TEKRAR TEKRAR “KUMA KADIN GÖMMEK”…
Bu asırda hala ne yazık ki kadına şiddet var. Milletvekili, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olsan da, kadın isen eğer dayaktan, her nevi şiddetten kurtuluş yok…
Kuma kadın-kız gömme günlerinden bu güne değişmeyen tek acı gerçek bu maalesef…
“KUMA KADIN GÖMMEK...
Ülkede kadınından razı olmama, razı olup da memnun olmama gibi haller var. Hem ülke hem de birey iktidarındaki bu sapma, koyulan hedeflere de ulaşılamayınca erdemli ve temiz kalmayı zorlaştırıyor. Kuşkulu akçeli işlerle çarşıdaki hesap eve uydurulamayınca olan kadına oluyor. Yol ışığı, hayat arkadaşı, döl yatağı çekiyor ızdırabı, yer misin yemez misin, Ölür müsün ölmez misin hesabıyla…
Zenginlerde tevazuunun fakirlerde tokgözlülüğün tükendiği bir dönemden geçiyoruz hep birlikte. Üstelik ramazan ve orucun ilk günleri. Yine de hız kesmiyor kadın avı, kadına yönelik şiddet. Evrene yayılan pozitif ışıltılar sadece iftar ve sahur sofralarını aydınlatmıyor ki. Mahyalardan süzülen mutlu toplum mesajları da güme gidiyor böylece. Yürek sızlatan gerçekler de iftariyeliği oluyor düşünen insanın.
Kadına yönelik şiddet iftar sofrasının başköşesinde maalesef, yanında african açlığı. İkisi de teröre dönüşmüş boyutta kan-can almaya devam ediyor. Köhnemiş ideolojilerin tutsağı olundukça zorbalık işte böyle sokağa taşar. Dört duvar arasından sıvışır namahrem iktidarın sertliğine düz orantılı alır başını gider, ta ki ölümlere kadar. Kadına şiddet uygulamaları, göstermelik erkeksi tavır olarak literatürdeki yerini alır almasına da giden can geri gelmez. Cinayet olur canilik olur filmin adı.
Hayat felsefesinde geriye dönüş, tam dönüş değilse de ufaktan çark ediş, geriye özlem dolu bir bakış egemenleştikçe, erkek egemen toplumun kadına bakışı ve tavrı da taşlaşır. Katılaşır elbet ve sonuç hüsran olur.
Bir iki tokadın yerini acımasız dayaklar, dayağın yerini sakat bırakmalar, sakat bırakmanın yerini de zamanla şu günlerde yaşadığımız cana kast etmeler, öldürmeler alır. Kadın cinayetleri böylece son yıllarda yüzdesel zirve yapar. Cinsel saldırı suçları devasa artar. Elde son beş altı yılda dört beş bin kadın öldürülmüşlüğü kalır. Geriye kalan sudan sebeplerle bile, kadın canının hiçe sayılmasıdır. Üçüncü sayfa haberi olarak görülüp, gereğince hakkınca üstüne gidilmeyişidir kadın ölümlerinden iz bırakan.
Kendi kendine zulmeden başkalarına adalet dağıtamaz, adil davranamaz ki. Kadın erkek eşitliği halen görmezden gelinirse, kocaya kayıtsız şartsız itaat öğütlenirse, üç çocuktan aşağısı olmaz bir marifetmiş gibi dillendirilirse, kadın çocuk bakıcısı ev hizmetçisi, seks kölesi olarak görülüp sınıflandırılırsa ne kadar koruma altına alınsa da erkek her fırsatta çalar kapısını, kırar kafasını.
Çünkü kadın dayak yese de evinde oturacak, yeri kocasının yanıdır, tüm sosyal dengesizliklere geçim derdine sesini çıkartmayacak, boyun eğecek düsturu egemen. Ayrıca kadın boşansa, baba evine dönse de kurtaramıyor yakasını erkek illetinden-milletinden.
Hayatta hep kız çocuğu sahibi olmayı istemiş, anası, bacısı, karısı ve kız çocuğu olan birisi olarak utanarak yazıyorum bu yazıyı. Kızını dövmeyen dizini döver, kızı başıboş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider sözlerine rağmen, zenginleyen erkek ilk iş arabasını sonra eşini değiştirir safsatalarına rağmen kadın tarafında olmak günü şimdi.
Kesenin ağzını kapatma ayı olmayan şu ayda, açlığa ve kadına dayağa karşı maddi ve manevi ciddi duruş göstermek gerek. Kadınlar ölüyor, bebeler ölüyor, analar öldürülüyor her gün. Bacılara kıyılıyor öre töre hesabıyla, kuma gömüldüğü günlerden beter.
Utanıp da tavşan uykusundan uyanmak bu kadar mı zor…”
Milletvekilleri de koca dayağı yedikten sonra...
Bu asırda hala ne yazık ki kadına şiddet var. Milletvekili, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olsan da, kadın isen eğer dayaktan, her nevi şiddetten kurtuluş yok…
Kuma kadın-kız gömme günlerinden bu güne değişmeyen tek acı gerçek bu maalesef…
“KUMA KADIN GÖMMEK...
Ülkede kadınından razı olmama, razı olup da memnun olmama gibi haller var. Hem ülke hem de birey iktidarındaki bu sapma, koyulan hedeflere de ulaşılamayınca erdemli ve temiz kalmayı zorlaştırıyor. Kuşkulu akçeli işlerle çarşıdaki hesap eve uydurulamayınca olan kadına oluyor. Yol ışığı, hayat arkadaşı, döl yatağı çekiyor ızdırabı, yer misin yemez misin, Ölür müsün ölmez misin hesabıyla…
Zenginlerde tevazuunun fakirlerde tokgözlülüğün tükendiği bir dönemden geçiyoruz hep birlikte. Üstelik ramazan ve orucun ilk günleri. Yine de hız kesmiyor kadın avı, kadına yönelik şiddet. Evrene yayılan pozitif ışıltılar sadece iftar ve sahur sofralarını aydınlatmıyor ki. Mahyalardan süzülen mutlu toplum mesajları da güme gidiyor böylece. Yürek sızlatan gerçekler de iftariyeliği oluyor düşünen insanın.
Kadına yönelik şiddet iftar sofrasının başköşesinde maalesef, yanında african açlığı. İkisi de teröre dönüşmüş boyutta kan-can almaya devam ediyor. Köhnemiş ideolojilerin tutsağı olundukça zorbalık işte böyle sokağa taşar. Dört duvar arasından sıvışır namahrem iktidarın sertliğine düz orantılı alır başını gider, ta ki ölümlere kadar. Kadına şiddet uygulamaları, göstermelik erkeksi tavır olarak literatürdeki yerini alır almasına da giden can geri gelmez. Cinayet olur canilik olur filmin adı.
Hayat felsefesinde geriye dönüş, tam dönüş değilse de ufaktan çark ediş, geriye özlem dolu bir bakış egemenleştikçe, erkek egemen toplumun kadına bakışı ve tavrı da taşlaşır. Katılaşır elbet ve sonuç hüsran olur.
Bir iki tokadın yerini acımasız dayaklar, dayağın yerini sakat bırakmalar, sakat bırakmanın yerini de zamanla şu günlerde yaşadığımız cana kast etmeler, öldürmeler alır. Kadın cinayetleri böylece son yıllarda yüzdesel zirve yapar. Cinsel saldırı suçları devasa artar. Elde son beş altı yılda dört beş bin kadın öldürülmüşlüğü kalır. Geriye kalan sudan sebeplerle bile, kadın canının hiçe sayılmasıdır. Üçüncü sayfa haberi olarak görülüp, gereğince hakkınca üstüne gidilmeyişidir kadın ölümlerinden iz bırakan.
Kendi kendine zulmeden başkalarına adalet dağıtamaz, adil davranamaz ki. Kadın erkek eşitliği halen görmezden gelinirse, kocaya kayıtsız şartsız itaat öğütlenirse, üç çocuktan aşağısı olmaz bir marifetmiş gibi dillendirilirse, kadın çocuk bakıcısı ev hizmetçisi, seks kölesi olarak görülüp sınıflandırılırsa ne kadar koruma altına alınsa da erkek her fırsatta çalar kapısını, kırar kafasını.
Çünkü kadın dayak yese de evinde oturacak, yeri kocasının yanıdır, tüm sosyal dengesizliklere geçim derdine sesini çıkartmayacak, boyun eğecek düsturu egemen. Ayrıca kadın boşansa, baba evine dönse de kurtaramıyor yakasını erkek illetinden-milletinden.
Hayatta hep kız çocuğu sahibi olmayı istemiş, anası, bacısı, karısı ve kız çocuğu olan birisi olarak utanarak yazıyorum bu yazıyı. Kızını dövmeyen dizini döver, kızı başıboş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider sözlerine rağmen, zenginleyen erkek ilk iş arabasını sonra eşini değiştirir safsatalarına rağmen kadın tarafında olmak günü şimdi.
Kesenin ağzını kapatma ayı olmayan şu ayda, açlığa ve kadına dayağa karşı maddi ve manevi ciddi duruş göstermek gerek. Kadınlar ölüyor, bebeler ölüyor, analar öldürülüyor her gün. Bacılara kıyılıyor öre töre hesabıyla, kuma gömüldüğü günlerden beter.
Utanıp da tavşan uykusundan uyanmak bu kadar mı zor…”
Milletvekilleri de koca dayağı yedikten sonra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder