24 Aralık 2019 Salı

aralık 2


TERCİH-NÜANS
Tercih, eşitler arasından birini üstün tutmadır. Bedeli ağır, ağır bedelin ödenmesi zor taraf olma ve yeğleme hakkıdır. Eşitler arasından birini tercih etmeme yetkisini kullanmak da bazen en doğru tercihtir…
Eğrisi doğrusu daha üstün veya önemli görüleni yeğleme, yüksek yetenek isteyen tarihi bir karardır. Her karar aşaması yalnızca kongresel düzeyde güçlü olmak için, şekillenir, şekillendirilir ise tercihler tutarsızlaşır. Ve tercihlerde ara geçişlilik başlar. Bu da tercihlerin benzerlik teorisini haklı kılar.
Tercih kullanma, güçlü güçsüz ayrımı, üstü kapalı gözdağı, verdiğinin karşılığını alma teklifi, çekilen resti görme, karşı tedbir, saklanan öfke ve şiddet hissi, hesaplaşmalardan arınma, suçlamalardan kaçınma, üstüne tepki çekmeme, sözü gözü bağlama ile değerlenir. Veya değersizleştirilir. Kısacası çoğunluğu kafa kol ve beyin yıkama operasyonları ile referanslara bakılmaksızın refere edilir.
Delege katılımlı seçim kurullarında değişik tercih tipleri vardır. Bu değişik tip, ayni kuvvet tercihler fazla öğüt nasihat, tasvir tavsiye dinlemezler. Hiç biri asla seküler kalamaz, sadece fiyakalı tüyolara bakarlar. Tıkandıkça da tercih kartı çekerler…
Tercih türlerinin başında bağımsız ve tek kişilik ordu tercihi gelir. Bu tercihlere taraflarca ani önemler geliştirilir. Tek amaç önceden ne yapacağını öğrenmek ve baştan etkisizleştirmektir. Çünkü bağımsız tek kişilik ordu tercihleri karar vermekte zorlanan, yanlı önerilere hiç aldırmadan çare arayan tercihlere de komutanlık eder. O nedenle özellikle dayanılabilir ölçüde dışlanırlar. Yalnızlaştırma ve sıkı kontrollerle yaratılan donuk bir ortamda bırakılırlar. Sonra kişiliksiz yakıştırmalarla tercihe veya tercih etmemeye keskinlik kazandırılır.
Bir diğer tercih hiç bir zaman genel eğilimini açığa vurmadan, derin iz süren tercihlerdir. Bu sırdaş yandaşlık, düşünce ve telkinlerle hiç değişmez. Dinler görünür ama asla dinlemez. Böylece kimlerin ne düşündüğünü toplar, derler, biriktirir ve aktarım sağlarlar. Uydusal tavır alırlar. Yüzeysel bir karakter, hayalci bir sadakat üzerine tercih koyarlar. İşin garibi en çok tercih edilen, önemsenen tercih de budur.
En zeki ve uyanık tercih ise hiç ter akıtmadan, emek vermeden beklenmedik kazanç kapılarını aralayanlardır. Yani bunlar beklentilerine değer sonuçlar için söz dinler poza bürünürler. En tehlikeli ve istenmez tercih olmasına karşın, fırsat birliği özelinde fırsat eşitliği genelinde anında en gözde görülen tercihler safına geçerler.
Sorumluluk sahibi ve aklı başında tercih ise anısını, kanısını hiç saklamaz. Gizli gizli soruları yanıtlamaktan çekinmez. Gizli kapaklı iş istemez. Güç kudret tanımaz. Şan ve şöhretten etkilenmez. Bunların etkileri güçlüdür ama yetkileri azdır. Çünkü makam mevki için tercih satmazlar…
Kurnaz tercih her teklife açık tercihtir. Bunların istedikleri bellidir. Kendilerine samimi ve saygılı izlenimi vererek, belli planları uygularlar. Plan ortakları ile birlikte çok isterler, verilene razı olurlar. Saf dışı kalmayı asla tercih etmezler. Direnir, dayanır sonunda verilene fit olurlar.
Tercihte emin olamayan tercih, pek az da olsa sürekli sorar, sorgularlar. Çoğu kez özel görüşmeler talep eder. Sözde tanıma ve değerlendirme ısrarıyla diğer tercih kategorilerine zıplamayı hedeflerler. Uzun süre, başkası hesabına çalışanlarla tercih istatistiği tutarlar. Sonuçta dengeyi değiştiren kuvvetin istemi doğrultusunda tercih belirlerler.
En ussal ve kuramcı tercih ise göz alıcı ve solgun güçler arasında ölçülü davranan tercihtir. Bunlar fazla göze çarpmaktan kaçınarak, yeni yüz, farklı üslup ve doğru usuller üzerine kafa yorar. Var olan ve var edilen hiçbir şeyi gözden kaçırmadan, günlük raporlar ve tahminler üzerinde bilgece davranırlar. Ve destekçi ağırlığına göre asla tercih koymazlar.
Yoğun delege katılımlı seçimli kurullarda kaybı veya kazanımı ise bu tercih tipleri yanı sıra aynı eksenden tercih ile terciat arasındaki nüans belirler…

KIYAMET
Kıyamet kâinatın içinde, kıyametin özü ise kâinat. Dünyanın sonu. Her şeyin. Dinlerin de. İnsanlığın değil ama…
Dinlerde hep bir mahşer günü, mahşer meydanı hikâyesi. Ara kopukluğun giderilmesi. Kopuş ve alametlerin de. Ve en büyük felaket, kıyamet. Kıyametten sonra yepyeni bir kâinat umusu. Ve insanlığın devamı…
Kâinat vardan yok olunca, kıyamet yoktan var oluş, diriliş ve yeniden hayat, bambaşka bir kâinat. Bambaşka bir biçem. Ayaklanma, başkaldırı ve karşı çıkış. Kıyam. Kıyamete can…
Neresinden bakılırsa bakılsın kâinat ile kıyamet iç içe. Kıyametin içi dışı kâinat. Özü bir zaman meselesi. Sürekli yenilenme ve tekrar. Son devre, devrin sonu. Bir rakam meselesi, tek kere veya çokluk zarfında. Ebediyet ve edebiyat kulesi. Kâinat ve kıyamet, birbirinin takipçisi. Bölünmüş dönemler ve hakikat.
Hakikat insanın sürekliliği…
Yokoluş ve dinlenme sonrası hayat. Kaynağı kıyamet. Ahiret ve nihayeti yine kâinat. Dinlerin olmadığı yüce maharet. Metinlerde gizli fiiliyat. Alamet. Hepsi kâinatın içinde. Faaliyet.
Hadise gayet basit. Her yerde adalet. Eninde sonunda hesap ve hasat. Kerahet, kerat, kırat, sırat, hikayenin aslı sadakat. Kâinat insan hakkında, insan aklında. Kıyamet insan kalbinde. İnsan içi kâinat. Kıyamet insanın içinde. Kısaca bölünmüş zaman, belirlenmiş vakit.
Esasen fikriyat…
Bir nevi tabiat. Tabiatın yasalarının altüst oluşu. Ve desteklenmeyen hayat. Uzak ihtimal. Yaklaşık bir milyar yedi yüz elli milyon yıl sonra. Veya anlık bir ihmal, Sonsuzda bir ihtimal hemen. Behemehâl.
Bir nevi tokat. Kâinatın sıfır noktası. Kıyamet. Bir birinin eline doğan hayat. Mahşer günü mahşer meydanında eksiksiz kamet. Nihayet kıyamet günü.
Kıyamet günü saklanacak mekân kalmayacak. Yeryüzü berbat, gök harabat, sular ateş, yangınlar buzdan kılıç. Güç, her şeye yetenin elinde. Zalim önderler, kudretli diktatörler, kutsal krallar, hiçlik içinde. İçi dışı bir kıyamet. Kâinat uyanışta. Dinler sonlu. Her şeyler bitik.
İnsanlığın kavgası hiç bitmeyen…
Kıyametin hikmeti kâinatın içinde. Kâinatın içinde insan. Dışında kâinat. İçinde kıyamet. İnsanın içinde kıyamet hikmeti. Asıl kıyamet, kıyameti bilen insanın sonlu hayatı.
Kâinatın önünde kıyamet, kıyamet gününde insan. Tekrar ve takip rotasında alem. Koptu kopacak meselesi, kâhinlerin elinde oyuncak.
Kıyamet zihniyet meselesi…
KÂİNAT
Kâinat ancak akıl terazisinde tartılır. Görüntüsü akıl ölçeğinde tasarlanır. Bir nevi insanın ve aklın ürettiğidir. Özgür düşüncenin biçimlendirdiğidir her şey…
Dinsel inançların saptadığı ne varsa, bilimsel kurallar ile temellendirilmedikçe hurafelikten kurtulamaz. Kainat üzerinden bilim din çekişmesi ve çatışması aklın iç hesaplaşmasıdır. İrdeleyen, sorgulayan ve hesaplayan akıl dinle asla çelişmez. Bu incelikli hesaplaşma gereklidir de.
Kâinat aklın bağımsızlığının delilidir. Tanrıya eşit mesafede, ruhsal reaksiyondur. Kâinatın merkezidir. Âlem, ezber bozandır. Dogmalar ve kuşkular çıkmazında aklın isyanı, kör inancadır. Körpe akıllara bilim istilasına, dinin referans olmadığınadır.
İçten içe köktendincilik kâinatın bilimsel ölçümlemesini yaptıkça, kâinatın sırrı dine bırakıldıkça abartılı ayrıntılarla yüklü, afyon etkisi yaratan düşler gerçek sayılır. Tüm bilimci aygıtlar bozulur. Ve akla zarar kâinat deneyimleri yaşanır. Kurgular, şablonlar ve despotizm aklın terazisinin ayarı ile oynar.
Kainatın başlangıcın da aklı zorlayan teolojik düşüncenin armağanı alın yazısı ile alın terinin de çatışması ile kendini bulan tarihi gelişim kesilir. Daha insanlığın tekâmülünde akıllar tıkanır. Bu tıkanık akılla, kainatın genişlemesi, derinliği, kâinatı düzenleyen ve doğa kanunları ile açıklanan akış da bozulur.
Oysa kâinatın başlangıcına ulaşma gayesidir aklı yücelten…
Kainatın ölümü kainatın en önemli olayıdır. Varlığı kaplayan akıl terazisi ile tartılan düzen ile uyumun da yok oluşudur o ölüm. Kâinatı donatan düşüncenin biçimlendirdiği her şeyin herkesin de ölümü. Yaşanacak olan yer gök, yok karşıtı ne varsa yok oluştur tümden.
Uyuyan kâinatın, kâinatı naimanın anlam bulmasıdır her ölüm…
Bozuk düzeni ancak akıl terazisinde tartılan ilkeler düzeltir. Yasalar akıl ölçeğinde örgütlenir. Atomik âlem ve sonsuz boşluk, kâinat büyüdükçe tamamlanır.
Bir nevi yorgunluk, çürüme ve yozlaşma, bilim din ayrışması ve çakışması aklın hesaplarını doğrular. Temellendirilen her şey kâinatın içinde kâinat ve hakikattir.
Aklın bağımsızlığını büyüleyen enerji, çıkmazdan çıkışın temsili, mana âlemi, kozmolojik tahlil, kâinat sonsuz değildir savıdır. Küresel sınırlılık çerçevesinde, makul düzenek bitmek üzere savının aklın duvarına yapışmasıdır. On dört milyar yıl öncesinin testi de imkânsızlaşınca zaten kâinat tekilleşir.
Ve tekil ama çoklu evren, tek bir evrenden diğerine, sıçrama kabiliyeti netleşir. Kâinatın başı sonu, aklı şaşırtan mesele olması resmen teolojik düşüncenin iflasının sonucudur. Çözüm silme akıl küpü ve doğru tartan akıl terazisidir.
Madde ve enerji, manevi duyum artık hangisi önce biterse. Birbirini kim yerse. Kâinatın belirsizliği, kıyametin içinde kâinat, kâinatın içinde kıyamet ile aklanır.
Aklın bir hücre ötesi…

İNSAN
Derler ki; ‘İnsan değişim ve anlam nesnesidir’…
İnsan, asli nesli yeryüzünü doldurur. İşgal eder. Tarih yazar. Devlet kurar. Savaşır. İnanır. Tapar. İlla iktidar kavgasına tutuşur. Hükümet olur, kongre yapar. Bir çıkar bin düşer. Bilinçdışı ampirik hayata hizmet eder. Kişisel hırs ve özlemleri peşine takılır. Değişim ve anlam nesnesi olduğunu unutur…
Yeryüzünde hep iki tip insan vardır. Birincisi bu ampirik hayatın temsilcileri, diğeri ise değişim ve anlam nesnesi olma gereği bilme inanan, tarihi ilerleten, özgürlük fikrini benimseyenleri.
Her iki taraf ta tarihin zorunlu ilerleyişini, tarihin sonuna kadar sırtlarında taşırlar. Aklın hilesi işlemez onlara.
Öyle ki insan, özellikle hırs, özlem ve diğer duygularla tarihin gerileyişinde önemli rol oynar. Çıkarı doğrultusunda büyük değerler gerçekleştirme pozuna bürünür. Diğeri tarihin ilerleyişine yön verir, yönetimler kurar, medeniyetler kurar. Büyük işler yapar.
Ancak daima var olanı da, ver edileni de yıkar, yok eder…
Yani insanın biri tarihi var eden, diğeri hiç pahasına sonlandırandır…
İnsanın bu iki tipli ruh hali ürettiğinin, hayata mal ettiğinin hepsine, her şeyin ruhuna da geçer. Bu tarihi ilerleten ve gerileten pratik ile ilgili değişmezliktir. Bir anlamda kavram ve nesne çelişkisidir. Her türlü doğal ilişkinin, çelişkiye dönüşmesi denkliğidir. Renkliliktir. Diyalektiktir.
İnsanın kurduğu toplumsal düzenek, esasen nihai aşamada her türlü toplumsal uyumsuzluk, çelişki ve çatışmanın olmadığı bir yeryüzü kurgusuna hizmettir…
Yani insan değişim ve anlam nesnesi olarak, mutlak uyum düzenine aracılık eder. Uzun tarihi yolculuğun en temel ögesi de insan aklı olur. Son ana son değişikliğe kadar, kendi tarihini yaratma tecrübesi kazanır.
İnsan bunca ayrıcalıklı gücüne koşut, her tarihsel gerçeği de bilmeli ve hayata işlemelidir. İnsan, kendi tarihini kendi yapar ancak tarih, insan iradesinden bağımsız objektif bir zorunluluğa göre akar.
Uyumu veya uyumsuzluğu belirleyen etkenler insan dışına odaklıdır. Öğrenilmelidir…
İnsan için en önemli iş, geleceği koruma bilgeliği ve ayrıcalık üzerinden, irade girişim özgürlüğüdür. İşte bu yüzden insan tarihsel zorunluluk gereği, kitlesel hedefler koyar. Ve bu zorunluluğu kavratma mücadelesine girişir.
Yani insanın değişim ve anlam nesnesi oluşu doğrultusunda, kaçınılmaz gerçekliği Devrim olgusunun değiştirilemezliğini savunmasıdır. Devrim inancıyla da hakiki düşüncenin, nesnel değişim yasağıyla örtüştüğünü öğütler.
Çünkü insan nesnel, toplumsal yasaları öğrenerek özgürleşir. Öğreterek özgürleştirir. İşte bu özgürleşme bağlamında yeryüzünü dünden yarına, zaman ve mekân bağlamında yaşanır kılan veya yaşanmaz hale getiren insandır.
İnsan değişim ve anlam nesnesidir. Listesi de uzar gider…
YÜKSEK TİCARET’TEN “MARMARA EKONOMİ KONGRESİ”
İstanbul Yüksek Ticaret ve Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F Mezunları Derneği Genel Merkezi, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü ile birlikte 20-21 Aralık 2019 tarihlerinde gerçekleştirilecek ekonomi kongresi düzenliyor. “Marmara Ekonomi Kongresi” adıyla düzenlenecek etkinlik Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası’nda gerçekleşecek.
İki gün sürecek kongrenin açılışı rektörlük binası konferans salonunda 20 Aralık 2019 günü saat 09.30 da açılış konuşmaları ile başlayacak. Açılış konuşmalarını Dernek Genel Başkanı Mustafa Karsavuran ve Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Özvar yapacak.
İlk günün 1. Oturumu;  “2019 yılı Dünya Ve Türkiye ekonomisinin değerlendirilmesi”, 2. Oturum ise “2020 yılı Dünya Ve Türkiye ekonomisinde beklentiler” başlığında gerçekleşecek.
İkinci gün ise “İş dünyası konuşuyor” üst başlığında ilgililerin sunumları ve “kongre değerlendirmesi” ile etkinlik sona erecek…
PART, PARTİ UMUT OLMA
Adı egemen sermaye, soyadı çokuluslu para gücü, kendi sorunlarını giderecek manada kimi güçlü görürlerse memlekette umut o olur. Kişi ise kişi, parti ise parti. Partisi yoksa şahsa özel parti kurdurularak, umutlar ona bağlanır. böylece inisiyatif hep elde tutulur. Ve iktidar alternatif partilere veya sola hiç geçmez…
Bu sağlama için memleket insanı görülen ancak burjuva klikleri ve emperyalist mihrakların elinde yetişenler, en cazip kimliklerdir. Umuda yeltenişte egemen sermaye, parlamenter oligarşi veya lider sultası eliyle, daima mevcut çıkarları doğrultusunda uydulaşan yönetsel mekanizmayı destekler. Bu net olgu umudu da kontrol eder. Umuda yönlenişleri de.
İç dış, etkili ve yetkili çevrelerin de girişimleriyle güven vaat eden temsilcinin ismi veya hangi parti olduğuna bakılmaksızın partisi sublimate edilir. Gözlere sokulur. Daima Sol tehlike üzerinden konumlandırılan bu projeler zamanı geldiğinde hemen hayata bulaştırılır. Tutar da.
Dozu ayarlanan gerilim politikası atmosferinde, bir anda, hiç umulmadık anda en iyi temsilci olarak kendini kanıtlaması da sağlanır. Fırıldaklarla fotoya, potaya sokulur. Yegâne arzu kesintisiz hizmetin, hizmetçiliğin sürer gider babında kanaatlere yerleştirilmesidir. Meşrulaştırılmasıdır…
Parti ve umut olma bağlamında büyük sermaye, en iyi hizmeti kimin verdiği ve en iyi temsilcinin kim olduğuna ince eleyip sık dokuyarak bakar. Eğer kanıtlar ve kanaatler uygunsa, karakterin kimliğine, partinin kimliğine bakılmadan kamuoyunda tercih edilmesi yönünde çaba ayyuka çıkarılır. Temsil ilişkisi anında kurulur.  
Toplumsal destek için bütün argümanlar kullanılır. Ciddi oranları tutturma yarışında tek olduğu hayata geçirilir. Potansiyel güç istenen sonuç adına, kimi unsurları da harekete geçirir…
Desteklenen ana blok, diğer bölünmüş bloklara ve farklı odaklara karşı zafer kazansa da asıl zafer egemen sermaye ve çokuluslu para gücünün zaferi olur…
Diğer yandan kazanmış parti, daima dış bağımlığa öncülük etmiş sembol partilerin devamı olma özelliğini de bünyesinde taşır…
Aslında sistemsel ilerleyiş parasal hâkim bloğun izin verdiği düzeyde bir işleyiştir…
Küresel sermayenin zararına, umuda yelken açılmasına ise anında müdahale gelir. Bir müdahale ile önü kesilemez bir değişim isteği var ise, peşi sıra müdahalelerle sindirilir…
Başka bir deyişle büyük sermaye ve emperyal güdümlü iktidarlara karşı yeni sol kültür oluştuğunda, bu sol blok belli bir partiyi iktidara taşıyacak güce eriştiğinde tablo anında değişir. Değiştirilir. İç savaş gerilimine dek her şey kullanılır. Bunalım derinleştirilir. Mevcut partiler de bu açmasın ve çıkmazın içine sürüklenir. Resmen gelişen solu yok etme, dağıtma üzerine bloklar azdırılır. Ortam çok farklı bir çehreye döndürülür. Ve bu yoğunlukta büyük sermaye temsilcisinin kim olacağına dair araştırmalar ve görüşmeler yapılır.
Ve partiler peşi sıra kurulur…
Yani egemen sermaye ve emperyal güçler, kendilerini sarsabilecek problemleri giderecek namzedi bulduğu an düğmeye basılır. İhtiyari, iktisadi saldırgan politika durdurulur. Ortalık durulur. Başlangıç gongu vurulur.
Hali vakti önceden bilinen kişi ve kişiler bir güzel tıraşlanır, süslenir, yetkilerine yetki katılır, emrine verilecek parti kurulur. Kurdurulur.
Kurgu budur…
DİN GÜVENCİ
Tüm dinler, güven duygusu hissettirmek, güvenilmek, tapmak ve tapınmak üzerine kurumlaşmıştır. Dinler özelinde güvenin zedelenmesi tek derttir. O yüzden dinler, din iliminin doğrultusunda olsa da, diğer dinleri ve din getiricileri incelemeyi ve öğrenmeyi doğru bulmaz. Ve önermez. Yalnız kendisinin tanınması üzerinden, diğerleriyle ilgilenmeyi tam yasaklar.
Oysa dinler, kendi dinlerinin kutsiyetinin ve görkeminin anlaşılması açısından öteki dinleri de incelemeyi öngörmelidir. Ne hikmetse hiçbir din böylesi bir yakınlaşmayı kabul etmez. Reddeder. Diğerlerini imansız ve kâfir sayarak, dinden çıkma ve din değiştirme tehlikesini bertaraf edebileceklerini düşünürler. Böylece her doğruyu, her uyarıyı, Tanrı adına var olmuş olsa bile, kışkırtıcı ve saptırıcı sayarak dinlerin kapsayıcı yönünü inkâr ederler. Çünkü öteki dinlere kapılma içgüdüsünden korkarlar.
İç isyanı bir şekilde sindirirler. Zaten bu yüzden her din, öteki dinleri anlamayı ve anmayı isyancılık, yolunu şaşırmışlık bağlamında değerlendirir. Çünkü diğer dinlerin ve öğretilerin de, uyulacak ve kabullenecek yanları çok benzerdir. Aralarında ince bir çizgi mevcuttur. Ve çizgiyi aşmak, tercih etme ile sınırlıdır. Korkulan budur. Yani dinlerin inananlarını hangi konularda mutlu, ne zaman mutsuz veya hangi eylemlerle mutlu edeceğinedir, asıl çekince.
O yüzden anlam kargaşaları yaratılarak dinler arası çelişkiler ve tezatlar arttırılır. Tanrıya ulaşma ve yardımlarını talep etme üzerine ayrıntılar çeşitlendirilir. Ve her din, tutkunlarını kaybetmeden, çoğaltma gayesi güder. Sanki ne kadar çok bağımlısı varsa, o din o kadar makbuldür ve en doğrudur mücadelesi verilir.
İşte dinler, kuşkulu ama inananını suskunlaştıran, iz takibini zorlaştıran bir içerikle yüklüdür. Keskin tabir ve tedbirlerle bu duygular tırpanlanmaya çalışır. Yani dinler, din iradesi ve otoritesi çerçevesinde, kendisi dışındakileri daima reddeder. Reddetmeseler bile kurnazlıkla öğrenilmesini ve incelenmesini onaylamazlar. Tek doğru olduklarını güvence altına almak ve bağımlılarını kaybetmemek için tuhaf bir şekilde bu reddi mirasa başvururlar.
Oysa her yeni din öncesi başka bir dindir. Son dinlere doğru, öncesi bambaşka dinlerdir. Yani dinlerin dinleri doğurduğu, Tek tanrılı veya çok tanrılı bir dünya düzeninde, tasvir ve tavsiyelerle her din kendini dünyadaki varis ilan eder. O yüzden biri diğerini ziyan sayar. Serveti kendinden menkul görür. Sevgiden çok düşmanlık yayarak, ihtirasları dizginler veya delirtir. Bir yandan da diğer dinleri ve din getiricileri doğruluktan ayrılmışlar şeklinde niteler.
Diğer yandan da her din, diğer dinleri araştırmayı, onlar üzerinde çalışmayı kendine saldırı sayar…
DİN GETİRİCİ
Sonsuzluğu işaret eden tüm çağrılar, karanlığın kalkmasına yönelik bütün ilkeler seçilmişlik felsefesine hizmet eder. Seçilmişler de, din getiriciler olarak dinlere…
Gizlerin gizini öğrenmek ve öğretmek üzerine şekillendirilen bu dinsel kurguda, din getiriciler dünya zenginlikleri ve değersizliği ikileminde pek de esrarengiz görünmeyen, bilindik bir rota izler.
Din getirici öncelikle ırkına ve atalarına ve onların din dünyasına sıkı gözlemcilik sonrası beliren, mevcudu saygın bulmama hissini, başka bir din arayışına dönüştürür.
Zamanla her din getirici, din getiren insan, insan- tanrı modunda, bir metne bağlı, ince mesajlarla, paha biçilmez vaatlerle, din tasarımının içini doldurur. Yol gösterici tavrıyla, kutsal saydığı bir öğretiyi zaman içinde yayarak, kutsal bir işaret olduğuna dair genel bir yargı oluşmasına çabalar.
Bu tüm din getiricilerin izlediği ortak yoldur. Katlanılmaz acılara dayanmak ve kutsal öğreticinin bir neferi ve elçi gücü olduğunu her fırsatta anımsatmak da ortak ifade biçimidir…
Her din getiricinin çıktığı yol çok uzundur. Bu uzun yolculukta her biri evrensel bilgiye yönelen bir rehber sükûneti de taşır. Kısa sürede dünya hâkimiyeti sanrısı, dünyanın gizemine dönük bilgi aktarımları ile saygınlık kazanırlar. İşte kazanılan o saygınlık, zayıf kılavuzluğu, ses getirir hale dönüştürür.
Birden beklenen bilge olduğu kulaktan kulağa fısıldanır. Mevcut dinler boyunduruğunda ezilmişliğin, yeni bir dinle, yeni bir din getiricinin getirdiği ile kalkacağı algısı doğar. Diğer din kaynakları ile bu algı beslenir. Dirlik, düzen beklentisinin, doğan bu yeni dalgayla, yeni din getiricinin peşinde birleşerek sağlanacağı inancı da sonraları din olur.
Aslında desteklenilen ve esinlenilen, çağının ötesinde bir rol model oluştur. Din getiricinin yeni bir dini projelendireceği, din getirici ve din kurucusu olduğu başta hiç kaale alınmaz…
Alınmaz çünkü sonsuzluk işaret eder ve mutlaka bir kurtarıcı gelir beklentisi her karanlık ortamın reçetesidir…
Din getiricinin mucizevi alametler ile donanımlı olduğu, yeni inanca girmede, getirilen dini seçmede birincil etkendir. Maharetle kullanılan bir unsurdur sihir. Din, bu donatılarla, belli ve en bilindik yoldan Tanrıya bağlanır. Böylece din getiricinin gerçek ve tek olduğu savı da kanıtlanmış olur.
Bu arada bütün din getirenlerin bu zorlu dinsel sunum öncesi, din getirici olarak bedensel ve zihinsel seyahatlerle etkinleştirildiği, yetkinleştirildiği de bilindik bir süreçtir. Gerçi birçoğunda gizli kalsa da, gizli olması sağlansa da bütün din getiriciler, seçildikleri an itibariyle bambaşka kişiliklere dönüşürler. Görev öncesi veya sonrasında dönüştürülürler.
Yani kutsal savı yaymada, kutsal çağrıyı anımsatma da hiç sorun olmayacak, sorun yaşamayacak bir din getiricisi pozuna büründürülürler. Bu bürünme, anlık bir geçiş izlenimi yaratılarak, din bekleyenlerin beklentisine sunulur.
Oysa din getiriciler zekâya tapma derecesine varan kıymette, bir sorgulanma ve sorgulamanın varlığı özelinde yetişirler. Yetiştirilirler. Çok özel bir şahsa dönüştürülürler…
İşte bu dönüşüm hızla ve kolayca kabul görür. Bu kabulün yayılmasında, din getiricilerin özel olması bir etkendir ama asıl etken, genel çoğunlukta artan din beklentisidir…
PARTİ KUR KURTUL…
Güç olma güç yaratma, reel siyasetin temel dayanağıdır. O yüzden kurulu partilerle, iktidar gücünü ele geçirmek zor görüldüğünde, hemen yeni parti veya partiler kurulur…
Kurgu uzaktan kumandalı ise güç zehirlenmesi devam eder. Dolayısıyla asla arkasında ne yatarsa yatsın, araştırılmaz. Bilinse de hiç önemsenmez. İş nereye dayanırsa dayansın fark etmez. Amaç parti veya partileri, hedefsiz millete kabul ettirmektir. Hep aynı süreç işlemeye başlar. Ayrıca politik güç olmak için hangi ödüller ve sözler verildiğinin de hiç önemi yoktur.
Geçmişi ne ki geleceği ne olsun neden sonuç ilişkisi hiç gözden geçirilmez. Tek bahis, güç tarzlarından birine yığılma üzerinedir. Derin incelemeye tabi tutulmadan dayatılan Karakapitalin kurumlandırdıkları adına güven yaratmadır bahse konu.
Zaten kurulu sisteme sermaye aktarımının, kimin eli ile olacağı, hangi politik gücün sahipliğinde ağın genişleyeceğinin de önemi yoktur. Büyük sermaye bilir bilir gereğini yapar. Karakapitalin güç devşirmesi ve güç göçermesini hangi parti ile sağlayacağı bellidir. Sembolik sermaye ve sembolik parti veya partiler.
Ve her tıkanmada yeni dönem başlar. Ve eski-yeni politik tipleri donatma, kamuoyu oluşturma, medya algısı, referans güncellemeleri, itibar kazandırma, istikrar ve istatistik aktarımı, etki yetki sahibi bilgeler konumuna getirme peşinden gelir. Geleceği karartanlar olduklarına bakılmadan gelecek günü kurtaracak havaya sokulur.
Böylece mağdur kesimleri arkasına katarak, egemen güçlerin ekmeğine yağ sürecek atmosfere hizmet başlar.
Hâkim güçlerin tersine zıddına politika üretecek, politika yapacak parti veya partiler olmadığı muhakkak bir durum bu durum. Pek inandırıcı değil ama hâkim irade çok umutlu.
Çokuluslu sermaye şimdi bu yeni süreci dayatıyor…
Ne yazık ki, on yıllarca peşi sıra kurulan partiler devlet kurumu farz edilse de, devletin içinde, grup sermayenin aracısı işlevi görürler. O yüzden kısa ömürlüdürler. Kapıkulu gibi kamuoyunda güç devşirirler. Toplum desteği bulurlar. Evrensel güce hizmet ederler. Doğrultuları hep aynıdır. Ve çok çabuk biterler.
Günü gelip çattığında ise farklı görüntü veren yeni parti ve partileri inşa edilir…  
Oysa hiçbiri tarihsel bir gereklilik, vazgeçilmez bir durum değildir. Politik şemanın veya küresel güçler aygıtının parti veya politik örgütlenmelerle, egemenliğini sürdürme gayesidir. Durum budur. Günü ve durumu kurtarmaktır. Eski model usullerle, tutucu siyasetin gittikçe azalan popülaritesini güncellemek içindir her şey.
Belli amaçlarla kurulduğu bariz parti ve partilerle, millet yararına güç yaratmak söz konusu olmaz. Bu partiler egemen güce boyun eğmek ve reformist akımların önünü kesmek dışında iş göremezler.
Sonuçta geçici bir heves ve hevesin bir nebze tutması büyük sermaye ye yeter. Yeter de artar.
Yani iyice puslanan havayı değiştirmek için kurulan bu yeni parti ve partilerle, anca güce tapınma devam eder. O kadar…

TARİHİ TEKRAR
Her kongre dönemi, yakın tarihi akla gelir. Solcular acaba diye umutlanır. Tarihi tekrardır, olur mu olur…
Olmalı çünkü milliyetçi cephe iktidarlar, sol bloğu kendi içinde devamlı kırarak, güç, zaman ve inisiyatif kazanırlar. Bu arada makam, mevki ve mevzi kazanmayı da hiç ihmal etmezler. Her fırsatta adam devşirirler. Ağır aksak kurumsal işleyiş kurulduktan sonra da, uzun yıllar faşizme davetiye çıkaracak modda, Anayasaya aykırı bir yönetim modeliyle devam ederler.

Bunun en bariz örneği, Ecevit CHP’sinin 74 iktidarında ve sonrasında gizlidir. Bariz bir üstünlükle CHP hükümet olduktan sonra milliyetçi cephe bileşenleri ile yerli işbirlikçiler tutuştu. İktidar nimetlerinden kısacık mahrum kalışın kalıcı olabileceği endişesiyle iç dış odakların tesirindeki milliyetçi cephe sorun üstüne sorun üretti. Tez elden siyasi kutuplaşma ve toplumsal kamplaşma yarattılar. Resmi, sivil faşist baskı unsurlarını, ruhsatlı ruhsatsız yurt sathına dağıttılar. Sisteme faşizan ayar çekildi, saldırgan yayılma hızlandırıldı. Bir iç savaş tablosu oluşması için sistematik bir plana açıkça onay verildi.
Tüm amaç Ecevit CHP’si ile realize olan sol blokun durdurulmasıydı. Çünkü Ecevit CHP’si çevresinde kenetlenen sol cephe iyice genişleyerek, milliyetçi cephelerin bir daha iktidar olmasının önünü kesecek güce erişmişti. Toplumsal dinamik, devrimci öğrenciler, emekçi halk, demokratlar, akademisyenler, yazarlar, aydınlar öncülüğünde Ecevit cephesini destekliyorlardı. Deniz bitmişti.
Önce belli merkezden programlandığı aleni kaos politikasına geçildi. Anında etraf kana bulandı. Sonra millet can mal derdine düşürüldü. Geniş halk yığınları geçim sıkıntısı ve yokluk içine hapsedildi. Art niyetli katliamlar sahnelendi. Topluma büyük acılar yaşatıldı.
Ve bilinen beklenen son, resmen sola karşı 80 faşist darbesi…
Diğer yandan 80 öncesi kurulan milliyetçi cepheler iktidarında,  işler hepten sarpa sardığında Ecevit CHP’sine yeniden hükümet olma yolu açıldı. Bu elbette hâkim güçler ve faşist uzantıları için aleyhte bir gelişmeydi. Ancak kurumsal yapı, mevcut devlet çarkı ve güvenlik güçleri Ecevit hükümetinin başarısız olması için içten işte çalıştılar. Tuttukları kilit mevkilerde çekişerek, çatışarak resmen savaşarak hükümetin iktidar olmasının önünü tıkadılar.
Ecevit CHP’sini ve hükümetini taban kitlesinin istemlerine bile çare üretemeyen aciz hükümet çizgisine gerilettiler. Ecevit CHP’si sol cephenin taleplerini karşılayamaz pozisyona getirildi.  Ve hâkim güçler ve faşist uzantıları için başta tehlike görülen Ecevit CHP’si hükümeti, planlı geliştirilen ağır şartlar yüzünden sistem içi bir profil çizdi.
Böylece Ecevit CHP’si alanlardaki sol ve antifaşist güçlerle olan ilişkisini kopardı. Doğal bütünleşme zaafa uğradı. Zamanla desteği kaybetti. Karşılıklı güven tam düzene başkaldırı arifesinde yitirildi. Geniş sol blok sahipsiz kaldı. Yani milliyetçi cephe süreçlerinde, Ecevit CHP’si iki üç kere hükümete getirilerek, artan sol birikim bölündü herkes kendi yoluna gitti.
Egemen sermaye ve yerli işbirlikçilerine korku salan iktidarı ele geçirme durumundan, bir daha asla hükümet olamaz duruma getirilen bir CHP yaratıldı. CHP karşıtlığı daima diri tutuldu. Bellik dönemlerde, her çıkış gösterdiği aşamada, üstü üstüne hamleler gerçekleştirilerek yeni bölünmeler güncellendi.
İşte o yıllardan bu yana bölünmeler birbirini takip ederek geldi. CHP üzerinden solun iktidar olmasının önü hep tıkandı.
Ancak iç ve dış destekli bu bölünmeler asla kesin kopuşlar değildir. Çünkü yıllar yılı, egemen güçlerin solu yok etme politikaları asla tutmamıştır. Sol sadece parçalanabilmiştir. Önemli olan solun çok parçalığının, dağınıklığının, güçsüzlüğünün, güçlü ve kararlı bir CHP önderliğinde tekrardan ortak paydada bir araya getirilmesidir.
Yakında gerçekleşecek kongreler ve kurultay, değişimi, dönüşümü ve sola açılımı hayata geçirecek tarihten ders almış bir lideri ve kadroları güncellerse, tarihi tekrar sağlanır. Ve umuda yolculuk hızlanır. Yenilenen CHP rahat taban bulur. Yılgınlık ve yoksunluk aşılır. Geniş halk yığınlarının sağa teslimiyet dönemi biter.
İşte kongreler bunun için çok önemli; Günden güne gelişen bir diriliş ve umut ışığının yeniden doğması için. Tarihi tekrar için…
PARTİ KURUL…
Tarihinin en büyük politik ekonomik bunalımının yaşıyor memleket. Her alanda kriz var. Uyumsuz ve dengesiz bir yönetsel yapı, bileşenleri dışında kimseyi görmüyor. İstikrarsız bir istikamet izliyor. Kamu tıkanmış ve işlemez halde. Yeni model işlemez durumda. Yoksullaşma, mülksüzleşme ve bunalım üst boyutlarda. Memleket tam anlamıyla sıfır noktasında…
İşte bu sıfır noktasında, sığlaşan politika neden olduğu krizleri görmezden gelerek, sıfır noktasından çıkışı yeni partileşmelerle sağlamaya çalışıyor.
Egemen sermayenin özel desteği ve gizli planlarıyla kurulacak yeni parti veya partiler toplumu, toplumsal patlamanın uzağında tutma görevini yerine getirecekler. Umut var diyecekler.
Oysa on yıllardır izlenen çarpık kapitalistleşmenin yarattığı ekonomik kriz, dev boyutlara ulaşınca mevcut iktidar elbette güven kaybeder. Kaybetti de. Bu yoğun kaçağı, kaçışı gören büyük sermaye sola iktidar kapısını kapamak üzere bu yeni partileri gündeme soktu.
Görülen odur ki geleneksel yapıları parçalayarak, geniş yığınları emperyalizmin güdümünde yöneteceklere yeni imkânlar tanıyor. Güdümlü politikacılara yeni imkânlar yaratılıyor.
Memleketin politika çöplüğü bu kullan at partilerle dolu. Dolu olduğu bilindiği halde yurt sathına, tünelden ancak böyle çıkış gerçekleşebilir algısı yerleştiriliyor.
Egemen sınıfların tek derdi gayesi var; vadesi gelmiş, geçmiş borçlarını almak, yeni borçlar, bol krediler vermek ve dış bağımlılığı artırmak. Yabancı madde, hammadde ölçeğinde üretim, ithal ikamenin devamı, ekonominin durma tehlikesinin bir şekilde aşılması, mamul,  yarı mamul, makine teçhizat, teknoloji transferinin sürdürülmesi. Dertleri bu.
Bu sürdürümün hangi parti veya parti iktidarıyla gerçekleştirileceği de, politikanın yeniden dizaynına bağlı. Dizayn için gelinen sıfır noktası, tam da zamanı. Tam isabet. Belki de plan program bunu gerektiriyordu. Yani istenen ve beklenen de buydu.
Zaten toplumsal tablolarda yaşanan kırılma görülünce, o bilindik formülasyon bir anda güncelleniyor. İktidarın teslim edileceği parti veya partilerin kurulması ve tanıtımı.
Böylece krizi yıllar yılı büyüten siyasi aktörlerden, mağduriyet giderecek, imajı yenilenen liderler yaratmak ve onlara partiler kurdurmak yoluna geçiliyor. Durum, aynıyla beyan budur.
Her dönem mağduriyet ve kriz, politikada yükselmenin ve çıkışın baş malzemesidir…
Egemen sermaye tam bu aşamada devreye girerek hiç devreden çıkmamışlığı da bir gerçek, siyasetin işleyişine yeni partiler ekliyor. Ve ekletiyor.
Yani kâğıt üzerinde düzenin devamı dâhilinde, benzer düzeyde, hiçlik, yokluk ve sıfır noktası sorunlardan kurtulmayı sağlayacak, krizden çıkışı gerçekleştirecek, biriken işleri görecek rol modeller yaratılıyor.
Siyaset sahnesine bu yeniden sürüm, şans ve avantajı kurulan yeni parti veya partilere geçmesi ve gelişmesi sürümü. Şimdilik sunum aşamasında.
Tutup tutmayacağı ise gelecek günlerin oyunu. Gelecek, tutmaz ise stepnesi de hazır…
CEMAL KAYA, ADAY OLUŞUNU BASINA DEĞERLENDİRDİ…
Cemal Kaya, CHP Esenler 11. Olağan Kongresi’nde İlçe Başkanlığına neden aday olduğunu yerel basına anlattı. Kaya; “Ben şu anda İlçe Başkanlığımızı yürüten arkadaşımızı desteklemiştim. Fakat CHP oyları Mart 2019 seçimlerinde ve 24 Haziran 2019 seçimlerinde % 12’lere kadar düştü. Partililerimizde CHP’nin Esenler’de iyi temsil edilemediği ortak kararı oluştu. Ve İlçe Başkanlığı’na aday oldum…”
Cemal Kaya devamla; Uzun yıllardır AKP yönetimde. AKP’nin yıprandığını, yolsuzluk batağına battığını, adam kayırmacılığının alabildiğine yoğunlaştığını görüyoruz.  Böyle bir ortamda hâlâ AKP’nin Esenler’de oy oranının yüksek kalması kabul edilir bir şey değil. Oy düşüşü var ve bunun iyi değerlendirilmesi lazım. Bunu arkadaşlarımızın iyi tahlil etmesi gerekirdi. Buna bir başarı hikâyesi demek yanlış olur.

Eksikleri var. Yönetemedikleri oy oranının düşüklüğünden belli. Ben böyle düşünüyorum. İyi yönetirsen oy oranları yükselir. İyi yönetmek için de anlatmak lazım. Bulunduğu, oturduğu, yaşadığı yerde eksikleri, Ak Partinin yapmış olduğu siyasi çalışmaları, sosyal ve kültürel çalışmaları seçmene anlatman lazım.

Demek ki anlatmıyorsun, millet de çok güzel yer zannediyor burayı. Nasılsa CHP’nin İlçe Başkanı da anlatmıyor. CHP İlçe Başkanı da anlatmayınca demek ki sokakta her şey çok güzel gidiyor, kendisine hizmet vermeye çalışan partiye tekrar oy veriyor.
Ben böyle bir ortamda CHP’nin Esenler’de oyunun artması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için adayım. Benim başka bir sebebim yok. Gidilmedik yer, buluşulmadık esnaf bırakmayacağız. Bu bir eksiklik, yapılmamışlık. Bu çalışmalar neticede sandığa oy olarak yansımıyor.
Partinin içerisinde beraber çalışabilecek, aynı şeyi düşünebilecek ve hedefi aynı doğrultuda olan birçok insan dışarıda kalmış şu an, bekliyor. Muhalefet olarak bekliyor. Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verecek halk da bekliyor.  Ancak onun sorunlarını çözecek bir ortam hazırlanırsa, o vatandaşlarla konuşulursa sana oy verir…”

RESSAM TURAN BÜYÜKKAHRAMAN SERGİSİ, PİRAMİD SANAT’TA…
Esenlerli ressam Turan Büyükkahraman’ın kişisel sergisi “Hakikat El’li” 19 Aralık 2019–16 Ocak 2020 tarihleri arasında Piramid Sanat’ta. Serginin Açılışı 19 Aralık, Perşembe günü saat 18.00-21.00 arası gerçekleştirilecek…
Ressam Turan Büyükkahraman, yeni sergisinde, renklerin canlılar üstündeki etkisine ve sembolizmdeki derinliğine vurgu yapan bir seri sunuyor. Sergi insan yaşamının evrelerini de yine bu dinamikten yola çıkarak inceleyen eserleri içeriyor.
Sanatçı Turan Büyükkahraman renk kullanımı ile ilgili; “Her rengin titreşimi, frekansı, o rengin kendine ait bir manyetik imza içerir. Bu imza, kâinatın her zerresine vurulmuş bir mühür niteliğindedir. İnsanlık tarihi kadar eski bir bilgi olan “renklerin sembolik kullanımı” gerçekte bir öğretidir. Kurallarını insanî zevklerin belirlediği ve ruhî sezgilerin süslediği içsel bir öğreti…”  diyor.

Hakikat El’li, 16 Ocak 2020 tarihine kadar Piramid Sanat’ta izlenebilir.
Piramid Sanat; Taksim Meydanı ile Tarlabaşı Bulvarı arasında Kuveyt Türk Binasının yanından girilince 100 metre ileride, 6 katlı mavi bina…
Ressam Turan Büyükkahraman kimdir?
Turan Büyükkahraman 1968, Erzincan doğumludur. Esenler İbrahim Turhan Lisesi mezunudur.
1990-1996 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nü bitirmiş, 2006’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamlamıştır.

KONGRE TEPKİLERİ
Tepkili kitlelerin politik güce dönüşmesi için önce sağlam bir politik yöntemin ortaya koyulması gerekir. Bu yöntemin hayata geçmesi için de, hâkim algıyı ve mevcut kuvvetler dengesini kırmak birincil etkendir. Kongreler işte bunun için yapılır…
Zaten hâkim algıyı kırmadan, farklı bir algıyı hâkim kılmak oldukça güçtür. Bu kırma ve kırılma, güç gösterisi ve psikolojik mücadele ile mümkündür. Artı destek bulmak ise sempati ve güven verme ile olasıdır. Kitle desteği ise değişim ve dönüşümün olabilirliğinin telkini ile gerçekleşir.
Tüm bunlar da ancak kongrelerde bilinç ve bilinç aktarımı yolu ile mümkündür…
Rasyonel bir içerikte buluşulmadan, sadece duygusal ve sosyolojik bağlar temelinde kurulan ortaklıklar uzun ömürlü olmaz. Paralel yaklaşımlar, ideolojiden uzak paylaşımlar, günü kurtarmaya yönelik saflaşmalar siyaseti belirler. O siyasette kongreleri. Ve daima tekrara düşülür. Başa dönülür.
Günümüzde herhangi bir provokatif kongrecilik anlayışı kazanmış olsa da, ne tür bir algıya hizmet edeceği baştan bellidir. Bu kongreci mantıkla tepkili kitlelerin, tepkisiz bir ortaklığa mecbur kılınması dışında bir sonuca varılmaz. Bu öyle bir travmadır ki enerjiyi kendi içinde tüketir. Tükenmişlik bir yana siyasetin normal akışı da bozulur. Zamanla baskı, yıldırma ve yaygara temelinde ancak ve ancak sembolik çıkışlara izin verilir.
Oysa kitlesel tepkinin açıkça dışa vurulmayışı, aktif katılımların da önünü keser. Ve eskiyen rol modeller ile yalnızca toplumun kurucu unsuru olma babında güç devşirme ve iktidar olma zorlaşır.
Yani kendi içinde kronikleşen ve değişmez sanılan algıyı kırmadan, toplumun rıza gösterdiği genel iradeye karşıtlık algısı hiç de inandırıcı olmaz. Çünkü içeride oluşan güç merkezleri etrafında biçimlenen tablo, kitlesel tepkiyi örgütleyemez. Yıllardır örgütleyemediği de belli.
İşte o nedenlerle kongreler ve kongrelerin işlevselliği çok önemlidir. O yüzden içsel dışsal etkenler ve tepkilere duyarlı ama muhalif bir işleyiş ile çalışılmalıdır. Kongreler gerekli tedbirleri alan, düzenleyici ve değiştirebilir bir sistematiği öncelemelidir. Uyumlu bütünsellik ancak böyle oluşturulabilir. Ancak böyle mevcut iktidara alternatif politik güç olunduğu algısı verilebilir.
Yani her türlü eylem esnekliğiyle tepkiyi müdahaleye dönüştürecek ve iktidarı alt edecek bir his ve bilinç ortaya koymadan, itaatkar referanslarla kongre tüccarlığının icrası sadece hakim algıyı devam ettir. Hakikatlerin de üstünü örter.
Tepkili ve muhalif eğilimler dengesiz ve uyumsuz görüldükçe, politik güçlenme de zaafa uğrar. Ve kesintisiz krizler yaşanmaya devam edilir. Kongreler o yüzden siyasi aktörlerin tepkilerini ve tepkili kitlelerin uyarılarını evrensel fikirler ekseninde dikkate almalıdır.
Eğer hiçbiri dikkate değer görülmez ve dikkate alınmazsa, yoğun tepkiler kongre sonrasına da taşar ve baş edilemez…
BİLİM

Bilim aslında bir mem olarak doğmuştur. İnsanlar, basit olguları açıklamak için tekrar edilebilir düzenekler kurmuş, beş duyu organına yönelik sistemler var etmişlerdir…

Göreceli olarak dinlerden ve Tanrılardan çok çok sonra, birkaç bin yıl önce ortaya çıkan bilim, kısa sürede çok hızlı bir yol alarak akıl almaz bir açıklama gücüne erişmiştir. Bu hızlı yükselişin birincil nedeni, bir mem olarak bilimin insan popülasyonlarında çok güçlü bir şekilde tutunabilmesi, yaşam mücadelesinde çok ciddi faydalar sağlaması ve insanın binlerce yıldır merak ettiği sorulara çok net ve açık yanıtlar verebilmesidir.

Bilimin gelişmesiyle birlikte, insanın korkularına ve merakına neden olan soru işaretleri ve olgular arasındaki nedensellik ilişkileri hızla çözülmeye başlamıştır. Örneğin göklerin gürlemesinin, herhangi bir dış kaynak veya açıklanamaz bir güçle hiç ilgisi olmadığı keşfedilmiştir. Tüm olayın basit elektrik ve titreşimlerden ibaret olduğu bulunmuştur.

Depremlerin, Yer Tanrısı tarafından değil, hareket eden yer plakaları nedeniyle meydana geldiği bulunmuştur. Güneşin doğup batmasının Güneş Tanrısı aracılığıyla değil, Dünya'nın kendi etrafında dönmesinden dolayı olduğu keşfedilmiştir. Dünya'yı taşıyanın bir boğa değil, uzay boşluğundaki çekim kuvvetleri olduğu bulunmuştur.

Bilimle, Tanrıların varlık sebebi pek çok soru işareti ortadan kaldırılmıştır. Dolayısıyla bu Tanrı memleri, zamanla işlevsiz hale gelmiş ve popülasyonda elenmeye başlamıştır. Birkaç bin yıl önce Antik Yunan'da ve Mısır'da binlerce olan Tanrı sayısı erimeye başlamıştır. Bu gün ise çoğu popülasyonda bire veya birkaç taneye düşmüştür.

O halde antropolojik ve psikolojik olarak sadece mental dengeyi korumak için evrimleşen Tanrı düşüncesi, neden bu güne dek sürmüş ve halen sürmektedir? Bu sorunun yanıtı da açıktır: Çünkü insanların hala korktukları ve açıklayamadıkları bazı kavramlar vardır.

Ayrıca insanlık bilimin verdiği yanıtları, bir adım öteye götürmüştür: "Gök gürültüsü, Gök Tanrısı tarafından yapılmıyor, bu anlaşıldı ancak elektriğe ve titreşimlere ne sebep oluyor?" Ya da "Depremler Yer Tanrısı tarafından yapılmıyor, ama plakaların hareketine sebep yasaları var eden nedir?" Bilim, akla takılı sorulara bu gün yanıt verebilmektedir. Ve gelecekte daha da fazla yanıtlar bulacaktır.

İleri sürülen bu gibi sorular ve savlar da son derece mantıklı, doğal ve akılcıdır…

Ancak insanlık, henüz adaptasyon aşamasındadır. Evrim, süreklidir ve yavaştır. Yani insan popülasyonlarının, bilimin verdiği ve vereceği yanıtlara adapte olması için daha çok zaman ve nice nesiller gereklidir.

Nasıl ki yüzlerce yıl Dünya'nın düz olduğu düşünüldüyse, ancak bilimsel buluşlar sayesinde gerçekler ortaya çıkarıldıysa, buna adaptasyon kanlı bir direnişe sebep olduysa ve süre aldıysa, en karanlık çağlardan özellikle dinlerin egemen olduğu orta çağdan çıkılması gerçekleştiyse, hepsi bilim sayesindedir.

Bilim, her koşulda kabul edilen tek gerçek ve bilgi türüdür. Böyle de kalacaktır. Tek gereken, insanların açık fikirli olmaları, ellerindeki verileri değerlendirmeleri, neden-sonuç ilişkilerini doğru kurmaları ve en önemlisi, yanıt olarak ne istediklerini çok iyi bilmeleridir.

Teselli mi, gerçekler mi? İşte kişi önce buna karar vermelidir…
CHP İLÇE BAŞKANLIĞINA, CEMAL KAYA ADAY…
CHP Esenler İlçe Başkanlığına adaylığını açıklayan Cemal Kaya; “ Birlik ve beraberliğin sağlanması ve Esenler’de partinin ayağa kaldırılması için bir dönemliğine sizlerden yetki istiyorum…”dedi.
CHP Esenler İlçe Merkezi’nde delegelerle bir araya gelerek adaylığını açıklayan Cemal Kaya neden aday olduğunu izah etti;
 “CHP'nin her kademesinde görev alarak uzun yıllar siyaset yaptım. Belediye başkanı adayı oldum, iki dönem ilçe başkanlığı yaptım, belediye meclisi üyeliği yaptım, milletvekili aday adaylığı yaptım. Bu görevlere hep ekip arkadaşlarımın önerisiyle geldim. Parti görevi kabul ettim. Partimin kazanması için çalıştım.
Bu kongre sürecinde de partililerimiz ve ekip arkadaşlarımız benim aday olmam yönünde  ısrarcı oldular. Çünkü partimiz dört yıllık süreçte yapılan seçimlerde ivme kaybetti. Oy oranımızı artıramadık. İlçe başkanımız gayret içinde oldu. Ancak bu gayreti oylarımızı yükseltmeye yetmedi. Bu seçim istatistiklerini değerlendirdiğimizde bir şeylerin yürümediğini gördük. Ve aday olmaya karar verdik.
Bu benim adaylığım bir ayrışma değil. Biz ilçe başkanına iki dönem destek verdik. Listesini destekledik. Çalışmadı diyemem ama yeterli olmadı. Onun için bir kan değişikliği lazım.
Sizlerden kavgaların gürültülerin ortadan kalkması, birlik ve beraberliğin sağlanması ve Esenler’de partinin ayağa kaldırılması için bir dönemliğine yetki istiyorum…”

Hiç yorum yok: