15 Haziran 2012 Cuma

HER YAZ BAŞI KARANFİL KOKAR DEDEM, OĞLU İSE KEKİK


BALKON HİKAYELERİ VE REKLAMLAR 

HER YAZ BAŞI KARANFİL KOKAR DEDEM, OĞLU İSE KEKİK

Efendiler, Her yaz başı böyle olur…


Dümene geç gecelerin şiircisi, demir alma vakti. Kara tren çoktan gemiye yüklendi. Ellerimde seyri zor şehir ışıkları paramparça, avizelik kristal. Kederli bir son sefer yaz mavilere. Kader beni yok say bu yaz. Hoppa-kıvrak bir kuzey türküsü dolanmış dilime. Demir al, çarket kuzeye. Gamzesinden içtiğim hayat, boşa geçen günlerimin ilacı, bu kent bize bu yaz haram. Motorlara güç ver, yol ver makinelere, vira ileri. Hiç zor değil ama ağlamak, yazılsın sebepsiz ayrılıklara yepyeni masallar. En başında yan yana üç kelime, dedem-oğlu-ve ben, sonra ağlamamalıyım ve üç nokta...


Gemi ilerliyor bak, öksüzlüğümüze-garipliğimize niçin utanalım. Simsiyah dalgalar dövüyor şiirleri, dümensiz yarıyoruz göğü ve varacağımıza varıyoruz. Yüzüyorum kendi halinde aşkın müebbet hapsinde. Saçlarımdaki beyazlar köpük köpük doğaçlama imkânsızlığı işlediler doğama. Dantel dantel vuruyorum beynimin kuzey kıyısına. Acılarım deniz renkli, altın kumlara gömüyorum gözü kara, korkusuz titreyişlerimi. Sudan çıkmış balığa dönmüşüm gözyaşlarımdan. Veda öpücükleri sarkarken gözlerimden, mehtaba selam duruyor kirpiklerim. Ardım sıra şehirler ağlar, ben ağlarım.


Yakınız birbirimize belki ama kimbilir kaç evren kadar uzak. Gökyüzünde yüzüyor sahipsiz gemiyle ağlamaklı düşünceler ve anılar. Yeterince dolmuş gönül, küllenmiş yaralarla. Masumiyet tutmuş yakamdan yarınlara çekiyor bu günümü. Günümü gösterdi yıkılası evren. Kiralık veya satılık bir rüzgâr arıyorum, kalbimi şişirecek, şiirlerimi kanatlandıracak, anılarımı anlayacak. Beni tepeden tırnağa arındıracak. Sıla ve Gurbet şarkıları vurmuş beni, martıları ne yapayım fırtınalı isyanlarda. Çaresiz çığırtkanlıklar delirtiyor denizi. Suya hasret suyun sesi, limanları dev kamyonların getirdiği taşlarla doldurulmuş limanda boğuluyor.


O sevdalar kentinin zorla sevdası delinmiş. Yani limoni limansızlığını nereme sarayım. Mavi-Laciverte aşık yeşilin orta yerinde kızım kızım kızaran güneşe ne sorayım. Yaşlanmışlığı, nemi, gamı, rutubeti neyle kurutayım. Bir fındıkkabuğunu doldurmayacak günahlara kimi ortak edeyim. İçlenmeyi, hiçlenmeyi kimle paylaşayım. Af dilemek istiyorum ellerimi açıp deniz püskülü göğe. Bu sevdada günah yoktu diye. Bulutlara hissettirmeden ağlamak istiyorum doyasıya.


Kaç kitaplık dolu yalvarışlarla, kaç değmez güne açıldı paslı anahtarlar. Kaç çilingir asla okuyamayacağı kitapları çaldırdı. Tornasında demir bileyleyerek kaç masal uydurdu usta. Raflardan kaç çeşit ışık vurdu kara masaya. Kaçtı gitti ustamın yıllarca beklediği ve ben yas tutmadım ardından.


Efendiler, Her yaz başı böyle olur…

Dedemin öldüğü gün boğazda bir yerde bir mekândaydım. Yanımdakilerin kokoz yıldızlarla, yakamozlarla kırıştırdığı gün ben yollardaydım. Fotoğraf karelerinden kendimi sakındığıma iyi etmişim. Cansız hayalim size hatıra olsun diye arkasına yazacağım zamanlar şimdi siyah beyaz. Gördüm ki kırmızı dudaklarından öptüğüm kent hala bakire, sonuna varamadığım tüneller günlük güneşlik sevindim.


Tam kendime döndüm derken kitaplar yalvardı. Ampuller patladı birer birer, sıcakkan damarda durmayınca sakallı dedem öldü, ölüverdi...


Saçlarımda sakallarımda beyaz gecelerin gölgesi var. Nasıl güzel bir adamsa dedem, hep olmadık zamanda aklıma düşer veya tam zamanında. O düşüşle canlanırım, kanlanırım. Şimdi tam yazımızın orta yerine düştüğü gibi. Tespih tanesi dizerken dua dua, yeşil uçurumlara son sürat seyrederken ömrüm her iki omzumda oturur, mırıl mırıl. Yokuş aşağı gidişe inciler dizer. Korkudan eser kalmaz esaretimde. Taşıyamayacak olsam onu, alır beni sırtına, kaç kitap ağırlığındayım bilsen, taşır hiç erinmeden...


Karanfil kokan dedem gibi daima ağrıyan dişime kekik yağı sürerim. Kalın bağırsak tembelliğinden muzdarip pusulasız yollanmışım yaz düşlerine. Ele güne rezil olmamak adına değil,  ciğerden ufacık valizimde dualarım ve seni çok seviyorum pusulası her yaz yanı başına babamı da bıraktığım topraklara uğrar geçerim canı gönülden.


Yollanmışım sevgiyle en zor sürgünlere. Genç yaşımda erkenden ihtiyarlamışım beyaz gölgeler bütün inanışlarımın içini karartınca. İçimde kapkara isyan çiçeği sürgün vermiş, ben vurgun yemişim. Eşlik etmez isem eğer sana-size, daha akla ziyan çok seneler yaşayacağımı bilirim.


Eşkıyalarca yolu kesilmiş kervancıyım veya kervan yolu kesmiş eşkıya, sanki defolu şarkıları dağlarda dolaşan. Git git bitmeyecek aslında yazılması gereken ömrümden gidenler.


Karanfil kokulu dedem ve kekik kokan oğluna ve ata toprağına “Efendiler, Her yaz başı böyle olur insan…” özlemidir alnımıza sürülen tek leke. Allaha şükür gayrısı temiz pak…

Hiç yorum yok: