20 Ağustos 2020 Perşembe

MAHI MATEM MUHARREM

 

DİNDE FAY HATLARI…

 

Mahı matem Muharrem. Yası matem Muharrem…

 

Dinlerdeki fay hatları, dinlerin belini düzeltemeyecek kırılma noktaları yaşanmasına nedendir…

 

Bin yıllar evvelinden beri din ve ahlak örgüsü, zenginlik perdesinde kaybolduğundan her defasında ister istemez din adına korkunç sona yakınlaşıldı.  Dinsel değerler yere ve zamana göre değişince de rota şaştı. Şaşkınlık kemikleşmeyi de keskinleştirdi. Ve acı katliamlar yaşandı…

 

Sonrasında iyice katmerlenen kabuk kırılamayınca da din ve ahlak ülküsü çöktü. Din adına sapkın eğilimler sokuluverdi hayatlara.  Asırlar boyu siyasete endekslenen din ve ahlak öğretileri her kırılmada epey garipleşti. Zamanla çok yetenekli dinbazlar ve dilbazlar dine egemen oldular. Ve sarı madene dayandırılan dinci siyaset, farklı kültürleri din kisvesi altında küçük bölgelere sıkıştırdı. Zaman aktı gitti, binlerce yıl içinde hep ayni noktaya dönüldü. Yani dinde kırılma noktalarına…

 

Maddiyata yatkınlığın artması ile arsız hırsız, saplantılı düşler günaha, sırça köşkler harama ayarlandı. Her gerisingeri sarışta, siyasal dinci katılık, tamamlanamamış dinin acıya gark olmuşluğu, acı yüzünü ve açık seçik etkisini gösterdi. Hem de ahlaken fakirleşmiş, dinen yoksullaşmış kendi katı katılımcılarını, kendi müritlerini de yaratarak.

 

Tıpkı Kerbela öncesi ve sonrası gibi…

 

Dinde kırılmayı getiren Kerbela'ya, en makul ve en özel analiz yapılsa da en dikkati çeken nokta, insanlık tarihinde ve dinler tarihinde en keskin dönüm noktası olduğudur.  Kerbela tarihin seyrini değiştiremedi belki ama dinin seyrini değiştirdi. Din ikiye bölündü. Ve bu kırılma noktası birçok ırkı ve medeniyeti yüzlerce yıl derinden etkiledi…

 

Özellikle de Türkleri. Türkler binlerce yıl tek tanrılı, çok tanrılı yaşamış, kendi kültürel birikimlerine ve törelerine uygun dinleri seçmiş, kabul etmiştir. Zaman içinde çeşitli dinlere mensupken, kök tengrici, Şamanist, animist, manist, doğa tanrıcı, Zerdüşt, Budist, Musevi, Hristiyan… Olmayı bıraktılar. Kerbela sonrası doğup devam eden ve iki cephede gelişen, iki din anlayışından birine geçtiler. Öncesi de vardır mutlaka ama özellikle 12. yüzyıldan itibaren ya Alevileştiler veya Emevileştirildiler. 

 

Her coğrafyada devlet olarak her yükselen, ilk iş diğerini ezdi. Yüzyıllar boyu akla mantığa sığmaz biçimde siyasallaşan ‘bir dinin iki kolu’ olarak hep ayrışıldı. Ve din, devlet siyasetine dönüştü…

 

İktidar otoritesi veya kutsal değerler arasında sıkışan din bağımlıları, tarihin dönüm noktalarında mutlaka buluştular. Kasıtlı kırım savaşlarına dönüşen bu buluşmalarda, devlet gücünü elinde tutanlar, devletin bekası deyip ezip, geçti. Kerbela merkezli, karşılıklı sürgünler ve toplu kıyımlar sürdü, gitti.

 

Oysa Kerbela bilinen sona bile bile sürükleniştir. Karşılaşılacak tehlike ve vahşet en baştan belliydi. Hüseyin de farkındaydı. Aklında dinde reform, devlette devrimden başka hiçbir şey yoktu. Bu doğrultuda tarihe mesaj düşmek istiyordu. Canıyla kanıyla da olsa, cesaretle. Onun için hiçbir güce boyun eğmedi, hiç bir güç kullanmaya da kalkışmadı.

 

Hüseyin biat etmedi. Hunharca katledileceğini bilmesine karşın, Medine tutsaklığına dönmedi. Hak bildiğinden geri kalmadı. Dik durdu. Özgürlüğü yeğledi. Sembol oldu, ölmedi…

 

Yolunda, yürüyüşünde tek amaç vardı, dinin yozlaşmasına tarihi çözümleme getirmek. Ata’dan emanet dinsel birikimin son öncüsü olmak. Gerçeği ortaya çıkarmak. Gerçek dinin tekrarını sağlamak. Geleceğin bilincinde derin ve silinmez izler bırakmak.

 

O yüzden Kerbela, Ata’sının getirdiği dini, son kez sonuna dek sahiplenme yeriydi. Eylemse eylem, ölümse ölüm. Ata’sının izinde, ortodoks Arap tutuculuğuna bir başkaldırıydı. Dinin ilerici pratiğine uygun değerleri savunmaktı. Dinin savaşla kurulamayacağını, kurulsa da din birikiminin kurtarılamayacağının tescillenmesiydi. Öyle ki, 72'ye binlerin düştüğü, kısır ve çorak bir arazide acımasız bir kuşatmaydı. Kuşatma kırılamadı. On muharrem de Hüseyin düştü, din kırıldı. Kutsal davet bitti. Kutsala soykırım yaşandı. Trajediler üzerine din kurmak, kurtuluş umudunu ertelemekti.

Ruhsal ve nesnel yok oluştu. Ve Kerbela tarihe böyle kazındı…

 

 

 

 

 

 

 

 

MAHI MATEM KERBELA

İnsanlık tarihinde eşi benzeri ender görülecek, denksiz dengesiz, merhametsiz kuralsız bir çarpışmaydı Kerbela  da yaşanan. Vicdanı körlerle, kalp gözüyle görenlerin sağ bırakmamacasına, sağ kalmamacasına mücadelesiydi.

 

Öncesi ve sonrasıyla çıkar ve makam arsızlarının iyice azgınlaştığı, dinden ve insanlıktan hepten çıktığı ne ilk ne de son kapışma olacaktır Kerbela. Ancak olmuş veya olacaklar içinde en acımasızıdır Kerbela. En mezhepsizidir. En dinsizidir…

 

Kerbela öncesi ve sonrasında yaşananları, içtenlikle çok insafsız ve en hayırsız diye nitelemeyip, hâkim iradeye özgü vaka diye hükmedenler yüzünden bu din her çağda çöker. En ileri din sayılan din bile çöker…

 

Çoğunlukla hikâye mertebesinde ertelenir acı gerçekler. Görmezden gelinir, din adına yol göstermesi muhtemel evraklar. Göz görmeyince katlanır babında, sadece körlemesine ve bireysel vicdanlara hükmeden, basmakalıp bir kalıplaşmayı din sayar taraflar. Hele Kerbela şerbetinden içildikçe, sözde Tanrı armağanı sayılan her şey anlamını yitirir.

 

Diğer taraftan din, budalaca ve tehlikeli biçimde maddi manevi yatırımlara yönlendirilir. Bu sarsak yön tayiniyle, trajik ve beter acı verecek bir sona sürüklenilir. Duruma dikkat çekenler, din dışına çıkarılır, yaftalanır. Sonsuzluğun şifresi ise, o derin sessizliğe ve kurmaca kehanetlere bağlanır. Oysa sona savruluşun hızlandırılışıdır, dini kırılmalarda din adına savlanan.

 

Ayrıca din, tin, ibadet, beden terbiyesi beynin hükümleri dışına itilir. Lafta gelişen din ile aklın dehlizlerinde hapsedilenler birbiriyle çelişir. Çelişkiler öne çıkar. Dostdoğru eller, dürüst beller, sakınmaz diller neredeyse dinsizlik safına indirgenir.

 

Yani insan ötesi vahşileşenlerin güdümünde, din bilinmezliklere maddi manevi yolculuğu başlatır…

 

Haktır helaldir unutulur. Kutsal beyit, ehlibeyt unutulur. Ara geçişlerle din motifli tabela da, tablo da, maddi değerler ölçütünde yenilenir. Mühür hep tersine yenilenişin, tam üstüne vurulur.

 

Dinler tarihinin acı bir gerçeği, din getiricilerin değişmez yazgısıdır; dinler din getiricilerinin hayata vedasıyla anında biter. Hatta hayatta iken bitenler bile vardır. Vedaların hemen sonrasında ise ilk ayrılıklar ateşlenir. Ayrıca tüm ayrışmalar da çok kanlı olur.

 

Hepsinde yaşanan tıpkı Kerbela vakasıdır. Tam bir kopma, tümüyle kırılma noktası. Dinde fay hatları… 

 

Din adına hala mazur gösterilen bir katliam, Kerbela. Tanrı katındaki hiçbir dinin kalıbına sığmaz oysa. Bu olayla resmen dinin, dinler tarihinin yörüngesi kaydırılmıştır. Kutsal Kitap dini bir din, çölde, aç susuz, kan revan toprağa gömülmüştür. Din getiricilerin soyu tüketilmiştir. Din getiricinin ve halefinin soyu sopu resmen yok edilmiştir.

 

İşte o gün bu gün tüm İslam coğrafyası ve İslam ülkeleri bitmez tükenmez kavgaların içine düşmüştür. Düşürülmüştür…

 

Peki, bu kırılma noktasından sonraki din, bu gün bu dakika itibariyle canhıraş yaşanan, kıyamete dek Kutsal Metninde tek bir harfe dokunulamayacağı ve değiştirilemeyeceği mührü olan din midir? Değil ise hangi dindir? Dünya idealleri uğruna maneviyatı gömen, maddeci zihniyet ve o kısır zihniyetin kurguladığı bir dine kölelik nereye kadar? Dinin kıymetlileri Kerbela’ya nasıl bakacaktır, bakabilecek midir? Cesaretle yüzleşebilecek midir? Çok zor.

 

Peki, bu sözde maneviyatçı geçinenler, bu maddeci kurgu dinin saflaştırdıkları Kerbela’dan beri uyudukları uykudan nasıl uyanacak. Ne zaman üstlerine serpilmiş ölü toprağını sıyırıp atacaklar. Kutsal kurtuluşu ne zaman yaşayacaklar. Belli değil.

 

Kerbela’dan beri İslam coğrafyalarında ortalık harabeye dönmüş, dört bir yan kan gölü. Başa gelen onca musibet ve hala kanayan bu yara nasıl izah edilecek. Bunca belanın hiçbir izahı yok denemez. Vardır mutlaka. Belki de Kerbela kırılma noktası kabul edildiği an, dindeki bu fay hattı acı yüzüyle hatırlandığı an bin küsur yıllık zulüm de, gerileme de durdurulur. Ama yürekler ebediyete dek kanamaya devam eder.

 

Evet. Çünkü Kerbela dinde kırılma noktasıdır, fay hattıdır…

Hiç yorum yok: