MİLLİ EGEMENLİK...
Tarih boyu hürriyet ve istiklal timsali
olmuş bir millet, tek bir nurla beslenir. Milli egemenlik; "Milli
Egemenlik öyle bir nurdur ki; onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar
batar, mahvolur"...
Ve eşsiz bir millet...
Eşsiz bir kurtuluş harbi; "Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli
güçlerin bir istikamette olması ile mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde
ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden
ileri gelmiştir."
Ve Milli
Egemenlik...
Milli
egemenlikte; "Millete efendilik yoktur, hizmet vardır. Bu millete hizmet
eden onun efendisidir..." Efendisiz efendilik...
Efendisiz
bir dünya; "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"...
Milletindir,
milletindir, milletindir...
Ve milli
görev; "Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin,
mesuliyetine ortak olur..." Ortaklık senedine tahammül göstermemekte,
Milli Egemenlik gereğidir. Yanlışlara ortak olmamakta...
Değil mi
ki; "Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin
ve kurtuluşun anası hürriyettir..."denilmiş. Hem de tam yüz yıl önce...
Ve
memleketin güzide çocukları. Çocuklar...
Hayatı
başarmanın mihenk taşıdır çocuklar. Yarının büyükleri; " Büyük başarılar,
değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımı ile meydana
gelir"...
Milli
egemenlik için mücadele...
Mücadele.
Mücadele sürekli ve yılmadan; "Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir
milli azimle, yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar, tam
bağımsızlık ve kayıtsız şartsız milli egemenlikten ibarettir."
Onun için
her zaman ve her yerde sürekli mücadele; "Bir çok güçlükler ve engeller
karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini inceleme ile gayret ve
iman ile millet aşkının sarsılmaz kuvveti ile birer birer çözüp
sonuçlandıracağız."
Milli
Egemenlik tek şart. Şartı şurtu şu; "Uluslar, egemenliklerini geçici bile
olsa bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve
güvenmemelidir."
Çünkü;
"Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz" asla...
O yüzden
mutlak hakimiyet milletindir. Diğer yandan bilinmeli ki; "Bilelim ki,
milli benliğini bilmeyen Milletler başka milletlere yem olurlar."
Tıpkı yüz
yıl önceki gibi...
Yüzyıl
önce ve yüzyıl sonrası için de milli egemenlik kıblesi besbelli;
"İstiklal, İstikbal, Hürriyet, Herşey Adaletle kaimdir..."
Milli
egemenlik eşittir: İstiklal, İstikbal, Hürriyet, Adalet...
Yoksa...
TARİH YAZILDI...
Tam yüz yıl önce bu vazgeçilmez
topraklarda, tarih yazıldı. Topyekun. Tek bir düsturla; "Bu millet hiçbir
zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz, yaşamayacaktır." Salt Hürriyet
için...
Çünkü bu millet asla esirlik kabul
etmeyen bir millettir. İşte bunu unuttu emperyal dünya. Unutanlara;
"Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek
için maddi ve manevi, ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı
doğrultuya yöneltmek gerekir." Anımsatıldı...
Kutlu tarih anca böyle yazılır. Yazıldı...
Yüz yıl
sonra, çok yazık oldu dememek için kulak vermek gerek büyük kurtarıcıya. Kutlu
kurucuya; "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık
kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır."
Uzunca
zamandır nitel şaşkınlık. Nicel dağılmışlık. Sanki nicelik niteliğe kazanınca
hakikat biraz kaydı. Tam bağımsızlık şiarıyla yazılan tarih ve tarihi
yapanlardan bir kısım uzaklaşma perçinlendi. Bu gidişle per perişan günlere
istikamet kayması yaşanması da muhtemel...
Oysa tam
bağımsızlık; "Tam bağımsızlık denildiği zaman doğal, siyasal, mali, adli,
askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır demektir"
denilmiş. Tam yüz yıl önce...
Demek ki
ilelebet var olmak için, tarih yazanlar ve tarih yapanların, devrimci yolundan
asla şaşmamak lazım...
Tam yüz
yıl önce söylenen ve yazılan gibi. Bir daha çaresiz dönem yaşamamak için;
"Bir millette özellikle, bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde
özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan
üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz olur." Savına
sarılmak lazım...
Yani tam
yüz yıl sonra, yeniden tarih yazılacak boyutta bir gerileşmeyi, bu vazgeçilmez
topraklar yaşayabilir diye kesin uyarıyı dikkate almak lazım...
Topyekün
imha dönemini öngörme basiretini...
Peki
Ata'sı gibi tarih yazacak, tarih yapacak yiğitler çıkar mı? Çıkar...
Çıkar
çünkü; "Bizim başka milletlerden hiçbir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz
çalışkanız. Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz..."
O nedenle
son yüzyıl içinde tarihi yapanları yok sayarak, tarih yazanları, yazılan
tarihi, büyük destanı yok sayarak bir yere varılamaz...
Hele
tarihçi koltuğunda oturup, çarpık sallamalarla tarihi ıskalatanlara da kanmamak
gerekir. İnanmamak lazım gelir. Hele tarihi yazdığını sanarak, tarih yapanlara
ve tarih yazanlara dil uzatanlara hiç. Ve asla...
Ismarlama
tarihçilerin tek korkusu; "Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük
işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır..." Korkusu...
Çünkü o
kuvvet tarih te yazar, tarih te yapar...
TARİHİ YAŞAMAK...
Tarih
doğrudan sapmaz. Eğilmez, bükülmez. Tarih hiçbir zaman; "Bir milletin
kanını, hakkını, varlığını inkar etmez." İnkârcılar tarihi bilmeyenlerdir.
Veya işlerine öyle gelenlerdir. Tarihte örnekleri çok. İçteki düzenbazlardır...
Hani
dönemi yaşamak, tarihi yaşamak denir ya asıl mesele odur. Yaşamadan sallamak
ise salaklık ötesi ve dönekliktir...
Bu yanardönerlerin topuna ezcümle; "Bu millet kılı kıpırdamadan, dava
uğruna canını vermeye razı olmasaydı, ben hiçbir şey yapamazdım." Cesaretidir.
Tarihe,
tarihi ve çarpıcı bir not daha; "Arkadaşlar, devrimimiz Türkiye'nin
yüzyıllar için mutluluğunu üstlenmiştir. Bize düşen onu kavrayarak ve takdir
ederek çalışmaktır."
Ve o
kutlu tarihten, tarihi yaşayanların özyaşamlarından ders çıkarmaktır...
Tarihe,
tarihi bir ders notu daha; "Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları,
yorulsanız bile beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar
verenler asla ve asla yorulmazlar."
Yorulmadan,
yılmadan, usanmadan tarihi yaşamak ve tarihi var edenleri yaşatmak. İşte bütün
mesele bu...
Nasılı
yok, şöyle; "Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet
fikirlerini veriniz. Geleceğin dünyasına onlarla kavuşacaksınız."
Binbir
dalevara çevirerek, tarihi yozlaştırmak değil, bizzat tarihi yaşamak gerekir.
Tarihle iç içe bugünü yaşamak...
Çünkü;
"Bu memleket dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir
varoluşa sahne oldu. Bu sahne en az yedi bin senelik bir Türk
beşiğidir"...
Öyle
eşiğe beşiğe masallar ile tarih yazılmaz. Tarihi yaşamak böyle olmaz. Ayrıca
tarihi yaşamak asla kendine mal etmeden yaşamaktır; "Türk milletinin son
yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek
sahibi kendisidir"...
Diğer
açıdan tarihi yaşamak kendini bulmaktır. Duygusuz, bulgusuz aslını, kendini
inkar eden tarihini de inkar eder. Ve bağımlı hale gelir.
Oysa
tarihi yaşamak; "Ben yaşayabilmek için kesin olarak, bağımsız bir ulusun
evladı kalmalıyım. Bu yüzden bağımsızlık bence bir hayat sorunudur."
Diyebilmek ve mücadele etmektir...
Kimin
için değil, herkes için, hem de hemen şimdi özgürlük, hürriyet ve tam
bağımsızlık...
Çünkü;
"Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan
kurtulamaz..." Bilmek gerekir.
Kurtuluş
tarihin içinde saklı. Kurtuluşa kadar Ata'nın yolunda. İzinde...
Tarihten
asla silinemez iz ise şu; "Tarihi yaşadığımız gibi yazdık. fakat geleceği
Cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek
lazımdır..."
Tarihle
sabit gerçeklik ise emanete hıyanet olmaz. Olur sa...
VATAN KAYBI...
Bir zaman gelir, sokma akıl, kofta fikir
durur; "Canımı kurtarayım derken, Vatan kaybedersin." Vatan...
Ağır ağdalı, konuşulduğunda ise hep
vatan aşkı, millet sevdası. İş icraata geldiğinde ricat. Hep bir mucize hevesi,
mucize bekleme. Kurtarıcı aranma. Ve sadece kendini ve efradını kurtarmaya
çalışma. Her türlü doğru tavrı ise mukavemet sayma. Muhalif gösterme. Talih
değiştirecek tarihe sırt çevirme.
Çağdan çekinmeden lafta dini vazifeler gereği gevreme. Gevşeme. Sık sık
gömlek değiştirme. Asla ve kata değişmeme ve değiştirmeme. Hep aynı kalma. Oysa
"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi
bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve
hürriyetine sahiptir." Daha fazla hürriyet…
Bu, vatan kaybı çok canlar yakar. Kaybın
kazanımı da; "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıhta bütün
vatandır" denilerek Vatan eylenmiş, bu vatan. Evrensel eylemlilik ise;
"Son erkeğe, son kadına dek mücadeleyle" sürdürülmüş. Cephelerde
süngüleşerek kutlu bir zafere imza atılmış. O güzelim insanlarla. O güzelim imzayla.
Namı değer...
O nedenle can, mal, mülk derdinde
olmadan; "Vatanın müdafaasına iştirak, şiddetli istekle vuku bulan
vatanperverliktir." Diye tarihe kazınmış macera. İşte aslolan mucize budur.
Mucizevi biçimde haritada hatlar
üzerinden karşılıklı kuvvetler yığılır. Mühim zamandır. Mühimmat ve erzak
gerekir. Umut Kağnılar ve kadınlarla gelir. Donan çocuklarla. Temennilerle. Eldeki
Tayyarelerle. Şiar Kurtuluşa kadar savaş...
Vatan kaybı ecnebi haritalar üzerinde muhtemelen
çok evvelden belli. Yerlilerinde ise belirsizdir. Daha muharebeler devam ediyorken
sınırlar çizilmiştir. Harbi istemezlerden, cephede çarpışmalar sürerken
içeriden alt üst eden bombardımanlar. En kötüsü. En haince. Hayırsız tayfa. Mandalanıp
canını kurtarmak isteyenlerin umumi taarruzu. Vatan ne ki. Ne gerek. Sünepe
iman tahtası. Ve silah cayırtısı.
Gölgeler büyürken, yükselen marşın
uğultusu vurur zamanı. Yükselen inancın neferleri. Ve bir zaman gelir mezalime
direnç, Vatan kaybını önler. Öyle ki "Milleti ve vatanı için özgürlüğü ve
egemenliği için özveri..." gösterenler yeni bir vatan kurar. Göstermeyenler
ise canlarını bile kurtaramazlar. Çünkü "Birlik ve beraberlik ölümden
başka her şeyi yener." Bu keskin inançla Vatan kurtarılır. Nice savaşlar
kazanılır. Yani "Egemenlik verilmez alınır"...
Baştan sona bin bir çile, son anda tek
hamleyle, vatan kaybedilemez...
Değil mi ki; "Zafer, zafer benimdir
diyebilenindir. Başarı ise başaracağım diye başlayarak sonunda başardım
diyebilenindir". Kutlu zafer gerçekleştirilir.
Beklenmedik bir zamanda, bildik inançla
gelir zafer; "Gerektiğinde bir tek fert gibi yekpare azim ve karar ile
çalışmasını bilen bir millet, Elbette büyük bir geleceğe layık ve aday olan bir
millet..." olur. Vatan kaybını bilenlerin, bilimle yaşayanların
kabiliyetidir bu kutlu çıkış. Var oluş.
Yani tarih kayıp vatandan, Vatan
yaratanları yazar. Unutmaz; "Tarih bir milletin kanını, hakkını, varlığını
hiçbir zaman inkâr etmez.” Yazıklar olsun unutanlara ve inkâr edenlere.
Çünkü Vatan kaybı sokma akıl, kofta
fikirle bir anda olur. Yani her an, her zaman canımı kurtarayım da ne olursa
olsun derken hem candan hem Vatandan olunur.
O yüzden unutmamak gerekir; “Bu millet
tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir. Türk milletinin geleceği bugünkü
evlatlarının doğru görüşü, yorulmak bilmez çalışkanlığı ile büyük ve parlak
olacaktır.”
Ey Türk Milleti, unutma savaş kaybı,
zafer kaybı arzuhalcilerini. Unutma. Bunların peşin satıcılığı; Vatan kaybı.
KORDONBOYU...
Kordonboyu ve yedi düvelin virüslerine
karşı koyanların anısına...
Kordonboyu lacivert kara. Işıltılı yakamozlar
yüzüyor Ege'de. Pencereler rengârenk. Kırmızı beyaz. Mavi atlas ıslak ve sıcak.
Efzon kuşatmasından bu yana tam yüz yıl geçmiş. Efradı adide denize
dökülmelerinden bu yana. Samanyoluna yükselen o kalın puntalı istikamet ise hiç
unutulası değil. Tabela tam bağımsızlık. Not defterlerine kaydedilmiş anılardan
bir demet, istiklal...
Harlanan Helenizm İstilası. Emperyal saldırı. Tanığı ve sanığı ise Egemen
Dünya...
Tarihi misyonun ilk limanı Kordonboyu.
Binyılların düşmanlığının yegâne sebebi. İzmir. İzmir arafta. Lafta
müdafaa-i Avrupa. Şaik şaibe Şarki Akdeniz'den Ege'ye, Boğazlar yoluyla
Karadeniz. Yani Anadolu'yu mümkün olduğu kadar minyatürize etme rüyası. Sehpayı
devirmek, kordonu çekmek. Osmanlı'dan arta kalanı boylu boyunca denize gömmek.
Ancak heves tutmadı. Emperyalist plan geri tepti. Direk Grek denize döküldü…
Pervaporation zırhlılarından Kordonboyu’na
çıkartılmış kolordular, kutsal ilan
edilen, takdis bekleyen havadaydılar. Çabucak hava değişti, aslına döndüler.
Çok acımasız bir role büründüler…
Tehditkâr bir vınlama yayıldı Anadolu’ya.
Ama Anadolu tınmadı hain uygulamaları. Ağırdan Anadolu içlerine dek ilerledi iç
karartan kuşatma. Hak hakikat uyanıldı. Hakkıyla Kutsal İsyan. Hal niceydi. Niyetlenildi.
Per perişen ayaklanıldı. Ve kutlu mücadele geri püskürttü hellenic istilayı.
Yedi düvel kuşatmayı. Gerisingeri. Geldiği yere. Kordonboyu’na gönderdi onca
gam kasavetten sonra işgalci milletleri.
Tek tabanca peşine
düşüldü, ımperialistic cüretin...
Ahali Kordonboyu'nu kaplamış Gazi'yi
görme derdinde. Maiyetini kucaklama gayretinde. Kadifekale’de Albayrak...
Geride kalanlara hayıflanıldı yürekten; 'İzmir
iyi de ah ah... Selanik...'
Kordonboyu zafer alayı. Kordonboyu'nda gecikmiş
imbat zamanı. Martılar canhıraş çığlıklarla düğün ediyorlar. Rıhtıma vuran
mutedil dalgalar kara sevdalı. Vatan aşkı. İskelede Kurtuluş damlacıkları. İsli
lambalar istikamet veriyor. Efeler zerre zerre Karşıyaka'ya…
Karşıyaka'ya doğru dağılıyor heyelan. Efeleniyor
zeytinlikler. Yayılıyor zeybek havası. Kordonboyu'nda gösterişli karargâh. Etrafı
renkli güneş şemsiyeleri altına sığınmış matmazeller. Mat bakışlı fesli beyler.
Pasajlar paşalarca sarılmış. Sarıklılar, melon ve fötr şapkalı levantenler.
Kosmopolitan kurtuluş…
Bir zamanların Konak istikametine doğru.
Tam işgalden kurtuluş anı. Anadolu ile bütünleşme heyecanı. Ağır zulmün
boğuluşu. Kozmopolit sevinç. Gümüş sırmalar saçılmış Kordonboyu’na…
Pek hayra alamet değil. Konak
Mahallesi'nden dumanlar yükseliyor. Ansızın başlayan büyük yangın. Yenilginin
ardından çıkarılan. Alevsel sarsıntı. Yalazı Kordonboyu’nu da vuruyor. Alev
canavarı yutuyor cümle civarı…
Bir zaman evvel işgalci zırhlılardan
Kordonboyu’na çıkarılan kolordu artıkları, kaçarken yakıyorlar İzmir’i. Her
şeyi. Kordonboyu hiç unutmadı o yükselen alevleri ve kesif dumanı. Ve kutsal
gaza ve biricik Gazi’sini. Unutmadı…
Duman oldu yedi düvelin virüsleri, tam
yüz yıl önceydi. Duman edenlerin anısına...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder