap-mayonezli bir hamburger olabilir panoda ki.

Mevki ve makam gelip geçicidir. Gök ve yer hazinelerinden yararlanmak ise her insanın en doğal hakkıdır. Ayrım gözetilmeksizin her birey yasalar önünde ve ilahi adalet önünde eşittir. Yaşam çizgisindeki kırılmalar belirler dünyasını da ahretini de. Çağı çağ gibi paylaşamayanlarda büyük çoğunluğu oluşturur maalesef yerkürede.

Hal böyle olunca yaşamı kolaylaştırıcı enstrümanları devreye sokar devlet ve yerel yönetimler. Çığır açacak yaratıcılıklarla halkın önüne çıkılır. Aynen belediyenin uygulamaya koyduğu askıda ekmek projesi gibi. Ancak Kapıkule dışı uygulamalardan aşırı etkilenildikçe yeteneksizlik de ortaya çıkar. Meclisinize destur dedik ama bu uygulama örf adet, gelenek ve göreneklerimize ters bir işleyişe ve işletilişe sahip. Çünkü çiçeği su vurursa çiçek ölür.

Yoksulun birinci dereceden yakınlarından bile sakladığı sırlarını açığa vuran anlaşmalar yapılmış. On yedi fırınla protokol imzalanmış. Askıda ekmek var denildiği halde yok ve kimsenin çıtı çıkmıyor. Dijital tabelalardaki rakamlara bakmak ve inanmakla yürümez proje. Biz devrede belediye olmaksızın ekmeğin gerçek ihtiyaç sahibine ulaşıp ulaşmadığına bakarız.

Camdaki buğuya yazdığımız günden bu güne özgünlüğü elden bırakmadık. Askıda ekmek projesinin de özgün olduğunu sandık. Aldandık, meğer özgün değilmiş bir Anglosakson kültürüymüş.  Anadolu insanının doğası ile asla uyuşmayan, özgünlüğü yıkıp yerine yabancı, öykünen, yaratıcılıktan yoksun bir proje adaptasyonu olarak önümüze sürüldü askıdaki ekmek.

Zaten okyanusları düşlerken maviden olduk. Simitten lokmalarla beslediğimiz martılara beyazı yakıştırmışken beyazdan olduk. Adalet nerede derken, ateşin önünde gördük gerçekleri ve ateşten olduk.

“Yoksulun onuru zedelenmeden, rencide olmadan ekmeğini alacağı, varlıklı olanların da ekmeklerini bağışlayarak yoksulları görmeden doyurabileceği, medeniyetimiz bir paylaşım medeniyetidir” i haklı çıkaracak taklit olmayan özgün projelerde buluşmak en büyük dileğimiz.

Panodaki hamburgerden, panodaki kahveden askıdaki ekmeğe devşirilen bu proje nisaba malik olmayanları incitmiş midir, incitmemiş midir, manevi zenginliği zedeleyecek midir ömrümüz olursa göreceğiz…
03.01.2012
Bu Yazı 169 Kez Okunmuş
ERDOĞAN AKSU

2012’NİN İLK MECLİSİ VE ASKIDA EKMEK…

ERDOĞAN AKSU
BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR

2012’NİN İLK MECLİSİ VE ASKIDA EKMEK…

Yılın ilk meclisi Fen İşleri Müdürünün Müdürlüğünü tanıtıcı sunumuyla başladı. Vizyonu tamam gösteren bir profilde, ‘ihaleten yapılan işlerin hazırlığı ve denetimini’ elinde bulunduran makam olarak boya çalışmalarından, saksılara, logolu giydirmelerden, kaldırımlara ‘estetik, modern ve dayanıklı bir Esenler’ imajı resmedildi.

İstiklal marşı şairine övgü ve Fransa’ya kınama üstünkörü geçildi. Belediyenin denetimi iktidar partisinden gelen iki çizik ve yedi boş oyla grubu en fazla partinin üç belediye meclis üyesine devredildi. Üç veya dört teklif gündeme eklenerek tekliflerin tümü, İki yazılı soru önergesiyle birlikte İlgililerine havale edildi. Dışarıdan atama belediye meclis üyesi hanımefendi yılbaşı tatili için yurt dışında olduğundan izinli sayıldı. Perşembenin gelişi çarşambadan belli hesabıyla ikinci oturumda artık başka bir müdürlüğün tanıtımıyla geçer meclis.

Yeni yılda Yeni moda bu olsa gerek. Gelsin müdür anlatsın gitsin soru yok, cevap yok, nasılsa her şey mükemmel. Ama hala meclis oturum-görüşme tutanakları diğer civar belediyelerin yaptığı gibi ilgililerine verilmiyor.

Meclis oturumunda göz ardı edilmemesi gereken akıllarda kalacak üç önemli nokta vardı. Birincisi, 16 mahalle, 1.307 sokak ve 200 km yoldan oluşan Esenlerin 800.000 metrekare kaldırımı olduğu ve 400.000 ton asfalta gereksinim duyduğuydu. Anlaşılan o dur ki yeni yılda Esenlerde daha çok kaldırım mühendisine ihtiyaç var, kaldırım söküp itibar kaldırımı döşeyecek.

İkincisi meclis başkanının açıkladığı gibi yerel basının meclisteki çalışma alanlarının kısıtlanması, uymazlarsa uygulanabilecek ambargo açılımıydı. Meclis başlamadan fotoğraflar çekilecek, sonra arkada kuzu kuzu oturulacak, görüşmeler izlenecek. Dikkati dağılıyormuş meclisin. Eyvallah, türbine oynayanların dikkatine…

Üçüncüsü ise plan proje çalışmaları müdürlüğünün kurulduğu bilgisi. Belki bilenleri vardır biz kendi adımıza yeni öğrendik böyle bir müdürlüğün olduğunu.

İyi ki kurulmuş, çünkü kâğıt üzerinde her proje mükemmeldir. Olağanüstü gelir insana ilk başta. Ancak kurdele kesilip proje yürürlüğe girdiğinde belli olur projenin işlerlikliyi. Esenler kadınlarını hademeleştiren ve kademe kedeme adından söz edilmeyen, unutulan veya unutturulan  ‘kademe projesi’ gibi mesela.

Yine bu plan proje müdürlüğü’mü hazırladı bilmediğimiz bir proje gündemde. Belediyenin anlaştığı fırınlarda yoksulların, ihtiyaç sahiplerinin askıdaki ekmekten ihtiyacı oranında alma projesi. Proje adıyla ve işleviyle cevval görünüyor. Ancak iş halkın yararlanmasına gelince bir sekterlik söz konusu gibi. Askıdaki ekmekten faydalanmak için belediye müracaatı ilk koşul. Yani halk iki ekmek alırken bir tane de alamayacaklar için ödeme yaptığında hemen belediye devreye giriyor. Hayırseverlerce askıya eklenen bu ekmeğin kime verileceğini belediye belirleyip, fırına bildiriyor. Yani garibi guraba, fakiri fukara onurunu arka cebine koyup belediyeye gidecek, tescillenecek, vesikalandırılacak ve hayırsever Esenlerlinin sunduğu üç beş ekmeği almaya aday olacak, hak kazanacak.

Ne olmaz ne akıl almaz işler dönüyor şu Esenlerde. Yazık değil mi insanlara, ihtiyaç sahiplerinin bu kayda kuyda geçirilişi ayıp değil mi. Ağızlar açıldığında bir elin verdiğini ikinci el görmeyecek demekle bir yere varılmıyor demek ki. Askıda ekmek varmış. Bizce yok. Hangi kendini bilen garip bencileyin, günlük ekmeğe muhtacım deyip kapı aşındırır, kaydını yaptırır belediyede. Proje mükemmel uygulanışı sıfıra sıfır elde var sıfır. Hatasız kul olmaz, projeyi tasarlayan da insan ve bu proje kusurlu.

Ayrıca yıllarca o günkü nesnel şartları yok sayarak halkına karneyle ekmek dağıtan zihniyet deyip, gidip, geleceksiniz sonrada üç beş ekmeği bile karneye bağlayacaksınız.

Bu projede olmadı, olsa bile sunumu şık olmadı. Şimdi biz Fen İşleri Müdürüne diyor muyuzki müdürlüğünüzü yeterince ve gereğince anlatamadınız. Hayır. Alkışı az alsa bile bizce içerik pek dolu olmasa da sunumu dört dörtlüktü.

İnşallah devletin memurudur, parti kadrosu değildir…

02.01.2012
Bu Yazı 144 Kez Okunmuş
ERDOĞAN AKSU

YENİ YILDA “FINDIKKABUĞUNU DOLDURMAK”

erdoğan aksu
BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR
YENİ YILDA “FINDIKKABUĞUNU DOLDURMAK”
4,5 milyar yaşındaki dünya ve üzerinde yaşayan yedi milyar insanın Yeni yıla girmeye hazırlandığı yılın şu son günü, âcizane yılın son yazısını yazmaya elimiz varmıyor bir türlü. Aklımızda 2011 de yaşanan hasarı ve zararı 2012 de açıkça hissedilecek envai çeşit depremler ve yürek yakan ‘memleketimden insan manzaraları’ birikince iş içinden çıkılmaz hale geliyor.
Tek bir cümle yeter aslında dünyayı anlatmaya. Yedi milyarlık dünya nüfusunun yüzde seksen beşi kırsalda dünya ekonomisinden yüzde yirmi pay alarak yaşıyor, yaşamak denirse eğer.  
Zaten yazmak da bir süredir anlamını yitirdi. Her aklı başındayı çıldırtacak, yığınla kötü olay yaşandı 2011’de. Emperyalist sermayenin çökmüşlüğü Ortadoğu’yu, Kuzey Afrika’yı, Orta Avrupa’yı kıskaca aldı. Ve petrole, yer altı yerüstü kaynaklara tarifeli seferleri başladı egemen güçlerin. Liderler alaşağı edildi, insanlık onuru hiçe sayıldı, baskı ve sömürü eksilmedi arttıkça arttı. İncindik, üzüldük, yerindik bir yıl boyunca. Sağlı sollu esen rüzgârlara savrulmadık, renk vermedik, bakış ve duruş yalpalaması göstermedik, direndik kendi çapımızda hayatın her olumsuzluğuna.
Günlerce çok önemli sorunlar üzerine kafa yorduğumuz gibi, fındık kabuğunu doldurmaz meselelerle de boğuştuk. Akla getirmediklerimizi yaşadık, düşündük yapamadık, planladık tutmadı, umutlandık köreldi ve koca yıl bu gün sonlanacak.
Tüm acıların yanı sıra, acıların en babası, babayı kaybetme acısını da yaşadık bu yıl. Hayata tutunabilme, Sevgi ve hoşgörüyü içselleştirme, hayatı kaçırmama, düşlerimizi düşleme cesareti veren kaynağımızı memleketinde kara toprakla örttük, geldik.

Sabah bu yazıyı yazmak üzere gazeteye gelirken yeni yıl saç sakal traşı için dışarı çıkan baba yadigarı “usta” ile karşılaşınca ana temamız kendiliğinden oluştu. Keşke dememek için yılın şu son günü babamızın hatırına soframızın çerezliklerinden ‘fındık’ meselesiyle yeni yılı harmanlayalım dedik.
Ülkenin kuzeyinde, atadan yadigâr arka tarafında bir odasını heyelanın aldığı bir köy evi ve üç beş dönümlük fındıklık kaldı Babamızdan. Yolculuğu esenlik dolsun. Şimdilik bu toprağı babamın isimdaşı emmioğlu işliyor. 250-300 kilo fındık çıkmıştır herhalde, ona da hayırlı olsun.
“Bu yıl fındık rekoltesinde ciddi düşme oldu. Koca bir yılını fındığa bağlamış Karadeniz üreticisi umduğunu bulamadı yine. Temmuz ortasında 14 il ve 90 ilçede yapılan Kesi sonrası, Türkiye genelinin fındık rekoltesi 404 bin ton civarında olacağı açıklanmıştı. Olumsuz hava koşulları yüzünden rekolte tahminin çok altında kalmış da olabilir. Rekolte düşüşü nedeniyle fındığın kilosu7-7,5 liraya kadar çıktı. Çıktı ama dekar başına 58 kilo fındık alınması halinde 5,9 TL kilo maliyeti var üreticinin. İşte üreticiler adına bir yeni yıl gerçeği, yeni yıl klasiği.
Yeni hasat öncesi Devlet Ofisi depolarında 400 bin tona yakın fındığın olduğu söyleniyordu. Bir o kadar da bu yılın hasadı eklendiğinde ürünün depolarda çürütülmemesi için zorunlu olarak yağlığa ayrılacağı görülüyor. Yağlığa ayrılan fındıktan 50 kuruş kar edildiği de başka bir yeni yıl gerçeği, işte ülkenin tarım politikası klasiği.”
Babacığım işte böyle ‘fındık kabuğundan gemiler’ yine Karadeniz’de battı. Dört deste hayat gülünü elimize tutuşturduğun günden bu yana bu yeni yıl sensiz gireceğimiz ilk yeni yıl. Bu ilk yeni yılda yine her daim öğütlediğin gibi fındık kabuğunu dolduracak sorunların ve fındık farelerinin takipçisi olacağız.
Sen rahat uyu, iyi yıllar…
31.12.2011
Bu Yazı 248 Kez Okunmuş
erdoğan aksu