19 Eylül 2015 Cumartesi

VARLAR YOKLAR BARIŞI…

VARLAR YOKLAR BARIŞI…

Yıllar öncesinden bu güne demokratik, siyasi, ekonomik ve sosyal çözüm önerileri kapsamında çok şey sayıldı, yazıldı, çizildi. Gizli açık, anlaşmalı anlaşmasız çözüm süreçleri yaşandı bitti, geldi geçti gitti. Ve maalesef mesele küçülecek yerde büyüdükçe büyüdü ve sil baştan en başa dönüldü yine.

Bitti barış temalı süreç ve bir bilinmeze doğru sürükleniyor ülke, doğudan batıya. Bu saatten sonra sorular cehennemi; kalıcı barış gelir mi? Kürt sorunu kökten çözülür mü? Dört bir yanda akan kan durdurulabilir mi? Ülkenin üniter yapısı zedelenmeden memleket tek parça kurtulur mu? Cumhuriyet devrilir mi? Maazallah yenisinde yurt esenliğe kavuşur mu? Sorgu sual arasında büyük sermayenin bölgesel toprak paylaştırma oyunlarını bekleyip göreceğiz.

Temelinde o var şu yok değerlendirmeleri ve iddiaları ile karşılıklı gerilen kardeşlik ekseni son aylarda eksilerde seyrediyor artık. Demokratik çözüm önerileri kapsamında yıllarca sadece konuşulduğunu savlayanlar ile yapıldı edildi şeklinde kitleleri tavlayanlar çıkmaza sürükledi koskoca memleketi. Siyasetçiye güven kazandıralım derken siyasetin iyice değer yitirmesine, ateşli olayların iyice alevlenmesine zemin hazırlandı ister istemez.

Sanki yıllardan beri arzulanan; anadilde yazılı basın, radyo televizyon kurulması, etnik medya planlaması, yerel ve ulusal medyadan eşit koşullarda faydalanma, anadilde eğitim yapacak okullar kurulması, özel okullara müfredat serbestliği, enstitü ve benzeri kurumlara yasal izin, yerel siyasetin yerel parlamentolarda iktidarı, ulusal parlamenterlerin etkinlik alanlarına özgürlük gibi temel değerler ve bu anayasal değerlerin sınırlı sınırsız kullanımı unutuldu. Veya her fırsatta vardı yoktu bahisleriyle unutturuldu.

Yine aynı taraflar ve çevrelerce siyasi çözüm önerileri bazında hayata geçen veya geçmeyen ne varsa hiç biri düzenlemelere tabi tutulmamış gibi gösterilerek halka biz yaptık, biz ettik de mesele halloldu bağlamında yazılı görsel angajmanı yapıldı. Bu yerli yersiz yaklaşımlarla her türden yeni talepler sıcak ve diri tutuldu. Hal böyle olunca açık gizli görüşmelerden halkoyu yerine öte beri belli merkezler daha çok bilgilendi ve ilgilendirildi.

Sıradanmış gibi, yerelden genele yerinden yönetim ve idari reformlar, yasa önünde eşitlik, ana dilde ifade hukukunun üstünlüğü ilkesine dayanan değişiklikler, her alanda fırsat eşitliğini düzenleyebilecek yapıcı yaptırımlar, dil kültür ve folklor alanında ciddi çalışmalar yapılmasını öncelemeler, kimlik açıklama rahatlaması, kimlik yüzünden sıkıntı çekilmesini önleyecek yaklaşımlar, incelemeler ve uygulamalar hiç yapılmamış, hiç başlanmamış biçiminde lanse edilince, sadece son on küsur yılda yapıldığına hükmeden bir kamuoyu yaratıldı.

Böylece gittiği yere kadar, sürdüğü zamana kadar yeter mantığıyla sıkışan halklar iki taraf arasında git gele zorlandı.

Bu medcezirde siyasi çözüm önerisi denildiğinde ilk akla gelen DGM’ler kaldırıldı belki ama yerine adı değişiği ikame edilince, TSK’nın asli görevi olan sınır korumaya yönelik duruşu sınır ötesine kayınca, basın ve medya sansüründe doz yükseltildikçe, MGK’nın sivil otoritenin üstünde erke sahip olması bir türlü kırılamayınca, siyasi görüşler özgürce açıklandığında Silivri modeli devreye girince, özgürce açıklanabilir ama görüşler serbestçe örgütlenemez denilince, köy koruculuğu hala tasfiye edilmeyince, çağdaş bir iç güvenlik sistemi kurulamayınca, ucundan kıyısından gayrı yasala düşmüşlerin affı geciktirildikçe, OHAL kalktı derken başka haller bastırdıkça, Çekiç güç kaldırılmayıp süreleri uzatıldıkça ve en önemlisi MİT sivilleştikçe başka işlerde sivrilince işler arap saçına döndü. Yetmezmiş gibi eski tas eski hamam çatışmalar bir anda güncelleniverdi, ortalık yangın yerine döndürüldü.

Tüm bunlar vardır yoktur, varsa da yoksa da zihniyete göre değişkendir ama on küsur yıldır onca yaptık ettik arasında ekonomik açıdan meseleye gerektiğince bakılmadığından tüm çözüm süreci mutat görüşmelerle sınırlı kaldı. Ve bu kısır döngü tarafları gerdi ve bekleyişler bir anda hezeyana dönüştürüldü.

Oysa ekonomik manada, köye dönüş projeleri hayata geçseydi, toprak ve tarım reformu yapılabilseydi, yatırım ve teşvik uygulamaları o yok sayılan bölgelere gereğince kaydırılabilseydi, mezralar ve meralar aklı selime açılsaydı, tarımda müstahsilin desteklenmesi fonlaştırılsaydı, besicilik ve hayvancılığın inşası önemsenseydi, kırsala üretkenliği yüksek iş projeleri aktarılabilseydi, bölgesel gelişmeye hız verilseydi, kalkınmayı hızlandıracak tipik yatırımlara yönelinseydi, esnaf ve zanaatkarlar korunsaydı, özel girişimi özendirici ve müteşebbisi kollayıcı garantiler verilebilseydi, yerel iktisadi tedbirler genel uygulamalara kurban edilmeseydi, sınır ticareti yaygınlığı yanlış dış politikalar ile bitirilmeseydi ve üretim, sürekli üretim, üretim ıslahı ve verimlilik planlaması devlet millet eliyle kotarılabilseydi bu çılgınlık boyutuna varan kaos yaşanır mıydı? Düşünmek gerek.

Vardı yoktu, yoktu vardı, yaptık ettik kısır döngüsü bir yana, Sosyal çözüm politikaları ve uygulanabilir toplumsal çözüm önerileri birbiri ardına sıralansaydı belki de bu gün savaşma barış demeye hiç gerek kalmazdı. Yıllarca topluma ters yansıyan siyasi, ekonomik, sosyal odaklı birçok nokta gözden kaçırılınca şu son günlerde hallederiz kolay denilen mesele talebin toprak, bayrak, hak seviyesine dayandığı noktaya geldi mi gelmedi mi? İrdelemek gerek.

Vardır yoktur, yoktu vardı tartışa tartışa gelinen son aşamada şimdiden sonra; eğitimde fırsat eşitliği, sağlıkta açığın giderilmesi, hastanelerden yeterince faydalanma, yeni sağlık hizmeti sisteminde öncelik, iş güvencesi, istihdam olanakları, mesleki eğitim, meslek kursları, tarih kültür ve doğa zenginliğini koruma, her alanda kurum ve kurumlaşma, sivil toplum örgütlülüğüne güvence, gençliğe sınırsız imkanlar sunma, spor ve sosyal imkanların artırılması, sosyal alanda tam eşitlik, yeni ve özgür bir statü ve tüm kazanımların korunması gibi çözüm çeşitlemeleri ileri sürülse ve devlet garantisi verilse de bu halkların kategorize edilmişliği önlenebilir mi? Araştırmak gerek.

Artık sonsuz bilinmezlikle baş başa malum mesele. Ve ortam gerildikçe gerildi. Son tahlilde on yıllardır dağarcıkta saklananlar, saklı kalanlar, biriktirilenler birden ortaya serildi ve kılıçlar çekildi. Sorunlar meselenin özüne uygun çözülmedikçe, içtenlikle halledilemeyenler çoğaldıkça, meselenin üzerine hep ayni metotla gidildikçe başka ne olacağı beklenmeliydi? Açıklamak gerek.

Geçici veya kalıcı barışa açılan tüm kapılar rey sandığına kilitlendiğinden, bu varlar yoklar çıkmazında özlenen barış da varla yok arası…

Hiç yorum yok: