FINDIKSAL, SORUNSAL, YORUMSAL BAŞLANGIÇ
Orada bir köy var uzakta, adı memleket soyadı biz. Envai çeşit renkliliği ve doğa güzelliği insan şaşırtan, yol üstü-dere boyu tabiat kıpraşmaları göz kamaştıran, ak suları Karadeniz’e karışan bir coğrafya parçası. Ve başı dumanlı dağların, tozlu yolların tozutanı olduk canı gönülden. İşte orada rekoltesi aldatıcı rakam, tabansız piyasa fiyatı kilo maliyetinden düşük fındık topladık, harmanladık ve zarar ettik...
Güneşli bir avuç gökyüzünü özledik, kıskandık akşam ajanslarının hava raporlarını. İlkelliğin yeryüzüne indirilişinden beri süregeldiği üzere 'eşeğin gölgesinde kalkan yasaklara' öykündük. Güneş duasına çıkmadık ama güneş gölgesinde de kurutamadık çotanaklardan kurtulan taneleri yeterince. Sılayı rahim, vaziyete göre hicret, havaya göre hacet mantığıyla kabuk içini kıvamına getirmek için seferber olduk. Günün ham saatlerinde taşra aklıyla peçeli baykuş uğursuzluğunu ve atmaca arsızlığını yenmeye çabaladık. Toplu yaşamın ayrıksı konforunu aklımızın ucundan kapalı devre taarruzlarla defettik, savuşturduk. Varsa yoksa tüm arzumuz alnımızın akıyla çıkmak kavgasıydı bu cendereden. Yaranamadık yine de, velhasıl gurbetçi olduk baba ocağında…
Havasız akvaryumlarda bol kabarcık hesabıyla biraz ara verdik yazılarımıza da. Yaza yaza yabancılaşmaktan ise bir tatlı kaçamak ezgisi derledik kuzeyde bir yerlerde. Yaz sonu çatışmalarına mola verdik. Zaten rızık bilgiyle olsaydı tüm cahiller ebedi açlık çekerdi. Bir fındık tanesi içine hapsolmuş kavimler ötesi dayanışmadan esinlendik bir süreliğine.
Hava karmakarışık ve pusarıktı…
Toplu isyan vardı içimizde ya, imaj fukaralığında edebi ayrıcalığın lezzetini özledik sadece. Ama gündelik hayat meşgalesi tavlayınca aklımızı, harap yakarışlı cesaret pratiğini de uygulayamadık. Herşey teoride kaldı maalesef. Yazamadık yani, yazmak zor geldi biraz.
Karşıtlığın gelincik yüzünü molozlarla doldurulmuş yeni yetme sahil-yalı boyu kapatınca yazmak bedavaya çene çalmak oldu-gitti aklımızca. Oradan okur dilenmek gökkubbede kaç nida bırakırdı ki hesaplayamadık, topla çıkar uğraşmak istemedik aslında.
Ve saltanatın sarkacı vurdukça derinden, buhran finali, kader sapması, coşkulu çeneleşmeler yaşadık baba ocağında, bal ormanına gizlenmiş ata evinde. Yığınla karikatür yüz eridi bu sarmalda. Söze söz geçmeyince de mum dilek tutmaz hesabıyla, eski hesapları kara kalpaklı şiir kitaplarına bıraktık. Özveri pazarlığı da beşparaya gitti yani. Çünkü biz insan, emek, doğa ve doğal kaynak talanına tanıklık ettik bir kez daha, burada.
Tenkitçinin tezi ufacık bir noktadan doğar diye 'fındıksal sorunsalın' otoparkına çektik emeğimizi ve harcadık bolca. Sayaçlar delice çalıştı ve korozyona uğradı fındık üzere fikirlerimiz. Ama uğura kadem katarsa mürekkep, vakalar silinmez, zıtlıkları boyar gün boyu kelimeler. Zaten ihtişam atomlarına ayırıldığında yine sömürü döner çekirdeğinde. Bu yüzden dolambaçlı yorumlar tuzağına düşmemek için terledik ve bekledik haftalarca.
Sanrısal, rüyasal ve tanrısal güzellikler diyarında üç boyutlu görmek için, bol renk gözlemledik. Köylü kıstırma çakallığındaki tüccarların ritmik akıl kurcalamalarına aldanmadık ama elden ne gelir. Aldanmadık ama ala kargalar üşüştüğünde ürüne hassasiyet sır olur yitermiş, onu anladık. Kısacası rakımı yüksek sızlanmaların bilinci ve bilinçaltını yutan sonsuz yolculuğunda bu senede yüksek rekolteye takıldık.
Selamsız, duasız, iddiasız olmaz ama bu kaçıncı ümit kırılması, umut kargaşası ve gerçeğin kesişmesi sayamadık. Ayrıca bu kıyasıya sahiplenmeyi de, bu serkeş tapınmasını da anlamak mümkün değil. Mızıka çalıyor fakirlik, ebem kuşağının renklerine heyulalar çökmüş biz yabanıl öfkeli kelimeleri harmanlayamıyoruz. Çarka direnmeyenin çarkına diye başlıyor bencileyin fındık rençberleri, akıl ‘kaşife inanç gerek, keşfe kaşif’ diye emrediyor.
Oysa kuzeyde yenilgidir hayat baştan başa, baştan sona. Diklenişimizde son dönem iyimserliğimizden. Çünkü dört mevsim kırk yıl arandığımızdı yazı. Artık yazı yazdıkça varız. Gerisi tayın faslında müsamere havası…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder