BEŞ YIL ÖNCE BEŞ YIL SONRA
Tam beş yıl önce mart ayının onunda Dev Çınar'da bu son
günlerde yaşanan manevraların benzerini görüp yazmışız. Tarihe not düşmüşüz.
Adaylaşma, adaylaştırma ve adaylıık ile restleşme manevralarını. Ancak bu kez
DİP'te buluşuldu. Bir beş yıl sonra yaşarsak eğer bu manasız manevracıların
nerede olduklarını takip edeceğiz. Ve altın kalemle yazacağız...
"ADAYLAŞMA, ADAY VE RESTLEŞME MANEVRALARI…
Siyasi gerçekliktir, tabandan başlayarak tabanın onayına
sunulmamış her adaylaşma yaşanan süreçte her şeyi istisnasız, koşulsuz
kabullenmeyi şartlar. Bu şartlama başta iyi ve makul görülebilir, ağır
gelmeyebilir. Ancak aşama aşama demokratlıktan uzaklaşan, iş bitsin de gidelim
dermansızlığına varan bir tavra sürüklenir bu tip adaylaşmalar. Bu ben merkezli dayatmacılık sonunda
demokrasi havarisi kesilmeyi çağrıştırsa da kongreci uzmanlık pek kanmaz bu ruh
değişimine…
Gözleyen ve gözlemleyenler yıllardan beri kimlerin ne
için ve neler uğruna hangi noktalarda uzlaşıldığını ve hangi mertebelere
ulaşıldığını ortaya koysalar da adaylaşma dönemleri travmalar yaşatır en sağlam
duruşlu siyasilere bile. Tabandan tavana her siyasi rol model nasibini alır bu
kılcal kanamadan. Bu deliriş ve devrilişin siyasi partisi de yoktur ayrıca,
hepsinde ayni minval üzere dilbazlar çıkar ve minareleri yıkarlar.
Yerelden genele var olma üzerine planlanan ve azami
siyasi pay çıkarma temelinde inşa edilen her medeni cesaret göstereni cepheye
süren aday olma ve adaylaşma furyasında takdiri zor olumsuzlukların
yaşanmasının muhtemel olduğuna da bir bakmak gerek. Ülke sathında ide ile
değil, bi dene ile biçimlendirilen beş yılda bir gelen yarışlarda tabanın
sesine kulak kesilinmez ise yatay örgütlenme modelini çalanlar oyları da
toyları da çalar giderler.
Sadece yapay güç, görüntü, vizyon, vitrin ve güçlendirme
ile orantılı temsil etme ve temsil edebilme yeterliliği bu çalkantılı
atmosferde örgütsel değerleri hiç manasına getiriyorsa, yok sayıyorsa biraz
ayıp kaçar. Yalnızca ayıp kaçsa iyi, birileri mevkii ve makamları alıp kaçar,
elde yine sıfır kalır. Böylece tüm adaylaşma, adaylaştırma yöntem ve
yönlendirmeleri en küçük bir yenilgide dahi yeni kırgınlıkların, yıpratma ve
yıpranmaların nedeni olur ve de sil baştan yenilenmenin, kadrosal değişimin
önünü keser.
Zaten yıllardan beri yöntemler aynı kaldıkça adaylaştırma
ve adaylaşma olgusu da üç aşağı beş yukarı aynı kalır. Aynı isimler üzerinde
ila nihaiye anlaşılır gerçeği bazen işlemese de, benzer hallerde işleyen her
daim taban ile gereksiz zıtlaşmalardır. Hep ikizkenar sorunlar doğdukça da
herkes yenilenmeli, yenilenişe açık olmalı ve değişim başlamalı iyi niyetliliği
büyüklere masal olarak kalır. Olağanı bekler iken olağanüstü prosedürü
işleterek, tüzüksel yelpazede düşünce genişlemesini önceleyip tabana aykırı
adaylaştırmalarla adam kayırmak akılcı, sevecen, yapıcı, inatçı ve yürekli
kadroların önünü kapadığı gibi, eylemciliğini de sınırlar. Bu durum sınır tanımaz siyasetçiliğin belki
önünü açar ama maalesef bir yarıştan daha kopulur ve uzaklaşılır…
Afiyetle yiyelim derken zafiyet baş gösterince peşinden
mağduriyet ve küçük kızılca kıyamet anında kopar. Aktivitelerin bin bir
türlüsüyle bile dirilişi ve yenilenişi sağlamak güçleşir. Dayatılan koşullar
her koşulda yitirişleri, zayileri düşürüyor ise hane hesabına beklemek ile
üretmek arasında bocalatılan her kadroya da yazık olur. Taban tavan
çelişkileriyle biçimlendirilmiş adaylarla, adaylaşma adaylaştırma boyutunu hiç
irdelemeden yollara düşülmesini beklemek ise kolaycılık ve kalaycılık olur. Bu
yarışa sürülme alaycılığı yeni sürgünler yaratsa da direnmek esastır. Ancak
ortak bir reddediş ve red ediliş keskinliği yaşatılınca tabana, inisiyatif
geçici olarak icazet alanlara geçer. Ama zamanla onlara da bomboş meydanlar dar
gelmeye başlar. Çünkü küskünlük can yakar, yeni patrona Haliller türer ve
türemişler yeni fırsatların üzerine atlarlar. Özenle ve dikkatle uygulamaya
konulmuş ne varsa artık onlar için hükümsüzdür. Üreten beynin ortaya çıkması
çıkarılması artık büyük bir suçtur.
Böylece her adım adaylaşma, adaylaştırma ve aday zemini
desteklenmeyen, derdi içinde saklı geleceğin istenen rotada kotarılamayacağı ve
açıkça katlanılamayacak günleri yakınlaştırır. Örgüt gereğini yapar salvosu da
kurtarmaz bu yakın plan çekimleri. Yer çekimsiz, bir sürece dayanır idealler
ve…
Hiçbir telkine, örgüt gerekliliğine, önemseme ve
değerlendirmeye önem vermeden kulak asmadan belirlenmiş isimlerle vicdanının
sesini dinle ve hallet demek en kolaycı yaklaşımdır ve o isimlere de yapılmış
en baba haksızlıktır. Oysa onaylamak ve onamak merciindekiler kime neyin
kazandırıldığını fakat nelerin kaybedileceğini iyi hesaplamaları gerekir.
Düşünce iyi ve diri olabilir ama pratikte dirlik kalmayınca bin kez düşünsen de
nafile ve boştur. O hengâmede de birileri boşuna çalışır ve birileri de küpleri
doldurmaya çalışır.
Boşluk ve yokluk edebiyatıyla takımları kurup alternatif
çekirdeğin oluşmasına engel olmak nereye güç verildiğini veya verilebileceğini
de gözden kaçırmaktır. Bu öngörüsüzlük ile emektar seslere ve yüzlere yenisi
lazım modasıyla kapılar kapandıkça her şey her yer ters yüz olur. Artık ne
olursa olsun diyerek paçayı sıyırmak da tutmaz. Başarı veya başarısızlık
çizelgesinde payı olanlar her kim olursa olsun günü geldiğinde hesabı verme cesaretini göstermelidir.
Susmak ve suskunluk yerine hala pay üleştirmeyi seçenler,
eski alışkanlıklarından geri durmayanlar, ilerisi gerisi birlikte elden giden
her şeyin suçunu da üstlenmelidirler. Üretelim ve hep beraber paylaşalımdan öte
hiçbir fikre hayatında yer vermeyenler, en basit şekliyle adanmışlıklar hiçe
sayıldığından düzen şaşar. Aday peşinde
koşmakla ve adaylaşma adaylaştırma manevralarıyla süslenen ve özdeşleşilen tarz
siyasi işçilik değil siyasi patronluğa soyunmaktır. Ve bu kabuk değiştirme
sanatı daima restleşme saltanatına kayar, özünde taban tavan çelişkileri ile
yön verilen adaylaşma adaylaştırma ince hesapları da işin mantığını
mantarlaştırır.
Adaylaşma, adaylaştırma, aday ve restleşme manevralarını
izleyen ve üzülenler ise hepten zayıf düşmemek için, tarihi sulandırmamak adına
tek cümle ile umutlarını ve cesaretlerini korurlar.
Bu yazı herşeye rağmen umutlarını ve cesaretlerini
kaybetmeyenlere ithaftır…"
İLAÇ; GÜNCELLE GİTSİN...
Mevcut iktidarın tercihi kolaycılığı seçip fiyatları
'güncelle gitsin' olunca ekonominin hastalığını giderecek ilaçlara rakam
dayanmıyor...
Hastalıklı ekonomi, planlı üretim ekonomisi ile
iyileştirilemediğinden her alanda hem kazanıp hem kaybettirecek bu yöntem
uygulanıyor. Tek çare güncelleme adı altında fiyat artırımı yapılması
görülüyor. Ve bu fahiş güncellemeler millete masum ve makul gösterilmeye
çalışılıyor.
Umar bu olunca da gün geçmiyor ki iğneden ipliğe
güncelleme güncellenmesin. Geldi gelecek güncellemeler ise her kaleme şimdiden
işleniyor...
Beklendiği üzere ilaçta da % 27'lik bir güncelleme söz
konusu oldu. Yani zam değil! İlaç fiyatlarını sadece dörtte bir oranda
artıracak bir güncelleme. Ayrıca fırsatçılara da göz açtırılmayacak deniliyor.
İşte insanını gönülden sevmek budur. Aynı gönülde birleşmek ve saflaşmak ise bu
istatistiksel travmalara bile bile göz yummaktır.
Gözler görme seviyesinden düşünce de 'güncelle gitsin'
girişimi de işte böyle kolaylaşır...
Zaten cari açığın kayıt dışı kapatıldığı da söyleniyor.
Yaygınlaşan bir yara gibi kayıt dışılıktan medet umuluyor. Kayıt dışılık tüm
sayrılığa ilaç gibi geliyor. İleride her derde deva etiket güncellemeleri de
hazırlanır. Zaten eşikten içeri bekliyorlar. Yani punduna getirilip uzun bir
müddet daha bu güncel-tedavi şekli uygulanacak gibi...
İlaca gelince. On yıllardır baş tacı yapılan iktidarın
sağlık yükünü özel hastanelere devretmesi dahiyane bir çözüm olarak görüldü.
Alkış tutuldu. Sanki devlet sağlıkta çığır açtı. Çağ atlamaya karşın hastalık
devam etti ve sağlık sistemi günü geldi tıkandı. Devlet icra makamı olduğu
sağlığı da kendisi ile yakın irtibatlı tekele bıraktığından tüm sağlık girdi ve
çıktısını denetleyemez konuma geldi. Şimdi de sektörü derinden etkileyecek
dozda ilaçta güncellemeye gidildi.
Sözde vatandaş memnundu ama artık Devletten sağlık
hizmeti almak da, ilaç almak da hem epeyce para hem de kuyrukta beklemeyi
gerektirecek. Problem kalmadı dendikçe hissettirilmeden katkı payları zaten
artıyor. Şimdi ilaç fiyatları bir günde güncellendi. Elbette vatandaş payı da
güzelce artırılacak. Emeklisine çalışanına yeniden oranlar güncellenecek.
Gizliden gizliye. Maaştan kesilecek. Eczaneler ilaç verirken toptan talep
edecek...
Raflarda bulunmayan değerli ilaçlar bulunacak belki ama
peşisıra diğer zamlarda gelecek...
Yaş sebze meyve derken hastalanan sağlık sektörünün de bu
güncelleme ile iyice dibe vurduğu belli oldu. Yarın dampinglerle iyileştirilmeye
çalışılacak. Ancak coğrafyanın tek güvenilir sağlık turizmi de çok yakında
batacak. Sağlık turizmi bacası da tütmeyecek.
Sonuç itibarıyle bu güncellemeyle kazanan ilaç
şirketleri, büyük ecza depoları olacak. Eczanecilerde işin ceremesini ve de cezasını
çekecek. İlaçların marketlerde satılması da böylece hayal oldu. Olacak. Millet
acı faturayı hap gibi yutacak. Hastalananlar, hastalanabilecekler ve sağlık
turizmi ile iyileşme umudu taşıyanlar ise hepten kaybedecek.
Ayrıca unutmamak gerek, zaten elli civarında ilaca
gizliden %50 zam yapılmıştı. Diğer yandan150 çeşit ilacında eczacı raflarında
bulunmadığı söyleniyordu. Bu güncelleme ile hepsi topu raflardaki yerini
alacak. Ancak güncelleme katmerli binecek.
Ayrıca ilaç sektöründe de dışa bağımlılık üst düzey
olduğundan bu güncellemenin içeride kalacak bir getirisi de olmayacak. Varsa da
çok az. Yani bu güncellemeyle tüm sektör zarar görecek. Ara zamlarla ilaç
fiyatlarının daha da katlanarak yükseleceği de bir başka kapanmaz yara.
Milletin başı daha çok ağrıyacak.
Böylece hasta hasta olduğuna mı, hasta yakınları
ceplerinin delindiğini mi yanar? Her şey birbirine karışacak...
Bunca fahiş güncellemeyi hastaya danışan zaten yok,
millete soran da. Sadece bir şey diyemezler rahatlığıyla başka güncel çare
aramadan 'güncelle gitsin' mantığı işletiliyor.
Bu ve benzer fiyat güncellemeleri nasıl olur? Nasıl
yapılıyor?İşte ilaçla sabit en yetkili ağızdan açıklaması şöyle;
"Bir önceki yılın ortalama euronun belli bir çarpan
ile çarpılması ile elde edilen bir güncelleme oranınını aramızda konuştuk.
Sektörde bu yıl için uygulanmak üzere sabit bir oranda anlaşmış olduk. Bu oran
euro kuru yüzde yetmiş ile çarpılarak elde edilen bir orandı. Bundan sonraki
süreçte bunu yüzde altmış olarak uygulayıp bu yılki zam oranının yüzde 26.4
olarak uygulanmasına hep birlikte karar vermiş olduk. Yabancı, özellikle yerli
üreticilerin kararlılıkla öngörülebilir bir yatırım sürecine girmelerini arzu
ettiğimiz için bu oranı özellikle verdik..."
Demek oluyor ki çarp, böl, toplanın rakamsal çıkarsaması
ilaç yatırımcılarını düşünen bir zihniyetin varlığına işaret ediyor. Bu çıkarcı
güncellemenin milleti hasta edip yatak döşek yatıracağını düşünen ise baştan
ayağa hiç yok.
Hesap başka. Ama bu açıktan açığa tutulan hesabı gören,
duyan, söyleyen yok.
O halde 'güncelleyin gitsin'. Az bile...
DEMOKRATİK İNTİKAM PARTİSİ
Şu fakir memleketin nihayet bir demokratik İntikam
partisi de oldu. Bu 'Demokratik İntikam Partisi' ile sol yaklaşan yerel
seçimlerde hepten DİP yapacak...
Zaten yıllardır yedekte bekleyen ve sadece adında sol
olduğu için sol sayılan particik maalesef yine 'İntikam Partisi'ne dönüştü.
Kimin eli ile bu yola itildiği ise meçhul. Ama meçhule giden bu gemicik sola
ceza kesmeye başladı bile.
Siyaset mühendisi olmaya hiç gerek yok. Tablo ortada. Şu
günlerde her cenahtan görülen ve söylenen aynı şeylerin varlığı. Ahde
vefasızlık. Ancak bu sağanaktan kaçarken doluya tutulma kaçışları seçim
sonucuna ne kadar tesir eder işte tartışma o. Yakın geçmişle sabit; Epey etkili
olur. Ve sol adına toptan yetkisizleşilir.
Uzun yılların koltuk kapanları özyuvalarında
adaylaşamayınca, kazanamayacaklarını bile bile sınırsız ihtiraslarının ve
bitmez koltuk sevdasının kurbanı oldular. Sunak ise dünden hazırdı, 'bir bölen'
sunağı.
Elbette siyasette özellikle yerel siyasette erek yerel
yönetimlere adaylaşmaktır. Ancak neredeyse emekli olunana dek koltuğa kurulmak
hangi yetkili kurum iradesidir orası muamma. Bu resmen prangalı mahkumiyet ve
millete de eziyet. Dur denilmesi lazımdı lakin böylesi yöntemle değil. İşte
kaçmanları azıtan bu klişe metodun işletilmesi.
Bu memleket geçmişte yine bir yerel seçimlerde bir bilene
sorma devri, bir bölene dayanma hevesini yaşadı. Ve bu yaman ayrışma sağcıl bir
lider yarattı. Asrın reisini...
İşte o lider kendi tandansında olan olmayan zarar
görebileceği bütün irili ufaklı partileri bir bir eritti. İçine çekti. Bol
kepçe koltuklandırdı. Dikensiz gül bahçesi tımarladı.
Buna karşılık yılların dev Çınarı, memleket kuran Parti
ise kendine yakın hiçbir parti ile diyalog kurmadı. İnceden kendi içindekileri
bile tırpanladı. Yakınlaşmak bir yana hiç kan bağı uyuşmayanlarla ortaklık
tesis etti. Kendine en yakınları, öz evlatlarını dışarıda tuttu, hırpaladı.
Devşirmelerle tersine değişime gitti. Resmen bu gün yaşananlara yumuşak zemin
hazırladı.
Şimdi pirincin taşını millet ayıklayacak. Ayıklayacak ama
yerel seçimlere giderken bir çok seçim bölgesinde elindekinden olacak. Başabaş
giden yerleri de kıl payı mevcut iktidara teslim edecek...
Acı ama gerçek 'Demokratik İntikam Partisi' kesinkes tek
bir yerel Başkan çıkaramayacak. Ama iş çığırından çıktı bir kere, lafta
kalburüstü makamı birbirini izleyerek yol alıyor. Bunca dalgalı denizde gemiyi
terk eden bu siyaset dizayncıları yüzünden asırlık Çınar elindeki birçok
Başkanlığı yitirecek. Kazanabilecek olduklarını da.
Ne emeli ne demeli hele otuz kırk yıldır başkanlık
koltuğunu evinin misafir odası takımına çevirenlere ne demeli. Bu gökten
zembille inmişlik bencilliği aslında on yıllardır asıl kan kaybının yegane
sebebi. Bu mevcut iktidarın da on küsur yıldır bir türlü düşmeyişi. Şeyin neyin
yok, bu ağır krizde bu tip politikacılar ve politikalar yüzünden sıfırlandı
gitti emekler. yılların alın teri. Katmerlendi acılar. Daha da katmerlenecek.
Dev Çınar on yıllardır demokratik bir halk dayanışması
kuramadığı için, sermayesini eritmiş bir 'demokratik İntikam partisi'ne yerel
seçimlere ramak kala baştan kaybetti.
Şimdi memleket genelinde yerelde bir bir kaybedecek...
Yurtsever aydın sorumluluğunu yerine getiremeyen
yöneticiler yüzünden, Şehremini pozunda daha çok dem vuracak şerbetçiler ve
içten dışa tüm kara vicdanlılar yüzünden Sol; baştan sona şimdiden kaybetti.
Atı alan Üsküdar'a yine geçecek. Geçmişler olsun.
İllet olan millet sandıkta layığına basıp geçecek.
Siyaset Treni geçip gittikten hemen sonra seçimi niye kaybettik forumları
düzenlenecek. Trend suçtan vebalden kurtuluş formatına çevrilecek.
İşte şimdiden yazıyoruz; içimizden kaçanlar yüzünden diye
faturalar birilerine kesilecek. Yani zaptedilen koltuklar yine bırakılamayacak.
Daha bir yapışılacak.
Oysa en başta Parti içi güç çatışması, yüksek siyaset
aday yarıştırması yerine 'Ön Seçim' yapılsaydı, olmadı 'eğilim yoklaması'
denenseydi 'demokratik İntikam partisi'ne de gün doğmayacaktı. Kaçaklar da
mahçup kalacaktı. Mevcut iktidar da yerel seçimleri kazanmak da aşırı
zorlanacaktı.
Şimdi güle oynaya. Yaşasın DİP...
ÇADIR TİCARETİ VE TANZİM SATIŞ...
Muktedirin tanzimat fermanı yerel seçimler öncesi yaş
sebze meyveye dek uzandı. Ferman gereği anında tanzim satış çadırları kuruldu.
Sebze ve meyve satışları esnafın sıkışınca bazen yaptığı gibi zararına satış
ölçeğinde bir müddet devam edecek. Bu iş büyükşehirler ve belediyelerce
örgütlenecek. Ancak çadır ticareti başka adı kullanılan tanzim satış geleneği
başka. Öyle de böyle de olsa bu çadırların önünde millet tanzimlendi. Haber
kaynağı oldu. Resmen Cehape zihniyeti...
Lakin tanzim satışlar sadece iki aylığına. Seçime kadar
mezara kadar değil. Tanzimatçılar iş yaptığını sanıyor tanzimlenenlerde kar
ettiğini. Oysa bu çadır ticaretinin millete maliyeti günlük beş yüz milyon.
Yani külliyen zarar.
Hem bugün var yarın yok. Seçim sonu fatura yine çadır önü
tanzimlenenlere tanzim edilecek...
Zaten bu iktidarın zihniyeti bütün sorumluluğu üreticiye
ve toptancılara yıkmak. Dünyanın en yüksek fiyatına yakıtın ekstra maliyet
demek olduğunu hiç düşünmeden, tohum bile ithalken, müstahsili hırpalamak.
Toptancıyı aradan çıkarmak. On yıllardır tarım bitmiş, üretim durmuşken gelinen
sonuç bu; çadır ticareti...
Şimdi iktidar tanzim satışlar yoluyla ki topu zararına,
elindeki belediyeler kanalıyla bu sıkıntılı süreçten sıyrılmak istiyor. Üstelik
suçu günahı hep başkalarına yıkarak. Asıl külfeti çeken milletin gözü
boyanıyor. Tüm çaba popülizm yaparak oy verenlere verecek olanlara şirin
gözükmek. Alış fiyatının da altında satışlarda oluşan kuyruklara, kuru
kalabalığa yağ çekmek.
Bu arada da kamu kaynaklarını belediyeler eliyle bir
güzel israf etmek. Tablo bu ama aldırış eden yok. Millet kuyrukta. Sıradan
belediyecilik hizmeti sunma cakasına fitler.
Bir başka bakış açısı ise çadır Ticareti görüntüsünde
memleketin iki yüze yakın toptancı yaş sebze ve meyve halini baş suçlu gösterip
sayıyı elli civarına düşürmek. Yeni elli meyve sebze toplama merkezleri kurmak.
Beyin arkasındaki asıl düşüncenin bu olduğu söyleniyor.
Kurulanları da yandaş sermayenin emrine sunmak. Yani
yıkılması güç yeni bir tekel oluşturmak...
Bu çadır ticareti asıl hedeflenenlere ulaşmanın ilk
adımı. Bir deneme ve reklam çıkışı. Öylesine iki buçuk aylık bir seçim vurgunu.
Yani iktidar Partili belediyelerin soyunduğu bu manavlık işi, meyve ve sebze
fiyat artışlarını düşürmek için değil. Alenen oy devşirmek için.
Cep yakan fiyat artışları öyle tanzim satışlarla değil
tutarlı Halkçı tarım politikaları ile önlenir. Bunu dünya alem biliyor. Çadır
ticareti yaptırarak rekabete girip fiyatların düşeceğini beklemek ise
hayalcilik. Yapan yapılan ucuz politika.
Üreticinin ürettiği ürünün maliyetini düşürecek,
mağduriyetini giderecek, çözüm olacak girişimler yerine fermana boyun eğmek
çıkarcılık. Yeni tekellerin oluşmasına fırsat tanımak. Teslimiyetin yollarını
açmak.
Bu metazori çadır ticareti uygulaması ile emek ve ürünün
değerini düşürmek. Başka bir şey değil. Yani başka bir sömürünün temelleri
atılıyor.
Tarımsal üretim ucuz girdi sağlanmadıkça, üreticileri
rahatlatacak düzenlemeler yapılmadıkça, tarımda istihdam
özendirilmedikçe durum her zaman bu olur. Peşine de ithalat başlar.
Belki çadır ticareti geçici bir çözüm olarak kabul
edilebilir. Ancak bu tanzim satışların ömrü iki ay ve siyasi parsaya yönelik.
Resmen şov. Zaten birçok üründe müstahsil çok uluslu şirketlerin kölesi olmuş.
İktidar asıl bu köle esaretini yok edecek ciddi ve köklü önlemler hayata
geçirmeli.
İktidar çadır ticareti aldatmacası ve kandırmacası ile
büyük iş yaptığını sanmamalı. Yirmi yıllar öncesi Cehape zihniyetinin tanzim
satış furyasını denememeli.
Seçmen yerel seçimlerde mevcut iktidarın yıllarca
eleştirdiği çoktan unutulmuş bu Cehape zihniyeti tanzim satış projesine bakalım
nasıl yanıt verecek.
Meselenin özü bu sorudur...
3. HAVALİMANI HAVAYA, SUYA VE FAİZE ÇARPILDI...
Havadan para kazanmak isteyenler kulübü, bölgenin
binlerce yıllık doğası katledilerek yapımı sürdürülen 3. Havalimanı'nda,
havaya, suya ve faize çarpıldı. Övünçle başlanan 3. Havalimanı, diniimanı
sadece para olanları kısa zamanda taklaya getirdi. Ortakçı tepetaklak şirketler
biriken borç paylarını devredip bir bir kaçıyorlar...
Hem de bu güne dek projenin devamı için iktidar
tarafından sürekli kamu desteği sağlandığı halde...
Bilinmeyen amaç beş şirket ve onlarca taşeron firmaya
rant sağlamak olunca, Hava Limanı etrafında doğayı kırıp döküp yeni bir
rant-kent kurmak olunca, olmayacaklar olduruldukça gözler başka şeyleri
görmedi. Rakamların evrensel diline hiç rağbet edilmedi. İşte bu hedefe
körlemesine kilitlenmişlik yüzünden proje borç batağına sürükleniyor ve yavaş
yavaş çöküyor.
İşin başında 25 yıl kullanım-işletim hakkı ile birlikte
KDV hariç 22 milyar 150 milyon yüroya üstlenilen ihale tüm hazine yardımlarına
karşın aksıyor. Cepten harcamadan, ihale kapıp bitirmeye alışmış ortaklar,
devlet desteği ile bile ayakta duramıyorlar. Şaşırdılar. İte kaka ilk faz ancak
bitirilebildi. Ve firmalar şimdi acil kaçış planı içindeler...
Çünkü alınan 6 milyar yüro kur artışlarıyla faizi
ödenemez boyuta erişti. Rant boyut değiştirince firmalar faizi ödemekten aciz
duruma düştü. Şimdi bu hepbanacı firmalar payına düşen borçları birbirine
devredip projeden sıyrılma derdinde. Geriye kalan firmaların ise projenin mali
yükünü nasıl taşıyacağı ise meçhul. Devlet te zorda. Bunlar çok yakında
topyekun birbirine girerler. Çünkü kardan zarar günleri başladı...
Yani devlet kasasından 5 kuruş çıkmadan yapılacak denilen
3. Havalimanında gemiler şimdiden karaya oturdu. Borç arşı aştı. Artık
hazineden para aktarımı olmadan proje bitirilemez aşamada...
Zaten doğa katliamı, rant eğilimli yapımı, işçi hakları
gaspı gibi olumsuzlukları bir yana, 3. Havalimanı'nın ileride
kar etmesi de imkansız görünüyor...
Öyle veya böyle bitimi halinde 1. Aşamada 90, 2. aşamada
120, 3. aşamada 150 milyon kapasite öngörüsü de bu gidişle tutmaz. Liman çok
yıllar eksik kapasite çalışacak gibi. Uzmanlarca 90 milyonu ancak 2020'lerin
sonlarında yaşayabileceği söyleniyor. 120'ye ise 2040'larda yetişir deniliyor.
Yani hangi model hayata geçerse geçsin sürekli zarar söz konusu.
Büyük olasılıkla 3. Havalimanı 2043'de düzlüğe
çıkabilir...
Ayrıca bu arada açıkları kapatmak da devlet garantisinde.
Yani angaryası halkın sırtında. Daha ilk 13 yıl için verilen yolcu garantisini
tutturmak dahi güç. Denilen o ki; 3. Havalimanı'nın
2071 yılında bile kar etmesinin mümkün görünmediği.
Yani dünyanın sayılı Liman projelerinden olan 3.
Havalimanı'nın her şeyini bu günlerde ucuz çarliston kuyruğundaki halk
ödeyecek. Ve çocukları ve de torunları. Yani günden güne kabaran fatura yine
vatandaşa kesilecek...
Borç ödemeye iyice alıştırılmış halk küçük orta
büyüklükteki projelerin zararını bir nebze olsun karşılayabilir. Ama böylesi
Mega projenin zararının karşılanması ancak havadan para ile olur. Alın teri ile
olmaz...
Bir de işin perde arkasında bilinen bilinmeyen çok hikaye
var. Yapılan akılcı analizler herkesin gözünden kaçan, kaçırılan rakamların
büyüklüğünü ortaya koyuyor.
Hele de aldığı borcun faizini ödemekte zorlanan
firmalarla bu işin nasıl bitirileceği muamma. Bitirmek güç görünüyor. Hatta
Türk Hava Yolları projeye dahil edilse bile. Sonradan devreye Varlık Fonu
sokulsa bile. Fon üzerinden satışı yapılsa bile...
Bunların yanı sıra bitirildiğinde dünyanın en pahalı hava
taşımacılığına geçiş ve toptan batış beklentisi de yüksek.
Çünkü 3. Havalimanı'nı kim işletirse işletsin istikrarlı
ekonomik koşullarda bile 2050'lere kadar kar etmesi mucize. Bu mucize tabloyu
belki deyip 2071'e çekenler dahi var.
Kutlu 2023, şanlı 2071 derken o günlerin neler
getireceğini kestirmeden yapılan yanlış hesap şimdilik 3. Havalimanı'ndan
döndü.
Sırada neler var, onlar da yaşadıkça görülecek...
MUSTAFA KAPLAN; “HALKIMIZ SEÇİLMİŞLERİN ÖNÜNDE EĞİLMEZ,
DÜĞME İLİKLEMEZ...”
Esenler Bağımsız Belediye Başkanı Adayı Mustafa Kaplan
saha çalışmalarına, ev ve dernek ziyaretlerini de ekledi. Ayrıca Esenler Bağımsız
Belediye Meclisi Üyesi Adayları da şekillenmeye başladı. Bağımsız Aday Kaplan,
çalışmalarındaki son durumla ilgili açıklamalarda bulundu; “Unutma! Seçtiğini zannediyorsun ama seçtiğin,
birilerinin seçtiği. Yani seçileni seçiyorsun. Sonrada önünde düğme ilikliyorsun. Ancak Halkımız
seçilmişlerin önünde eğilmez, düğme iliklemez...” dedi.
Kaplan Devamla; “Bunca yıl hep ayni taktiklerle
uyutulduk. Artık uyanma vakti. Sevgili hemşehrilerim sakın unutma. Unutma! Sen
seçtiğini zannediyorsun ama seçtiğin, birilerinin seçtiği kişi. Yani sen seçileni
seçiyorsun. Onlar, üstlerine, başkanlarına göbeğinden bağlı, emir komuta
zinciri içinde çalışıyorlar. Onlar üstlerinden izinsiz iş yapamazlar. İtaat
kültürüne, biat kültürüne hizmet ederler. İşte bu anlayışı birlikte değiştireceğiz.
Daima yaşadığımız yandaşlık, adam kayırma devrini bitireceğiz. Beş sene de bir
oy kullanıyoruz, ama belediyede söz sahibi değilsiniz. Sonra sorgulamıyor,
nasıl idare edildiğimizi bilmiyorsunuz. Oysa oy vermek sorumluluk almak
demektir. Oy verdiğin gibi denetleme de sende olmalı.
Değerli seçmen hemşehrilerim, makamlar ve varlıklar senin,
lütfen unutma. Zaman değişti. Artık aktör olmanız lazım. Senaryoyu Esenler'li
yazmalı. Üstün olan Halktır.
Çalışmalarımızı hızlandırdıkça gördük. Artık Biliyoruz;
hiç memnun değilsiniz. Lütfen bizimle olunuz. Tüm sorunlarımızı kökten çözelim,
Halktan yana olan bir yönetim anlayışını getirelim. Esenler'i, Türkiye’nin
gündemine taşıyalım. Bağımsızlık seçiminizle büyük bir başlangıç yapalım...
İşte bu büyük değişimin başlangıcı için durmadan,
usanmadan yılmadan çalışıyoruz.
Saha çalışmalarımıza ek olarak Dernek ziyaretlerimiz de devam
ediyor. Bizleri davet edip dinlemek isteyen tüm Değerli Dernek Başkanlarımıza ve
Kıymetli Yönetim Kurulu arkadaşlara , Saygıdeğer Dernek Üyelerine Sonsuz
Teşekkürler sunuyorum. Bizi sımsıcak karşılayıp bağırlarına bastıkları için. Anladık
ki bu çıkışımızla Esenler’liler, artık Söz Sahibi olmak istiyorlar. Onlara tek
söz söylüyoruz; Esenler Belediyesi Halkımızın iktidarı olacak. İnşaallah...
Ayrıca Ev ziyaretlerimiz, hane sohbetlerimiz de başladı.
Her akşam, değişik evlerde değişik ailelerle konu komşu bir araya geliyoruz. Daha
yakından tanışıp, istişareler de bulunuyoruz. Hemfikir olduğumuz ortak sorunlarımıza
birlikte çözümler getirebileceğimizi konuşuyoruz. Öyle ki hem yüzümüze hem de
sosyal medyadan ‘Başkanım, bir akşamda bize bekleriz. Neticede biz de Esenlerliyiz…”
diyenler var. Bizde makul seviyede kimseyi kırmamaya çalışıyoruz.
Diğer yandan üzerimize ve çevremize değişik yollardan
baskı kuranlar, çıkışımızı gereksiz görenler bile haklılığımızı anladılar. Bizi
tek başına bir gayret farz edenler yanıldıklarını gördüler. Bundan sonrasında
Bağımsız Belediye Meclisi Üyelerimizi de sırasıyla açıklayacağız. Değerli
Veysel Cengiz Bey ile Esenlerin Bağımsızlığı için buluştuk. Rabbim yar ve yardımcımız
olsun. Veysel Cengiz Bey’in yanı sıra Esenler Bağımsız Belediye Meclis Üyesi
Adaylarımız; Cihan Köprülüoğlu ve Uğur Tekin kardeşlerimizi de takdim
ettik. Dileyenler sosyal medya hesaplarımızdan meclis adaylarımızın yaşam
öykülerini inceleyebilirler. Her şey bir yana hep si de Esenler ’in öz evlatlarıdırlar.
Ardından başka meclis üyesi arkadaşlarımızı da açıklayacağız.
Bizim tek gayemiz Esenler’in geleceğini, siz değerli
halkımızla beraber inşa etmek. Daha yaşanabilir, planlı, güvenli bir yaşam için
ve halkımızın da söz sahibi olduğu ve sadece emreden bir konumda olmayacak bir
yönetim anlayışını kurmak ve uygulamak. Bunun için sizlerin dua ve desteğine ihtiyacımız
var. Sizlerle beraber Esenler’de birlik ve beraberliği sağlayarak
kutuplaşmanın, kamplaşmanın önüne geçebilir, hedefe tek yürek ulaşabiliriz.
Sevgili hemşehrilerim; Lütfen, rica ediyorum başta
dediğimiz gibi seçileni seçiyorsun. Seçme.
Sonrada önünde düğme ilikliyorsun. Değerli Halkımız, sevgili hemşehrilerim kul önünde
eğilinmez, düğme iliklenmez. İlikleme…”