2 Ağustos 2018 Perşembe

SON SEFER

SON SEFER
 
Nazar değmiş sanki dokunduğum mısralara. Okuduğum son fasılda bu son seferdir bilesin yazıyor. Yazgı işte…
 
Hazır nazır aralığında karanfil kokan dedem gibi ağrıyan dişime kekik yağı sürerim. Kalın bağırsak tembelliğinden muzdarip pusulasız yollanmışım kış düşlerine. Ele güne rezil olamamak adına ufacık valizimde dualarım ve seni çok seviyorum pusulası. Yollanmışım her seferinde sevgiyle en zor sürgünlere. O yüzden genç yaşımda erkenden ihtiyarlamışım. Gölgeler bütün inanışlarımın içini karartınca ayılmışım. İçimde kapkara isyan çiçeği sürgün vermiş. Eşlik etmesem eğer sana akla ziyan seneleri yaşayacağım. Eşkiyalarca yolu kesilmiş kervancıyım sanki. Hafif defolu şarkısı dağlarda dolaşan.
 
Git git bitmeyecek aslında yazılması gereken ömrümden gidenler. Yazı işte…
 
Çıkmaz sokaklarda bana yarını gösteren, uğruna şehirler yakılacak seni bana saklayışım dolaşıyor. Beni bana bağladın. Hiç gözyaşı dökmezdim eskiden. Şimdi kara denizlere ağlıyorum. Işıl ışık seni içip sana. Sonra elim senin el değmemişliğine alışınca, gönlümdeki ateşe. Cama vuran rüzgârın şehvetli diline. Ne bileyim işte kaçtıkça yakalanışlarıma. Yakalandıkça gereğince kaçamadığıma. Bu kaçgöç ne kadar sürecek bilemiyorum ve içmeden sarhoş oluyorum artık. Her ayak sesini senin ki sanıp kilitli kapının çalınmasını bekliyorum usanmadan. kapı açık deme provaları yaparak. Drama hocalarının ağırdan ve davudi sesini taklit ederek. Susuz rakıyı leblebilemekten her sabah başım ağrıyor. ve sade kahve peşine dillendirilen fallara asla inanmıyorum. Her falda sen, nazara gelmiş.
 
Kapatmışım denizkızına dünyamı, denize sevdam sürsün diye. Fısıltıları saklamışım deniz kabuklarına, her yalnız kaldığımda kulağımı dayadığım an çağlayasın diye. On yıllarca beklediğim armağan gibi her fısıltıda senin resmin, içimde çeşit çeşit hikayen. hem okuyup hem yazıyorum yazgı işte…
 
Yazı bir türlü dışa vuramayacağımı bile bile. Koynumda sana ayırdığım sıcaklık bile üşümüş, titriyorum aralanmış kapıdan senin geçtiğini varsayarak. Gizlice o geçişlerini izliyorum. Pencerede inci dişli bembeyazlık sırıtıyor seni görünce. Salkım söğüt yüklenmişim acıları. Sürüklendiğim hayal gerçeğin ta kendisi. Yaktığım ateşin etrafında dönüyorum sımsıcak. Bir tek sen eksiksin ve dönmüyorsun. Sen giden trende de yoksun gelende de. Gemiler bomboş, ne gitmişsin ne de gelmişsin. Silahın tetiğine basacakken tül gibi uykularıma sarılıyorsun. Benden çaldığın bana çaldığın ne ola ki? Dibine kadar içiyorsam hayatı sen varsın diye. Düşüncelerin köküne kibrit suyu.  Alev  almış mevsimleri, meseleler kitapsız. Edepsiz içerlemem ondandır. Hatta zevk sefa masalarında silinmiş yazılarda seni aramam da. Yüreğime vurulan damga belli değil mi oturup saatlerce kelime kelime didinişimden. Her numara ayak izine takılmamın nedeni sen değil misin? Dilimde hüzzam şarkılarla doğum günümde doğmadan ölmek gibi. Ölerek çoğalmamda senin eserin. Sen ki o eseri hakkınca okumadıkça ben olamayacağım. Eminim.
 
Gel zaman git zaman yosun kokacak denzi dalgalı saçların. Sesim ulaşmıyorsa da sana dur. Göğsündeki kanat çırpışlarına sesten hızlı uçuyorum. Uçuyorum zamanı delip geçen sürgüne. Düşlerimde sür git sen. Kahrımdan şakalara vurdum kendimi. Şakaklarımda bu son sefer arması. İçimi dökecek kimi bulduysam kendime yabancılaştım ve beceremedim hayatı. Unutmak istiyorum, unutmak. Nutku tutulmuş arkadaşlarıma inat umutlanmak. Duygularım elden ele dolaşırken ölümü yalamışım sırtından, okşamışım tepeden tırnağa. İnan bir tırnağın etmez dünyalar.
 
Nazarına dokunduğum her canlıda sen varsın, her canlı sen. Son fasılda son nefes. Son sefer…

Hiç yorum yok: