8 Haziran 2012 Cuma

SAHTE GÜNDEMLER VE ÖZGÜRLEŞMEK…



ERDOĞANAKSU

SAHTE GÜNDEMLER VE ÖZGÜRLEŞMEK
BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR


Email: yerelgazeteci@hotmail.com

Ülkede, yaşadığımız il ve ilçede ve hatta mahallemizde şaşırtıcı irdelemelerle ilerliyor, emekliyor günün, günlerin demi. Tutkal gibi yapışanlar var düşüncelerimize fakat suni gündemlere hatırdan pozlarla olsa bile takılmayacağız. Bu aralar hatıralara sığınmak, sarılmak en evlası.



SAHTE GÜNDEMLER VE ÖZGÜRLEŞMEK…

Gündeme güm diye gümbedek düşürülen ne mesele, ne ‘gecekonu’ varsa; aslında hepsi de geçmiş zayıflıkların izlerini taşırlar gizliden gizliye. Gündem oluşturma ve belirleme çabası da uysallığın ortasındaki uyumsuzluğu, metezori uyum sonrası uykusuzluğu, uzlaşı arası ayrılıkçılığı ve cızırtılı-cıbıl yaşamları sıraya koyma aklı evvelliğidir sadece. Cıngıllı-cumbalı, gündemli-tarifelere aldananlar çıkabilir ama ortaya atılanlar da kimlik yenidir yalnızca, kimliğe yapıştırılan vesikalıklar ise hayli eski ve acayip yıpranmıştır.

Ülkede, yaşadığımız il ve ilçede ve hatta mahallemizde şaşırtıcı irdelemelerle ilerliyor, emekliyor günün, günlerin demi. Tutkal gibi yapışanlar var düşüncelerimize fakat suni gündemlere hatırdan pozlarla olsa bile takılmayacağız. Bu aralar hatıralara sığınmak, sarılmak en evlası.

Çünkü siyasi davalardan sayılmışlık var serde. Derinlik, bolluk, boşluk ve siyasi tada bayılmışlık var akılda. Yolculuk, yokluk, yoldaşlık ve yoluk tarzda anlık hazlar var yorgun bedende. Bir masal gibi geçti gitti gençlik çağı demek var harbisinden. Dev gibi ama ölü doğdu bebek ve artık yaş kemale erdi. Arada çekinmeden sinkafladığımız değişim rengârenk idi, şimdi ise tek renge büründü. Dümbüllü zabitlere göre göze göz, kör göze parmak devri cihanı canlandı yeniden. Çalınmış kollektivist sümbüllü yağlı boya tablolar ise beş yıldızlı otel lobilerinde sergileniyor.

Ne gündemi Allah aşkına. Kaç model insan var sahibinden devren irticalık. Kaç marka İşbilen var ikinci el,  aceleden ilticalık.

Çimdiklesen de kendine gelmez bir uyurgezerlik, felç eden bir uyuşukluk var gündem dışında. Sadece gençlik çağı kamaşması ve karmaşanın ucunda gaz topu ve birkaç damla kan. Motorun buzlu yollarda hararet yapması gibi bir şey bu gündemcilik. Değil mi ki kibar yurttaş hissiyatı kibirli siyaset histerisi nöbetlerine tutulur, naylon türbelerde yalan-yanlış yakarışlar yükselir göğe. Uzantısı da en hasından halka dokunur, en hassasından. Son günlerin yerelden genele gündemi o biçim işte.

Vezinli ahmaklığın rezili rüsva gıcırdamaları kallavi bir hayran kitlesi oluşturduğundan mıdır nedir dur durak yok, yeter diyen duran yok. En ön sırada ise ağır işçiler. Ceddine sağlık bukalemun özelinde özel kalemleri de var gündemcilerin. O yandaş yazarlar takviyeli vitesle basınca gaza her şey doğruya doğranır. Tüm benzeri davalar varsayım olmaktan çıkar emsal olur.

Gündemler ise gülmece, güldürmece ve gümletmece tarzında davaya esas olur. Zaten hafif ağır, yumuşak sert sataşmalar moda oldu son yıllarda. Gülmece güldürmece, El üstünde kaydırmaca deseniz dahi, maalesef para-banknot anlıyor millet. Gündemden anlaşılan işte bu kadarla sınırlı. Sınır içinde durum bu,  Sınır ötesinde ise insanlığın son sınıfından, tasdiknameli mezuniyetler yaşanıyor. Aldıran yok insanlık dramlarına, varsa yoksa eften püften gündemceler.

Uyarlamalı intiharlar dönemi yakında açılır bu depmece gündemler sayesinde. Tehlikenin eşiğinde ise molozdan dostluklar. Neden mi; çizilen resmin, sürülen rotanın ve belirlenen gündemlerin çapı düşkünlük, yarıçapı çapsızlık üzerine kayıtlı da ondan. Adaşlık ise harfiyen tapılan azgınvari, kiralık  düşüncelere el açmakla ve etek öpmekle mümkün. Yakında aklı saran boşlukta aniden yetersizliklerde belirir. O vakit görün siz; çınarın tepesindeki yel uğultusunu,  çağın batan gemisinden sel götürüsünü.

Yani sözlü yanılmalar son kertede. Gözlü takılmalar da ise; Utanç ve mahcubiyet arası dayanılamayıp yüz çevrilen kamaralarda haramı-helalinden ganimet fazlası. Zaten cin zekâlı in-lere “Allah yürü kulum” dedi ya; bu kulcuklar, fişek gibi umutlarla altın tozuyla bakır kapları kalaylıyorlar. Birileri de envai çeşit nesneyle onları kalaylıyor.

Şimdi biz ne yapalım bu karşılıklı kalaylama, kalaylaşma ve cebelleşme panayırında. Kolaydı belki tüm yazılar kısa ve otantik olsaydı. Cımbızlama üstadlarına, kopyacı yapışkanlara, kürsü kürcülerine fırsat verilmemiş olsaydı.  Ama yine de biz tarihte bu yıl, bu ay, bu hafta ve bu güne `özgürlüğe sevdalı olmak, özgürlüğe hazlanmak ve nazlanmak dönem suçu` sayılıyor diye not düşeceğiz, sahte gündemlere inat. Her şeyin, her hastalığın ilacı “hey özgürlük” diyeceğiz.

Yanardöner muhbir raporları ne yazar bilemeyiz ama yüksek perdeden ‘alçaklar galip, galipler alçak’ haykırışıdır zamanla zamana yayılacak olan.

Yanar da dönmez Muharrir raporlarında ise şiirimsi bir lezzet sızlatır yürekleri; ‘ne güzeldi yahu. Çok özeldi o günler. Yürüdük bir güzel. Siz Atatürk kültür’de biz İstiklal lokal’de. Güldük bir ara ağız dolusu, diş diş ağzımıza doldu kahkaha. Yinede hep birlikte aktık çoğul. Tekil yüzlerde sahte nutuk, gözlerde sahte tebessüm tutuk. Tutuklandık. Tutukluluk faktöryel sınırda. Kadınlı erkekli kurtuluşta mola, ciğeri yanmışlar modada dondurmada. Ve o gün seni sorduk Yeşilköy de. Kırmızıyı mı dediler yok görmedik. Pembe de epey zamandır kayıp. Milyonlarca can adanmış özgürlüğe. Binlerce öykü yazılmış kırmızılı kayıp gezegene. Işık huzmesi ne parlaktı yahu diye başlayan. Omzundaki döğme ve burnundaki hızma çok güzel ve ne özeldi diye ilerleyen. Ve adın şanın özgürlük diye biten’

Biz sürdük gittik ayaklarımızı işte bu yolda. Sömürgeci amcaların kukilatalı özgürlükçülerinden hiç olmadık. Samcaların Kukilatalı özgürlükçülerine her pahasına karşı koyduk. O nedenle düş gücenmesi yaşamadık katiyen. Eşyanın sırrına gönlümüz değmese de elimiz değdi çünkü. Şamdanlı harfler gecesinde duvar kâtipliğimiz o yüzden. Ateş rengi kaçamaklara savruluşumuz da. O halde niçin korkalım fincancı katırlarından. Akli enerjimiz fincanları kırar, beyin sapımız da kendi gündemini kendisi yaratır.

Etek, kötek, aslı astarı, kilimi dastarı olmayan gemicik dolusu gündemciklere harcanacak zamanımız yok. Zaten her kaçırma haberinde filiz sürer terbiyesizlik. Tertipli terbiyesizlik ve çöküş aryasını, vakti zamanı hasıl olunca da inceden karalamak, yazmak bizlere düşer.

Gün olmuş çek arabanı felek demişliğimiz var, yine deriz. Çünkü biz kavgaya övgü, isyana özgü bir gelenekten geliyoruz
07.06.2012
 ERDOĞANAKSU

Hiç yorum yok: